her canlı ve tür yaşamının korunma altına alınmasını ister. bu, evrimin canlı dna'sına işlenmiş gizli kodudur ki biz buna içgüdü diyoruz.
korku bir içgüdüdür, ölmenizi engelleyebilir.
sevgi bir içgüdüdür, başkalarını öldürmenizi engeller.
bu, her gücün üstünde başka bir gücün varlığını gerektirir. evrende mutlak olmadığından dolayı, mutlağı insan yaratmalıdır ki bu üst üste binmiş güçlerin en tepesinde tanımlanmış bir güç olsun. işte bu tanrı betimlemesidir. kısacası hiyerarşi, hiyerarşi sözcük kökeni olarak, tanrı düzeni ya da kutsal düzen demektir. en tepede tanrı bulunur. sonrasının güç dağılımı, zamanında peygamberler, halifeler, krallar ve sultanlar tarafından kullanılmıştır. günümüzde ise tanrıdan sonraki güç din adamları ile siyasiler arasında bölüşülüyor.
üstün güç, alt güçleri yönlendirmek, onları korumak ve gerekirse cezalandırma yetkisine sahiptir.
inanç, insanın öncelikleri sıralamasında başta gelir. zira inanmak, yaşamının garantisidir. inanmak öznel bilgidir ve inanç insandan insana değişiklik gösterir.
temelde üç inanç vardır:
1) tanrı inancı.
2) tanrısızlık inancı.
3) kamutanrıcılık. kamutanrıcılık ya da eşdeyişiyle panteizm, bir cevhere inanır ama buna tanrı demez.
tanrı inancı, canlının ayakta kalması için biçilmiş kaftandır. canlı, içgüdüsel olarak, ölmek istemez, öleceğini bilir ama öldükten sonra da yaşayacağını bilmek onu rahatlatır.
her canlı bencildir, "ben nasıl ölebilirim yahu? ilahi" bencilliği. evrenin merkezindedir kendisi, nasıl ölebilir? çocukcadır, çocuklar için idealdir. çocukların dünyasının mihenk taşı, çizgi filmlerde görürsünüz bir balyoz ile kafasına vurulan ördek, kanlar içinde ölmez. biraz sersemler ve ruhu bulutlara yükselir. bu hali ile ölümü, çocuklara anlatması güzeldir. kandırmaca ama olsun. toprak olacaksın ve ötesi yok dense çocuk ne eder kimbilir. babası ölen bir çocuğa, "o şimdi bizi izliyor" demek güzeldir, "baban öldü gitti, toprağa karıştı" gerçektir ama çocuğa anlatılamaz.
işte bu kandırmacalar içinde büyüyen çocuk, çocukluğa devam ettiğinde tanrının korumasında olduğuna inanır. iyi şeyler yap, tanrı da seni gözetsin. çok riyakar ama olsun istenileni yapıyor mu biz ona bakalım.
cennet-cehennem de aynı mantık üzerine kurulmuştur. tanrının gözüne gir cenneti al. inanç bunu tefekkür ile yaptığını ileri sürse de bu 100 insan evladından sadece birkaçında görülen bir yetenektir. o yüzden inanan insanların çoğunluğunun temelinde bencillik yatar. "ben ölemem, çünkü bennn!!" derler, yaptıkları içgüdüseldir, korkar, tanrıdan, sever tanrıdan. kendince sevemez, çıkarına uyarsa sever ya da korkar. zaman zaman gerçek korku ile yüzleşmek zorunda kalır. işte o an riyakarlığın dibine vurarak tanrıya sığınır, o korusun onu. zeus misali şimşekler yardırsın göklerden iblisin başına.
bencillikte sınır tanımayan sıradan insan, bir de şeytan uydurmuştur ki bütün yaptıkları pislikleri ona atabilsin. şeytana uyduk bir kere, ben yapmadım, o yaptırdı. tanrı, acaba denetleyemeyeceği bir şey yaratabilir mi? mutlak güce kim itaat etmez, şeytan etmemiş buyurur kur'an. zıvanadan nasıl çıkar bir yaratılmış. bu nasıl denetim, nasıl geleceği görmek. bunlar düşünülmez, pis şeytan, kaka! kötü bir şey yaparsam 10 milyon civarındaki bu haşatanlar yaptırmıştır. çok kötü bir şey yapmışsam 72 şeytan prensten biri bulaşmıştır. yoksa ben sütten çıkmış ak kaşıkım.
imdi dedik ki tanrı en tepededir ve günümüzde ondan sonra siyasiler gelir. siyasiler de bu tanrı inancını o kadar güzel kullanırlar ki, çoğunluk olan tanrı inançlı insanın bencilliği ile beslenir. bana oy ver, ben de senin gibi inançlıyım, bencilim. ben dünyalığımı yapacağım, sen de cennete gideceksin, hadi bakalım bas mührü. bir baba şefkati ile çocuğa istediğini yaptırır. ne de olsa çocuk öteki alemde sevdiği üç tekerlekli bisikletine kavuşacaktır, ha gayret, biraz daha sabır.
derinek : yapılan yorumlar, bütün tek tanrılı yani 3 büyük din için geçerlidir. dolayısı ile; allah inancı, adonai inancı ve christo inancı başlıklarının içeriğinde de durabilir. ancak genelliği göz önüne alınarak buraya yazılmıştır. yazıyı, müslümanlar, yahudiler ve iseviler aynı oranda eksileyebilir, yerebilir, yerden yere vurabilir. her hakkı saklı falan değildir.
işin ilginç tarafı, insan öyle bir hale geldi ki; insanın tanrıya olan inancından daha çok, tanrı insana inanır oldu. öyle boşlamış durumdayız. varsa; allah affetsin. yoksa; hobarey!
insan ırkında bulunan bir bug. benim bildiğim en güzel açıklamasını tibetli budist rahip ve meditasyon öğretmeni chögyam trungpa rinpochezeitgeist the movie belgeselinin açılışında da bulunan bir konuşmasında yapmıştır.
--spoiler-- tinsellik özel bir terimdir ve sezgilerle baş etme anlamına gelir.
teist gelenekte (dinlerde) kelimelere yapışan bir kavram vardır.
bazı eylemleri ilahi ilkelere göre nahoş olarak, bazı eylemleri ise hoş olarak değerlendirir.
ateist gelenekte ise, bu çok doğrudandır, olayların geçmişi özel bir anlam taşımaz.
asil önemli olan şudur; "burası" ve "şimdi".
"şimdi" kesin olarak şimdidir.
biz, tam o anda ne mümkünse onu deneyimlemeye çalışırız.
bir geçmiş var olduğu için şimdi'ye sahip olduğumuzu düşünmenin bir anlamı yoktur.
bu "şimdi".
tam şu an.
gizemli bir yani yok, sadece "şimdi", çok basit, dosdoğru.
ve bu "şimdilik"ten bir şekilde her zaman bir aklın anlama yetisi doğar.
şöyle ki; gerçeklikle sürekli etkileşimdesinizdir.
teker teker.
adım adım.
sürekli.
aslında biz her zaman müthiş kesinlikte deneyimleriz.
ama "şimdi" tarafından tehdit ediliriz, bu yüzden geçmişe veya geleceğe atlarız.
hayatlarımızda var olan şeylere dikkatimizi yönelttiğimizde, öyle zengin bir hayat sürüyoruz ki, bütün o seçimler her zaman varlar, ama hiçbiri kendi başlarına kötü veya iyi değiller.
bizim yaşadıklarımız koşulsuz deneyimlerdir. onlar üzerlerinde şöyle etiketlerle gelmezler; "bu kötü olarak değerlendirilir" veya "bu iyidir".
biz onları deneyimleriz ama aslında onlara doğru dürüst önem vermeyiz. aslında bir yerlere varacakmışız gibi düşünmeyiz. bir mücadele gibi düşünürüz.
ölmeyi bekleriz.
işte sorun da bu,
bu "şimdilik"e hakkıyla güvenmemektir.
aslında şimdide deneyimlediğimiz şey pek çok kuvvetli şey içerir.
o kadar güçlü ki onunla yüzleşemeyiz.
bu sebeple her zaman geçmişten ödünç alır ve geleceği davet ederiz.
istatistiğe bakıp Çek cumhuriyetine gidip 5 vakit namaz kılsak orda bize aptal gözüyle bakarlar mı? Yada inanmak büyük sorun olur mu? inanan insanlara bunda Allah korkusu var buna güvenmeyin derler mi? Demem odurki nufusun %90 nın inandığı bir ülkede ateist olmak sakata bağlamaksa nüfsunun %10 nu inanan bir ülkede inançlı olmakda aynı şeymidir. Yok eğer nüfusun %10 nun inandığı bir yerde ibadet edenlere diğer %90 saygı gçsteriyorsa inanmamak daha hoş görülüdür diyebilirmiyiz.
fakir ulkelerde cok yogun bulunan inanc turu. bazilarina gore afyon bazilarina gore sizofreni bazilarina goreyse bir gercek bana goreyse insanligin bitmek bilmez utopik kahramanini arayisi. sonsuz hayati verebilecek kisi.