uyuşturucu bağımlısı olan, gününü gün eden ve topluma hiçbir yararı yokmuş gibi görünen gençlerin bile dünya sorunları hakkında afedersiniz ama eşşek gibi fikirleri olan filmdir trainspotting.
izlerken insanı içine çeken, olayları birebir hissettiren, gerim gerim geren müthiş bir ilk saate sahip film. sonra olaylar londra'da devam etmeye başlayınca snatch tarzı eğlenceli bir filme dönüşüyor ve vermesi gereken mesajın çok uzağına gidiyor. ama yine de izlediğim en iyi filmlerdendir.
filmin en iyi sahneleri mark'ın yatakta halüsinasyonlar gördüğü sahnelerdir kanımca*. öylesine karamsar, insanın kanını titreden, gerim gerim geren sahnelerden sonra birden bire filmin neşe pıtırcığına dönmesi, eğlenceli bi hale bürünmesi beni üzdü. keşke aynı tadda devam etseydi ve requiem for a dream gibi sonunda gözümüzden bir kaç damla yaş süzülseydi. ama öyle olmadı.
ewan mcgregor' ın başrolünde oynadığı 1996 yapımı danny boyle filmidir. Irvine Welsh' in aynı adlı romandan uyarlanmıştır. filmde gençlerin uyuşturucuya neden yöneldiğini ele alınmıştır. Film ezik, yalan söyleyen, hırsızlık ve psikopatlık yapan bu uyuşturucu bağımlısı gençlerin gittikçe yaklaştıkları sonu ve aralarında bozulan ilişkileri anlatır.
varoş kesimlerde ki bağımlıların ' peynirci adam bu kadar yakışıklı mı olur lan ' dedirten kitap-film. irvine welsh'in de bir drug sevdalısı olması da ayrı bir ironidir.
insana uyuşturucunun kötü yanları gösteren ancak günümüzde uyuşturucu sempatisiyle dolu şekilci gençlerimiz tarafından farklı yorumlanan güzel bir filmdir.
-hayatınızda yaşadığınız en iyi orgazmınızı düşünün, onu binle çarpın, elde ettiğiniz zevk bunun yanından bile geçmeyecektir. işte uyuşturucu böyle bir şey! repliğiyle beni benden alan film. hazır requiem for a dream başlığı revaçtayken bir başka uyuşturucu eksenli film-kitap.
özellikle iskoç aksanından dolayı izlerken çok keyif aldım, eğer izleyeceksiniz orjinal dilinde türkçe alt yazı izlemenizi öneririm. bu filmi requiem for a dream ile karşılaştıranlar var bana göre alakası yok iki filmde farklı pencerelerden yaklaşmış olaya.
--spoiler--
"Eroini biraz da illegal oldugu için içiyorduk. Kahrolası C vitamini illegal olsa onu içerdik."
Eroin bağımlısı bir grup gencin hayatına ayrıntılı bir bakışı konu alan ve Irvine Welshin romanından Danny Boyle tarafından sinemaya uyarlanan film, Edinburghda geçiyor. Renton, yirmilerinde, küstah bir uyuşturucu müptelasıdır. Hiçbirşeyi umursamayan arkadaşları Tommy, Spud, Sick Boy ve Begbieyle birlikte yaşamlarını giderek yıkan olaylar yaşamaktadırlar. Başta Ewan McGregor olmak üzere oyuncularının başarısı ve bir o kadar uygun soundtrackiyle büyük ses getirmiş bir yapım.
filmi kitabından daha meşhur olan bir yapıt. aynen aşk-ı memnu'nun kitabı çıkmış diyenler olduğu gibi.
ben kitaptan bahsedeceğim kısaca; ki almak isteyenler veya merak edenlere yardımcı olalım. Çünkü benim en büyük sıkıntılarımdan biri sanırım bu. Irvine welsh'in bir romanı bu. roman denemeyebilir, bilmiyorum. her bölümde gruptaki başka bir elemanın gözünden anlatıyor olayları, arada 3. tekil şahsa bürünüp olaylara uzaktan bakarak da anlatıyor, bu da güzel bir enstantane katıyor kitaba. kitabı argo sevmeyenlere kesinlikle tavsiye etmiyorum. burası çok önemli. sonra kitaba 20 lira verdik, amcık, göt, orospu çocuğu, sik, çük kelimelerinden geçilmiyor diye isyan etmeyin. kitap hakikaten argo ve küfürlü bir üslupla ele alınmış ve çeviren avi pardo da bunlara gayet sadık kalmış. son zamanlarda zaten hangi kitabı görsem ya avi pardo, ya kamuran şipal ya da tahsin yücel çevirisi var. biri almanca, biri fransızca biri de ingilizce sanırım.
kitaptan, iskoçya hakkında da bir şeyler öğrenerek mezun oluyorsunuz. genel kültürdür bir yerde. anlaşılamayacak kadar iskoç kültürüne ait olan yerlerde çevirmenimiz dipnotlarla bizim cahilliğimizi gidermeye gayret göstermiş. onun dışında, kitapta kullanılan font da güzel ki benim çok dikkat ettiğim bir unsurdur kendileri.
yıllar önce stüdyo imge tarafından türkçe'ye kazandırılmış olup artık baskısı tükenmiş bulunan porno isimli kitabın da bu trainspotting'in devamı olduğu söyleniyor ve 1 hafta sonra kitapçılarda görebileceğimiz de söyleniyor.
özet geçmem gerekirse; son zamanlarda sıkı bir yeraltı kitabı arıyorsanız ve argo sizin için problem değilse birkaç saatte bitecek bir 350 sayfa sizleri bekler.
idefix'te yorum yapan amcalar gibi hissettim kendimi.
--spoiler--
Hayatı seçin, işinizi seçin, kariyerinizi seçin, ailenizi seçin, büyük ekran tv alın, çamaşır makinası, araba, cd player, elektrikli
konserve açacağı, sağlıklı olmayı seçin. kolestrolü düşük tutun,
iş sigortası yaptırın, ipotek aidatlarını ödemeyi seçin. ev eşyaları
için çalışmayı seçin. arkadaşlarınızı seçin, zevkinize uygun çanta
ve giysi seçin. parlak kumaşlarla bezenmiş üç odalı bi suit tutun.
bir havraya gidin ve her sabah orda ne işiniz olduğunu düşünün. kanepenizde oturun ve tv'nin beyninizi yıkamasına izin verin,
abur cubur atıştırırken ruhunuzu o salak yarışma programlarına
satın ve sonra kendinizi çürümeye terk edin. bir gün yerinizi
alsın diye ürettiğiniz ama aslında her biri utanç kaynağı şımarık
olan haylazların ortalığı dağıtmasına seyirci kalın.
geleceğinizi seçin, hayatı seçin.
peki böyle bi şeyi neden isteyeyim.
ben hayatı seçmemeyi seçtim.
--spoiler--
bu repliği okuduktan sonra kitabını heryerde arayıp bulamadığım, umudu kesip filmini izlediğim şaheser.
insanı karamsarlığa sürükler. evet seçmek zorundasın, ya yukarıdaki gibi bir hayatı, aynı, basit, anlamsız, sırf gösteriş fakat içi boş bir hayatı, milyonlarca insanın yaşadığı gibi. ya da dibe vurmayı seçersin. kendini mahvedersin. çıkış var mı? bilmiyorum.
insanı binbir soruya sürükler bu film, hele ki bu tarz sorular üzerinde kafa yorduğunuz bir dönemdeyseniz. bir de karamsarlık içine girersiniz.
ama izleyin derim ben, şahane bir filmdir.
herşeyi o kadar net anlatır ki, mark reyton karakteriyle öyle bir empati kurarsınız ki, oturduğunuz yerden kızmak yerine anlarsınız karakteri, ne olduğunu, ne hissettiğini, onları neden yaptığını.
müzikleri de çok şahanedir ayrıca.
izleyin işte.
ingilizce biliyorum diye anadilde kitabını okumak her babayiğidin harcı değildir. kitabı anlamak için çok sağlam inglizce argoya ve iskoççaya hakim olmak gerekir. filmi ise apayrı bir efsanedir.
karanlık sokakların hikayesi. olabildiğince miğde bulandırıcı, sarsıcı ve gerçekçi. bu filmin kafasına girmeden sadece sıradışı olduğu için beğenmişseniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.
başta ewan mcgregor olmak üzere robert carlyle, ewen bremner müthiş oyunculuklar sergilemişlerdir. 1996 yapımı dany boyle tarafından çekilmiş, normal bir hayatı seçmemiş adamların hikayesi.
--spoiler--
Bana kalırsa ''Trainspotting'' eroinle alakalı olduğu kadar normal olmamayı seçmekle de alakalı bir film. Çünkü karakterlerimizin hiçbiri eroine başlamak için geçerli bir neden sahip değil sadece eroinli bir hayatı tercih ediyorlar. Zira Renton ın filmin başındaki tercih muhabbeti bu durumu özetliyor. Bu çocukların canları sıkılmış ve var olan toplumdan outcast bir hayat sürdürmeye alışmışlar. çal çırp eroin çek. bir başkaldırıştan ziyade toplumun diğer fertlerine zarar verme pahasına toplumun genel önceliklerini , kurallarını iplememe hali. ben anlatılmak isteneni beğendim, anlatılış tarzını da beğendim. Ama en çok karakterleri beğendim. Renton, Spud, Sick Boy oldukça başarılı yazılmış karakterler ama içlerinde biraz abartılmış olduğunu düşündüğüm Begbie karakteri ilgi çekici olduğu kadar rahatsız edici de oluyor. Filmden aklımda kalan en etkileyici sahne, eroin çektikleri evde, filmin başında şirinliğiyle dikkat çeken bebeğin öldüğünün anlaşıldığı sahneydi. top 250 ye girmiş olması şaşırtıcı değil, oldukça başarılı danny boyle ın ellerine sağlık.
"Hayatı seçin. iş bulun. işinizde ilerleyin. Aile kurun. Büyük ekran bir televizyon alın. Çamaşır makinesi, araba, cd player, elektrikli konserve açacağı alın.Kanepenizde oturun, televizyonun beyninizi yıkamasına izin verin, ruhunuzu o salak yarışmalara satın ve bir şeyler tıkının. Tüm bunları yaptıktan sonra intihar edin. Sırf neslinizi devam ettirebilmek için ürettiğiniz o sersem bebelerin ortalığa işemesini izleyin. Geleceğinizi seçin. Hayatı seçin. Ama neden böyle bir şey yapayım ki? Ben hayatı seçmemeyi seçtim. Ben başka bir şey seçtim. Neden mi? Hiçbir nedeni yok."