napolyon'un esir olarak aldığı bir generale verdiği ayardır. general napolyon'u aşağılama amaçlı haykırır:
-siz para için savaşıyorsunuz biz ise şerefimiz için savaşıyoruz!
napolyon cevaplar:
-düzgün konuş sikerim şimdi şerefini yavşak. adam ol.
atamızın laiklik konusunda "laiklik nedir?" diye bıdı bıdı eden yobaza verdiği ayardır.
"laiklik adam olmaktır" demişti...
ha bir de uzun uzadıya "saltanat ve hilafet ayrılabilir mi?" tartışması yapan meclis komisyonu üyelerine verdiği ayar var. buyurun:
--spoiler--
Bundan sonra bu konu ile ilgili önergeler üç komisyona, Teşkilât-ı Esasiye, Şer'iye ve Adliye Komisyonları'na gönderildi. Bu üç komisyon üyelerinin bir araya gelip, konuyu bizim güttüğümüz maksada uygun bir çözüme bağlaması elbette güçtü. Durumu yakından ve bizzat takip etmek gerekti.
Üç komisyon bir odada toplandı. Başkanlığına Hoca Müfit Efendi'yi seçti. Konuyu görüşmeye başladılar. Şer'iye Komisyonu'nda bulunan hoca efendiler, Hilâfet'in Saltanat'tan ayrılamayacağını, bilinen safsatalara dayanarak iddia ettiler.
Bu iddiaların yersizliğini ortaya koyup çürütmek için serbestçe konuşabilecek olanlar ortaya çıkar görünmediler. Biz, çok kalabalık olan bu odanın bir köşesinde tartışmaları dinliyorduk. Bu şekildeki görüşmelerin istenilen sonuca varmasını beklemek boşunaydı. Bunu anladık.
Sonunda, karma komisyon başkanından söz istedim. Önümüzdeki sıranın üstüne çıktım. Yüksek sesle şu konuşmayı yaptım:
- "Efendim, dedim, hâkimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından, hiç kimseye ilim gereğidir diye, görüşme ve tartışmayla verilmez. Hâkimiyet, saltanat, kuvvetle, kudretle ve zorla alınır."
- "Osmanoğulları, zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuşlardır. Bu zorbalıklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdir. Şimdi de Türk milleti bu saldırganlara isyan ederek ve artık dur diyerek, hâkimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldubittidir."
- "Söz konusu olan, millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten oldubitti haline gelmiş olan bir gerçeği kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır!."
-"Burada toplananlar Meclis ve herkes meseleyi tabii olarak karşılarsa, sanırım ki uygun olur."
- "Aksi takdirde, yine gerçek, usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat, belki de bazı kafalar kesilecektir!"
- "işin ilim yönüne gelince, hoca efendilerin merak ve endişeye kapılmalarına yer yoktur. Bu konuda ilmi açıklamalarda bulunayım,"
dedim ve uzun uzadıya birtakım açıklamalar yaptım. Bunun üzerine, Ankara milletvekillerinden Hoca Mustafa Efendi,
- "Affedersiniz efendim," dedi, "biz konuyu başka bakımdan ele alıyorduk; açıklamalarınızla aydınlandık,"
dedi. Konu karma komisyonca çözüme bağlanmıştı!
Sür'atle kanun tasarısı hazırlandı. O gün Meclis'in ikinci oturumunda okundu. Ad okunarak oya konması teklifine karşı, kürsüye çıktım. Dedim ki,
- "Buna gerek yoktur. Memleket ve milletin istiklâlini ebedî olarak koruyacak ilkeleri, yüce Meclis'in oy birliği ile kabul edeceğini sanırım."
"Oya" sesleri yükseldi. Sonunda, başkan oya sundu ve "oybirliği ile kabul edilmiştir," dedi!
Yalnız olumsuzluk bildiren bir ses işitildi: "Ben muhalifim!" Bu ses "söz yok" sesleriyle boğuldu!
işte Efendiler, Osmanlı Saltanatı'nın yıkılış ve göçüş merasiminin son safhası böyle geçmiştir.
--spoiler--
Atatürk'ün ayarları olabilir. çok var, ama örnek olarak şu yazılabilir:
atatürk'ün pera palas'da kaldığı günlerdir. istanbul işgal altındadır. işgal kuvvetleri komutanları da pera palas'ın salonundadırlar. o sırada atatürk salona iner. ingilizlerin dikkatini çekmiştir. ingilizler şef garsona bu türk subayının kim olduğunu sorarlar. garson "mustafa kemal" cevabını verir. ingilizler mustafa kemal'in çanakkale'deki ününü duymuşlardır, kendisiyle tanışmak üzere onu masalarına kahve içmeye davet etmek isterler ve bunu şef garsonun aracılığıyla ona iletirler. atatürk'ün garsona cevabı şu olur. "bizim geleneklerimize göre daveti ev sahibi yapar. onlar her ne kadar işgal kuvveti komutanları iseler de, ne de olsa misafirdirler. günün birinde gideceklerdir. bu nedenle benimle kahve içmek istiyorlarsa benim masama gelsinler... "
yugoslavya kralı: ''..ve işte mirim sizin bu zaferden önce ingilizler, yunanlar, fransızlar hep gelip bize yalvardılar. siz de türklere karşı savaşa girin diye ama biz girmedik.''
atatürk: ''verilmiş sadakanız varmış, geçmiş olsun ekselansları.''
15 temmuz 1921 tarihinde birinci maarif kongresi'nde (öğretmenler kongresi) ATATÜRK'ün öğretmenleri haremlik selamlık oturtanlara verdiği ayardır.
"sizin kendinize mi güvenininiz yok, yoksa türk hanımlarının faziletine mi?"
(bkz: Yavuz Sultan Selim) zamaninda, Iran Şahı ismail kiymetli mücevherlerle süslü bir sandik hediye gönderiyor,Sultan Selime. Sandık açılıyor. içinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor. Dehşet bir koku, herkes burnunu tikiyor.Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor.. Yani Osmanlı'ya büyük bir bir hakaret ediliyor!!!!! Cihan Padisahı emir veriyor, herkes düşünsün, buna ince bir sekilde cevap vermemiz gerekir.
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor. Ayni şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandik hazirlatiyor. içine o zamanın Osmanlı Istanbul´unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatiyor, en altina da küçük bir kağıt ve bir satir yazi ekleyip gönderiyor. Sah sandığı açıyor. Halılar,değerli taşlar... Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce,zehirsiz olduğunu göstermek için, sonra oradakilere ikram ediyor. lokum bittikten sonra kutunun içindeki notu Sah ismail okuyor: (bkz: Biz biliriz ki,herkes yediğinden ikram eder)
malazgirt zaferi sonrası bizans imparatoru esir edilmiştir:
Alp Arslan: "Eğer ben senin önüne esir olarak getirilseydim ne yapardın?"
Romanos: "Ya öldürürdüm ya da zincire vurup Konstantinopolis sokaklarında gezdirtirdim."
Alp Arslan: "Benim vereceğim ceza çok daha ağır. Seni affediyorum, ve serbest bırakıyorum."
metehan'a gelen bir elçi kendi ordularının on katı büyük bir çin ordusunun onlara yaklaştığını teslim olmak için son şanslarının bu olduğunu söyler. metehan derin bir of çekip "eyvah, ben bu kadar çinliyi nereye gömeceğim?" der.
yine alparslan'a veziri efendim bizden bilmem kaç katı büyük bizans ordusu bize yaklaşıyor dediğinde "iyi biz de onlara yaklaşıyoruz" der.
napolyon'a esir düşmüş bir düşman komutanı napolyon'a der ki "biz namusumuz ve şerefimiz için savaşıyoruz siz ise sadece para için savaşıyorsunuz." napolyon durur mu yapıştırmış cevabı "herkes kendinde olmayan için savaşır."
kurtuluş savaşı sırasında atatürk mecliste konuşma yaparken bir milletvekili her söylediğine cevap veriyormuş. bunun üzerine;
atatürk: efendi burası mahalle kahvesi değildir.
mebus: hayır burası milletin kabesidir.
atatürk: öyleyse saygı göster!
mebus: kem küm.
bonus; muhammed ali clay'a bir gazeteci teröristlerle aynı dine mensup olmak nasıl bir duygu diye sorar. muhammed ali "hitlerle aynı dine mensup olmak nasıl bir duygu?" diye cevap verir.
editus: tarihte verilmiş en büyük ayarlar olarak algıladım başlığı.