süreyya ilmen

entry2 galeri0
    1.
  1. (1874, Podgorica - 6 Şubat 1955, istanbul), Türk asker, siyasetçi ve iş adamı. Harp Akademisi'ni bitirdikten sonra kurmay subay olarak uzun süre Genelkurmay'da çalıştı. Genç yaşta general oldu. ikinci Meşrutiyet'in ilanından sonra askerlik konusunda yayınlar yaptı. Orduda havacılığa yer verilmesinde emeği geçti.

    kendisine ve pederine aşağıda okuyacağınız şiirle hakaret edildiği gerekçesiyle nazım hikmete dava da açmıştır:

    bir varmış
    bir yokmuş.
    develer tellallık edip satarken develeri,
    bir benim babam varmış,
    bir de bir zat-ı muhteremin pederi.
    benim babam,
    dazlak kafalı ufak tefek bir adam.
    o bir zat-ı muhteremin pederi
    ikinci sultan hamidin
    meşhur hırsız seraskeri.
    benim babam,
    dolu koymuş
    boş çıkmış,
    bütün ömrünce çevirmiş simsiyah defterleri.
    o, bir zat-ı muhteremin pederi -
    yemen çölünde açlıktan ölenlerin
    suyundan, ekmeğinden çalarak,
    kumun üstüne akan kandan
    yüzde yüz komisyon alarak
    han, hamam, apartıman yapmış...
    ey zat-ı muhterem!
    şaire, "kısa kes, diyelim, sözlerini!"
    ölmüş sizin serasker
    peder.
    benim de babam öldü.
    ve dünyaya yummadan evvel
    ışıklı çocuk gözlerini
    siz onun yanındaydınız.
    son beş papelin hesabını vermeden ölmesin, diye
    kalbinin atışını saydınız.
    tutmuyordu babamın öpülesi elleri.
    o eller..
    babamın gözleri artık
    simsiyah defterleri göremiyordu...
    fakat yine siz haklısınız:
    o gündü hesap günü.
    taktınız tenezzülen kendi elinizle siz
    bir ölünün burnuna gözlüğünü,
    beş papelin hesabını istediniz.
    işte o hesabı şimdi ben veriyorum.
    size bir tokat
    borcum vardı.
    dikkat!
    kolumu geriyorum.
    ikimiz karşı karşıyayız.
    sizin peder ölmüş.
    öldü benim babam.
    karşı karşıya kaldık iki meşhur adam.
    benim şöhretim nerden gelir,
    ben neyimle meşhurum -
    -malum!.
    size gelince:
    sizi meşhur eden şey:
    hırsız bir babanın kanlı altınlarını çalan
    hırsız bir oğlun parasıdır.
    sizin şöhretiniz:
    lanetle dolu bir yükün
    çuval darasıdır.
    şöhretiniz:
    kıvrak çengiler, büyük kemancılar veren
    çingene çadırlarının yüz karasıdır.
    inanmazsanız eğer,
    karıştırsın alim efendiler
    kalın yapraklı kitaplar gibi seneleri:
    anlarsınız ki, edirne boyu
    çingeneleri,
    görmemiştir soyunuz gibi bir soyu...
    bir varmış
    bir yokmuş.
    develer tellallık edip satarken develeri,
    bir benim babam varmış,
    bir de bir zat-ı muhteremin pederi.
    ey zat-ı muhterem!
    ölmüş sizin serasker
    peder.
    öldü benim babam.
    karşı karşıya kaldık
    iki meşhur adam...
    0 ...
  2. 2.
  3. II. Abdülhamid döneminin (1876-1909) ünlü seraskeri Rıza Paşa'nın oğludur. Annesi ise Çerkez asıllı Adviye Hanım’dırEğitim hayatına Galos’ta başladı, istanbul, Denizli, izmir ve izmit’te devam etti. Babası gibi asker olmayı isteyen Süreyya Paşa, askerliğe ilk adımı 1885 yılında, Üsküdar’da Paşa Kapısı’ndaki askeri okula kayıt yaptırarak attı. Aynı yıl Rıza Paşa’nın Doğu Rumeli’deki olaylar münasebetiyle 3. Tümen Komutanlığı’na tayin edilmesi sebebiyle Edirne’ye taşınarak eğitimine buradaki askeri rüştiyede devam etti. Edirne’de bulunduğu kısa süre içerisinde Talat Bey (Sadrazam Talat Paşa) ile sınıf arkadaşlığı da yaptı. 1888 senesinde Rıza Paşa’nın 2. Tümen Komutanlığı’na atanmasıyla istanbul’a gelen Süreyya Paşa, öğrenimini Akaretler’deki askeri okulda tamamladı. 1889’da Kuleli Askeri Lisesi’ne kayıt oldu ve üçüncü sınıfta okurken babası Rıza Paşa, Seraskerlik makamına atandı. 1892 yılında Pangaltı Harp Okulu’na kayıt oldu. Birinci sınıftan sonra bizzat II. Abdülhamid tarafından yalnızca paşa çocukları ve şehzadelerin eğitim gördüğü zâdegân sınıfına alındı. 1894 yılında harp okulundan mezun oldu ve teğmen arkadaşıyla beraber kurmay sınıfına kayıt oldu ve kolağası (önyüzbaşı) rütbesine yükseltildi.1897'de Erkân-ı Harbiye Mektebi'ni bitirerek kurmay yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı. 1907'de mirliva (tuğgeneral) oldu. II. Meşrutiyet'ten sonra rütbesi kaymakamlığa (yarbay) indirildi. Bu yıllarda orduda ilk hava gücünün oluşturulması çalışmalarında görev aldı. Daha soma askerlikten ayrılarak 1916'da Balat'ta bir dokuma fabrikası kurdu. Cumhuriyet döneminde siyasete atılarak Cumhuriyet Halk Fırkası istanbul bölge başkanlığı, belediye meclisi üyeliği, belediye fahri danışmanlığı yaptı. 1927'de istanbul milletvekili oldu. 1930'da Serbest Fırka'ya geçti. Bu partinin kapatılması üzerine siyasetten çekildi.

    Süreyya Paşa’nın Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan ayrılarak Serbest Cumhuriyet Fırkası’na geçmesinde en önemli etken ise, CHF’nin uyguladığı politikalardı. Kendisi hükümetin, milletvekilleri tarafından yeterince denetlenemediğini görüp buna sinirlendiğini ifade ederek, bundan dolayı millet meclisinde bazı eleştirel layihalar yazdığını, hatta bu nedenle de birkaç kez Gazi’nin kendisine çıkıştığını ifade etmektedir. Bunun yanında Süreyya Paşa, Cumhuriyet Halk Fırkası milletvekili seçildikten sonra özellikle şehircilikle ilgili birçok kanun teklifinde bulundu. Ancak, kanun tekliflerini yapmadan önce bakanlarla ya da Cumhuriyet Halk Fırkası yetkilileriyle görüştükten sonra bunları yapmaması gerektiği konusunda kendisine uyarıda bulunuldu. Hatta Gazi’nin, Çankaya Köşkü’nde bir davet sırasında yanına çağırarak kendisine “Ne o? Sen memlekette inkılâp mı yapmak istiyorsun?” şeklinde çıkışması ve bunun gibi etkenler Süreyya Paşa’yı iyice CHF’den uzaklaştırdı.

    Süreyya Paşa’nın Serbest Cumhuriyet Fırkası’na geçmesinde birçok etken söz konusuydu. Süreyya Paşa’ya göre, CHF’nin bir programının olmamasına karşın SCF’nin bir programının bulunması, Halk Fırkası’nda, işlerin belli bir program ve plan çerçevesinde değil rastgele yapılıyor olması, parti içerisinde konuşmak isteyenlerin “fırka disiplini, fırka menfaat-i âlisi” diyerek susturulmaları önemli sıkıntılardı.

    Süreyya Paşa’nın dikkat çektiği bir diğer nokta ise, Gazi’nin de üzerinde durduğu CHF’nin halktan uzak olmasıydı. Ona göre, Halk Fırkası’nın teşkilatında hemen hemen halktan kimse yoktu. Üyelerinin büyük kısmı, devlet memurları, devletle işi olan avukatlar, müteahhitler ve öğretmenler gibi meslek gruplarına dâhil olan kimselerdi. Hükümetten geçimini sağlayan bu zümre, hükümet aleyhinde konuşmazdı. TBMM’de her ne kadar “hâkimiyet milletindir” diye bir levha asılmış olsa da, milleti temsil edecek milletin seçtiği kimse yoktu.

    ilmen, istanbul'un özellikle Kadıköy yakasında kentsel hizmetlere yönelik ve sosyal, kültürel amaçlı birçok girişimde bulunmuş, kalıcı eserler meydana getirmiştir. Kentsel hizmetlere ilişkin girişimlerin başında 1927'de kurduğu Üsküdar-Kadıköy ve Havalisi Halk Tramvayları Şirketi gelir. Şirket 1928'de Üsküdar-Kısıklı hattını hizmete sokmuş, 1929'da Bağlarbaşı-Haydarpaşa ve Üsküdar-Haydarpaşa hadarı açılmıştır. Daha sonra da Kadıköy-Bostancı, Moda ve Feneryolu hatları inşa edilmişti.

    1920'li yıllara gelindiğinde istanbul’da sosyal hizmetler açısından yoğun zamanlar geçirmeye başlamıştır, birçok cemiyette başkanlık yapmıştır. Adını istanbul’un bilinmeyen tarihine yazdıracak ilk icraatını bu dönemde yapar. 1923 yılında Kadıköy Kızılay cemiyeti başkanıyken, Halktan toplanan yardımlar sayesinde yoğurtçu çayırını kurutarak dere kenarına bir rıhtım inşa ettirmiştir. Moda ve Yoğurtçu sahili bu sayede birleşmeye başlamış, daha sonra ise Kadıköy Belediyesi yapılan işi üstlenmiş ve günümüzde Yoğurtçu Parkı denilen bölgeyi kullanıma açmıştır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük