An itibariyle bulunduğum şehir. Şehrin amısına kaymış. Öyle çarpık bir betonlaşma var ki anlatamam. Şehrin göbdegındeki 40 50 yıllık döküntü binalar ayrıca çirkin.
Size naçizane halkımı anlatayım az kulak verin. içeriden biri olarak konuşuyorum.
19 sene istanbul'da yaşadım. 8 senedir de izmir' de yaşıyorum. Klişe bir laf olacak ama her sene yazları trabzona giderim. Bir evimiz de orada var çünkü. Trabzon'a hep küçük istanbul derim. Her kafadan insan var çünkü. Milliyetçi, solcu, komünist, yobaz, anarşist, hristiyan, ateist. Şimdi diyeceksiniz ki bunlar başka yerlerde de var nasıl küçük istanbul oluyor. Şöyle ki çok ağır durumlar olmadığı sürece kimse kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz.
Örnek vereyim; Of, genel olarak muhafazakar insanların ikamet ettiği bölge. Fakat orada hristiyanı da var ateisti de. Kimse zorlamaz birbirini yok şunu yok bunu yapacaksın diye. En katı olan yer burası olduğu için bu örneği verdim. Şimdi gelelim bu insanların neden akp'ye oy verdiğine ve neden evet verdiğine.
Giresun ve trabzonun özelliği fındık yetişmeye en elverişli iklime sahip olmaları ve geçiminin çoğunu fındıkla sağlamaları. Genel seçimlerde kim fındığın piyasasını yükseltirse ona oy veriyorlar. Sırf bu yüzden genel seçimlerden birinde giresun chp li belediye başkanı çıkardı.
Evet peki neden trabzon chp li belediye başkanı çıkarmadı. Giresunlular kadar trabzonlularında ekmeğini düşünüyor olması lazım. Burada devreye yönetim giriyor. Evet bildiğiniz yönetim. Devlet yönetimi ve ucunda bulunan çıkar işleri. Tüm hikaye bu arkadaşlarım. Milliyetçilik elbette ki var ama milli duygularla kimse sandığa gitmiyor. Kimse demek biraz absürt oldu. Daha doğrusu yüzde 98 i gitmiyor.
Herkes kendi çıkarına bakıyor. Evet gelmesinden çıkar sağlayacak olan trabzonun insanı Kim veya kimler? Yavaştan sayayım...
Ali ağaoğlu, Ahmet Zorlu, Çebi Ailesi , Ulusoylar, Cevahirler , Albayaklar daha böyle uzuyor liste. Hepsini yazmaya gerek yok. Ama bunların nüfuz ettiği bir mecra var ve bu mecralara kendi hısımlarını yerleştiriyorlar. Hal böyle olunca da baştakiler evet deyince hepsi evet diyor. Sorgulamıyor. Anlayacağınız üzere çıkarın babası burada. Fındıkla kalmıyor elemanlar.
He tabi bu ailelerin hepsi böyle nüfuz edebiliyor mu ? hayır. O yüzden de yüzde 35 hayır çıkıyor. Yoksa sen bu insanların ekmeğini elinden al, türkiyeyi darma duman ederler. Parçalar bölerler. Böyleyken böyle. Milliyetçilik ikinci plandadır. Çocuklarını milliyetçi yetiştirirler ama davranışları öyle değildir emin olun. Babamdan biliyorum.
şimdi bu yazıdan önce yakın geçmişte yazılanları da yorumlayarak genel bir sonuca varmakta fayda var. şöyle ki; bir şeyin milliyetçisi olmak o ''şey''in yılmaz savunucusu olmayı gerektirir. o ''şey'' değerlerini sahiplenmeyi, yaşatmayı, bir haksızlığa uğramış ya da uğruyorsa da hesabını sormayı gerektirir. milliyetçilik bu şekilde uygulandığında elbette güzel bir şeydir fakat fikri olmadan bilgisi olanların elinde doğal olarak tehlikeli bir enstrümana dönüşebilir. buradan yola çıktığımızda trabzonlular'ın, her ne kadar rumlar'ın şehrin tarihinde önemli bir rol oynamış oldukları gerçekliği varsa da, ''rum milliyetçisi'' olduklarını iddaa etmek hiçbir gerçeklikle örtüşmemektedir. zira trabzonlular türk milliyetçisi de değillerdir. kendilerini öyle sanmaktadırlar.
sadece yıllardan beri pompalanan bir ''milliyetçilik'' dalgasına kendini kaptırmıştır. ki bu siyasetin sattığı ''din'' ile birleşince az önce bahsettiğim tehlikeli enstrümana bir tel daha eklenmiş, gericilik/aydınlanamama, işsizlik/göç gibi problemler şehirde artmıştır.
eğer trabzon'da yaşayan bir milliyetçiyseniz ülke ekonomisine ne kattığınızı sorgulamanız gerekir. şehrin en popüler mesleği senelerdir dolmuşçuluk olduğu için senede şehrin 3-4 ayının biraz canlı geçmesini sağlayan turizm ve fındığı bu hesaba katmasak daha iyi olur. trabzon'da gelişen turizm ''arap gezdirme''den ibaret olduğu için yine bir nevi dolmuşçuluk benzeri bir meslek dalı alıp başını gidiyor yaz aylarında.
bu ''kör'' milliyetçilik devletçilik ile birleşince ''sorgulayamama'' hastalığı oluşuyor. yani çıkıp biri ''biz neden bunlara mahkum edildik, bu şehirde neden geçerli bir iş kolu açılmıyor, gençler neden işsiz?'' diyemiyor. çünkü ''kör'' din ve milliyetçilik temelli enstrümana bir tel daha eklendi: ''devletçilik''. devlet haklıdır. en doğrusunu yapar. eskiden bu bile yoktu gibi hikayeler...
bu 3 telli enstrüman, ki bunu sakın kemençe ile karıştırmayın, ahenksiz, renksiz, karambole bir enstrümandır. çalması da oldukça basittir. kemençe çalmak zeki insan işidir. bu bahsettiğimiz 3 telli için saytayı kafana göre vursan yeter. ses çıkar. birileri de sana ses verir. mühim olan bu enstrümanın tellerini birer birer söküp atmak zihni berrak tutmaktır.
yükselen dalgaya bakılırsa bu teller kolay kolay sökülemeyecek gibi ama paslandıkları kesin.
şunu unutmamak lazım: bu şehirde kendini bu dalgaya kaptıran %66 varsa karşısında da bir %34 var. bu %34 trabzonspor'un çalınan şampiyonluğunu da, bu hırsızlığa kimlerin göz yumduğunu da iyi biliyor. bu %34 şehirdeki işsizlik vb. sorunları da iyi biliyor, doğanın nasıl peşkeş çekildiğini de...
kafasını biraz kaldırdığında da ülkenin nereye gittiğini görüyor...
eğer bir miiliyetçilikten söz edeceksek hakkari trabzon'dan daha milliyetçidir. zira trabzon'da sorgulayan, az önceki deyişimle ''kör olmayan'' milliyetçilerin oranı sadece %34.
bazı erkekleri bembeyaz tenli, yeşil-ela gözlü, simetrik yüzlü oluyor. türkiye'deki en yakışıklı erkekler işte onlar.
trabzon-rize civarında bu erkeklerin oranı %20 bile değildir. maalesef geri kalan %80 erkek de o bildiğimiz kara kuru tipsiz koca burunlu karadenizli tanımına uyan erkekler.
Bu memleketin havasını almış suyunu içmiş insanlarla benim frekanslar tutmuyor arkadaş.
Ben böyle agrasif işlere gergin tiplere gelemiyorum.
Memleket iyi hoş insanları mümkünse benden uzak cehenneme direk.
Teşekkürler.
