cem karaca' nın hatta belki de türk müziğinin en acıklı şarkılarından birisidir. çok hüzünlü bir hikaye anlatır. türk filmi tadında da diyebiliriz. ayrıca cem karaca' nın oğlu emrah karaca da çok güzel yorumlar bu şarkıyı.
Bir şarkı bu kadar mı dokunur insana. O tamircinin, çırağın yaşadığı hayalkırıklığını bu kadar mı hissettirir bir şarkı insana. Acımak değil de orada olmak, elini o çırağın omzuna koyup "boş ver be koçum" deyip bir bira ısmarlama hissi oturur insana. Bu şarkının filmi de yapılır, kitabı da yazılır.
bünyemde gösterdiği reaksiyon hep aynıdır bu şarkının. iyidir, hoştur. gözler dolar, düşünürsün vesaire vesaire fakat şarkıyı dinlerken neden hep benim aklıma gülşen bubikoğlu ya da müjde ar geliyor? hmm? arabasını tamirden almaya giden sanki onlardan biriymiş gibi. her seferinde aynı şey gerçekleşiyor. gülşen bubikoğlu ve müjde ar' ın o sert tavırları, böyle hayal etmeme sebep oluyor sanırım. fatma girik' in de sert tavırları var ama o gelmiyor mesela aklıma. ne bileyim..
grup çığlık da coverlamıştır bu klasik eseri. tam anlamıyla sıçmıştır içine, rezil etmiştiy. yav öyle böyle değil yani. rezalet! iyi ki çığ bestelememiş diye de şükür secdesi yapacağım birazdan.
an itibariyle iklimimi alt üst etmiş, içimde tüm dünyayı yakma hissi uyandırmış, jilet kadar keskin, kurşun kadar ağır, tuz gibi yakıcı; inanmadığı bir sistemin parçası olmaktan utanç duyan kendimden biran evvel çekip gitme hissi uyandıran; tüm şarkı tanımlarını yıkmış şiddetli tufan.
'ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları...'
......
'kalktı hilal kaşları sordu kim bu serseri...'
......
'çekti gitti arabayla egzostuna boğuldum...'
......
'işçisin sen işçi kal giy dedi tulumları...!