buster keaton , charlie chaplin ve jimi hendrix , eric clapton kıyaslamalarıyla dikkat çeken özellikle 68 kuşağının marjinal dünyasına sinema ve sanat ışığında bakmamızı sağlayan usta yönetmen bernardo bertolucci imzalı güzide film. 2003 yapımı.
film de ensest lik kavramından öte theo ve isa'nın sonsuza kadar tek vücut olarak yaşamayı istediğini kendi marjinal dünyalarından memnun olduklarını ve biraz da yetişme şekilleri itibariyle yabancılaşma olguları ele alınıyor. tabii filmin esas noktası, devrimin -filmdeki ifadeyle bir sınıfın diğerini devirmesinin- bu yabancılaşmaya, içe dönükleşmeyle tezat olduğu. işin icraat bölümünün sonuçta en mühim kısmının eksik kaldığı.
şu malum ikili dünyaya giren Matthew'in üçü için birlikte sonsuzun mümkün olmadığını ifadelemesi hayli mantıklı bir argüman olmuş. elbet diğer ikisi farkında olmasa da onlar da özgür bir birey. biri diğer bir herifle çıkıp gezebilir diğeri de bir hatunla. aslında işin olmasa da kısmı az biraz düşündürücü. oluyorlar ama belki yıllarca süren bu içsel minimal kırılgan dünya bırakmıyor. ve onları kendi kabuklarına itiyor.
bertolucci'nin cinsellik ögelerini işlerken ensest kavramını masaya yatırmaktan çok, yumurta ikizlerinin birlikte büyüyüp birbirlerini takıntı olarak görüp saplantı içeren yapılarını açımlıyoruz.
sonuç itibariyle görülmesi gereken bir film düşler, tutkular ve suçlar.
10 üzerinden 8!
film bir nevi 68 kuşağının sorgulanmasıdır, filmin erotik kimliğinin dışındaki bu dünya bernardo bertolucci'nin kamerasında yeni sinema kuşağının öncüllenmesidir. Filmin karakterleri kendi dünyalarını Paris'in çevresine kurmazlar, Paris her konuda asiliğin merkezindedir. Bernardo Bertolucci'nin fransız olmaması ayrı bir ayrıntıdır. Zaten film bir amerikan gencinin Fransa'yı ve kızlarını keşfetme macerasından bambaşkadır. Evet film erotiktir ama aynı zamanda politik yoğunluğa da sahiptir. Filmin müzikleri enfestir. Sinema oyuncularının karakterlerine bağlılıkları ve o evreni yaratmadaki başarıları "hayalciler"in etkileyiciliğini pekiştirir. The Dreamers'ın üç karakterli çatısında aşkı, sinemayı ve aşırıyı istemeyi buluruz. Ki herşey şiddetli bir savaş tutkusuyla insanın ölümcüllüğüne yönelmektedir. Ne de olsa bu parisliler şarap insanıdır, hayatın ve üzümün tadından anlarlar. (k.n. her parislinin fransız olmadığını da unutmamak gerekir.)
kesinlikle ensest değil. bir kült. bertolucci nasıl bir iç dünyaya sahip merak ettirmiştir. film bitince bu da olabilir aslında bu da olabilir diyorsunuz. hayat sosyal sorumluluklar, istekler, cinsellik, kıskançlık hepsiyle iç içedir. bu film buna çok güzel bir yorum getirmiştir. her taraftan yorum gelebilir. id- ego- süperego karmaşası da denilebilir. kesinlikle izlenmelidir.
Filmin anlatmak istediği asıl amacından uzaklaşıp, anlatma biçimine takılan kişiler şimdi o filmi yavaşça yere bırakıp sinema dünyasından uzaklaşsın. zira, cinsellik sadece ve sadece "araç" olarak kullanılmıştır tıpkı film karelerinden alıntılar yapmanın da araç olması gibi. bertolucci edith piaf severleri unutmayıp, filmin sonuna non je ne regrette rien eklemiş bir de.*
2003 yılında vizyona girmiş, 1968 fransa'sını anlatan izlenmesi gereken bir film. dilimize , 'düşler, tutkular ve suçlar' olarak çevrilmiştir. filmi izlerken janis joplin'in o büyüleyici şarkılarını da duyuyorsunuz. farklı farklı bir çok filmden de kesitler görmek çok farklı kılıyor filmi.
eva green'i 22-23 yaşında yakalayıp böyle müthiş bir film çektiği için bernardo bertolucci'yi kutlamak gerekli. 68 kuşağını birazda farklı bir bakış açısından görmek isteyenler için harika bir film. amerikalı matthew ile avrupalı theo'nun sürekli bir fikir çatışması halinde olması aslında bir nevi avrupa ile amerika'nın arasındaki dünya görüşü olarak farklılıklarının yansımasıdır. birisi charlie chaplin'in daha üstün olduğunu düşünürken diğeri buster keaton'ın biri eric clapton derken diğeri jimi hendrix filmde sürekli bir amerika ve avrupa ayrımı var ve yönetmen bu iki karakter; theo ile matthew üzerinden bunu harika yansıtmış.
filmde erotik sahneler yoktu desek yalan olur ama tabularını yıkmış bir grup insanı güzel canlandırmışlar inandırıcılık acısından gerekli bir şeydi sanki bu.
theo'yu oynayan oyuncu louis garrelbob dylan'ın gençliğini anımsattı sanki onu canlandırmalı gibi.
yıllar önce, sinemada izlenilen ve ilk karesinden itibaren insanı içine alan, aslında izlenemeyen bilfiil içine atlanılmak istenen kanlı canlı, gençlik fışkıran, müzikleriyle ve bertolucci'nin çok özel bir dönemi farklı bir o kadar da vurucu karakterlerin bireysel psikolojik bakış ve yaşayış açılarıyla her yönüyle estetik bir uslubla insanın ruh hallerini, tabuları, tutkuları, sosyolojik yansımaları ve ideallerini akılda ve yürekte unutulmaz izler bırakarak anlatan hatta bilfiil yaşatan muhteşemötesi film. * ve tabi ki pure bertolucci.*
not: bu görünce kayıtsız kalınılamadığından yazılan bir girdidir, işte öyle bir film, yılların tortusuna rağmen, tadı damakta kaldığından, insan hakkında birşeyler yazmadan kendini alamıyor. usta'nın sanatına yakışır etraflıca yorum hakkı saklı tutularak yazılmıştır.
" başkalarının anne ve babaları bize her zaman daha iyi gelmiştir bunun aksine kendi büyükanne ve büyükbabalarımız her zaman diğerlerininkinden daha iyidir." sözüyle güzel bir tespite imza atmış, asıl amacı çoğu yorumun aksine dönemin ruhunu yansıtmak, özgür karakterler vesaire olmayan, bir bok bilmemelerine rağmen dünyayı çözmüş tavırlarla dolanan burjuva ruhlulara bir eleştiridir.
yahu arkadaş adam kızkardeşini elin herifine siktiriyior, lan baya baya sikişin diyor bunlar mutfakta çakışırken bu arkadaşta bir yandan yumurta pişirip bir yandan da bunların inlemelerini dinliyor. yani tam anlamıyla özgür ruhların toplumu hiçe sayarak yaşadıkları ,basit bir ensest tanımlamasıyla anlatılamayacak harika bir yapı... hassiktirin gidin.
diğer filmlerden çok çok farklı bir havası olan filmdir. romantik atmosferinden bir an olsun bile çıkamıyorsunuz. filmin ensest sayılabilecek sahneleri var. ancak film ensestliğe vurgu yapmamış. ensestliğe vurgu yapmaktan çok çizgileri eleştirmiş diyebilirim. 60'ların karışık siyasi hareketlenmelerini de konu alan film sinemanın ruhunu çok iyi yansıtmış diyebilirim. diyalogların bol olduğu filmler genelde sıkıcı olabilir. tabi çoğunluğun düşüncesi bu olduğu için söyleyebilirim. film müthiş akıcı ve sizi sürekli içerisinde tutmayı başarıyor. kesinlikle izlenmeli.
Arka planda devrim ruhu verilmeye çalışılmış harika bir flimdir.kesinlikle ensest bir ilişkiyi anlatmamıştır.iki kardeş nasıl karın içinde çıplak kaldılarsa halen kendilerini dünyadan soyutlamışlar ve o samimiyette yakınlaşmışlardır.bu nedenle birbirinden kopamamışlar ve bağlanmışlardır.ensest ilişki yoktur bunu düşünenler kızın bakir olduğunu anladığınız zaman ne tepki verdiğinizi merak ediyorum.he orası doğrudur bunlar normal insan değillerdir, değişiktirler ama filmi bu gözle izlemek gerekmez.