daha önce 2 kez izlememe rağmen, dün üçüncüye izlediğimde gözlerimi doldurmuş film. gerçekten çok başarılı.
çocuk oyuncular özellikle çok iyi oynamış.
bir arkadaşlık hikayesi bile denebilir bunun için.
--spoiler--
final savaşında nathan algren'e verilen kılıçta yazan söz alttan alta özetler aslında;
"kendinde eski ve yeni yöntemleri birleştiren savaşçıya aidim.
--spoiler--
yemişim tom cruise'u katsumato'yu bu filmin kahramanı ujio'dur. her daim sert, güvenilir, karizmatik ve harika bir savaşçı. kurşunu yediği zaman böğrüne, sanki o kurşun geldi bana değdi, çöktüm olduğum yere ama baba ujio çökmedi, kendisini kaldırmaya gelen adamlara "bırakın la beni aq" dedi. kalktı ayağa çekti kılıcını, kanının son damlasına kadar savaştı. filmi bir daha izleyin ujio'ya dikkatli bakın, her dövüş sahnesinde harika kılıç kullanımı ve karizması ile bu filmi, film yapan adamdır.
tanımda yapalımda silinmesin bari entrimiz.
somuray kültürünü beyaz perdeye yansıtan, izlemediğiniz taktirde çok şey kaybedeceğiniz bir filmdir. ujio'ya dikkat.*
insana ateşli silahlara lanet olsun dedirten,insana tekrar dünyaya gelsem samuray olarak gelmek isterim dedirtebilecek, tamamen onur ve cesaret üzerine dayalı çok beğendiğim bir film.
beni ağlatan tek film. her izlendiğinde insanda aynı etkiyi yaratan ender filmlerden.
hele de ujio rolü ile hiroyuki sanada. onun için söylenecek söz yok. saygıyla önünde eğilirim. ken watanabe zaten sanatçı adam. o mimikler filan anlatılamaz. tom cruise ilk kez bir filmde kabız şekilde gezmiyor ve göze batmıyor.
özetle onuru anlatan bir filmdir. ağlatır yani o derece.
üniversite yıllarımda bir grup arkadaşımın beni "lan ben karete marete filmine gelmem" nidaları attırarak zorla götürdüğü, izlediğimde ise samuray filmlerine karşı ön yargılarımın yıkıldığı inanılmaz derecede etkilendiğim filmdir.ismi cheki chen filmlerini andırsada film on numaradır.
neredeyse iki ayda bir izlediğim ve hala doyamadığım filmdir. bu nedenle edward zwick'e en derin saygılarımı sunmayı bir borç bilirim. görüntü, karakterler, müzik ve diyaloglar bir yana, tepeden bir modernleştirme sürecinin ne kadar feci neticelere sebebiyet vereceğini basit bir dille anlatması bile filmin kült haline gelmesi için kafidir kanımca. zira katsumoto'nun* savaş öncesi nathan algren'a* verdiği kılıcın üzerinde yazan "kendinde eskiyi ve yeniyi birleştiren savaşçıya aidim" sözü, bir toplumdaki değişimin nasıl olması gerektiğini özetler niteliktedir. ve evet filmde taka* kendisine beni de aşık etmekte hiç zorlanmamıştır.
soundtracklerine hans zimmer'in imza attığı, yönetmenliğini edward zwick'in yaptığı, konusuyla ve olay örgüsüyle farklılık yaratan, tom cruise ve ken watanabe'nin oyunculuklarıyla damga vurduğu 2003 yapımı filmdir. bende yeri çok ayrıdır, anlattığı döneme ışık tutmaktadır. mutlaka izlenmesi gerekir.
sıradan bir film değil, gişe filmi değil. sözleriyle, düşünce altyapısıyla, mantalitesiyle, filmin kalite argümanlarıyla son derece önemli, etkileyici, onur duygunuzu ön plana çıkartan bir sanat eseri.
"spectres in the fog" isimli müziğinin başlangıç kısmıyla ve "safe passage" isimli müziğinin de son kısmıyla akılları baştan alan dehşet güzel bir filmdir. izlenesidir.
müzikleri ve hikayesiyle çok etkileyici bir filmdir. içerdiği tonla klişe bunların altında kalıp dikkat çekmemektedir. izlerken salya-sümük ağladığım pek az filmden biri.
hiçbir sanatsal değeri olmayan gişe filmi. zaten filmin yapılmasındaki en büyük amaç da gişe. yapımcılar amaçlarına ulaşmışlar gözüküyorlar, tebrik etmek lazım.
oscarın en büyük ayıplarından biridir. kızılderili katliamlarından dem vurmayıp amerikalılar japonyayı modernleştirseydi, bide demokrasi götürselerdi toplamadığı oscar kalmazdı. algren karakterinin yaşadığı bunalımları tom cruise çok iyi oynamıştır. esaretinin ilk gecesinde vijdanında kanayan yarayı bastırmak için sürekli sake istediği, kabuslar gördüğü, ve I told you diye haykırdığı bir sahne vardırki sinema belleğimde unutulmayacak bir yere sahiptir.
şimdi hadi sahte geri çekiliş ile bir alayı yendin. atlara atladın, ikinci alaya ölümcül bir taaruz yapacaksın. kardeşim sen amerikan ordusunda bir subaysın, makinalı tüfekler ve toplarla çevrili bir alaya ön cepheden taaruz edilir mi? zaten süvarisin, hızlı hareket ediyorsun, devrin şartları malum, toplar, makinalı tüfekler kolay dönmüyor olduğu yerde çakılı kalıyor. neden alayı arkadan çevirmiyorsun. eğer intihar etmek içinse, yada filmin dramatik sonuna katkıda bulunka için derseniz bir şey diyemem. ama burası biraz saçma olmuş.
konusu;
bir sivil savaş gazisi olan yüzbaşı woodrow algren, 1870'lerin sonunda winchester silahlarının sözcüsü sıfatıyla japonya'yı ziyaret eder. amacı; imparator meiji'nin askerlerini eğitmek ve silahlarının tanıtımını yapmaktır. meiji'nin silahlarla donatılmış ordusu kalan son samurayları yok etmek için hazırlıklarını yaparken yüzbaşı algren bir çatışma sırasında sakatlanır ve samuraylara esir düşer. algren esir düştükten sonra samurayların lideri katsumoto'dan onur ve savaş konusunda çok şey öğrenir ve iki taraf arasında bir seçim yapmak zorunda kalır.
onur ve köklerine olan bağlılığı anlatan mükemmel bir film ken watanabe olmasa bu kadar güzel olurmuydu bilemiyorum ama bu haliyle gayet iyi
tom cruise'un nihayet kendini kasmadan rol kesebildiğini görmek de güzeldi.
ama filmde benim adamım, tom cruise'dan nefret eden samuray uijo (Hiroyuki Sanada)dur.
bütün klise savas, kahramanlik, yert/yurt severlik filmlerinden bir digeri. oturup da izlendiginde harcanan 3 saate yazik baska birsey degil.
onca adam ölürken catir cutur makineli tüfekler karsisinda, amerikalinin hayatta kalabilmesi; japon imparatorunun en basta söyleyebilecegi onca seyi tutup illaki en sona birakmasi ve ajitasyonun gözüne gözüne vurmasi; iyilerle kötülerin kalin ve koyu cizgilerle ayirt edilmis olmasi; amerikali kurtaricinin illaki gittigi yerdeki kizlardan bir tanesini becermesi; savas sahnelerindeki önce kacalim, arkamizdan gelsinler, sonra bir ates cenberine alalim taktiginin daha önceki yüzbinmilyon savas filmindekilerin aynisi olmasi vs. gibi yiginla klise filmden bir tanesidir.
1870'li yıllarda imparatorluk ve samuraylar arasında yaşanan mücadeleleri ve esir düştükten sonra onur ve savaş konusunda çok şey öğrenen bir yüzbaşının yaşadıklarını anlatan şaheser. etkileyici bir filmdir. samurayların sisli havada ağaçların arasından atlarıyla çıkmaları hayatıma gördüğüm en mükemmel sahnelerdendir.