bugün

the fountain

hugh jackman ın prestige den sonra izlediğim bir filmi olarak hafızama kazınacak. hele ki hemen öncesinde spiderman 3 gibi gubidik bile diyemeyeceğim bir filmden sonra.

dalga geçmek için oturup içilen ayranın etkisiyle hafiften geçen içe rağmen öyle buz gibi adamı bile sonunda tavuk dötü şovu yaptıktan sonra gözlerin dolmasına ramak kaldıracak kadar.

sevdiceğinizden ayılmışsanız, ki bu her türlü bir ayrılık olabilir, ölüm mesafeler olması gerekmez, filmin vurucu gücü ormanda on kaplanı geçip jurasic park ta t rex e ulaşıyor.

--spoiler--
ayrıca beyaz adam gelecek yeniden doğacaz temasını işlemesi ve beyaz adamın karşısında boğazını gösteren tapınak bekçisi bile izlemek için iyi bir neden.
--spoiler--

bir de before sunshine before sunset ve the eternal sunhine of a spotless mind in arkasından izlemeyin. sevdiceğin babası filan evde olur, dudaklar sandmanin ki gibi kum olur uçar gider uzak diyarlara.