nasıl görmek istiyorsan öyle görürsün,bu iş inançtan geçer her gün karşına çıksa bile inanmıyorsan senin için yoktur keza varlığı da öyledir inanıyorsan herşeyde tanrıyı görürsün zira.
insanların büyük çoğunluğu "ilk dokunuş" eylemini doğru kabul etmek istemiştir. Karmaşık yapıdaki şeylerin daha küçük işlevsel parçaların gelişimi ve birleşimiyle oluştuğu fikrini kabul etmek istemezler. Tanrının tetikleme yoluyla büyük bir dağı tek hamlede aştığı fikrini savunurken, zorlu bir patikayı yavaş yavaş ve gelişerek tırmanan evrimi reddederler. Birçok canlının, başta insanların uzun yıllar içinde geçirdiği fiziksel ve zihinsel değişimler açıkça görülebilirken, tek seferde kusursuz bir yaratıma inanmak ne kadar akla yatıyor bilemeyeceğim.
Tanrı bilinmez değildir, tıpkı poseidon ve zeusun bilinmez olmadığı gibi. Yüzlerce yıldır değişen tanrı anlayışı ve oluşan dinlerin sayısındaki fazlalık bile insan uydurması bir peri masalı hikayesini destekler. Din her zaman bilimden korkmuştur, önce ateşe ve güneşe tapan insanlar ufak bir "bilimsel" ilerleme ile bu yanlış anlayışa bir son vermiştir. Ardından mistik büyücülere, şamanlara ve deprem yaratan, şimşek indiren, aşırı güçlü tanrılara inanan insanlar zamanla bunların süper kahraman çizgi romanından fırlamış hikayelerden bile saçma olduğunu anlamıştır. Bilim her ilerlediğinde dinin dayandığı noktalar çökmüştür ve çökmeye devam etmektedir.
Bir gün evrenin fiziksel paradoksu da açıklandığı zaman dinin hiçbir dayanak noktası kalmayacaktır. Şu an tanrı anlayışını kanıtlayan her şey neredeyse çöktüğü için, din inkar yolunu seçmiştir. Komiktir ki bu dünya ve diğer dünya arasında bir mücadele olduğunu düşünenler var. Okuyup, öğrenip, mantıklı düşünmemizin bize verilen bir görev olmadığını söyleyenleri bile gördüm. insanlar sorgulamamalıdır çünkü din her sorgulandığında kurulan bu tezgah biraz daha çökmektedir. Doğrusu şudur ki, bilgi eksikliği dışında bilimin ötesinde hiçbir şey yoktur.
Yazar ya tanrıyı çok insani düşünüyor ya da panteizm gibi inançlardan haberi yok. Panteizm evrenin tanrı olduğunu ve yaratılmadığını, tanrının görünür parçaları olduğumuzu savunur, panteizmin tanrısının var olmadığını kanıtlayamazsın.
ihtiyaç-Sonuç ilişkisi doğada bile tamamen işlemezken tanrıyı bu evrenin hatta sadece bu dünyanın yaşamının şartlarına göre değerlendirmek komik. Ayrıca ihtiyaç-sonuç ilişkisi zaman kavramını gerektirir. islamda yaratıcı zaman ve mekana tabi değildir.
Sonsuz seçenek içinden sadece kendi varoluşumuza göre değerlendirme yapmak...
Bir kere tanrı diye bir şey yok. ikincisi tanrı dan kastedilen ilah ise o da ancak allah (c.c.) tır.
O allah, mahluk değildir ki, yada şeyy (yaratılan ne varsa) değildir ki varlık ve yokluk ona nispet edilebilsin. Varlık ve yokluk kavramları, cümle mahlukat için, mükevvenat için (alemler) külli şeyy (yaratılan ne var ise) için söz konusu olabilir ancak.
O allah ise, halıkı zülcelal dir. Yaratan dır. O halde cümle Mahlukatın var edilmesi ve yok edilmesi ancak var edilmekten ve yok edilmekten münezzeh olan kaim-i billahi ezeli (evveli olmayan) bir rabb-ı ilahel alemiyn ile mümkündür.
O var edilmedi ki yok edilebilmiş olsun. Allah ezelden kaim ve daim idi. Zamanı yaratan allah. zaman Nasıl olurda o sultanı sınırlandırabilir ki ?
Zaman mahlukat için kısıtlı ve sınırlı.
Varlık ve yokluk zamanla ve mekanla alakalı konulardır. -O- na yer tayin etmek, zaman tayin etmek muhaldir. (Anlamsız, gerçek olması mümkün olmayan)
Hadsiz hudutsuz sınırsız olan allah, varlıktan ve yokluktan, Zamandan ve zeminden ve mekandan münezzehtir.
Ağzındaki dişlerinin dızaynını anlayamayan, sorgulamayan cahil takımının ortaya koyduğu sözde kanıttır. O zaman bize var olanı ve kapladığı alanı, boşluğu açıklayın.
Bir şeyin varlığını veya yokluğunu ispat etmek için önce varlık ve yokluk tanımlarını açıklamak gerek. Misal bir insan 'ben varım' derken ne olarak var olduğu aslolandır. Beden olarak mı, enerjisel olarak mı yoksa bir bütün olarak mı? Lakin biz 'ben varım' diyen kişiyi ancak bedenen veya duyularımız aracılığıyla hissederek bilebiliriz. Enerjisel olarak deneyimleyemediğimiz için zihin bir somutlamaya ihtiyaç duyar. Onun haricinde zihne kayıtlı olmayan şeyler bu mekanizmanın dışında kalır. Burada mantık ve zekanın kabul gördüğü mertebedede bir işlevsellik ön plana çıkar. Mantık ve zeka bilincin ışığında ne kadar açıksa sorgulama da o kadar artar. Ya da inanç veya bir takım reddetmeler devreye girer. Bir şeyin varlığını kabul etmek ya da reddetmek gibi. Kimileri aşırı uçlarda yaşar bu her iki olguyu. Burada bir doğru ya da yanlış vardır diyemeyiz. Ancak düşündüğümüzde mantıklı gelen veya gelmeyen bir şeyden bahsedebiliriz. Bilimsellik ışığında deneysel olanı veya felsefi anlamda mantıklı olanı ya da dini anlamda maneviyatı ağır basanı, insan mekanızması, kendi bilincinin ışığında mantık ve zeka süzgecinden geçirerek kabul eder. Burada kişinin kendince benimsediği şeye bir gerçeklik de diyemeyiz çünkü gerçeklik de şartlara göre değişkendir. Burada kendimizce yarattığımız bir gerçekliğe marsa çıkınca aynı ortamda gerçek diyebilir miyiz? Ya da evrenin her hangi bir köşesinde? Gerçeklik, burada yarattığımız şeylerin evrensel olarak kabul gören şeklidir. Onun haricinde işin içine bir bence girdiği vakit öznellikten bahsedebiliriz. Lakin nesnellik derken burada ispat edilen ve sınırları bu dünyayı aşmış şeyleri de yokumsamamak gerekir. Ama bu dünyanın sınırları dışına taşmış olduğunu varsaydığımız gerçeklik ise genel olarak baktığımızda incir çekirdeğini bile dolduramayabilir. Özetle birisi bugün karşımıza çıkıp 'ben gördüm, tanrı var' ya da 'ben gidip baktım, yokmuş' dese bize çok saçma geleceği gibi, her iki kesim tarafından bunu ispatlamak için birbirlerini aynı derecede itin götüne sokması da saçmadır. Bu durumun varlığını veya yokluğunu ispat etmeye çalışan fenomenler elbette bu zamana kadar vardı ve gelecekte de yenileri çıkacaktır. Kısacası biz bu noktalara gelinceye kadar baktıģımız her şeye güzellik katabilirsek yaşadığımız dünyayı daha yaşanılır yapabiliriz. Her şeyi çok basit düşünürsek cevap bulabileceģimize de eminim. Bir canlı diğer bir canlının hayatını yaşananabilecek bu kadar büyük bir tabiat varken ancak bu kadar zorlaştırabilir lakin.
bir agnostik olarak tanrının yokluğu umarım kanıtlanamaz, tanrının yokluğu insanların birbirine yaptığı kötülüklerin cezasız kalmasına yani hakkı yenilenin kaybedeceği ve hakkını bir daha(muhtemelen) alamayacağı anlamına gelir.
Hem yok diyorlar, hem kanıtlarız diyorlar. Bir şey yoksa, kanıta ihtiyaç yoktur. Bundan emin olmak yeterlidir. Fakat emin olunmadığı için, zihinleri susmuyor. Kendi eminliklerine ulaşmak için açıklamaya çalışıyorlar.
şu evrene bakın...
tamamen kusursuz....
bunlar kendi kendine oluşamaz diyenler birde bunu dinlesin:
kusursuz dediğiniz evrende gezegenler birbiriyle çarpışıyor, gezegenlere meteorlar düşüyor .plüton ve neptünün yörüngelerinin kesiştiğini biliyor muydunuz? yani evren o kadar da kusursuz değildir. ayrıca güneşe 1 cm yaklaşırsak kül oluruz olayı var. dünya güneşin etrafındaki turunda milyonlarca kilometre güneşe yaklaşıp uzaklaşırken ne kül olmasından bahsedebilirsiniz ki?
peki ya dünyadaki düzen? evet haklısınız çok düzenli bir dünyamız var. şöyle ki: yanardağlar, tsunamiler, depremler... bu yaşananlar yüzünden milyonlarca kişi hayatını kaybetmişken, nesiller tükenmişken ne dünya düzeninden bahsedebilirsiniz ki? ne kusursuz dünyası....
kısacası ne evren muntazam şekilde yaratılmış kusursuz bir evrendir. ne dünyadaki olaylar insanları düşünen iyiliksever bir tanrı tarafından yapılmıştır...
yanardağlar, tsunamiler, depremler, insanlara ders vermek için de olmuyor merak etmeyin... bir coğrafya kitabı açıp inceleyin ve nasıl olduğunu anlayın size tavsiyem.
tüm bu bahsettiğim olaylar fizik kuralları dahilinde olabilecek doğal olaylar ve siz buna kusursuz diyemezsiniz...
kusursuzluk nedir ki? ne olursa evren kusurlu olurdu sizin için? bu sadece göreceli bir kavram. evrende ne olursa "şu kusursuz düzen..." diye başlardınız. mükemmellik diye bir kavram evren için kullanılamaz...
evren kaos yuvasıdır.
kimisinin "hayatımda bu kadar mantıksız bir önerme duymadım" diye (bkz: tanrının yokluğu kanıtlanabilir/#34334458) itiraz ettiği tezdir. peki neden böyle diyor? bir takım gerekçeler ileri sürmüş. bakalım dedikleri iddiasını yeteri kadar destekliyor mu?
"antropomorfizm" diyerek yaptığı itirazla, klasik "efendim tanrı bizim dilimizdeki, haliyle düşüncemizdeki her türlü sıfat, mantık ve muhakemenin üstündedir" tezini ileri sürmüş oluyor. yani var olduğunu sandığı tanrıyı insan akıl ve muhakemesinin dışına çıkarmaya çalışıyor. bu ne demektir? "tanrının var olduğunu kabul et ulan!"ın kibarcasıdır.
böyle diyeceklerini tahmin ettiğim için, ilk entrymin sonunda
--spoiler--
"tanrı'nın hali, oluşu ve yaptıkları bizim mantık terazimizle değerlendirilemez" denebilir elbette ama bunu söylemek, iddia edilen niteliklere sahip bir tanrı'nın varlığının mantık dışı olduğu anlamına gelmez mi?
--spoiler--
demiştim.
velhasıl, ilk entrymden yeteri kadar açık anlattığım, hele ki felsefeyle uğraştığı görüntüsü veren bir kişinin anlamasının hiç de iddia ettiği gibi zor olmaması lazım gelen tezime doğrudan bir cevap vermek yerine, "tanrı bizim mantık terazimizde tartılamaz" demiş oluyor.
neden böyle diyor? sanırım anlamazlıktan gelmesine rağmen tezime mantığımız çerçevesinde doğrudan bir cevap vermesinin mümkün olmadığını fark ettiği için... çok kişi daha "manevi ihtiyaç" diye bir ihtiyaç türü var olduğunu bile bilmeden cevap vermeye çalışırken, hiç böyle işlere girmeyip, topu direkt taca atması, beklemediğim bir tepki olmamakla beraber, diğerlerininkinden daha akıllıca bir tutum.
tamam, neden olmasın? bu da bir mantık diyelim. o zaman aynı mantıkla, uçan makarna canavarı, zeus, öcü filan aklımıza ne gelirse var kabul edebiliriz. nasıl olsa mantıksal değerlendirmelerimizin bir kıymet-i harbiyesi yok.