the road

    37.
  1. sonu için;

    (bkz: ağladım piç)

    en az children of men sertliğinde bir film. bu filme "ekşın yok" diyenlerle ilişiğinizi kesin, feysten silin ve "sçs kib bye" mesajı atın.

    --belki spoiler--
    hatta her an "aha çocuk kaçırılacak ekşın başlayacak" diye korktum, iyi ki de olmadı. beklendiği ve olması gerektiği gibi gelişti her şey. yalnız müzik seçimi ve kullanımı olarak eleştirilebilir. ne öyle the sims ev döşeme modu müziği gibi. gerçi alternatifi ne olabilirdi onu da bilmiyorum, belki daha kasvetli keman çello melodileri. o zaman da "hadi bb" diyip kafamıza birer tane sıkardık, zira şu haliyle bile izlenen en karamsar filmlerden biri.

    he bir de, adı "the road" olan filme "hep yürüyorlar bilae başka sahne yok" diyenleri yollarda sürümek lazım.
    --belki spoiler--

    (bkz: aragorn'un pipisi)
    5 ...
  2. 32.
  3. insanı hüngür hüngür ağlatabilen son zamanların en güzel filmlerinden.

    neden oluştuğu bilinmeyen bir felaketten sonra hayatta kalmaya çalışan insanların yaşamını konu alıyor.
    artık nasıl bir felaketse denizler çekilmiş , yerler yerinden oynamış ,bitki ve hayvan nesli resmen kurumuştur.

    --spoiler--
    -hollywood klişelerine sığınmamış. klişe olsaydı şayet eleman o ilk baştaki yamyamları öldürür. o mahzende kilitli tutulan "yiyecekleri" serbest bırakır. onları oraya hapsedenlere fiyakalı bir kaç laf çaktıktan sonra kafalarına sıkar.

    -ilk yamyam grubunun durumu baya kritikmiş. kendi ölen adamlarınıda yemişler. nimet boşa gitmesin demişler herhalde.

    -en sondada kendilerini kurtarmaya gelen yata binerek güvenli bölgeye ulaşırlardı. tabi yata binmeden hemen önce bir final boss u ile kapışmada yaşanırdı. şu mahzene yiyecek depolayan psikopatlardan bir tanesi sağ kalırdı mesela. onunla ölümüne kapışma olurdu. ama hiçbiri olmuyor. karakterimiz sürekli kaçıyor. kaçabildiği her ana kadar kaçıyor. zira tek mermisi var. o psikopatların evinde sadece ekibin kadın üyesi üst kata çıkıyor diye oğlunun kafasına silahı dayıyor ve az daha kafayı uçurma noktasına geliyor. zira kendisi tek başına ve aşşağıda 4-5 silahlı adam var.

    -yine uzaktan gördüğü yamyamlardan kaçan kadın ve çocuğunu kurtarırdı. yolculuğa beraber devam ederlerdi. kadınla bizim eleman arasında yakınlaşma olurdu.

    -mahzendekileri kurtarmaya çalışmadı. ve hatta kaçtı. panik yaptı. kim yapmazdıki? onları kurtarsan ne olacak? normalde bunları hapsedenlerde benzeri filmlerde hep bu işten zevk alan manyak tipler olurken bunların mecburiyetten yaptığı ve hatta sitem ettikleride ortada. kadın diyorki "artık kokuyu da mı almıyorsun?" . hoş yamyamlıkla ne kadar hayatta kalınabilirki? sürekli et yersende ölürsün benim bildiğim.

    -en trajikomik kısmıysa bunların konservelerle dolu sığınaktan kaçmasına neden olan köpek sesinin "iyi adamlar" dan gelmiş olması. adamlar iyi beyler. çocuklar yaşıyor , köpek yaşıyor , daha ne? mis gibi sığınağı terkettiler ya ona yanarım.

    -babanın ölümü yürekleri dağladı. bir yaradan mikrop kaparak pisi pisine gidiverdi. yine hollywood olsaydı o kendine benzin döker yakarak iyileştirirdi. (bkz: rambo)
    --spoiler--
    4 ...
  4. 10.
  5. ---spoiler---

    Amerika'da haftalarca en çok satan kitaplar listesinde kalmayı başaran Cormac McCarthy'nin "The Road" adlı romanı'nın sinemaya çevirimi olan kitap.

    bir baba oğulun, post apokaliptik dünyadaki yolculuklarını anlatıyor bu film. öyle bir dünya ki yaşamaya değicek hiçbir şey (ateş) kalmamış. ağaçlar düşüyor, yanıyor, depremler oluyor, yamyamlık (cannibalism) ortaya çıkmış ve insanlar birbirlerini yiyor. çünkü ne birşey yetişiyor ne de hayvanlar ve böcekler var. bütün yaşam formları yok olmuş. bir gurup insan hariç. gerçi o gurubun çoğu da kendi canını kurtarma ve yiyecek birşeyler bulma derdinde. bu birşeylere insanlar da dahil!

    baba ve oğul, oğlunu umursamadan intahara giden annelerinin ardından sahile, denize doğru yolcuğa çıkarlar. orada daha iyi koşullar ve birşeyler bulma umuduyla giderler ama yolculuk sırasında çeteler, bir gurup, bir deri bir kemik insanları bir yere kapatıp yemek için hazır tutan kaçıkla ve daha bir çok şeyle karşılaşırlar. bu zor yolculukta baba oğluna göz yaşartıcı bir şekilde koruma içgüdüsüyle yaklaşır. o çaresizlikte onu nasıl koruyacağına dair bir şeyler yapmaya zorlar hep. bu çaresizlik ve gayret de filmi etkili kılıyor zaten. post apokaliptik çağları konu alan mad max, I am legend vb. tarzı fimler gibi değil de daha çok baba-oğul ilişkisini anlatıyor film. güzel de anlatıyor. buna rağmen daha çok aksiyon bekleyen izleyiciler hayal kırıklığına uğrayabilirler. bence en çok babaların duygulanıp izleyebileceği bir film bu. çünkü kendilerini çok kolay bir şekilde özdeşleştirebilecekleri bir baba figürü var filmde.

    baba oğul arasındaki ve baba ile yaşlı adam (ki onun da oğlu varmış) arasındaki diyaloglar düşündürücü ve duygulandırıcıydı. siyahi adamın ağlaması ve çocuğun, yani bir nevi o zamanlar belki de tek insan gibi insanın ona yardım etmek istemesi beni en çok duygulandıran sahne oldu.

    baba ölünce yalnız kalan çocuk için üzülüyorsunuz ama sonrasında çocuğu takp ettiklerini söyleyen bir ailenin çocuğun yardımına gelmesiyle rahatlıyorsunuz. gerçi buradaki aile içerisindeki anne ve baba figürününden her an bir dallamalık beklenebilecek yüz ifadeleri (ve babanın dişleri) vardı. bu beni şüpheye düşürse de filmin sonu da fena değildi. yeni bir aile ateşi küçük çocukla taşımaya devam edecek...

    ---spoiler---

    filmin kitabını okumadım ama film fena değil. daha çok aksiyon olsun isterdim ama o çağın karanlık, umutsuz, cansız atmosferi ve karakterlerin çaresizliği ama buna rağmen bitmeyen umutları iyi yansıtılmış. oyunculuklar da çok iyi. küçük çocuk ve babası rollerinin hakkını vermiş. özellikle babaların izlemesini tavsiye ettiğim film.

    "yapacak birşeyim kalmadığında bir çocuğun neleri hayal ettiğini hayal ediyorum."
    4 ...
  6. 23.
  7. ağlaya ağlaya zor biten bir film. insanın içine fenalıkta geliyor tabi. fevkalade kötümser, üzücü bir film. bir baba çocuğunu yapayalnız bırakacağını bile bile ölüyor... sırf o sahne için izlenir.
    5 ...
  8. 16.
  9. post apokaliptik konulara düşkünlüğümden seyrettiğim ve müthiş beğendiğim film. insanlığı yargılarken, insanın yüreğine dokunuyor.

    hastası olanlar için belirtmekte fayda var; fallout a çok tatlı göndermeler var.
    4 ...
  10. 38.
  11. 'şartları sonuna kadar zorla ve sırtını dayayıp ahkam kestiğin o değer yargılarının teker teker düşmesini' izle tadında bir film. oyunculuklardan daha güzel olan bir şey varsa da, o da iç bunaltıcı atmosfer. ilerde böyle olur mu ya da daha beteri mi olur bilemem, fakat şurası kesin ki; o tarz bir yolun gün gelecek bir tarafımıza gireceği.
    3 ...
  12. 1.
  13. bir jack London kitabı. serseriliği, başıboşluğu ve suça yatkınlığı 19. yüzyılın son çeyreğinde Amerika'da yaşanan ekonomik bunalımın fonunda, Amerikan yaşama tarzının ince, çarpıcı bir eleştirisine dönüştürüyor. bu otobiyografik metin, iş bulma ya da seslerini duyurma kaygısıyla dönemin en modern ulaşım aracı olan trenleri kullanarak umuda yolculuk yapan insanları ironik bir üslupla anlatılmış
    3 ...
  14. 19.
  15. jack london'un 18'li yaşlarında yaşadığı anılardan oluşan kitabı. bir nevi biyografide denebilir. kitap'da jack london trenler ile eyalet eyalet gezen bir serseridir tek geçim kaynağı dilenciliktir, kitap da anlatılan hobolar, dilencilik etmek, serserilik yapmak insanı dilencilik yapmaya zorlar. öyle ki ilk okuduğum zamanlarda bende evden kaçıp şehir şehir trenlerle gezmeyi düşündüm.

    ayrıca: kitap da ki dil çok sadedir, abd edebiyatını sevdiren jack london kitaplarındandır.
    3 ...
  16. 14.
  17. filmin atmosferi ve oyunculuklar harikadır. o değilde, o küçük çocuk nil karaibrahimgil'e ne kadar çok benziyor öyle. *
    3 ...
  18. 45.
© 2025 uludağ sözlük