"on every street there's a nobody who dreams of being some body"* çıkış cümlesiyle süslenmiş afişi odamda asılı olan harika film. sabaha karşı tek başına izlenince olayı daha iyi anlıyorsun. yanlızlık bundan daha güzel bi şekilde anlatılamazdı.
(bkz: are you talkin' to me)
yalnizligin ve cahilligin birlestigi zaman insana neler yaptirabilecegini gosteren muhtesem bir scorsese - de niro bas yapitidir. travis'in filmin sonunda yaptigi karizma icin bile izlenir bu film be. filmle ilgili tek elestrilebilecek nokta ise catisma sahneleridir. ayrica bu olaganustu filmin olaganustu muziklerini de bernard herrmann yapmistir.
jodie foster gençliğinde neymiş amıa koyum dedirten film.
are you talkin to me, are you talkin to me repliği beynime direk kazınmıştır. ayrıca robert de niro'nun karizmasını sikip attığı için ayar oldum scorsese'ye. tamam hoş olmuş falan ama ne bileyim.
ağır zenci ırkçılığı taşıyan bir film. travis, diğer şoför arkadaşları arasında bir zenci vardır ve o zenciye her bakışında tiksinç bir yüz ifadesi bize bazı ağırlıkları farketmemize yeterlidir. zaten martin amca bir çok filminde zencilerle çalışmaz.
robert de niro' nun kült filmi ile aynı sene( 1976), aynı isimle çekilen kadir inanır filmi. ya bekleyin bari 2-3 sene arası soğusun. ya da adını değiştirin filmin. arakçılık o zamandan kanlarına işlemiş bizimkilerin. zaten pek çok kabadayı filminde de godfather' in tüm soundtrack leri kullanılmıştır. o zamanlar telif hakkı diye bir karın ağrısı da olmadığı için bir endişe olmamıştır.
hiç de o kadar abartılacak bir film değil.sanatsal yönünü bilemem ama bana bişey katmayan sanattan banane arkadaş. pikassonun resimlerinden bi bok anlamadıysam bundan da anlamadım bu kadar basit. abartmanın manası yok ki.
kızın taktığı gözlük yeşildi mavi oldu tamam, arabada otururken kendini başkanın koruması zannetmesi de tamam, ilaç erirken bakarak dalıp gitmesi , aynada kendi kendine konuşması bunlar şizofreni diyenler var. bence alakası yok adam biraz dalgın ve hayalci o kadar. son sahnede boynundan vurulmasına rağmen yine hiçbir iz yok diyen arkadaş dikkatli baksın.
Robert de niro'nun rölü için bir yıl taksilik yaptığı film. KarakteriyLe bu kadar bütünLeşmesinin ve sadece Robert De Niro'nun kariyerinde değiL tüm zamanLarda en iyi performansLardan biri kabuL ediLmesinin en büyük nedeni budur bence. O yüzdendir ki Travis sadece bir kurgu kahramanı değiLdir, o da asLında kanLı canLı bir kişidir.
FiLm birçok ironi iLe doLu... Her karakterin kendi içindeki ironik duruşLarı bir yana sistemdeki ironiyi de iyi anLatıyor bence... AbartıLdığı kadar etkiLi oLmamakLa birLikte satır araLarının iyi okunması haLinde isteniLen etkiyi yaratabiLeceğine inanıyorum. Zira Travis karakteri siLikLiğiyLe fazLasıyLa dikkat çekici... Jodie Foster'ın performansı görüLmeye değerdir ama eLbetteki fiLmin asıL ve tek kahramanı Robert De Niro'dur. Travis'dir.
Burada şunu sormak isterim: Travis herkesin içindeki "pisLiği temizLeme isteği"ne bir gönderme değiLdir de nedir? Nerede yaşarsak yaşayaLım sokakLardaki fahişeLerden, poLitikacıLardan iyi görünümLü ama en az bizim kadar dengesiz ikiyüzLü insanLardan ne kadar memnunuz? Ne kadarını değiştirmek için uğraşıyoruz? Daha da önemLisi değiştirmek için uğraşıyor muyuz? travis karakterinde gördüğümüz şey asosyaL bir kişLikten öte birşeyLer yapma isteğidir. SeçiLen yoL tartışıLır tabiki ama fark yaratabiLmek ve takdir ediLme duygusu baskısı aLtında en kısa yoL oLan güç kuLLanma metodu aynı zamanda en etkiLi oLanıdır... Travis de bunun farkındaydı ki o da güç kuLLanmayı seçti... YaLnızLığın ve etrafa uyum sağLayamamanın da etkisinin oLduğu bir "uLvi" görevi oLan Travis asLında hiç de topLudışı bir tip değiLdir. TutucuLuğunu her karesinde hissettiğimiz bu karakter kLasik giyinir (gömLek-pantoLon), müzikten anLamaz ve porno izLer. BizLerden tek farkı kendini tanımLarken süsLü cümLeLer kurmaması oLduğu gibi ayrıca etrafında oLup bitenLere duyarLıLığını yitirmemiş oLmasıdır... Ancak bununLa başedemez, zira finaL sahnesindeki ironi asLında tüm fiLmde anLatıLmak istenene güzeL bir nokta koyar...
robert de niro'nun güzel filmi.ama ne yalan söyleyeyim betsy'nin nam-ı değer * ve irisin * güzelliğine hele betsy'nin güzelliğine hayran kaldığım film.filmi pür dikkat izlemem de betsy'nin etkisi yok dersem kendimi de sizi de kandırırım sözlük.
inanılmaz abartıldığını düşündüğüm 1976 filmi. insanlar bu filmde neyi bu kadar çok beğendi anlamış değilim. Belki 1976 yılında bu tarz şeyler yoktu da, bu film çıkınca mı bu kadar popüler oldu? Eğer öyle ise bir şey diyemem tabi ki. Robert De Niro'nun kendi içinde yaşadığı sıkıntı, yanlızlık tamam bir yere kadar da; yaptığı saçma sapan işlerin bir mantığı yoktu. Can sıkıntısı yüzünden taksiciliğe başlayan bir adamın hikayesi anlatılıyor. Adam daha sonra bir kızdan hoşlanıyor, onunla bir süre çıkıyorlar. Daha sonra kızı porno filme götürünce ayrılıyorlar tabi ki. Adam taksiciliğe devam ediyor, bu sırada bir hayat kadını ile tanışıyor. Kadını oradan kurtarmayı kafasına koyup, oldukça saçma bir şekilde pezevengi ve oradaki diğer kişileri öldürüyor. Üstelik boynuna kurşun yedikten sonra, on dakika ortalıkta dolanıp adam öldürmeye devam etmesi de ayrı bir saçmalık olmuş. Genel olarak konu bütünlüğü yok. Her hangi bir olay işlenmiyor. Amaç Robert De Niro'nun kendi içinde yaşadığı sıkıntıları izleyiciye aktarmaktı sanırım.
(bkz: overrated)
bu filmi beğenmediğimi söylemekten korkuyorum. kime sorsam kime danışsam anlata anlata bitiremediler.izledim ama yok hacı;sanat düşmanı mıyım neyim anlamadım.de niro abimiz on numara oynamış ama konu bütünlüğü ve akıcılık olarak çok zayıf bir film. nuri bilge ceylan filmleri bu film yanında aksiyon dalına giriyor.
bu film kadar izleyiciyi, eleştirmenleri 2'ye ayıran bir film daha var mı bilmiyorum. bence yoktur yok olmasına da 2 görüşün birincisi filmi haddinden fazla abartılmış bir film olarak değerlerken diğer kesim kültlük mertebesinin dışında başyapıt olarak görmekteydi. üstelik yönetmenin bu filmle tam manasıyla yönetmen olduğu konusu da dillendirilir ikinci görüşcüler tarafından. (yani amiyane ifadeyle adam olmak)
şimdi bu iki görüşe saygı duymakla beraber filmin bazı kesimlerce eksik analiz edildiğini kimi ipuçlarının görmezden gelindiğini düşünüyorum. açıkçası kendimi de ağırlıklı olarak (yüzde yüz değil) ikinci görüşe yakın gördüğümü de betimleyeyim.
film travis 'in hikayesini anlamlandırmayla birçoğunun gözünde büyüyor. yalnızlık deyip geçmeden kent içinde bir yığın kirliliğin arasında saf duygular beslemek kirlenen insanlığa karşı adım adım şiddeti içselleştirmeye başlamak dikkate değer şüphesiz. hani o malum canlı bomba olmaya doğru adım adım bir süreç geçiyor filmde. ve bu minimal ipuçlarıyla da destek görüyor. başta beğendiği kızı porno filme götüren travis ileride başkan adayına bu şehrin toptan bir temizliğe ihtiyacı var derken gözlem masasında yerini alıyor. sadece gözlemliyor başlarda. sonra, yavaş yavaş oluşuyor şiddet duygusu. şehrin temizliğe ihtiyacı var söylemi ahlaksal çıkarımları da gözönüne almamıza saflık- medeniyetle kolkola yozlaşmanın arasındaki çıkmazlarla ifade buluyor. bir kritik sahne daha var herif travis'in arabasına biniyor minimal bir şehir turu sonrası karısının başkasıyla evinde olduğunu söylüyor. ve üzerine basarak iki üç kere daha aynı şeyleri papağanmışcasına yineliyor. aslında burda travis'ten bir tepki bekliyor. kinini kusarken travis'ten yanıt alamaması travis'in sessizliği çok sesliliğin ta kendisi. bu manidar tepkisizliğin zamanla tepkiye dönüşmesi saçma bir argümanlar silsilesi değil elbet. işte sonra başkanı temizlemeye kalkmak ve kadın satıcısı herifi temizlemeye kalkmak... burda bir hiyerarşi de var. (yukarıdan aşağıya) sonra scorsese amcamıza göre bozulan ahlak ve bir şeyler düzeltme güdüsü. bir yerlerden başlamalı diyor kendince ve kimi kesimlerce kahraman ilan edilme. absürd kana bulamalar, kara mizahın yıllar sonraki belirleyicisi yansımalar... peşisıra, peşisıra ilerliyor. sıradanlık ve kahramanlık, saflık ve yozlaşma! bu argümanlar kaçarsa bu filme dair overrated denilir geçilir. lakin çok şey söylüyor film çok. o saç kesme, aynanın karşısındaki mırıldanma da öyle.
tek izleyiş yetmedi bazı sahnelerin tekrardan geçirince filme dair kendimi buldum. ve favori filmlerimden olmasa da taxi driver mühimliği açık bir kült eser dışında anlam ifade etti benim için. naçizane fikrim şüphesiz bir başyapıt olduğu. travis'in büyük boy bir posteri ne gider odanın başköşesine. gider, şüphesiz gider.
10 üzerinden 8,5!