toplumsal gerçekçilik

entry4 galeri0
    1.
  1. gerçekçilik akımı içinde, sanatın toplumsal niteliğini vurgulamasıyla farklılaşan eğilim. kendi başına bir akım olmaktan çok, plehanov ve lukacs gibi marksist eleştirmenlerce kavramlaştırılan ve partizanlığı sanatta önemli bir ölçüt saymamasıyla sovyet toplumcu gerçekçiliğinden*ayrılan bir sanat anlayışıdır.*
    0 ...
  2. 2.
  3. Romanda toplumsal olanın yakalanması mutlaka büyük toplumsal meselelere, çarpıcı politik gelişmelere yer vermekle sınırlanmıyor. Bunu bireyin hayatından birkaç saate yoğunlaşarak da yakalayabilirsiniz. Sorun Türkiye'de bütün bunların tam tersi bir yere gelinmesinde. Yani bireysel bir yaklaşım değil, bireyci bir yaklaşım var. Çok küçük bir mekana sığdırılmış bir insanın, maddi varlığı bir kenara bırakılarak sadece değerler ekseninde tarif edilmiş bir insanın, aklı fikri aşka, cinselliğe kilitlenmiş, mutsuz, yalnız insanların varoluş problemleri çıkıyor karşınıza.*
    0 ...
  4. 3.
  5. 7 Kasım 1917’de Lenin önderliğinde gerçekleştirilen Bolşevik Devrimi yalnızca Sovyetler Birliği’nin kurulmasına sebebiyet veren yerel bir devrim olmayıp, dünyanın her bir yanında bu devrimin altında yatan temel anlayışların yayılmasına da ön ayak olmuştur. Bunun sonucunda, gerek siyasette gerekse de sanatta yeni akımlarla hayatta kendine bir kez daha yer bulmuştur Marksist felsefe. Gücünü Rus Devrimi’nden alıp, edebiyat bağlamında 1930’larda “toplumsal gerçekçilik” akımı adı altında işlenen toplumsal sorunlar, kollektivist ve materyalist felsefeler, Türk Edebiyat’ına 1930-1940 yılları arasında girmeye başlamıştır. Nazım Hikmet ve Attila ilhan,Türk Edebiyatı’nda bu akımın temsilcilerinin önde gelen isimlerindendir.


    Nazım Hikmet, Türk Edebiyatı’nda devrim yapmış yazarlardan biridir. Hem biçimde hem de içerikte büyük değişikliklere gitmiş olan Nazım Hikmet, kendisinden sonra gelen kuşağı etkilemekle yetinmemiş, beraberinde 1960 sonrası Türk şiirini de etkilemiştir. Türk yazını onun sayesinde toplumcu gerçekçi çizgiye ulaşmıştır. Nazım Hikmet’in sevgisi için “Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Amerika’ya kadar bütün yoksulu, acılı, ezilmiş namuslu insanlara yönelen bir sevgidir” denilmesi ve 12 Ocak 2016’da ispanya'nın doğusundaki Katalonya Özerk Yönetimi'nin Başkanı seçilen Carles Puigdemont’un resmen görevini teslim aldığı törende yaptığı konuşmada Türk şairi Nazım Hikmet'in şiirinden bir mısrayı okuması, Nazım Hikmet’in verdiği eserlerin evrensel bir kalıcılık kazanmış olduğunun kanıtıdır. Toplumculuğu Nazım Hikmet’le tanıdığı söylenen Attila ilhan’ın ise , ilk siyası yazılarını kaleme alması yine Nazım Hikmet sayesinde gerçekleşir. Attila ilhan’ın, 16 yaşında bir lise öğrencisiyken Nazım Hikmet’in şiirini kız arkadaşına yolladığı için “komünizm propagandası” yapmak suçundan tutuklanarak Sansaryan Han hücresine atılması, onun siyasi düşüncesinin köşe taşlarını oluşturmaya başlamıştır. Zira hapisten çıkmasının hemen ardından Esat Adil Bey’in başında bulunduğu Türkiye Sosyalist Partisi’yle bağlantıya geçer ve partinin yayın organı olan ‘Gerçek’ gazetesinde Asım Bezirci, Hasan Tanrıkut gibi isimlerle çalışırken; hem gazeteciliği, hem de sosyalizmi öğrenerek ilk siyasal yazılarını kaleme almıştır.

    Attila ilhan, “istanbul Şehri Ağlıyor” isimli şiirinde toplumun maruz kaldığı açlık ve yoksunluk gibi çeşitli sorunsallar karşısında umarsız kalan karakter/karakterlerin duygu durumunu ve bu sorunsallara olan yaklaşımını, sorunlar karşısındaki eleştirel ve çözüm aramaya yönelik anlayışını anlatır. Şiirin uzamını belirten kelime “istanbul” olmak üzere vurgulanırken tekrara gidilen sözcüklerden “şehir” ise halkın timsalidir. Böylece “istanbul Şehri Ağlıyor” isminden ,bahsi geçen istanbul halkının geçirdiği zorlu sürecin anlatıldığı anlaşılabilir. Bu şehir “minareler el pençe divan durmaktan usanmış” olduğu bir şehir olarak tasvir edilmiştir. Bu dizeden anlaşılacağı üzere bulunulan noktadan itibaren dini ve manevi değerler taşıyan olguların dahi artık insanlara huzur vermeye, onları bu kentte tutacak bir umudu aşılamaya yetmediği belirtir. Aynı zamanda şehir “iliklerine kadar geçmiş efkar” söz grubuyla da bu kentteki karamsar, olumsuz havayı vurgular niteliktedir. Şiirde dizeler birbirini takip ederken şiir kişisinin “onlar” diye hitap ettiği bir insan grubu karşılaşılır. Onlar diye bahsedilen kişilerin sosyal statülerine, işçi sınıfına mensup olduklarına dair okurun bir fikir edinebilmesi amacıyla “kimisi Feshâne’den kimisi Beykoz fabrikasından” diye bir açıklama yapılmıştır. “Ölüm gezer gölgeniz misali arkanızdan” söylemi ile de bu insanların ölüme ne denli yakın oldukları ifade edilmektedir. insanların ayrışmışlığı, toplumsal yapının parçalanması ve büyük balığın küçük bağlı yediği toplumda hayatta kalma mücadelesi verenlerin direnişini anlatan bu şiirde toplumcu gerçekçilik bağlamında birçok ize rastlıyoruz.

    Nazım Hikmet’in “Davet” şiirinde ise genel itibariyle bir ahenk gözlemleyebilir. Nazım Hikmet, birçok şiirinde kullandığı bir teknik olmak üzere dize tekrarına giderek “Davet” şiirinde de ahengi sağlamıştır. Şiirinin 1. biriminde Türk medeniyetinin sürecinden bahsedilir. 2. birimde ise bu vatanın tamamen Türk milletine ait olduğunu belirtilerek milliyetçi bir anlayışla karşımıza çıkar Nazım Hikmet. 3. birimde her bireyin kendi ayakları üzerinde durmasını idealize eden anlayışı ve sosyal eşitliğin sağlanmasını talep ettiği anlaşılır. Son olarak 4. birimde insanların eşit şartlara sahip olmasa bile koşulların eşitlenmesi için çaba harcanması ve kardeşçe yaşanması gerektiğini belirtir. Son dizede kollektivizmden söz edildiği açıkca gözlemlenebilir. Özellikle de son dizeden anlaşılabileceği üzere şiirdeki ana tema evrensel kardeşlik, dayanışma va paylaşmadır.
    2 ...
  6. 4.
  7. Dünya benim etrafımda dönüyor herkes figüran demek...
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük