iş hayatı ve moda üzerine keyifli bir film; bir kız filmi gibi görünse de herkesin izleyebileceği bir yapım. Tarzı itibariyle bana biraz Damages dizisini hatırlattı tabi çok fazla alakası yok ama komedisi gibi.
Birçok moda tasarımcısı, kıyafetlerinin ve aksesuarlarının filmde kullanılmasına izin vermiştir. ve bu nedenle tarihteki en pahalı film haline gelmiştir.
simon baker ve birbirinden şık kıyafetler dışında vasat olan film. Taş gibi christian dururken, tipsiz aşçıyı seçen gıcık andy'ye her seferinde sinir oluyorum.
bayanların o görkemli kariyer hedeflerini yapmak istediklerinde neler kaçırdıklarını, ve sadece bir iş için kendi kişiliğini kaybetmek üzere olan anne'nin iş yaşamını anlatan hoş bir film.
anne hathaway yüzünden izlediğim rezalet filmdir.
şayet bu hatun bu denli güzel olmasa tahamül bile edemeyeceğim defalarca geri dönmemek üzere zaplayacağım çok yer oldu.
şimdi konusu nedir? gerçekçidir değilmi? hatunun biri iş yapmak kariyer yapmak istemektedir. bu asistanlık işini bir kaç sene kıvırıp oradan alacağı tavsiye mektupları ile şaha kalkmayı planlamaktadır, patronu da tam bir nazi dir. buraya kadar mümkün, peki, eyvallah...
gerçekçi konu seçilmişse gerçekçi biçimde ilerlemesi gerekir değilmi?
ama işte öyle olmuyor.
2 büyük epic fail , 15 kadarda küçük failcikler var.
1) o eva braun çakması patron miami den evine dönmek için asistanını arıyor, asistan da elinden gelen herşeyi yapıyor, her türlü hava yolu şirketini arıyor vede fırtına nedeni ile o gün oradan ayrılmanın imkansız olduğu yanıtını alıyor, "benim patronum çok ünlü bir modacı bla bla" diyor ve yanıt tabikide aynı. ve de patron kalkıp asistanı azarlıyor... koskocaman bsg diyorum bu duruma. lan orda değil kıytırık bir modacı ki kıytırık diyorum çünkü en kral modacı bile dünyanın en güçlüleri en zenginleri arasında değildir- ki olsa ne yazar? ne yapacak? tanrıyı arayıp patronuna özel olarak fırtınayımı durduracak? sen değil o adada dünyanın en zengin ve güçlü adamı da olsa fırtına dolayısı ile o gece ordan uçak kalkmaz hacı! anladınmı? ha işte gerçekçilikten uzaklaştığı yer ilk olarak burasıdır. öylesine zeki bir kadın kalkıpta fırtına gibi kontrol edilemeyen şeyler yüzünden başkasına fırça çekmez.
2) harry potter ın çıkmamış kitabını sen babayı alıp o şımarık ikizlerine okutturursun. kolaymı lan o? harry potter 100lerce milyon dolarlık iştir. sen değil o ismini kullanarak almaya çalışmak, yazarın önüne domalsan bile elini süremezsin çıkmamış metne.
tesadüfen ele geçirdi gerçi asistan, orasıda ayrı bir saçmalık. eleman sırf kızla 2 dk konuştu diye öyle "arkadaştan rica ettim o da kapağını hazırlıyormuş zaten" lan izleyen saftirik gençleri kandırabilirsinizde öyle çıkmamış hele ki o denli paralı bir kitaba önceden ulaşmak tam manası ile "imkansız" dır.
ama saçma filmde öyle bir anlatım var ki eva braun , harry potter ın çıkmamış kitabı yanında orjinal mona lisa yı ve de sistine şapelindeki resimleri duvardan kazımasını istese olacakmış gibi vermişler.
lauren weisberger'in ilk, oldukça beğenilen çerez tadında romanıdır. Okurken yüzünüze tatlı bi gülümseme yerleşmesine yetecektir. "Cennet gibi bir işe gireceğinizi düşünürken, aslında cehenneme düştüğünüzü anladığınız an ne yaparsınız?"
Lauren Weisberger'in yazdığı Andrea Saschs isimli yazar olmak isteyen bir genç kızın Vogue'un baş editörü Miranda Priestley'in yanında asistan olarak işe başlamasını ve orda geçirdiği zorlu dönemi anlatıyor. Dünyadaki tüm genç kızlar bu iş için kendilerini feda etmeye hazırken durum hiç de dışarıdan görüldüğü gibi değildir ne yazık ki. Miranda'nın bitmek bilmeyen istekleri ve kaprisleri Andrea'yı oldukça zorlasa da sonunda kendi hayatını yaşamaya karar verir...
cok guzel muzik yapan bir metalcore grubu. gecen sene summer fest de calmislardir. still fly, hey john whats your name again, goats on a boat gibi sarkilari mutlaka dinlenmelidir. grubun clean vokali inanilmazdir.
sonuna gereksiz anlamlar yükleyip nedense bir hüzünlendiğim ve fakat gayet keyifli ve can sıkıntısı anlarına ilaç gibi gelen meryl streep ve anne hathaway rollerinin hakkını verdiği hoş bir filmdir.
holly hollywood klişelerin olmazsa olmazlarına, abartı sosları da eklenerek servis edilmiş; açgözlü dünyaların, kolaycılığa kaçarak yine açgözlü bir şekilde anlatıldığı film. marly streep evet kral-içe rol kesmiş.kendisinden kolay kolay nefret edebileceğimi sanmazdım. başardı. anne hathaway da ara sıra şeker şerbet gibi tatlandırdı atmosferi. filmin başka da bir cacığı yok.
başı belli, sonu belli diye nitelendirilebilecek, bir çirkin ördek yavrusunun dönüşümü ya da küçük bir kuşken annesi tarafından yetiştirilip iyice serpildikten sonra yuvadan uçup anneye okkalı bir tekme atan kuş örneği gibi olaylara benzetilebilecek kapasitede olan film..
insana izlerken, "tuvalete giderken bir senaryo yazsam, kesinlikle daha özgün olurdu" dedirten film. zira film tamamen sponsorlar (gizli sponsor) etrafında dönen bir film olmuş.
bu film için iyi ya da kötü kelimelerini kullanmak her iki kelimeyi de zayi etmek anlamına gelir. yapımcı, oyuncu ve de yönetmen açısından bu film oldukça "kÂrlı" olmuş gibi görünüyor.
gişe mi? gişede ne yaptığı konusunda en ufak bir fikrim yok. ancak sadece filmde geçen markalardan dolayı, dünya ölçeğinde meraktan bile milyonlarca kişi izlemiştir bu filmi. *
film iyi mi kötü mü diye nasıl karar verilir. bu film hiç çekilmemiş olsaydı, kim ne kaybederdi? hiç kimse, hiçbir şey.
peki bu film çekildi. kim ne kazandı. oyuncular, yönetmen ve prodüktör para, filmde geçen parkalar ise prestij reklamı.
popüler kültür ve statü savaşları nın insanı ne hale getirdiğini gayet iyi resmeden bir filmdir. insanların belli noktalara gelmek veya geldiği noktada kalmak adına neler yapabileceğini, o hayata özenen kişilerin gözüne soka soka anlatan bir hikayedir burdaki.
eğer bir şeyleri kazanmak istiyorsanız, mutlaka ama mutlaka onurunuzdan, ailenizden veya arkadaş çevrenizden ödün vereceksiniz. aksi halde bir arpa boyu yol gidemezsiniz. yeri geldiğinde arkadaşlarınız gammazlayacaksınız, yeri geldiğinde patronunuzla yatacaksınız, asla kişisel plan yapmayacaksınız, başkalarının planlarına uyacaksınız vs. kısaca kendiniz olmaktan çıkacaksınız.
o çok özenilen hayatların sahiplerinin esasında pisliğe ve onursuzluğa boğazlarına kadar batmış olduklarını da gösteriyor film, onlara özenenlere bir mesaj olarak. tabii anlayana. türkiye çerçevesinde değerlendirirsek eğer; sırf hülya avşar giydi diye gidip bir kıyafet alanların anlayamayacağı kadar ince mesajlardı verilen.
filmin hedef kitlesi, mesajlarını anlayabilecek kadar okumuş, kariyer peşindeki kişilerdi zaten. hafif bocalama içerisindeki insanlardı. ne olacaklarına karar veremeyenler, nereye varmak istediğini bilmeyenler, varmak istedikleri yerde kendilerini nelerin beklediğinin farkında olmayanlardı o mesajları anlaması gerekenler.
anlamışlardırda umarım. film bu açıdan çok güzeldi. gösterdikleriyle değil, anlattıklarıyla yani.
anne hathaway için, kanımca en iyi referans olacak film.
merly streep'in pırlanta oyunculuğu sayesinde kaliteli filmler arasına girecek olan, sonunu tahmin edeceğiniz türden.
ama insana hoşça vakit geçirtiyor.
moda sever herkesi kalbinden vuracak, kitabı filminden daha güzel olan, moda ile alakası olmayan üniversiteden yeni mezun olmuş bir çirkin ördek yavrusu hatunun moda dünyasının önde gelen dergilerinden birinde iş bulması ile yaşadığı değişimi anlatan hikayedir. Film modanın görselliği ile tatlanmıştır yoksa çekilecek gibi değildir ama kitap sizi hayalgücünüzün sınırlarında gezdirir.