darren aronofsky isimli dahi'nin yapmakta olduğu dört gözle beklenen film... 60 bin dolarla pi'yi yapan biri yüz milyon dolarla neler yapar... gerçekten beklemesi bile heyecan verici...
üç farklı koldan gelişen çatışan birbirini tamamlayan hikaye.. zaman zaman birbirine giriyor. gerçek hayatta karşılığı belki de olamayacak duygular daha fantastik öğelerle veriliyor. görselik anlatım bir harika. yönetmenin epey bir çalışmış olduğu aşikar. pi ve requem for a dream den sonra yönetmen ve bizler için gerçekten farklı bir yapıt. bir sürü şey beklemiş olabilirsiniz yönetmenden ve filmden eğer gerçekten bunu yapmışsanız size hiçbir şey vermeyecektir.yönetmenin eski filmlerine nazaran devasa bir bütçe ile çekilmiş. zaten filmin projesi uzun yıllardır var. bir türlü çekilememiş. bana göre yönetmen bu dönemi iyi de değerlendirmişe benziyor. neden bilmiyorum ama bana bir şekilde 2046 yı anımsattı... ama her açıdan beğendiğim türkiyede gösterime girmesini şiddetle beklediğim bir film..
matematik yeteneğini yok etmek ve çakralarını açmak için sağ yarım küresini matkapla delen maximillian'la yoluna başlayıp, sonrasında dağılıp giden bir hayalin arkasından kaybolan ruhlara ağıt yaktıran aronofsky'nin bu son şaheserinde, hayat ağacına farklı yollardan ulaşmaya çalışan üç kişiyi ve üç zamanı görüyoruz.
yönetmen kendini kaptırdığında, zavallı izleyicilere peşten sürüklenmek düşüyor.
hem, belli mi olur, zamanı geldiğinde öne geçeriz.
her sahnesi ama her sahnesi dahilik kokan, etraftan topladığı elli bin usd. borç para ile pi yi çekebilen bir adamın 30-40 milyon dolarla neler yapabileceğini gösteren bugün izlenmiş film. ses ve görüntü sistemi iyi olan bir ortamda mümkünse dolby dijital teknolojisini kullanan bir sinemada izlenmesi isabet olacaktır.
son kısımlarında izleyiciyi duygulandıran, zayıf bir bedeni ise ağlatabilecek kadar güçlü bir aronofsky filmi. bildiğiniz klasik aronofsky filmlerinindaha da ötesinde farklı bir yaklaşımla, karışık bir kurgu ile anlatıyor ölümsüz aşkı. kii zaman kendinizi aşkın ve hayatın kaynağını arayan wolverine gibi hissederken, kimi zamansa sonsuz aşkı için herşeyi yapmaya hazır ve nazır olan, sevdiği ile sonsuzluğa kavuşma hasretine girmiş bir conquistador olarak görüyorsunuz.
warner bros un "darren cığım. bu film çok karışık* ondan biraz kısalım bütçeyi istersen" dediğ bir film olmuş. kısmışlar mı bilinmez ama film yine de 10 üzerinden 11 alıyor. izleyiciyi çiviliyor. izzi nin önünde diz çöken wolverine in göz yaşları, "yapamam izzy, bitiremem" sözcükleri ile de yıkıyor.
2-3 sene sonra bir pi gibi , requiem for a dream gibi baş yapıt olacaktır. herhangi bir aronofsky filmi gibi. değerinin anlaşılması için zaman geçmesi lazım.
dip not:wolverine dedik ama şunu da eklemek lazım ki hugh jackman yardırmış.
hugh jackman ın prestige den sonra izlediğim bir filmi olarak hafızama kazınacak. hele ki hemen öncesinde spiderman 3 gibi gubidik bile diyemeyeceğim bir filmden sonra.
dalga geçmek için oturup içilen ayranın etkisiyle hafiften geçen içe rağmen öyle buz gibi adamı bile sonunda tavuk dötü şovu yaptıktan sonra gözlerin dolmasına ramak kaldıracak kadar.
sevdiceğinizden ayılmışsanız, ki bu her türlü bir ayrılık olabilir, ölüm mesafeler olması gerekmez, filmin vurucu gücü ormanda on kaplanı geçip jurasic park ta t rex e ulaşıyor.
--spoiler--
ayrıca beyaz adam gelecek yeniden doğacaz temasını işlemesi ve beyaz adamın karşısında boğazını gösteren tapınak bekçisi bile izlemek için iyi bir neden.
--spoiler--
evet şiirsel ve orjinal bir anlatım,başarılı oyunculuk, bunlar doğru, fakat başyapıt derken düşünülmesi gereken*, bildiğin yaşamdaki dönüşümü, insanoğlunun biryerde çaresiz kaldığını ve kabullenmesi gereken gerçeklerin olduğunu suratınıza çarpan,bütçesinin hakkını verebildiği şüpheli ve de aronofsky'nin bildik sık tekrarlı geçişlerinden oluşan, (bkz: yeter be adam bıkmadın mı artık) yine de izlenmesi gereken,muhakkak farklı bir yapım.
hayatımda izlediğim en... "görkemli" filmlerden birisi.. Güzel ya da kötü olarak açıklayacak kelime bulmakta zorlandığım..
film bitecek. yerinizden kalkacaksınız, hiçbirşey hissetmeyeceksiniz önce.. Yürüyeceksiniz biraz, düşüneceksiniz. Sonra balyoz gibi dank edecek. izlediğiniz hiçbir filme benzemediğini o zaman farkedeceksiniz.
film insanın akıl almaz kaybetme korkusu üzerine inşa edilmiş. bunun ne kadar gereksiz olduğunu da, defalarca tekrarlanan "finish it" nidalarıyla belirgin bir şekilde göstermeye çalışıyor.
film tamamen metaforik. metaforik ama görkemli ve lezzetli. dişiliğin kutsallığı, sevginin yüceltilmesi, kendini adamanın ancak açık bir yürekle gerçekleştirilmesi halinde sonuç verebileceğini kurgusal anlamda çok başarılı bir şekilde ortaya koymuş.
bu bir aronofsky projesi. dediğim gibi, pi'den, requiem for a dream'den (başka ne kaldı ki dünya çapında izlenmiş) tüm aronofsky filmleri gibi bir kırılma noktasından geçebilmenin zorlukları resmediliyor. iç çekişmeler, kişisel hayaller...
fakat belki de ilk defa bu kırılma noktasının aslında bir kırılma değil, bir yücelme noktası olduğunu bu filmle görüyoruz. diğer örnekler başarısız ya da yeterli değilken, the fountain'de, üç zamanda yer alan the conquistador (Tomas, Tommy, Dr. Creo) bu eşiği başarılı bir şekilde aşarak hayat ağacının bir üst seviyesine varabiliyor.
daha önce de belirttim, tekrar olsun: filmdeki en ürpertici sahne, filmdeki tek dişinin, kraliçe izabel'in, izzie'nin boynundaki minik tüylerin hayat ağacındaki, canlılığa doğru çekilen tüylerle birebir ifade edilmesiydi. bu da aronofsky'nin ve yahudi tanrısının bir ilhamı olsa gerek.