ilk olarak hikayesini okumuş ardından ozan ünsal tarafından yapılmış bestesini dinlemiş atsız'a hak verip duygulanmıştım. bazı insanlar ne kadar ağır olsada böyle ithamları hakediyorlar...
Yazanın kendi kanıyla yazdığı resmen ortada olan şiirdir.
Kendi düşüncesini empoze etmek falan değil şiirin konusu
Aşk da değil, aslında memleket de değil.
Şiirin konusu resmen; şiirin ne olduğunu gösterme amacı taşıyor.
Türkçe olarak ezbere bildiğim tek şiir.
Tüm yazılmışlar arasında sevdiğim tek şey birilerinin kendi kanıyla yazdığıdır. Kanla yaz: fark edeceksin ki kan ruhtur.
Kolay bir iş değildir meçhul kanı anlamak.
Nefret ederim avare okurlardan. Her kim ki okuru tanır daha fazlasını yapmaz onun için.
Cümle alem okumayı öğrenecek olsa yalnız yazmak değil, düşünmek de çürürdü. Vaktiyle ruh tanrıydı, sonra insanlaştı ve şimdi neredeyse avamlaşmak üzere.
Kan ve bilgelikle ile yazan kişi; yalnız okunmayı değil ezberlenmeyi ister.
Hikayesini kısaca yazayım:
Ahmet Turan vatan için düşer yollara. Önce Doğu Cephesi, sonra Irak ve sonra ise Galiçya'ya gider. Bu savaşlarda bacağından yaralandığı için topal kalır. Savaş sona erince komutanı eline kendi evinin adresini tutuşturur fakat Turan "Ben eşimden, çocuklarımdan ayrı olamam" der ve yollara düşerek Kars'taki köyüne gider ama ne köy kalmıştır ne de insan... Ermeniler köydeki ahıra doldurup insanları yakmıştır. Ahmet Turan kendisini toparlar ve komutanının yanına gitmek için yürür de yürür ve sonunda istanbul'a gelir. Vapura bindiğinde karşısındaki kadınlar ve bir kız kendisine bakarak gülerler. Hem bacağının topallığına hem de kıyafetlerinin pejmürdeliğine... Turan komutanının yanına varır ve olan biteni anlatır. O gün orada iki kişi daha bu hikayeyi dinler. Birisi Mehmet Nail Bey, birisi ise onun oğlu askeri tıbbiye öğrencisi Hüseyin Nihal Atsız'dır.
"Sen Şişli'de danserken her gece , gündüz
Biz ötede ne ovalar ,çaylar,ne dümdüz
Yaylaları geçtik,karlı dağları aştık;
Siz salonda dansederken bizler savaştık.
Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
Olan işler dimağını azıcık yorsun!
Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;
Biliyorum baldırını o kadar nazla
Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla
Benim bütün elbisemden... Hatta kendimden...
Biliyorum:Çünkü bugün şu dünyada ben
Neyim? Bir hiç... işe güce yaramaz,topal...
Sen saglamsın senin hakkın dünyadan zevk al:
Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!
Ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!
Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.
Sen o sıcak odalarda cilveli , mahmur
Dolaşırken... Bizde tipi,fırtına,yağmur,
Kar altında kanlar döktük,canlar yıprattık;
Aç yaşadik, susuz kaldık,taşlarda yattık
Sen açılmış bir bahardın , biz kara kıştık;
Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...
Gülme bana bakıp pek arsız arsız
Sen ey dışı güzel,fakat içi çamur kız!
Sana karşı haykıranı mecbursun dinle;
Bugün hesap göreceğiz artık seninle:
Ben cephede geberirken, geride vatan
Aşkı ile bin belali işe can atan
Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
Yalniz gönül verdiniz siz zevke,cazbanda...
Ey nankör kiz,ey fahişe unutma şunu:
Sizin için harbederken yedim kurşunu.
Güya sizin mezenizdi ! Yiyip içtiniz;
Zıpladınız,kudurdunuz arsız,edepsiz!...
Gerçi salonlarda "yıldız" dı senin adın,
Hakkikatte fahişesin ey alçak kadın!
Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.
Omuzunda neden seni fuzuli çeksin?
.............................................
Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..