oraların mustafa kemali. feci bilgili, über-yönetici. lan bu kadar baskı altında bu adam bunları nasıl yapmış dedirten cinsten. ne abd ne de sscb emperyalizmine boyun eğmeyenlerden.
yugoslavya nın kurucusu devlet adamı.Mareşaldir Tito lakabıdır asıl ismi Josif'tir. Sovyetler Birliği nden bağımsız ve batıya daha yakın bir politika izlemiştir.1980 yılında ölümünden sonra ülkesi düşüşe geçmiş ve 92 yılında başlayan iç savaşla son bulmuştur.****
babası hırvat, annesi sloven olup 15 çocuklu fakir bir ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya gelmiş (1892), 13 yaşında çilingir çırağı olarak çalışmaya başlamış ve yine gençlik yıllarında trieste, avusturya, bohemya ve almanya da metal işçiliği yapmıştır.çalıştığı bölgelerde sendikal faaliyetlerde görev alarak hırvatstan sosyal demokrat partisi ne üye olmuştur.
zagrep te silah altına alınmasının ardından i.dünya savaşı başlamış, fakat savaş sırasında bu savaşa karşı olduğunu söyleyerek propaganda yapmıştır.dolayısıyla suçlu bulunmuş, tutuklanmış ve petrovaradin'de hapse atılmıştır.(1914)
1915 te serbest bırakılmış ve yeniden savaşa katılıp, savaş sırasında gösterdiği yararlılıklardan dolayı kendisine cesaret madalyası verilmiştir.
1917-1920 devrimine ve iç savaşına bolşeviklerin safında katılmış, 1920 de rus bir kadınla evlenerek yugoslavya ya dönmüştür.
yugoslavya komünist partisi kurucuları arasında yer almış ve söz konusu partiye bağlı olarak yürüttüğü faaliyetlerden dolayı birçok kez tutuklanmıştır.
2.dünya savaşı sırasında uzice 'de kurtuluş savaşı komitesi kurmuş, işgal kuvvetleri ve onlarla işbirliği yapan ustaşalara karşı gerilla savaşı başlatmıştır.
çevresindeki kişilere görev veririken sürekli "ti-to","ti-to" (sen bunu, sen bunu ...yap!) dediğinden çevresindekiler tarafından tito lakabını bu şekilde edinmiştir ve gittiği her yerde bu lakabı ile tanınmıştır.
yugoslavya nın bir federasyon şekilnde teşkilatlanmasını savunmuş ve bu fikri churchill tarafından da destek görünce mihailovic i bu şekilde saf dışı bırakmıştır.partizanlardan kurulu bir ordu ile devrim hükümetinin başına geçmiştir.tabi bu hareket ve fikrin benimsenmesinde 2.dünya savaşı esnasında alman nazi birliklerinin 1941 de yugoslavya ya girerek çok milliyetli olan bu devleti parçalanmaya sürüklemesinin etkisi olmuştur.partizan haraketlerin güçlenmesine bağlı olarak 1943 te hitler neretta ve sutjeska ya saldırıda bulunmuş tito taraftarı partizanlara büyük kayıplar verdirmesine rağmen alman kuşatması geri püskürtülmüştür.bu esnada italya almanya ya teslim olmuş, tito ise sscb başta olmak üzere diğer devletlerin hiçbirine haber vermeksizin partizan parlamentosunu toplamış, geçici bir devrim hükümeti kurmuştur.yugoslavya nın EŞiT halklardan meydana gelen federal bir topluluk olduğunu ilan etmiştir.kendisine yugoslavya mareşallığı, hükümet başkanlığı ve başkomutanlık verilmiş, aynı yıl gidilen seçimlerden galip çıkmış ve seçimlerin ardından resmi olarak yugoslavya federal cumhuriyeti ni kurarak monarşiye son vermiştir.
1970 te yugoslavya nın bölgesel savunma sistemi kurması gerektiğini savunmuş, ve bu görüşü 1974 te kollektif başkanlık sistemi ile kabul görmüştür.yine 1974 te ömür boyu devlet başkanlığına getirilmiş 1980 de ölünce, anayasaya uygun olarak kollektif başkanlık sistemine göre yönetim sürdürülmüştür.
ama, örneğin iskandinav bir eleman krallar gibi de yaşıyor hani - evet eşitlik tam yok fakat 1000 euro işsizlik maaşıyla bu kimin umurunda ki, herşey insanlar için değilmiydi hani? sonuçta bu insanlar mutlularsa sosyo-ekonomik durumlarından, kime ne? - işte yugoslavya'da da aynı durum geçerliydi. bir zamanlar...
diktatör diye adlandırılsa da bölgenin türk halkı tarafından fatih sultan mehmet ve atatürkten sonra 3. en sevilen siyasi kişisidir.
beğenmediğim tek kusuru din olgusunu kabul etmeyip insanları dinsizliğe zorlamasıdır. onun haricinde ekonomik model yönetimi bugün oranın insanları tarafından özlenen bir liderdir.
Ömrünün elli yılını komünist ideoloji yolunda harcayarak bu davasında şöhreti yurt dışına kadar taşmış bir insan olan Salih Gökkaya, Komünizm fırtınalarının bütün dünyayı kasıp kavurduğu bu günlerin birinde "Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı Başkanı" sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Josip Broz Tito'nun(1892-1980) şeref misafiri olarak Belgrad'a davet edilir.
Ömrünün son günlerini geçirmekte olan Tito'yu ziyaret ettiklerinde, hayatını komünizme adayan bu ihtiyar liderin dudaklarından şu itiraflar dökülmektedir;
Yoldaş, ben ölüyorum artık. Ölümün ne derece korkunç birşey olduğunu size anlatamam. Anlatsam bile sıhhatli ve genç olan sizler, bu yaşta bunu anlayamazsınız. Düşünün; ölmek, yok olmak... Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş... işte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızdan, sevdiklerimizden, unvan ve makamlardan ayrılmak, Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek. Ne korkunç birşey anlamıyor musunuz?
Yoldaşlarım, sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum:
Ben öldükten sonra, toprak olacaksam, diriliş, ceza veya mükafat yoksa, benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana? Ha yoldaşlarımın kalbine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım veya alkışlanacakmışım neye yarar?
Ben mahvolduktan sonra, beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor.
itiraf etmek zorundayım;
Ben Allah'a, peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare değil. Düşünün, şu kainatın bir Yaratıcısı, şu muhteşem sistemin bir Kanun Koyucusu olmalıdır. Bence ölüm de son olmamalıdır.
Mazlumca gidenlerle, zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır. Hakkını almadan, cezasını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş olamaz. Ben bunu vicdanen hissediyorum. Öyle ki, milyonlarca suçsuz insanlara yaptığımız eza ve zulümler, şu anda bağazıma düğümlenmiş bir vaziyette.
Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı. Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı. Marks bu mevzuda uyuşturmuş beynimizi.
Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz. Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor. Ben bu inancı taşıyorum yoldaşlarım, sizler de ne derseniz deyin!