Giderken bura için, gelince ora için,
gününüde ve gecende kendince ora için
sakladığın kendini böldün iki yarım'a
iki kez yaralandın bir yarım yara için.
bana yar olmayan devr-i devranin,
izzet-i ikramini sikeyim.
yansin bu ibneler,
su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim
ben delimiyim?
mecnun gibi bir am icin cöllere düseyim,
verirse versin , vermezse leyla´yi da sikeyim.
Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya
Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz
Kadın erkeğe dedi ki:
- Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana
Ve artık
biliyorum:
Toprağın
Yüzü güneşli bir ana gibi
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak
âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak
alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
imânı olan kimse gebermez bu ölümle:
ey dipdiri meyyit, iki el bir baş içindir.
davransana eller de senin, baş da senindir!
his yok, hareket yok, acı yok leş mi kesildin?
hayret veriyorsun bana sen böyle değildin.
kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın!
karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
tek bir ışık olsun buluver kalma yolundan.
âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
me'yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez
en korkulu câni gibi ye'sin yüzü gülmez!
mâdâm ki alçaklığı bir, ye's ile sirkin;
mâdâm ki ondan daha melun daha çirkin
bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
nevmid olarak rahmet-i mevûd-u hudâdan,
hüsrâna rıza verme çalış azmi bırakma;
kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş
sesler de: vatan tehlikedeymiş batıyormuş!
lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
tek kol da demiyor bir tarafından!
sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar
uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır!
yok, yok! hele azmindeki zincirleri bir kır!
iş bitti sebâtın sonu yoktur! deme, yılma.
ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma.
ayirmak guctur.. ancak yazilisi ve anlami olarak butun siirlerden siyrilan tek siir vardir..
Sanma şahım herkesi sen sadıkane yar olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur
Sadıkâne belki ol bu alemde dildar olur
Yar olur ağyar olur dildar olur serdar olur
Seni düşünmek güzel şey..Seni düşünmek ümitli şey..Dünyanin en güzel sesinden en güzel şarkiyi söylemek gibi birşey..Fakat artik ümit yetmiyor bana..Ben şarki dinlemek değil..Şarki söylemek istiyorum.
bir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer
benimle yeniden tanış
bıraktığın gibi olmayabilir bir çok şey
yaşım, aklım, başım yufka yüreğim
belki de biraz daha zalim, belki de medeni halim
bir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer benimle
yeniden tanış
ama kimse anlamasın bu tanışıklığın evvelini
gözün bile ısırmasın beni bir yerden
çıkaramadım değilde tanıştığımıza memnun oldum cevabını
almak istersen
sarılarak değil ancak el sıkışarak karşılayabilirim seni
ve önce sen uzat elini
çünkü öğrendim artık
önce bayanların elini uzatması gerektiğini
ve daha nicesini
çünkü öğrendim artık daha nicesini
bir gün bir yerde terkrar karşılaşırsak eger
benimle tanış
ve gün bir yerde terkrar karşılaşırsak eğer
benimle yeniden barış
hani darılmıştın ya ayrılırken sorumsuzluğuma
çocukluğuma, dağınık olmama
ve kot pantolonuma yırtık
biryerde karşılaşırsak eğer benimle barış
o çocuk büyüdü artık
benimle tanış, benimle barış
bitsin bu anlamsız inat, bitsin bu yarış
ben onuruma tutsak, sen bağışlayan yanlarına inat
neye ve neden kızdığını dahi hatırlayamazken artık
beni de unutursan eger aldırmam inan
çünkü özgür bıraktım artık
tüm bağışlayamadığın yanlarımı
kimseye verilecek hesabı olmayan taraflarım
şehrin arka sokaklarında kaybolup gitti
ve şu zamana kadar yaptıklarım hep
çocukca bir oyundan ibaretti
ben unuttum artık o adamı
kimbilir nerde şimdi
günahlarım veresiye ama
güzel yanlarım peşin
hani darılmıştın ya ayrılırken sorumsuzluğuma
çocukluğuma, dağınık olmama
ve kot pantolonuma .yırtık
biryerde karşılaşırsak eğer
benimle barış
o çocuk büyüdü artık..
nazım, macaristan'da hastalanır ve meşhur dr. litman imre'ye gider;
Doktor Litman imre'nin masasında
Bayan Çabai Yanoş'un yüreği
Birazcık kibirli, birazcık mahzun
Duruyor içinde bir kavanozun
Kayısı güllerinin arasında.
incecik yarılmış ortasından
Yüreği Bayan Çabai Yanoş'un
Yarayı açan ne doktor?
Neşter mi?
Yoksa hasretlik mi?
Acı sözler mi?
Bir ağlayanı var mı, arkasından?
Otuzundaymış, baktım etikete
Bayan Çabai Yanoş'un yüreği?
Evli miydi?
Ne iş tutar Bay Yanoş?
Belki şimdi Rojakert'te oturmuş
Çekiyor akşamı seyrede ede
Duruyor kavanozda çırılçıplak
Bayan Çabai Yanoş'un yüreği
Bayan kaç kere böyle bir kaba
Reçel kaynatarak koydu acaba?
Elbet gazlı bezden değildi kapak.
Kendi gitmişse de içinde odanın
Bayan Çabai Yanoş'un yüreği
Almış da onu karşısına doktor
Sırlarına ermeye çalışıyor
Belki bir damarın, belki bir sevdanın.
Akıllı bir doktorun masasında
Bayan Çabai Yanoş'unki gibi
Yüreğimiz, güllerin arasında
Bizlerden sonra da faydalı olsun
içinde tertemiz bir kavanozun.
Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ´Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...´
Bana sorarsanız: ´On senesi ömrümün...´
Bir kurşun kallemim vardi, ben içeri düştügüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsaniz: ´Bütün bi hayat...´
Bana sorarsanız: ´Adam sende bi hafta...´
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştügümden beri
Yedibuçugu doldurup çikti.
Dolaşti dişarda bi vakit,
Sonra kaçakçiliktan tekrar düştü içeri, alti ayi doldurup çikti tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocugu olacakmiş baharda...
Şimdi on yaşina basti, ben içeri düştügüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yilin titrek, uzun bacakli taylari,
Rahat, geniş sagrili birer kisrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanlari hala fidan, hala çocuktur.
Yeni meydanlar açilmiş uzaktaki şehrimde, ben içeri düştügümden beri...
Ve bizim hane halki, bilmedigim bir sokakta, görmedigim bi evde oturuyor
Pamuk gibiydi bembeyazdi ekmek, ben içeri düştügüm sene
Sonra vesikaya bindi
Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsiz
Ben içeri düştügüm sene, ikincisi başlamamişti henüz
Daşov kampinda firinlar yakilmamiş, atom bombasi atilmamişti Hiroşimaya
Bogazlanan bir çocugun kani gibi akti zaman
Sonra kapandi resmen o fasil, şimdi üçünden bahsediyor amerikan dolari
Fakat gün işigi her şeye ragmen, ben içeri düştügümden beri
Ve karanligin kenarindan, onlar agir ellerini kaldirimlara basip dogruldular yari yariya
Ben içeri düştügümden beri güneşin etrafinda on kere döndü dünya
Ve ayni ihtirasla tekrar ediyorum yine
´Onlar ki;
toprakta karınca,
su da balık,
havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır´
Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf´ı güzaf...
ben bu dünyanın devr-i devranını, izzet-i nefsini s..k..yim,
yansın bu ibneler su veren itfayenin hortumunu s..k..yim,
ben delimiyim mecnun gibi bir am için çöllere düşeyim,
verirse verir, vermezse leylayı da s..k..yim.
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...