Geçmişinden kaçan sıradan bir adamın yaşadığı aksiyon dolu günleri anlatan, yine sıradan bir aksiyon filmi. Bahsettiğim kişinin o sıradan adam değil de Logan olması her ne kadar avantaj olsa da, film sıradan bir aksiyon filmi olmaktan öteye gidemedi malesef.
--spoiler--
şimdi bu çakma robot wolverine abimizi emdikten sonra pençeleri normal kemiğe döndü ya.bundan sonra böylemi devam edecek acaba diye merak ediyorum.bu adamın her yeri adamantium du olm nasıl olacak bu iş.bilen beni aydınlatırsa sevinirim
--spoiler--
sonda ki credit sahnesinde çok büyük hata olan film bildiğin Wolverine in pençeleri kemik ve magneto Wolverin i durduruyo. Zaten Wolverine dedektörden adamantium kemikler yüzünden geçmek istemiyo bu ne lan? inanmayan baksın. Bilen biri mesaj atsın gençler.
üç kez izlemeye teşebbüs ettiğim, üçünde de atom bombası patlarken kapağı çinlinin üzerine kapattığı yerde uyuya kaldığım film. wolverinin ormandaki yaralı aslanın acısına son verdiğini falan hayal meyal hatırlıyorum.
Film sanki "içine wolverine koyalım, aksiyon filmi yapalım, ama efektlerden kaçalım da uğraştırmasın da bizi. Ucuza gelsin seyircisi bol olsun." kafasında bir film gibi hissettirdi. Konu olarak ilerlemesi gayet hoştu ama son dönem marvel kahramanlarında gördüğümüz "yıldızlarda kayar" politikası bu filmde de boy gösteriyor. Biz çocukluğumuzdan beri marvel kahramanlarını tabiri caizse yıkılmaz, pes etmez tipler olarak biliyoruz. Iron Man'de olsun, bu filmde olsun, henüz izlememiş olsam bile trailerında görüldüğü kadarıyla thor'da olsun Marvel'da kahramanların zayıflaştığı göze çarpıyor.
He efektlerden kaçış olayına gelirsek filmde sadece 3 tane mutant var. birinin güçleri görünmüyor bile, diğeride wolverine, öbürüde spoiler olmasın diye söylemiyorum da ondanda çok ahım şahım şeyler beklemeyin. Üstte de dediğim gibi sanki wolverine ismi aksiyon filmine reklam olsun diye yapılmış gibi. Marvel'dan beklediğimiz bizim hayvani efektler olsun, mutant dövüşleri olsun vs. Bu dediğim gibi o tarzda bir film değil. Ancak film sıkmıyor. Sadece bekleneni vermiyor. Hikaye olarak gayette iyi diyebilirim. Marvel filmi olarak izlememenizi tavsiye ederim sadece.
--spoiler--
anlamadığım bir nokta var. Mrs Green'in * tüm bu olaylardan çıkarı neydi? Başta "dedeye sahip çıkalım" tribindeyken bir anda bu öldürdü falan çıkıyor ardından bakıyorlar ki öldürmüyor onun ayak işlerini yapıyormuş tamam eyvallah buraya kadar. Ama o kadının karakter tahlili bu yönde değil. Ben daha dedeyi döşekte ilk gördüğümde dedim ki "bu karı kesin bu adamı öldürecek. Ya itaat ettiği biri var yada kendi tüm Yoshida'yı istiyor" tribindeydi. Nerden esti de adamın ayak işlerini yaptı bu kadar. Boyun borcu yok o redhead gibi. Bir çıkarı da olamaz. Konu burada bir eksiklik yaşıyor gibi geldi bana. Düzeltme için dm de bekleyebilirim tabi. Kaçırdığım bir yer olabilir.
Ayrıca spoilerla karışık sorularımı ileteceğim. X-Men serisini izlemeyenler için tavsiye edilmez.
--spoiler--
Şimdi herşey iyi güzel, japon kız kurtuldu, Logan'ın Jean sevdası bitti falan eyvallah. Lan mutantların dirilme muhabbeti nereden çıktı? Burada ana hikayenin seyrine göre biraz "sıçtı Cafer bez getir" havasında. Kronolojik olarak eskiye gidin birşey yapın yada bok vardı da zamanında öldürmeyeydiniz birşey yapaydınız da bunu yapmayaydınız yani. Bu noktada büyük eleştirilere sahibim. Ama oturupta gelen filmi bekleyip izleyeceğim öyle de manyak bir insanım.
Ayrıca Wolverine'in adamantiyum muydu neydi he işte o metal pençeleri gitti ilkel kemik pençeleri çıktı. Yeni filmde her iddiaya girerim ki o eski pençeler hiç gitmemiş gibi devam edecek. En azından Japonya'da hatunun dedesi koca samuray yaptırmış git onun mühendislere kalıp döktür kavuş güçlere tekrar. illa hikayeyi sıçtıracaklar ya. Yeni filmde o metalin düzeltilme sahnesini görmek isterim 10 saniyede olsa. Artık kaynak mı yaptırır, sıfırdan mı döktürür o marvel'ın bileceği iş.
Aha bak şimdi aklıma gelen başka bir muhabbet. Ya tüm mutantlar Xavier ve Magneto dirilebiliyorsa. Hadi bakalım herşey baştan. Hamster çarkı gibi döneer durur.
Bence artık X-Men serisinin içine o efsane karakterlerinde yerleştirilmesi lazım. Ben tüm filmler boyunca Gambit'i* göremedim mesela. Veya filmde olupta pasif kalan çok karakter var. Bunlara biraz daha canlılık verilmeli. Allah'a şükür wolverine var diyerek yürümez bu iş.
Bryan Singer yönetiminde 2000'de başlayıp 2003'te devam eden; daha sonra 2006 tarihli Brett Ratner imzalı "X-Men: Son Direniş" ile sonlanan seri dünya çapında yaklaşık 1 milyar 200 milyon dolarlık gişe hasılatı elde edince yapımcılar da haliyle serinin devamını getirdi.
Önce serinin öne çıkan karakteri Wolverine (Bu öne çıkma durumu çizgi romanın kimi hayranları tarafından eleştiriliyor. Filmin Wolverine'e ilgisinin diğer karakterleri geri plana attığı görüşü ileri sürülüyor.) hikayeden ayrılarak kendi başına bir karakter olarak ortaya çıktı karşımıza 2009'da; X-Men Başlangıç: Wolverine."
iki yıl sonra ise serinin ağır abileri Magneto ve Profesör X'in birlikte başlayan yolculuklarının nasıl bir düşmanlığa doğru evrildiğini anlatan ve 'X-Men' öncesine giden bir film izledik: "X-Men: First Class." Gerçi yapımcıların bu çabasının tutan seriler için ilk kez uygulandığını söyleyemeyiz. "X*Men" ve onunla dolaysız bağlantılı filmlerin dünya çapında elde ettiği 1 milyar 900 milyon dolarlık gişe hasılatına (DVD,TV, ve marka gelirleri hariç) bakılırsa Foz için hayırlı bir gelir kapısı olduğu su götürmez.
Sürüden ayrılan Wolverine'in çocukluğundan başlayarak 'X-Men' ailesine katılışına kadar geçen süreyi anlatan 'X-Men Başlangıç: Wolverine' karakteri tanımak açısından ipuçları veriyordu. Çocukken farklı olduğunu hisseden karakterimizin temek problemi "aidiyet" duygusunun yokluğundan kaynaklanıyordu biraz da. Yıllarca bu çelişkilerle yaşadıktan ve özel bir savaş programının parçası olduktan sonra "Yalnız Kovboy" olarak oradan oraya savrulan Wolverine, başına buyruk tavırlarından vazgeçmese de "X-Men ailesi içinde bir kolektifin parçası olarak kendini biraz huzurlu hissetmişti."
Gösterime giren James Mangold imzalı "The Wolverine" ise bir anlamda kahramanımızın başa döndüğü ve yalnız kovboy rollerini sürdürdüğü bir döneme işaret ediyor.
Serinin son filminde dünyayı kurtarmak için aşık olduğu kadını (Jean Grey) öldürmek zorunda kalan Wolverine, X-Men ailesinden ayrılmış, tıpkı 2000 tarihli filmin açılışında olduğu gibi kendi başına takılmaktadır. Esrarengiz bir Japon kadının ortaya çıkması işleri karıştırır. Yukio isimli bu kadın Wolverine'in ikinci Dünya Savaşı sırasında Nagazaki'ye atılan atom bombası sırasında hayatını kurtardığı bir japon askerinin emrinde çalışmaktadır. Hayatının son günlerini yaşıyan ve şimdilerde ülkenin en büyük işadamı olan eski asker ölmeden önce eski dostunu görmek istemiştir. Yukio ile birlikte bu ülkeye giden Logan kendisini ölümsüzlük, güç ve para hırsıyla örülü şiddetli bir savaşın içinde bulur.
Wolverine'i akraba olduğu diğer filmlerden ayıran belirgin özellikleri var. Öncelikle; daha önceki filmlerdeki mutant yoğunluğunu burada göremiyoruz. Yalnızca, "Tinker Tailor Soldier Spy'da" istanbul'da çalışan bir Rus casusu olarak izlediğimiz ve önümüzdeki dönemde sıkça görme fırsatı bulacığımızı sandığım Svetlana Khodchenkova tarafından canlandırılan kötü bir mutant görüyoruz. ikinci olarak önceki filmlerde gücünü ve yeteneklerini bir kolektifin içinde ve dünya yararına kullanan kahramanımızın bu kez çok da anlamadığımız bir nedenden ötürü kişisel bir nedenin peşine takılması söz konusu. Evet, yine kötü adamlarla mücadele ediyor ama "Aman bana ne" deyip geçebileceği bir hikaye bu aynı zamanda. Ki, filmin senaryosunun en zayıf tarafını da bu oluşturuyor. Öte yandan Hollyood'un estetik açmazlarının bu filmde de kendisini iyice açığa çıkardığını görmek kolay. Gerçi hakkını yemeyelim, sonuçta vaat ettiği aksiyon ve eğlenceyi karşılıyor ama daha önce denenmiş ve başarısı garantili olan birçok buluşun kolajlanması filmi estetik açıdan vasat bir noktada tutuyor. Rüya içinde rüya sahneleri ve Logan'ın Jean Grey ile konuşmalarının "inception"ı, dövüş sahnelerinin açık bir biçimde "Kill Bill" ve 2000'lerin sükseli Çin Flmlerini çağrıtırdığını; demir yığını samurayın "iron man" ya da "Robocop" karışımı hallerini bir bakışta anlamak mümkün. Kendine özgü bir dil ve estetik tutturan her işin, uzadıkça kendinden uzaklaştığının, genele benzemeye başladığının, garantili sulara sığındığı için sıradanlaştığının bir kanıtı olarak koyalım bunu da bir kenara.
"Cop Land", "identity", "Walk the Line", "3.10 to Yuma" gibi sinefillerde özel yeri olan filmlerden sonra "Knight and Day" ile popüler aksiyon sinemaya meylenen James Mangold, Christopher Nolan'ın Batman'i ele alışı gibi zor bir yolu tercih etmek yerine stüdyoların formülleriyle şekillenmiş bir işe imza atmış neticede. Ez cümle; Wolverine'in hikayesinden çok bedenini kullanan ve aksiyona yaslanıp bu açığı kapatmaya çalışan bir iş olmuş. Peki bu vaadini yerine getiriyor mu? iki saat boyunca sıkılmadan izleyeceğiniz kesin!
bugün gidip bir kere daha neden ben sıradan bir insanım neden benim pençelerim yok diye isyan ettiğim x-men ve wolverine hayranlarının kesinlikle gitmesi gereken harikulade film. hugh jackman oyunculuğuyla tekrar hayran bırakıyor. senaryo olarak etkileyici.
bugün filmin ne kadar vasat olduğu aklıma gelince önce sinirlendim sonra aklıma bir boşluk geldi. wolverine dayımızın kemiklerine adamentium verdikten sonra kafasına sıkmışlardı ve dayının hafıza gitmişti. önceki manitasını bile hatırlamaz olmuştu. bre pezevenkler! bu adam hiroşimaya bomba atıldığı dönemi nasıl hatırlıyor o zaman? filmin başında gördüğümüz kadarıyla tam da o dönemde pençeleri kemikten. açıklaması olan biri aydınlatırsa sevinirim.
caponlar maponlar iyi de wolverine'in sürekli ondan bundan dayak yeyip durduğu filmdir. serinin diğer filmlerinde baskın ve güçlü karakter olarak öne çıkan birinin bu hale gelmesi üzücüydü. umarız bir dahaki filmde cyclops gelir de ortalığın adına bir koyar.