düşünsene bir sanal bir programdasın. yaratıcının olduğunu varsayalım ve o bir yazılımcı. işlevselliği kısıtlı olan bir dünya yaratıyor kendince. ve o dünyaya belirli, kısıtlı işlevler veriyor. ötesine geçemiyorlar ve yaratıcıyı sorgulama işlevselliği verilse de onu göremiyorlar. ve yaratıcı olan programcının onlara biçtiği rolleri uygularken, aslında kendi arzuları gibi hissediyorlar. bunu onlara hissettiren de programcının yaratışı. tıpkı bizler gibi. bizler de bir tür yazılımın içindeyiz diyebiliriz. tıpkı o yazılım içindeki karakterlerin, taleplerinin kendi arzuları olduğunu hissetmelerini onlara programcının sağlaması gibi, bizi de sevme, sevişme, üreme, sahip olma gibi varlık arzularını evrim süreci yaratması gibi. bir bilgisayar programından farksız olan bu varlıkları anlamlandırmak aslında age of empires oyununda gelecek beklemek gibi bir şey.
nickini gördüğümde yıllar önce geçmişten bir yerde yaptığımız "tanrı'nın sims oynama ihtimali" başlıklı tartışmamızı hatırlatmış, beni geçmişe götürüp gülümsetmiş yazar.
yazarı tanımasam da nicki çok hoşuma gitmiştir. o değilde allah suriyede falan simler arasında çok fena kavga çıkardı inşallah yakın zamanda barış tavşanını gönderir de ortalık durulur.