sıradan bir gün

entry6 galeri0 video1
    1.
  1. 2.
  2. julide özçelik'in jazz istanbul volume 1 albümünden güzel bir şarkı.

    sıradan bir gün
    yürüyorum yolda
    çaresizlk var bakışlarda
    herşey anlamsız
    çabalar hep boşa
    dönüyorsun bak sen hep başa
    herkes kaybolmuş
    yaşam kavgasında
    nefes almak yok
    çalış durma
    çocuğum sorar
    bu nasıl karmaşa
    anlamlarımız
    güler sana

    dön sen dön
    hiç düşünme
    doğduğun ana dön
    dön sen dön
    hiç düşünme
    en saf haline dön

    alıp başını düşersin yollara
    aklın hep kalır uzaklarda
    uzağı boşver
    yakınla yetin sen
    kaybedersin hep çok istersen

    kaygılarım var
    yaşarken öldüren
    umutlarım var gülümseten

    bazen dilersin
    birşeyi çok içten
    gerçekleşir bak vazgeçmezsen

    dön sen dön
    hiç düşünme
    doğduğun ana dön

    dön sen dön
    hiç düşünme
    en saf haline dön...
    1 ...
  3. 3.
  4. dinleyelim:
    canlı hem de. of.

    0 ...
  5. 4.
  6. bugün beni serviste tripten tribe sokan jülide özçelik şarkısı. üstelik güneş batıyordu, gökyüzü kızıldı. çokgzeldi arkadaşlar. bu şarkıda bir şey var.

    2 ...
  7. 5.
  8. “Bunu bir tiyatro oyunu olarak düşün,” demişti irem. “Sen metin yazarısın. Hem yazar hem de yönetmen. Tek kişilik bir oyun yazıyorsun. Belli konulara yoğunlaşmış biri olarak düşün kendini. Ama her seferinde istediğin gibi sahneliyorsun oyununu.

    istediğin dekorda, istediğin ışıkla. Şöyle bir ses düzeni istiyorum diyorsun, ânında oluyor. Kostüm böyle olsa daha iyi olur diyorsun, pat diye halloluyor. Bu konuda hiçbir bütçe sıkıntının olmadığını düşün.”

    Heyecanlanmıştı. Arada ayağa kalkıyor, arada oturuyor, soluklanmak için şarabından iri bir yudum alıyor. Sonrada elleriyle havada daireler çizerek anlatmaya devam ediyordu.

    “Ben bu oyunun yapımcısıyım. Sen bana şunu istiyorum diyorsun, ben hemen hallediyorum. Sahneyi bulmak, seyircileri ayarlamak, paranın peşinde koşmak falan hep benim işim. Elimizde harika bir oyun var, benim sorumluluğum da bunu doğru yerlere satmak. işin orasına sen hiç karışmayacaksın.”

    Ne yalan söyleyeyim, öylesine büyük bir coşkuyla anlatıyordu ki, izlerken büyülenmiştim. Tiyatro oyunu benzetmesiyle beni ânında avucuna almıştı. Sedat ayağa kalkana kadar irem’in sözlerinin hiçbir noktasını sorgulamamıştım.

    “Bu oyuna bir de oyuncu gerekiyor,” derken abartılı bir hareketle kollarını iki yana açmıştı Sedat. “O noktada da devreye ben giriyorum. Sahne, ışık, hareket, replikler ve perde…” irem’in alkışları arasanda selamını verip gururla bana bakmıştı.

    Sedat’ın şaklabanlığıyla kendime gelmiştim. “Bu dediklerinizde ciddi değilsiniz değil mi? Böyle anlatınca oldukça eğlenceli ama gerçek hayatta karşılığı yok bu oyunun.”

    “Ben gayet ciddiyim,” demişti irem, “denemekten ne çıkar? Sedo’dan bir kişisel gelişim uzmanı yaratabiliriz. Sen yazarsın, ben pazarlarım. Sahneye ondan daha çok yakışacak birini düşünebiliyor musun?”

    “Saçmalama irem. Ben ne anlarım kişisel gelişimden? Hem kim inanır Sedat’ın anlattıklarına?”

    “Bütün gün bana anlattıklarını yazsan yeter. insanların kendilerini iyi hissettirecek hikâyelere ihtiyacı var."
    0 ...
  9. 6.
  10. Yekta kopan’ın son kitabı. Kitabın karakterlerinin isimleri akrabalarımın isimleriyle aynı. Evet saçma evet komik ama güzel ve gerçek olmasına engel değil.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük