beyoğlu'nun enteresan bir semti.belki de ayrı bir ülke ayrı bir cumhuriyet.tarihi evleri eskimiştir ama hala efsunlu bir güzelliği vardır.çamaşıripleri süper egzantrik kılar ortamı.çılgın uyuşturucu trafiğiyle akılalır.daracık sokaklarında yüzü karanlık tipler kol gezer,hırsızlık,fuhuş,uyuşturucu,travestiler,perukcular,herşey vardır burda.yabancıya rahat huzur vermezler,lakin sizi tanıdılarsa bir kere siz yabancı değilsinizdir artık,korur kollarlar,gerekirse istiklale kadar yanınıza koruma verirler semt ahalisi.
türkiye'nin metrekare başına en fazla suç düşen semti..evet iddia ediyorum öyle..özellikle sivil polis olan dürümcünün seyyar dürümcünün sokağından girilirse sokakta gördüğünüz herhangi bir insan yavrusundan uyuşturucu , kaçak et ve travesti temin edebilirsiniz..
bu semtin travestileri çok iyidir..güzel bir kafayla önlerinde yerlere kadar eğilip iyi geceler matmazel dediğinizde çok daha iyi oluyorlar..hele aralarında 'ne içtiysen söyle canım biz de içelim' diyen biri var ki çok severim..
semtte her türlü şeker , gogo , afgan ve bilumum uyuşturucu işlerini ayrıca kaçak et işini diyarbakırlılar döndürmektedir..allah sonlarını hayretsin ne diyelim..
geçen gün haberler de gece yarısı yapılan uyuşturucu operasyonunda amerikalı zenci vatandaşların yakalandığı sokak. ne olursa olsun taksim 'deyseniz o sokakta öyle elini kolunu sallamak yürek ister.
ne kadar rahat olursanız o kadar rahat gidip gelebileceğiniz yerdir. ne ararsanız vardır. aynı binada, türk,kürt,ve afrikalıların beraber oturduğu görülmüştür. *her köşe başına ortalama 3 torbacı düşmektedir. polis ekiplerinin fazla görünmemesi dikkat çekicidir. bu kadar kanunsuz kişinin olduğu yere neden az polis gider veya neden gidemez başlı başına bir tartışma konusudur. ama ne kadar kötü olursa olsun beyoğlunu beyoğlu yapan yerdir tarlabaşı..
istanbul'nun orta yerine saplanmış bir bıçak gibi tarlabaşı. hakkında buyurulan bütün tanımlamaları çoktan aşmış. sosyolojik bütün tespitlerin ötesine geçmiş. artık, ete kemiğe bürünmüş safi öfke ve nefretten ibaret anlayana, anlamayana...
bir caddeyle hayattan soyutlanmış. sanki dünyanın sonunda. sanki hiç varolmamış, yaşamamış. sanki kimse inanmamış orada o rüya sokaklar ve masal evleri varken tablonun cehennem tasviri olabileceğine ve o cehennemin tam kalbinde o kadar çok çocuk olabileceğine. kimse inanmamış, onlar kimseye inanmamış. gayrıresmi kalmış bu yüzden belki; gayrıresmi ve illegal.
bir pazar günü, elinde bir fotoğraf makinesiyle ürkek dolaşırken sokaklarında bu satırların sahibi anlamış: hayat çok acımasızmış, insanlar filan. bu ne verdin de ne istiyorsun manzaraları çok manidarmış ve yazılanların, söylenenlerin hepsi yalan. utanacakmış kendinden bile; yanıbaşında bu istiklal caddesi, bu karnaval...*
15 sene evveline kadar sokağının birinde duvara bağlı bir orangutanın (çok ciddiyim nerden geldiyse orangutan vardı yaa) bulunduğu,akşam 5 ten sonra dolaşmanın kaba et istediği enteresan bir yer.
geceyi bırakın gündüz bir yabacının girmesi demek diğer taraftan cırıl cıplak, bı tarafı kesık olarak cıkacagı yerdir. polıs olmaz orda. orda bır bok oldugunu bılırler ama boku daha fazla yerlere yaymaktan korkuldugu ıcın o bokuda dagıtmak ıstemezler.
bir gün .ötüm yerse ve/ veya restorasyondan geçirilirse gidip görmek istediğim, sokaklarında güvenlik sorunu olmaksızın gezmek istediğim bir istanbul semti.
geçerken nedense taksicilerin '' abla kapıyı kitle istersen'' diye uyararmak durumunda kaldıkları semttir. fakat mimarisinin ve eski evlerinin gönlümdeki yeri ayrıdır keşke balat gibi orası da yenilense.