yeni sinemacılar tayfasının çektiği, yönetmenliğini özer kızıltanın yaptığı, erkan can ve güven kıraçın oyunculuk yaptığı eşsiz güzellikte bir flim.ayrıca toronto film festivalinde kültürel yenilik ödülü almıştır
ilgi çekici dizilerle ismini öne çıkaran Özer Kızıltan'ın ilk sinema filmi "Takva". Film, oldukça farklı ve aslında işlenmesi gereken bir konu üzerinden gidiyor. Kendi halinde yalnız diyebileceğimiz bir hayatı olan ve dindar biri olan Muharrem'in öyküsünü anlatıyor, film.
Muharrem, çevresi tarafından son derece güven kazanmış, dünyevi ihtiyaçları bulunmayan biridir. Yaşantısı da tek düzedir. Bu tek düzelik, devamlı gittiği dergahın şeyhinin ona dergahta iş vermesi üzerine değişir. Bu iş, dergaha ait ev ve işyerlerinin kiralarını toplamak ve onları düzenlemektir. Bu işi Muharrem'in kabul etmesiyle eline bir sürü, dünyevi eşyalar geçer. Muharrem, her geçen gün kendini kaybetmeye başlar. En sonunda harama elini uzatır... Bu haram sonrasında büyük ikilemde kalır. Aslında film de Muharrem gibi izleyiciyi ikilemde bırakıyor, beğenmek ya da beğenmemek arasında. Daha sonra bu günahtan sonra tövbe eder, daha sonra dükkana haram para elde etmesini sağlayan Erol bu sefer arkadaşlarıyla gelir. "Çuval önemli değil önemli olan senle tanışmak" der. Bu kafa karıştırır ama; burada Muharrem'e tekrar haram para elde etmesini sağlamak amacıyla geldiklerini belirtir. Film aslında tamamen insan psikolojisi üzerine kurulmuş. iç dünya ile dış dünya arasında yalnız kalmış olan Muharrem, önce küçük günahlarla başlar günah işlemeye daha sonra ise harama kadar gider. Verilen çok ince mesajlar mevcut filmde, seks sahnesi gibi. inanç ve ticaret kavramlarımı gibi birçok konuyu da arka planda eleştiriyor.
"Biliyorum kafan karışık şimdi. Hadi topla kendini, hadi biliyorum. Aklını oynatacak gibisin. Günahın çirkin olmayan tek yanı, ona edilen tövbedir. Tövbe mi? Tövbe et. Beni de yabana atma. cevapsız soruları kendine sormaktan vazgeç. Bırak, koyuver gitsin. Başta, sonu bilmek yeter sandım. sonda ne var? Ölüm. ölümden sonra? işte bunu bilince tamam sandım. Yaratanın korkusu, -onun korkusu- beni düzene sokar sandım. Ben sadece iyi bir insan olmak istedim. sadece iyi bir insan... O, her zaman ve her yerde var. Yaradan, her zaman ve her yerde var; onun dediklerini yaparsan. Onun istemediklerini yapmazsan, hem bu dünyada iyi bir insan olursun, hem de öbür dünyada rahat edersin ama olmadı, olmuyor. Şeytan her zaman var. Belki de şeytan dediğimiz, bizzat kendimiz."
Film, bu denli farklı bir konuya sahip ama film kimin yanında olduğunu pek göstermiyor. Ne dergahı kötülüyor ya da diğerlerini... Filme genel olarak objektif bir hava hakim. Bu bakıma yönetmenin etkisini filmde pek göremiyoruz. Genel olarak Muharrem'in iç dünyasına dalıveriyoruz. Özer Kızıltan ve ekibi bu film için büyük hazırlıklardan geçmişler. Özellikle olumsuz eleştiri almamak ve yanlı olmamak için, gerçek dergahları gözlemleyen ekip, o zikir sahneleri de gerçekte olmayan şekliyle çekilmiş. Ama bu pek göze batmıyor.
Filmdeki oyunculuklar çok başarılı. Erkan Can harika bir oyunculuk sergiliyor. Filmi zaten götüren de o oluyor. Bir de bu oyunculuğun yanında sahnelerle uyumlu çarpıcı müzikler eklenince film akıp gidiyor. Yönetmenin arka planda bulunduğu bir film olan "Takva"da bunlar olmasa başarısız bir film olurmuş. Ayrıca şeyh rolünü üstlenen Meral Ülgen de çok başarılı. Rolüne çok yakışmış. Filmin takdir edilmesi gereken bir diğer özelliği de sanat yönetimi. Renk kullanımı ve kamera açıları mükemmel. Göze de hitap eden bir film aynı zamanda.
"Çok alametler belirdi vakit tamamdır
Haram helal oldu, helal haramdır
Kendi kendimize yarışmaktayız gülüm
Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı
Ya da dünyamıza inecek ölüm..."
Aslında filmin sorunlu olan kısmı, senaryosu. Muharrem'in yaşadığı ruhsal çöküntü çok çabuk gelişiyor ve bu tam olarak açıklanmıyor. Bu kötü bir özellik mi, aslında tartışılır. Birçok örneği görülmüş bir kullanım aslında. Ama filmin finali de zayıf ve çabuk olunca bu kötü bir özellik teşkil ediyor. Filmin ve Muharrem'in çıkış noktası tam olarak belirlenmemiş ve sanki havada kalmış.
Kısacası Takva, yüzeysel anlatımı olsa da verdiği mesajlar, oyunculuklar ve sanat yönetimi açısından yılın başarılı filmlerinden.
ilk 15 dakikasında insana "ne kötü bi hayat lan bu" dedirten, son dönemdeki birçok türk filmi gibi sonu pek tatmin etmeyen güzel film. ama erkan can, o biçim...
özellikle zikir sahnelerinde ince ince ayrıntılı şekilde incelendiği belli olan oyunculuklarıyla hafızamda yer eden film..
--spoiler--
ee, sonu da böyle mi olacaktı.. dedirtmiştir bir de. bir baktım oynatıcının sekmesine, hemen hemen sonlarına gelmişti filmin. yok canım, olamaz dedim. daha dur, daha muharrem kafayı iyice sıyıracak, birilerini dolandıracak, içi boş gibi görünen ama yavaş yavaş içine işleyen rüyalarını gerçekleştirecek.. ama, bir de ne göreyim; şak diye bitiverdi film..
--spoiler--
yine de bakıyorsunuz, aynı şekilde senaryo, kurgu ve de özellikle büyük bazda oyunculuk silsilesiyle daha çok ayakta kalmış bir film, ve de almış olduğu ödülleri sonuna kadar hak ediyor, çünkü özgün bir iş gibi gelse de, aramızda yüzlerce bulunan muharremlerin, teki bir muharremce prototip olarak alındığı bir genelleme sadece bu film..
muharrem kişiliğiyle de, hal hareket tavırlarıyla da, duruşuyla da iyi irdelenmiş. 11 yaşından, 45 yaşına kadar gelen bu zaman dilimindeki bir insanın, hayattan neredeyse tamamiyle kendisini soyutlayarak, kendisini sadece dine vermesi, ve de bunun anlatılması pek de kolay olmasa gerek. çünkü her ne kadar bu işi kağıda döktüğünüzde, yazı olarak ortak bir payda yakalansa da, görsellikte kişiler değişik muharremler çizebiliyorlar kafalarında. ama işte ''muharrem'' görsel olarak da, iyi işlendiği için kesinlikle rahatsız etmiyor izleyiciyi, ''aa bak bu adamdan daha iyi bir muharrem olamazdı belki de'' diyebiliyorsunuz.. özellikle cinselliği tamamıyle hayatından çıkarmış, ve de ''işten eve, evden işe'' felsefesini düstur edinmiş, çoğu zaman da, dergah cami yolunu kendisine bellemiş birisini betimleyecek birisi olarak da senaristin ellerinden öpmek gerekir..
karakter olarak diğer bir filmin önemli kişisi de rauf olsa gerek.. o da duruşu, oturuşu kalkışıyla da, ''ben sofuyum, dinciyim'' dese de, sanki yolunda gitmeyen bir şeyler varmış gibiydi rauf cephesinde.. ben her ne kadar her oynadığı karakterin altında başarıyla kalkabilen bir güven kıraç izlesem de, şimdi o sakalları kesip, muharrem'e şeyhin ortanca kızını isterken, gegen die wand'daki gibi cahit'e saydırdığından saydıracak küfürleri dedim kendi kendime. eğer bir oyuncuya bir rol çok yapışıyorsa, ya da o rollerin benzerinde oynayama devam ediyorsa, ne kadar şahane oynarsa oynasın, diğer etkileyici performansını bunun altında kalmaz. bu nedenle de, güven kıraç'ın oyunculuğuna lafımız yok ama, gitmemiş be usta role.. zikir esnasında da, komik hareketler yapıyormuş gibi görünse de, dedik ya, senarist çok iyi izlemiş diye. bilmiyor muyuz sanki, bundan 10 sene evveline kadar bol bol çıkıyordu bu cins adamlar, kendilerinden geçip de orasına burasına şiş sokanlar, kafalarını koparcasına sallayanlar... itşe bu nedenle de, komik gibi görünse de, bu hareketler gayet doğal hareketler olmuş.. bir de filmi izlerken, görünüyor ki, rauf şeyhin sağ kolu gibi bir şey.. ee, bir de o kadar dindar adam, ondan da zarar gelmez. şeyh niye kalkıp da, onu görevlendirmek yerine, muharrem'i hedefe alıyor. onu da anlamak zor olsa gerek.. diğer bir nokta da, rauf'un her ne kadar dini yanı ağır bassa da, her an birisini kazıklayabilecek nitelikteki bir yapıya sahip olduğuydu. her an, '' paraları alıp ben gidiyorum, hadi bana eyvallah'' diyecek diye söylendim durdum kendi kendime.. niyeyse, bir de dolap beygiri filmindeki ilyas salman'ın hacı görünümlü kolpacı paragöz eniştesi* ile çok pis özdeşleştirdim bu karakteri..
şimdi de şu gözle bakalım, ''yıllarca kendisini ufak bir yere hapsetmiş bir kişinin, kira alma mevzusuyla ve de kendisini şeyh ya da sofu olarak gösteren insanların da belki de kötü niyetiyle onu etkileyerek, düşüncelerini değiştirmesine neden olmaları'' gibi bir senaryonun ışığında yazılmış bu film, aslında herkesin kendisine pay biçebileceği bir film. her ne kadar birisi ''ben ateistimdinsizim , ben böyle zikir zukur işlerini bilmem'' dese de, özellikle dindar geçinenlerin de nasıl kendilerini özellikle para uğruna değiştirebileceğine bir örnek olmuştur bu film...
eee, gelelim erkan can'a. öyle yerler koymuş ki, oyunculuğuna kimi yerlerde izleyiciye '' robert de niro'mu, al pacino mu, onlar kim ki yahu?'' dedirtebiliyor. bakışları, el kol hareketleri, konuşmalarından tutun da, iç çekişlerine kadar, erkan can yoktu bu filmde, muharrem vardı, 100 dakika boyunca muharrem izledik..
--spoiler--
ermekle ermemek arasında kalmış bir muhterem, muharrem'i izledik
--spoiler--
--spoiler--
ha ben ona bakıp mı izledim hayır, beğendim mi hayır. sürekli bi yerde patlama yapacak diye bekledim, beklediğimle de kaldım. erkan can'ın o çok beğendiğim oyunculuğu bu kez ne gemideye, ne laleli'de bir azizeye, ne de dar alanda kısa paslaşmalar'a yaklaşamamış. belki şunu demek daha doğru olur: "o bile kurtaramamış"
--spoiler--
neden son zamanlarda yapılan türk filmleri dini temalı oluyor.buda dini temalı bir filmdir.yaratıcılığımız sadece din konusundamı oluyor.
takva
büyü
dabbe.....
bir roportajlarında zikir sahnelerini çekerken hiçbir tarikatı direkt olarak örnek almadıklarını söylüyorlardı . gerçekten özgün bir yanı vardı. yalnız güven kıraç ın zikir sahnelerinde ortaya fırlaması ve tempo tutması açıkcası beni şaşırtı filmin genel ciddiyetinin çok dışında gibi geldi bu hal. erkan can sa gerçekten can bir erkan dı ki ayakta alkışlanılasıydı.
birçok çevrenin bir çok şey beklediği bir film olması filmin işini epey bir zorlaştırıyordu. kanımca filmin bitiş şekli de yönetmenin bilinçli bir şekilde bir yere bağlamama isteğinden kaynaklanıyordu. özetle takva türkiye sineması için gurur verici bir eser..
erkan can her zamanki gibi yine mükemmel bir oyunculuk sergilemiş. zaten türk sinemasının son yıllardaki en başarılı oyuncusu kendisidir bence.
ben güven kıraç'a hiç ısınamadım bu filmde. gerçi diğer rollerinde de bana hep yapmacık geliyor bu adam. her rolde aynı uslupla, aynı lehçeyle konuşulmaz ki.
erkan can'ın filmdeki en önemli tiradı şöyledir: *
"biliyorum kafan karışık şimdi. hadi topla kendini. hadi. biliyorum. aklını oynatacak gibisin. günahın çirkin olmayan tek yanı, ona edilen tövbedir. tövbe et e mi? tövbe et. beni de yabana atma. cevapsız soruları kendine sormaktan vazgeç. bırak, koyver gitsin. başta, sonu bilmek yeter sandım. sonda ne var? ölüm. ölümden sonra? işte bunu bilince tamam sandım. yaradanın korkusu, -onun korkusu- beni düzene sokar sandım. ben sadece iyi bir insan olmak istedim. sadece iyi bir insan... o, her zaman ve her yerde var. yaradan, her zaman ve her yerde var; onun dediklerini yaparsan. onun istemediklerini yapmazsan, hem bu dünyada iyi bir insan olursun, hem de öbür dünyada rahat edersin. ama olmadı. olmuyor. şeytan her zaman var. belki de şeytan dediğimiz, bizzat kendimiziz."
bir halveti tekkesini anlatan film tarikatlar konusunda gerçekçi portreler çiziyor. hakikaten tekkelerin vakıf mülkleri ve kira gelirleri vardır, buralar pek islami olmayan işletmeler de olabiliyor, zaten bazı şeyhler sahtedir dolayısıyla suistimal de mümkündür. ama film aslında tasavvufi açıdan bir seyr-ü sülükü konu alıyor. aslen tasavvuf kaynaklarında nefs-i mülhimme olarak geçen bir makam vardır. bu makamdaki kişiler gönül alemleri çok güçlü, dini bütün insanlardır. ancak amellerine güvenir ve biraz da kibir yaparlar. şeyh efendiler bu mertebedeki müridlerini imtihan eder. geçemeyen müridin tasavvuftaki amelleri boşa gider. filmin ana karakteri de böyle bir imtihandan geçiriliyor. filmin sonu biraz erken. zira karakter meczub olduktan sonra erecektir, çünkü imtihanı geçtiği anlaşılıyor. filmin devamında tasavvufi usuller gereği muharremin şeyh kemal'in varisi, halifesi olması icap ederdi. sonuç olarak film tarikatları kötüler gibi gözükse de aslında tasavvufun zaten doğasında olan bir hususu işlemektedir.
hakettiği ilgiyi görmediği konusundaki fikirlere katıldığım , iyi film . bu ilgisizliğe ve neden haketmediğine birçok neden sığdırmak mümkün tabi . şöyle ki ;
* türk sinemasına olan ön yargı - batı sinemasına olan güven ( köleliğide ekleyebiliriz ) : türk sinemasına destek vermek için izlenilmesi gerekir . türk sineması sadece mehmet ali erbil , yılmaz erdoğan demek değildir . yurdumun güzel insanları , yeterince kabartmışlardır onların hesaplarını zaten . anlaşılamayan nokta -ya da benim anlayamadığım- yeşilçama bu kadar tutkun türk izleyicilerinin , şimdilerdeki türk sineması kompleksi nedir .. emek verilmiş , ticari kaygı güdülmeden ve sinemanın sanat olduğu unutulmadan izleyiciye sunulmuş türk filmlerine duyulan bu tedirginlikte nedir .. bu güvensizlik ve isteksizlikteki haklılık payı , salonların yarısının mehmet ali erbil , yılmaz erdoğan ve birkaç buram buram avrupa kokan senaryoya sahip filmlerinden dolayı verilebilir . ama unutulmamalıdır ki ; batı sineması olmak istediğiniz karakterleri sunar , türk sineması zaten olduğunuz karakterleri ve olamadıklarınız için umut etmeyi , alay ettirmeyi .. gerçek bir sinema keyfi yaşatan bu filmde izleyenlerin tekrar düşündüğü üzere , hiçbir yabancı yapım , kendi kültürümüzden birşeyler izlemenin tadını veremez .. münir özkulu , adile naşiti düşünün ..
bu sözde oyuncuların ve yapımcıların günahını ne yazıkki sinema emekçileri ve izleyici olarak yine bizler çekmekteyiz .
* türkiye'nin değişmez (gizli) gündeminin çarpıcılığına şahit olmak için izlenmesi gerekir , ilgisiz kalınmamalıdır .
tarikat hayatını , dine nasıl şekil verildiğini ve bu yolla nasıl para kazanıldığını görmek için .. insanların sizin dini duygularınızdan faydalanarak nasıl ticaret geliştirdiklerini ve en en önemliside tüm bu şartlar altında müslüman olabilmenin ne kadar zor olduğunu anlayabilmek için izlenmelidir . filmdeki en açık mesaj şüphesiz buydu ..
* iyi oyunculuk izlemek için tercih edilmelidir . erkan canın oyunculukta ne kadar ustalaştığını farketmemek mümkün değil film süresince . tek başına filmi götürmüş , izleyiciyi kendine tekrar tekrar hayran bırakmıştır . bütün ödülleri hakedecek kadar iyi bir performans sergileyen bu adamın evet , biraz ilgiye ihtiyacı var emeğinin karşılığını alabilmek için .. kendine yakışmayan dizilerde oyunculuğunu körertmemesi için .. filmde yer alan diğer oyuncular , erkan canın oyunculuğuyla ezilmişlerdir adeta . güven kıraç gibi iyi bir oyuncunun , bu filmde maruz kaldığı eleştiri oklarınıda buna bağlamak yanlış olmaz sanırım .
tüm bunlara rağmen başarısından çok , türk sinemasına olan ilgisizliği güncelleyen bir film olarak kalmıştır .
elbetteki bunlar nacizane , şahsımın fikirleridir bir izleyici olarak . ve yine bir izleyici olarak tek beklentim / beklentimiz türk sinemasının serbest piyasa anlayışından kurtulduğu bu ve bunun gibi filmleri izlemenin keyfini yaşayabilmek ..
sinemadan anlayan arkadaşlarla gidilmesi elzem film.
+ ağbi ben bu filmden beklediğimi alamadım
- ne bekliyordun aksiyon mu?
biz salona girerken salondan çıkan iki arkadaş böyle konuşuyordu. Zaten öyle aksiyonsuz, memesiz, bacaksız, komplosuz bir film olduğunu biliyordum, güldüm geçtim.
--spoiler--
Oyunculuklar müthiş, zaten adamlar işlerinin ustaları. Öyle manken falan yok hani. Yönetmen mesaj veriyim, şuna laf sokayım derdine de düşmemiş, sadece arnavut genç üzerinden muharrem i biraz hırpalamış hani duyarsız diye. tarikatı güzel anlatıyor. muharrem in rüyaları da yaşadığımı değişimi anlatıyor sanki bize, hani git gide iş fantezi olayına dönüyor direk sevişmeden ziyade.
sonu da enteresan, inşallah devamı çekilir çünkü direk kesti. gerçi dünyayı kurtarmasını da beklememek gerek, adamın iç dünyası hakkında bir filmdi işte.
Olay mı; bir zahidin ehli dünyaya karışması işte!
--spoiler--
sadece erkan can ın (her zaman olduğu gibi) insanüstü oyunculuğuna şahitlik etmek için gidilebilir olan bir film.. konu, senaryo, yönetim ve dahi aldığı ödüller hakkında bir yorum yapmayacağım.. sadece şunu söylüyorum; erkan can isminin yer aldığı bir film mutlaka görülmelidir..