bir gün motun tanhu ve veziri baideng savaşı başlamadan önce çin ordusuna bakarlar klasik çinliler kalabalık tabi vezir oğuz kağan'ın çekileceğini düşünerek
"ne düşünüyorsunuz efendim"
diye sorar oğuz kağan ise
"bu kadar çin askerini nereye gömeceğiz onu düşünüyorum"
Pers hükümdarı Darius, Orta Asya da iskitlerin yaşadığı yerleri fethetmek için savaş bahaneleri yaratmaya çalışır. Türklere sataşmaya, onları savaşa kışkırtmaya çalışır. Ancak Türkler bir türlü bu kışkırtmalara gelmez. Bir Çinli "eğer Türklerle savaş
istiyorsanız kurganlarına dokunun" diye öğüt verir. Çünkü Türklerde kurganlar kutsaldır. Bunun üzerine yolunun üzerindeki bir kaç Türk mezarını yıkıp yağmalayan Dariusa iskitlerden bir ulak , iskit Kağanından bir mektup getirir. Mektupta, bir fare, bir kurbağa, bir kuş ve bir ok resmi vardır. Darius bu nedir diye Çinli danışmanına sorar. Anlamı şudur:
" Fare olup yerin dibine girseniz, kurbağa olup suya dalsanız, kuş olup göklerde uçsanız oklarımızdan kurtulamayacaksınız. "
Yavuz Sultan Selim zamaninda, Iran Şahı ismail kiymetli mücevherlerle süslü bir sandik hediye gönderiyor,Sultan Selime. Sandık açılıyor. içinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor. Dehşet bir koku, herkes burnunu tikiyor.Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor.. Yani Osmanlı'ya büyük bir bir hakaret ediliyor! Cihan Padisahı emir veriyor, herkes düşünsün, buna ince bir sekilde cevap vermemiz gerekir.
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor. Ayni şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandik hazirlatiyor. içine o zamanın Osmanlı Istanbul´unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatiyor, en altina da küçük bir kağıt ve bir satir yazi ekleyip gönderiyor. Sah sandığı açıyor. Halılar,değerli taşlar... Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce,zehirsiz olduğunu göstermek için, sonra oradakilere ikram ediyor. lokum bittikten sonra kutunun içindeki notu Sah ismail okuyor: "Biz biliriz ki,herkes yediğinden ikram eder."
mahatma gandhi, şiddet içermeyen pasif direnişi ile ingilizleri zor durumda bırakınca, kendisi ingiltere'ye davet edilir. ingiltere'ye geldiğinde, gemiden inerken batılı gazeteciler etrafını bir anda çevirir. herkes kendisine heyecanla sorular yöneltmektedir. derken gazetecinin biri kendisine "Batı uygarlığı hakkında ne düşünüyorsunuz?" diye sorar. Bunun üzerine gandhi'nin verdiği cevap kısa ve enfestir: "Olsa iyi olurdu".
--spoiler--
psg" ye thiago silva ile birlikte giderken zlatan ibrahimovic: " ac milan artık çok zorlanacak. çünkü çok iyi iki oyuncusunu kaybetti. "
ac milan" ın unutulmaz stoperi alessandro nesta: " ibrahimovic galiba gattuso ve seedorf" dan bahsediyor. "
--spoiler--
2004 eurovision'da kıbrıs'la bağlantı yapıldığı zaman rum spikerin istanbul yerine "iyi akşamlar konstantinapolis!" demesi üzerine korhan abay'ın, sunucuya "son 500 yıldır istanbul.." diye ayar vermesine karşılık olarak hala utanmayan rum spikerin "biz böyle diyoruz." demesi. ardından korhan abay'ın "merhaba 'güney' kıbrıs." diye ikinci ayarı vermesi..
italyan büyükelçisi atatürk ile görüşmek ister ve huzura kabul edilir. o zamanın muhtelif sorunları ile ilgili konuşulduktan sonra, büyükelçi "ekselans, dün roma ile yapmış olduğum bir görüşmede hükümetimizin hatay'ı almak istediği kararını size iletmem söylendi" der. odada esen buz gibi havadan sonra atatürk, büyükelçiye birşeyler daha ikram eder ve iki dakikalığına odadan ayrılır. döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası vardır. doğruca masasına gider, manyetolu telefondan mareşal fevzi çakmak'ın bağlanmasını ister ve çakmak'a: "paşa, italyan dostlarımız hatay'a gelmek istiyorlarmış. hazır mıyız?" der. fevzi çakmak durumu anlar ve "biz hazırız paşam" diye yanıtlar. atatürk büyükelçiye döner ve: "biz hazırmışız. hükümetinize söyleyin, isterlerse gelip hatay'ı alabilirler."
bir toplantıda aklınca mehmet akif'in baytar olması ile onu aşağılamak isteyen bir gerizekalının "afedersiniz, siz baytar mısınız?" diye sorması üzerine durumu anlayan mehmet akif'in efsane yanıtı: "evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?"
istanbul'un işgal altında olduğu mustafa kemal'in pera palas'da kaldığı günlerdir. işgal kuvvetleri komutanları da pera palas'ın salonundadırlar. o sırada mustafa kemal salona iner. ingilizler şef garsona bu türk subayının kim olduğunu sorarlar. garson "mustafa kemal." der. ingilizler mustafa kemal'in çanakkale'deki ününü duydukları için, kendisiyle tanışmak üzere onu masalarına kahve içmeye davet etmek isterler. garsona kendilerini davet ettiklerine dair bir not iletirler. atatürk'ün ise garson ile gönderdiği yanıt şudur: "bizim geleneklerimize göre daveti ev sahibi yapar. onlar her ne kadar işgal kuvveti komutanları iseler de, ne de olsa misafirdirler. günün birinde gideceklerdir. bu nedenle benimle kahve içmek istiyorlarsa benim masama gelsinler."
Ünlü bir kalp cerrahının arabasının motoru arızalanır. Tamirciye götürdüğünde hiç beklemediği bir misillemeyle karşılaşır:
-Aslında ikimizinde arasında bir fark yok. Sen hastalarını ameliyat ediyorsun, bende arabaların motorlarını değiştiriyorum. Fakat sen benden daha fazla kazanıyorsun. Doktor tamirciye dönerek:
-Aynı şeyi araba çalışıyorken yapmayı denesene!
ingiliz kralı viii. edward istanbul'a atatürk'ü ziyarete geldiği zaman, atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. ziyafetten önce:
- bana ingiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz!... dedi.
sonunda ingiliz sofra merasimini bilen bir kişiden öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular... akşam kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. atatürk'e dönerek:
- sizi tebrik eder ve size teşekkür ederim. kendimi ingiltere'de zannettim, diyerek memnuniyetini bildirdi.
sofraya hep türk garsonlar hizmet etmekte idi. bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. yemekler de halılara dağıldı. misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. fakat atatürk kral'a eğilerek:
- bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim, der.
babamın israilli iş arkadaşına verdiği tarihi ayardır.
sene 2003 yer: norveç ve babam eve dönecektir.
ve bu konuşma bir topluluk içinde yapılmıştır. normal
sohbet ederlerken babamın türkiyeye, israillinin israile
ertesi gün gitcek olmasından doğan konuşma;
babam b:
iş arkadaşı i:
-----------------------
i: yine teröristlerin yuvasına gidiyorsun.
b: hayır; henüz senin eve doğru bilet almadım.
Dünyanın en büyük finans şirketlerinden bir CEO’nun, zengin koca avcısı bir kıza popüler bir iş adamları forumu üzerinden verdiği tarihi cevap.
Bu diyolog dünya çapında meşhur olmuş ve birçok dile çevrilerek farklı ülkelerde paylaşılmıştır.
Bir bayan popüler bir foruma aşağıdaki sorusunu sorar:
Konu Başlığı: Zengin biriyle evlenmek için ne yapmalıyım?"
Sizinle dürüst olacağım... Bu yıl 25 yaşına giriyorum. Çok güzelim, iyi bir stilim var ve kaliteli şeyleri severim. Yıllık geliri en az 500 bin dolar veya daha fazla olan bir adamla evlenmek istiyorum. Aç gözlü olduğumu düşünebilirsiniz fakat New York’ta yıllık geliri 1 milyon dolar olan insanlar maalesef orta sınıf sayılıyor.
Çok şey istemiyorum. Bu sizin sitenizde yıllık geliri 500 bin dolar veya daha fazla olan biri var mı? Hepiniz evli misiniz? Sormak istiyorum, sizin gibi zengin insanlarla evlenmek için ne yapmam gerek?
Bugüne kadar birlikte olduğum erkekler arasında en zengini yılda 250 bin dolar kazanıyordu. Central Park’ın batı yakasında, yüksek bütçeli rezidanslarda yaşamak isteyen biri için yıllık 250 bin dolar yeterli değil. Size alçak gönüllülükle soruyorum:
1) Zengin bekarlar nerede takılır? (Lütfen bar, restaurant, spor salonu, kulüp, vs... gibi mekanların isimlerini ve adreslerini yazar mısınız.)
2) Hangi yaş kategorisine odaklanmalıyım?
3) Çoğu zenginin eşleri neden ortalama güzellikte? Bir kaç kızla tanıştım; güzel veya ilgi çekici değiller ama zengin erkeklerle evlenebiliyorlar.
4) Kimin karınız, kimin yalnızca sevgiliniz olabileceğine nasıl karar veriyorsunuz? Benim hedefim evlenmek. Zengin bir adamla evlenebilmek için ne yapmalıyım ?
Bayan Güzel"
Cevap:
"Sevgili Bayan Güzel,
Yazınızı büyük bir ilgiyle okudum. Tahmin ediyorum ki sizin gibi aynı soruları soran pek çok genç kız var. Lütfen profesyonel bir yatırımcı olarak durumunuzu analiz etmeme izin verin. Benim yıllık gelirim 500 bin doların üzerinde, sizin kriterlerinize uyuyor, bu sebeple zamanınızı boş yere çalmadığımı umut ediyorum.
Bir iş adamı gözünden bakarsak, sizinle evlenmek kötü bir fikir. Nedeni ise çok basit, lütfen açıklamama izin verin...
Detayları bir kenara bırakırsak, yapmaya çalıştığınız şey “güzellik” ile “para” ikilisini takas etmek: A kişisi güzelliği sağlar, B kişisi de bunun için ödeme yapar, gayet adil. Fakat burada ölümcül bir problem var; sizin güzelliğiniz kaybolacak ama benim param iyi bir sebep olmadıkça tükenmeyecek. Aslına bakarsanız, benim gelirim yıldan yıla artabilir, ancak siz yıldan yıla güzelleşemezsiniz. Bu sebeple, ekonomik açıdan bakarsak, ben değer kazanan bir varlıkken siz değer kaybeden bir varlıksınız. Hem de sıradan bir değer kaybı değil, katlanarak artan bir değer kaybı. Eğer güzellik sizin tek varlığınızsa, değeriniz 10 yıl sonra çok daha düşük olacak.
Wall Street’te kullandığımız bir terimden yola çıkarsak, sizin için “takas pozisyonu” diyebiliriz, “satın al ve bekle” değil. Sizi satın almak iyi bir fikir değil, bu sebeple kiralamayı tercih ederim. Çünkü alışveriş değeri düşen bir şeyi uzun süre elde tutmak hiç de akıllıca değildir. Şüphesiz; aynı şey sizin istediğiniz evlilik için de geçerli.
Bu yazdıklarım size zalimce geliyorsa bir de şöyle düşünün; tüm paramı kaybetseydim, beni terk etmez miydiniz? Aynı şekilde güzelliğinizi kaybettiğinizde, benim de çıkış yolunu bulmam gerekmez mi?
Yıllık geliri 500 bin doların üstünde olan insanlar aptal değil; sizinle yalnızca çıkarız ama evlenmeyiz. Size, zengin bir adamla evlenme fikrini unutmanızı öneririm. Bu arada, yılda 500 bin dolar kazanan o zengin siz olabilirsiniz. Zira o kadar parayı kazanmak, zengin bir aptal bulabilme ihtimalinizden daha yüksek...
çin ordusu karşısında türkler bir avuç karınca kadardır. veziri, mete han'a geri çekileceğini düşünerek sorar:
-efendim ne düşünüyorsunuz?
mete han:
ben bu kadar çinliyi nereye gömeceğim?
alpaslan malazgirte gelirken düşman hakkında bilgi toplayan öncülerden biri gelir ve heyecanla
_ efendim der düşman çok kalabalık bir orduyla bize doğru yaklaşıyor
alpaslan gayet sakin cevap verir
-_ olsun bizde onlara yaklaşıyoruz .
ingiliz Kralı VIII. Edward istanbul’a Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:
- Bana ingiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz!... dedi.
Sonunda ingiliz sofra merasimini bilen bir kişiden öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular... Akşam Kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk’e dönerek:
- Sizi tebrik eder ve size teşekkür ederim. Kendimi ingiltere’de zannettim, diyerek memnuniyetini bildirdi.
Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral’a eğilerek:
- Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim, dedi. Bütün sofradakiler Atatürk’ün zekasına hayran oldular. Atatürk garsona da “görevine devam et” emrini verdi.
Bedia Muvahhit'i gören bir genç kız, gözleri şaşkınlık dolu bir ifadeyle Bedia hanımın yanına gelir:
Ayy ben size hayranım Bedia hanım. Ben de sizin gibi aktrist olmak istedim; ama annem "orospu olursun" diyerek izin vermedi.
Bedia Muvahhit kıza şöyle bir bakar ve taşı gediğine koyar: