bugün
- jose mourinho22
- kuresele yavsayan gotler tam liste24
- islamcıların saç ile alıp veremediği nedir8
- sözlük erkeklerinin fotoğraf atmaması18
- meral akşener11
- küresel ısınmanın erkek kökünü kurutacak olması11
- rte türkiyenin geleceğinin garantisidir16
- galatasaray'ın ünlü bir hakemle anlaşması15
- anın görüntüsü10
- 4 israilli rehine için 274 filistinli ölmesi10
- arkadaşlar sizce bu bana yakışır mı10
- beyler moralim bozuk yardımcı olur musunuz9
- türbanlı bacımızın milletin ortasında öpüşmesi22
- bizi tanrı değil bilim kurtaracak23
- aydinoglu bombala22
- bik bik kiraz yerken siz fakirler ne yapıyorsunuz15
- erkeklerin çoğunun yalnız olması11
- kürt milliyetçiliğinin çok komik olması8
- bir kızın sizi sevip sevmediğini anlama yöntemleri9
- tebliğcilerin insanların giyimine karışması15
- üstteki yazar sevdiği ve sevmediği iki şey11
- allah'ı seven insan9
- vatanınızın kıymetini bilen diyen gurbetçi16
- ramazanda anne sütü içmeyen oruçlu bebek12
- atatürk'ün yabancılarla evliliği desteklememesi14
- tehlike içermeyen köpeği götüreni durdurmak15
- ellerim bos gonlum hos10
- ağzı göt gibi kokan erkek8
- 3 çarpı 3 çarpı 38
- gideon reid morgan jj30
- lise mezuniyet törenleri11
- hapistekiler birbirine mi basıyor sorunsalı8
- sözlük bir tımarhane olsa doktoru kim olurdu12
- sokak köpekleri11
- magnum un 2 tl olduğu yıllar10
- erkekleri aşağılayan kadın9
- ali koç12
- sözlükten hatun kaldırmak24
- amerikan film klişeleri13
- magicovento14
- kuduz karantinası olan bölgeden 35 köpek almak13
- çağırılan yere gitmemek için bulunan bahaneler17
- en sevmediğiniz sözlük yazarları16
- herkesle iyi geçinmek13
- uzay pornosunun adı ne olmalı17
- cinlerin musallat olma sebepleri21
- hangi yazar hangi burç14
- kur koruma ne demek14
- kalp krizi8
- yalnguk oglu10
güzel ötesi bir jülide özçelik şarkısı.
julide özçelik'in jazz istanbul volume 1 albümünden güzel bir şarkı.
sıradan bir gün
yürüyorum yolda
çaresizlk var bakışlarda
herşey anlamsız
çabalar hep boşa
dönüyorsun bak sen hep başa
herkes kaybolmuş
yaşam kavgasında
nefes almak yok
çalış durma
çocuğum sorar
bu nasıl karmaşa
anlamlarımız
güler sana
dön sen dön
hiç düşünme
doğduğun ana dön
dön sen dön
hiç düşünme
en saf haline dön
alıp başını düşersin yollara
aklın hep kalır uzaklarda
uzağı boşver
yakınla yetin sen
kaybedersin hep çok istersen
kaygılarım var
yaşarken öldüren
umutlarım var gülümseten
bazen dilersin
birşeyi çok içten
gerçekleşir bak vazgeçmezsen
dön sen dön
hiç düşünme
doğduğun ana dön
dön sen dön
hiç düşünme
en saf haline dön...
sıradan bir gün
yürüyorum yolda
çaresizlk var bakışlarda
herşey anlamsız
çabalar hep boşa
dönüyorsun bak sen hep başa
herkes kaybolmuş
yaşam kavgasında
nefes almak yok
çalış durma
çocuğum sorar
bu nasıl karmaşa
anlamlarımız
güler sana
dön sen dön
hiç düşünme
doğduğun ana dön
dön sen dön
hiç düşünme
en saf haline dön
alıp başını düşersin yollara
aklın hep kalır uzaklarda
uzağı boşver
yakınla yetin sen
kaybedersin hep çok istersen
kaygılarım var
yaşarken öldüren
umutlarım var gülümseten
bazen dilersin
birşeyi çok içten
gerçekleşir bak vazgeçmezsen
dön sen dön
hiç düşünme
doğduğun ana dön
dön sen dön
hiç düşünme
en saf haline dön...
bugün beni serviste tripten tribe sokan jülide özçelik şarkısı. üstelik güneş batıyordu, gökyüzü kızıldı. çokgzeldi arkadaşlar. bu şarkıda bir şey var.
http://www.youtube.com/watch?v=W9Agh7qVqdE
http://www.youtube.com/watch?v=W9Agh7qVqdE
“Bunu bir tiyatro oyunu olarak düşün,” demişti irem. “Sen metin yazarısın. Hem yazar hem de yönetmen. Tek kişilik bir oyun yazıyorsun. Belli konulara yoğunlaşmış biri olarak düşün kendini. Ama her seferinde istediğin gibi sahneliyorsun oyununu.
istediğin dekorda, istediğin ışıkla. Şöyle bir ses düzeni istiyorum diyorsun, ânında oluyor. Kostüm böyle olsa daha iyi olur diyorsun, pat diye halloluyor. Bu konuda hiçbir bütçe sıkıntının olmadığını düşün.”
Heyecanlanmıştı. Arada ayağa kalkıyor, arada oturuyor, soluklanmak için şarabından iri bir yudum alıyor. Sonrada elleriyle havada daireler çizerek anlatmaya devam ediyordu.
“Ben bu oyunun yapımcısıyım. Sen bana şunu istiyorum diyorsun, ben hemen hallediyorum. Sahneyi bulmak, seyircileri ayarlamak, paranın peşinde koşmak falan hep benim işim. Elimizde harika bir oyun var, benim sorumluluğum da bunu doğru yerlere satmak. işin orasına sen hiç karışmayacaksın.”
Ne yalan söyleyeyim, öylesine büyük bir coşkuyla anlatıyordu ki, izlerken büyülenmiştim. Tiyatro oyunu benzetmesiyle beni ânında avucuna almıştı. Sedat ayağa kalkana kadar irem’in sözlerinin hiçbir noktasını sorgulamamıştım.
“Bu oyuna bir de oyuncu gerekiyor,” derken abartılı bir hareketle kollarını iki yana açmıştı Sedat. “O noktada da devreye ben giriyorum. Sahne, ışık, hareket, replikler ve perde…” irem’in alkışları arasanda selamını verip gururla bana bakmıştı.
Sedat’ın şaklabanlığıyla kendime gelmiştim. “Bu dediklerinizde ciddi değilsiniz değil mi? Böyle anlatınca oldukça eğlenceli ama gerçek hayatta karşılığı yok bu oyunun.”
“Ben gayet ciddiyim,” demişti irem, “denemekten ne çıkar? Sedo’dan bir kişisel gelişim uzmanı yaratabiliriz. Sen yazarsın, ben pazarlarım. Sahneye ondan daha çok yakışacak birini düşünebiliyor musun?”
“Saçmalama irem. Ben ne anlarım kişisel gelişimden? Hem kim inanır Sedat’ın anlattıklarına?”
“Bütün gün bana anlattıklarını yazsan yeter. insanların kendilerini iyi hissettirecek hikâyelere ihtiyacı var."
istediğin dekorda, istediğin ışıkla. Şöyle bir ses düzeni istiyorum diyorsun, ânında oluyor. Kostüm böyle olsa daha iyi olur diyorsun, pat diye halloluyor. Bu konuda hiçbir bütçe sıkıntının olmadığını düşün.”
Heyecanlanmıştı. Arada ayağa kalkıyor, arada oturuyor, soluklanmak için şarabından iri bir yudum alıyor. Sonrada elleriyle havada daireler çizerek anlatmaya devam ediyordu.
“Ben bu oyunun yapımcısıyım. Sen bana şunu istiyorum diyorsun, ben hemen hallediyorum. Sahneyi bulmak, seyircileri ayarlamak, paranın peşinde koşmak falan hep benim işim. Elimizde harika bir oyun var, benim sorumluluğum da bunu doğru yerlere satmak. işin orasına sen hiç karışmayacaksın.”
Ne yalan söyleyeyim, öylesine büyük bir coşkuyla anlatıyordu ki, izlerken büyülenmiştim. Tiyatro oyunu benzetmesiyle beni ânında avucuna almıştı. Sedat ayağa kalkana kadar irem’in sözlerinin hiçbir noktasını sorgulamamıştım.
“Bu oyuna bir de oyuncu gerekiyor,” derken abartılı bir hareketle kollarını iki yana açmıştı Sedat. “O noktada da devreye ben giriyorum. Sahne, ışık, hareket, replikler ve perde…” irem’in alkışları arasanda selamını verip gururla bana bakmıştı.
Sedat’ın şaklabanlığıyla kendime gelmiştim. “Bu dediklerinizde ciddi değilsiniz değil mi? Böyle anlatınca oldukça eğlenceli ama gerçek hayatta karşılığı yok bu oyunun.”
“Ben gayet ciddiyim,” demişti irem, “denemekten ne çıkar? Sedo’dan bir kişisel gelişim uzmanı yaratabiliriz. Sen yazarsın, ben pazarlarım. Sahneye ondan daha çok yakışacak birini düşünebiliyor musun?”
“Saçmalama irem. Ben ne anlarım kişisel gelişimden? Hem kim inanır Sedat’ın anlattıklarına?”
“Bütün gün bana anlattıklarını yazsan yeter. insanların kendilerini iyi hissettirecek hikâyelere ihtiyacı var."
Yekta kopan’ın son kitabı. Kitabın karakterlerinin isimleri akrabalarımın isimleriyle aynı. Evet saçma evet komik ama güzel ve gerçek olmasına engel değil.
güncel Önemli Başlıklar