insan gibi engin düşünce dünyasına sahip bir varlığın bir takım kalıplara sığmayacağı fikri bile allah hakkında bilgi sahibi olabilmemiz için yeterli bir yaklaşımdır.
dogma nedir? dogmalaşan bilgi nedir? dogma her zaman kötü birşey midir? kişisel dogmalarımız yok mu? herhangi bir bilimsel teori eşcinsel ilişkinin faydalı olduğunu savunsa kişisel dogma halindeki içsel bilgimizi sorgulamalı kendimizi buna açık hale mi getirmeliyiz? evet yanılgı şudur; şimdiden kuantum fiziğine dayanarak inanç devşiren ve inançsızlık devşirenler var.. ve hiç bir zaman doğaüstü bir varlık olan allah ile ilgili olarak bilim kesin sonuç vermeyecek, yanılgı burda başlıyor. pozitivist mantıkla allah hakkında şüphesiz bilgiye ulaşamayacağız. her zaman bilimsel bilgi olacak ve bu bilimsel bilgilerin yorumlanışından yola çıkarak inanan inanmayan olacaktır. ateizm gibi bilim kanıtlamadıkça inanmam mantığı da düşünsel bir bir dogma pozisyonunda olacaktır. bilimsel bilgi haricinde insadaki engin düşünme ufuklarını sınırlayan bi dogma hemde. bilim ile birlikte gökten indirildiğine işaret edilen demir ile ilgili ayeti pekala ben imanıma dayanak kabul edebilirim, ama kurana bilim kitabıymışçasına anlam yüklemem yanlışlanabilir bir bilgiye bel bağlamam anlamına gelir. kuran bilim kitabı değildir, fakat bilimsel verilerle paralel evrensel çağlarüstü bir kitap olma özelliğini her daim sürdürecektir. bugün tam anlamlandıramadığımız bazı ayetlerle bizden sonraki nesil için başka işaretler taşıyor olabilir pekala. bilimsel bilgiye yaklaşım tarzımız ve kurana yaklaşım tarzımız bu nokta da çok mühim. evet aslında son yazı ile benim dediğim olaya bir adım yaklaşılmış, ama nafile bilimsel ispata imanı bağlama olayı bir paradigmal dogma olarak kalmıştır. daha önce paylaştığım bir tekrar olacak belki ama, ateizmin en önemli savunucularından olan dawkins'e hawking'in bu tanrı takıntısı nedir gibi cevabı çok dikkatimi çekmiştir. paradigmal bir dogma ortaya koymuş olman benim paradigmal bir dogma ortaya koymamış olmam neticesinde düşünce dünyasında ulaştığım tanrı fikri ve buna paralele inandığım dogma ile ben daha az dogmatiğim bence. görmem lazım, bilimin kanıtlaması lazım gibi bir önkabul bir dogma var sende, bende yok. ben alem ötesi ile ilgili olarakta daha özgürce düşünürüm, felsefe de bunu yapmıştır. sanki sadece bu konulara kafa yoran ve ulaştığı sonuçlarla bilimi arkasına almış ve daha özgür düşünce sahibi biri imiş edası, şu küçümsemeye çalıştığın insanların değil düşünce dünyasının en eski fikir yürütülen temalarından biridir. dolayısıyla kuantum fiziği ile tanrı hakkında çok önemli çıkarsamalar yapabileceğimiz bilimsel bilgi ile ilgili sen bilakis aksi yönde bir görüşe sahip olabilirsin. ve inanç her zaman ortada durur. inanıp inanmamak kişisel bir tercih olarak kalacaktır. dinlerde en basit akıl yürütme ile bile ulaşılabilecek bir tanrı fikrine paralel olarak çok fazla düşünmeden taklidi imanla bile sürüp gidecektir. çünkü her zaman için çok fazla kafa yormadan bağlanma eğilimi taşıyan insanlar olacaktır. sonuç: bilimsel bilgi ile ilgili önkabullerimiz ve bilimsel verileri anlamdırma süreçlerimiz inanç dünyamıza aksedecektir. üstelik insan gibi bir varlığı rasyonalite gibi tek kavramla açıklayamayız. sezgisel bilgi, kişisel tecrübe, duygusal yaşantılar ve içgörüsel duyumsama gibi insanın içine doğru uzanan ayrı bir alemde vardır.
insan vücudunu bırakın bir karıncanın vücudunu incelemek bile yeter tanrının varlığını kanıtlamaya. iki kelamı bir araya getirip kendini tanrı sanan dalkavuklar "tanrı kavramını irdelemek" yerine anası ve babasının zifaf gecesini irdelesin. * belki bir damla sudan yola çıkıp kanıt bulurlar.
"fizik ötesi, kuantum fiziğinin konusudur. ve tanrı 5 duyu yahut 5 duyunun algılamaya yetmediği faktörleri ölçen cihazlarla saptanana kadar bir dogmadır. bilim sonucu peşinen belirleyip ona ulaşmaya çalışmaz. yani dogmaları esas alıp mesela bir tanrı aramaz. neticede tanrıyı bulursa ne ala. sebep-sonuç mantığını "tüm evrenin de bir sebebi olmalı" şeklinde yorumlamak felsefenin işidir. bilim öncelikle evrenin kendisini tam anlamıyla eşeler ve öğrenir, en küçük ayrıntıdan başlayarak. işin sonunda evrenin sırrı çözülmüş olur zaten. varlığı ya da yokluğu belirlenemeyen(ki dogma denir buna) 304893728 farklı uydurulmuş kavram vardır ve bir o kadarı da hemen şimdi üretilebilir. bunlardan birini kabul etmek demek(inanmak) peşinen her şeyi bildiğini sanmak ve bununla yetinmektir. bir insan bir dogmayı neden kabul eder. neden emin olmak istemez. neden risk alır. çünkü zayıftır. kendini aldatarak mutlu olmaya meğillidir. agnostizm ise insanın kendine doğruları söyleyebilme erdeminin bir getirisidir. (zarları atıcam ve 6 6 gelicek(yanımdaki adam da 6 6 gelicek dedi öyleyse kesin gelicek) triplerine girmek yerine)risk almamaktır, "inanmak" değil "bilmek" istemektir ve bilimsel arayışın itici kuvvetidir.
bilim insanı uyguladığı prosedür gereği agnostik buna paralel olarak rasyoneldir. inanç ve bilim bu noktada ve bütünde taban tabana zıttır. ve nihayetinde bilim herhangi bi alanında yapılan son kontrollü deneyler ihtibariyle emin olunabilir ve her yapılan deneyde her sorulan yeni soruda ve yeni sorular getiren her cevapta emin olunabilirliği artan bir sistem iken dogmalar asla güvenilir olmayan ve güvenilirlik kazanmayan ihtimaller bütünüdür. ve tanrı da bunlardan biridir." şeklinde uzunca bir yazı ile değil tek cümle ile açıklamaktır.
belki başka bir başlık altına da yazmış olabilirim bu fikrimi ama tekrar yazmadan geçemeyeceğim:
kimse beni ölen bir bebeğin boşluğa gittiğine inandıramaz.
sebep-sonuç ilişkisine kayıtsız şartsız iman edenlerin son sebep sonuç ilişkisinde olay doğa üstüyle ilgili düşünce boyutuna vardığında aksini iddia etmesi bile tanrı'nın - yani allah c.c.- varlığına işarettir. hiçbirşey sebepsiz değildir, darwin bile bunun peşindeydi? esasen darwin doğru mantık gütmüştür ve haklı da çıkabilir haksızda son tahlilde. yanılgı şu olabilir bu pozitivist mantığı soyut alem ötesiyle ilgili düşüncelere de yordamıştır. gözlemleyemediğimiz düşünceler yokluğa delil olamaz varlığa da delil olamaz. o zaman nedir? olay inanca kalıyor. bilim doğayı açıklar tanrısızlığı değil. inanmayan daha bilimsel olmuş olmuyor.
götün sıkıştığında sığınacak kapı ararsın ya hani; (sınav, felaket, bela zamanları vs) senden daha güçlü birinden yardım dilersin. işte o an bi tanrı uyduruverirsin. adı zülabidin de olabilir.
canlı organizmaların binlerce yılda genişleterek oluşturduğu döngülerin sebep-sonuç, etki-tepki'den ibaret olduğunu idrak edemeyen yahut bununla vakit harcamayan biri için herhangi bir kelimedir esasen.
Canlı bir bedenin içinde yoktan bir canlının ilmek ilmek oluşup büyümesi ve tam da olması gerektiği zamanda hayata kavuşması.
Ama benim tanrım öcü değil,korkmam ben ondan.Ebedi bir saygım var ve doğanın bana verdiği herşey için sonsuz minnetim de..
Aklımın alamadığı zerrelerin bile meydana geliş halinden tam da zamanında bana sütümü verip kanımdan çıkanı beslememe neden olması ve binlerce cevapsız mucizeler nedeni ile minnetterım.
basit görülen bir lahanayı rasyonalite ile yaratma kudreti olmayan insan lahananın canlılık özelliklerini ortaya çıkarınca lahanayı bilim yarattı sanıyor.
tanrı var çünkü inanmayanların ibretlik hali yeterlidir.
hepsi kafasında kendine göre ahlak anlayışıyla geziyor. oynayın eğlenin lan hadi, eğlenmek için varsınız. inanmama özgürlüğünü tanrı verdi size. vaktiniz var daha.
çok alaturka belki ama bana doğa ve insanla ilgili her şey mucize gibi gelir. en son mor lahana doğrarken şaşkınlığa düştüm mesela. hiç dikkat ettiniz mi bilmem ama mor lahananın kesiti mükemmel orantılı. kıvrımlar, geçişler, devamlılık... ve renkleri... açıp bir bakın derim.
"şimdi birader bu masayı bi marangoz yapıyorsa, evreninde bir marangozu olmalı" diyen bi arkadaşım vardı bi aralar. o zaman evrenin marangozununda marangozu olmalı demiştim bende. tövbe yarabbi diyerek gitmişti. sonra öğrendim ki şehir dışına taşınmış.