Sevişmek istiyorum. ❤️
yarın okul var, hiç gitmek istemiyorum. Teşekkürler.
Kurutulmuş bir süs kabağı gibi hissediyorum kendimi, yalnızca kabuğumdan ibaretim. içim bomboş.
ben hiç kimseye kayıtsız kalmazken herkesin bana duvar oluşuna kırgınım.
bir süre buralarda olmak istemiyorum. allah'a emanetsiniz kendinize iyi bakın ey ahali.
Kız biyoloji okumuş, 2018'de mezun olmuş, ingilizce öğrenmiş, anadolu'nun bir şehrinde yaşadığı için muhtemelen iş falan bulamamış, gelmiş bizim boktan iş yerine başka şehirde olmamıza rağmen iş başvurusunda bulunmuş. işe girse bile asgari ücret alacağından habersiz, ev tutsa eksiye düşeceğinden habersiz, patronların sömüreceğinden habersiz... üniversite mezunu. Mezun olunca ne sevinmiştir ailesi falan. Bizim ülke böyle işte. Sonra da lafa gelince kendinizi geliştirin safsataları. Hassssiktir ordan.
pazartesi sendromu herkese musallat olur.
Bazen sabahın 7'si, bazen gecenin 3'ü, kimi zaman manasız bir konuşma ortası ya da tam her şey bitmiş derken içinde bir umut kıvılcımının tutuşmasında, en sevdiğim ya da alelade bir şarkı nakaratında, okuduğum kitabın en uç karakterinin söylediği bir cümlede, gökyüzünün mavisine bakıp rahatlamak istediğim anlarda, sokak ortasında öylece duran her şeyden habersiz bir kedinin başını okşadığımda, hiç tanımadığım bir yabancının gülümsemesinde, uykusuz gecelerin bitimi olan tatlı bir uyku arasında, baharım habercisi tatlı bir rüzgarda, terk edilmiş sokaklar arasında kalan o dışı tatlı pembe evlerde, bir ağacı tutkuyla saran bir sarmaşık gördüğümde, tatlı bir sakızın ya da çiçeğin kokusu burnumu sardığında, çok üşüdüğüm anlar sonrası ısınmanın verdiği o mayışmada seni özlüyorum..
Yarın staj var ve 7.30da ben nasıl uyanacağım. :(
kaldıramamaya başladığım bir gerçek var: dünya çok büyük bir yer. yapacak o kadar çok şey, izlenecek o kadar çok film, okunacak o kadar çok kitap, öğrenecek o kadar çok şey var ki...

yavaş yavaş bu "keyifli bulduğun kısmını al, onlara zaman ayır" mentalitesini yitirmeye başladım. bir eylemin "tepesine çıkmadıkça" (daha az görsel bir anlatım bulamadım) onun hâkimi olabileceğimi düşünemiyorum artık. bir yönetmen düşünün mesela. şu festivallerde, takipçileri tarafından hevesle "oo X'in filmleri şöyledir, Y'de şunu yaptı Z'de tarzını değiştirdi" tarzı muhabbeti yapılan yönetmenlerden. onlardan birinin sanatına tam anlamıyla vâkıf olmak istiyorum diyelim. her filmini izledim, her incelemesini okudum, her röportajını dinledim diyelim. ee? geçen onlarca saat, gün, hafta... ve sadece bir yönetmene yaklaşabildim. aynı şeyi bir yazar, bir sanatçı, bir filozof için düşünün şimdi. hangi birini özümseyebilirim?

bu farkındalığımın fitilini ateşleyen bir arkadaşım var. "sinefil" kelimesini hak edebilecek, yakından tanıdığım tek kişi. berlin'inden cannes'ına, Visions du Réel'inden venedik'ine avrupa'da önüne perde serilen bütün festivallere bizzat gidiyor son birkaç yıldır. singapur'da bir kasabada çekilmiş bir film olsun mesela, gelecek yıl da japonya'daki bir festivale katılsın o film. bu eleman, o filmi duyar, izler. sorsam yönetmenini de bilir, "şu filmi iyiydi baya, çok severim tarzını" falan der. ulan adamın kardeşi izlemedi o filmi, sen ne ara izledin? kendisine çok saygı duyarım ve imrenirim.

saygımın sebebi malum; bir uğraşa kendini adayabilmiş olması, harcadığı yüzlerce, binlerce saatin bir şeye gerçekten değmesini sağlayabilmesi.

imrendiğim kısım biraz izaha muhtaç. kendisi ile yaptığım bir sohbette dayanamayıp "ya abi böyle yüzlerce, binlerce film izliyorsun ama bunlarla ilgili bir şey yapıyor musun? aktif katılım mıdır nedir artık... yani bir inceleme yazısı, basitçe kendi yorumun, ya da allah kahretsin bir excel tablosuna o filmle ilgili aklında kalan 2-3 anahtar kelime girmek... yani beynin haricinde herhangi bir yerde izlediğin bu filmleri tutuyor musun?" diye sordum. "yoo" dedi. letterboxd hesabı var, orada izlediğinin kaydını tutup, puan veriyor sadece. küçük yorumlardan bile yazmıyor.

işte bu kısma acayip imreniyorum a dostlar. engin film kültürü ile yazsa en âlâsını yazabileceği onlarca inceleme, onlarca yorum... her şey kayboluyor. bir noktada izlediği filmlerdeki milyonlarca kare birbirine karışmayacak mı? elbette karışacak. kimin filmi kimin filminden ilham almış, hangi filmde nasıl bir görsel dil kullanılmış... bunları hatırlayabilecek mi? mümkün değil. unutacak, unutulacak.

imrendiğim kısım, bu adamın bu fikirden korkmaması. yaşarken izlediği şeyden keyif alıyor. o filmlerin onda bıraktığı izlerin ve izlenimlerin ona yeteceğini düşünüyor. bu gerçekle barışmış, kabullenmiş. ben delirirdim. yok, mümkün değil yapamazdım böyle bir şey. izlediğim her filmle ilgili en az 300 kelimelik değerlendirmeler yazmam gerekirdi, başkalarının o filmle ilgili yazdıklarını okumam gerekirdi... bu da beni günün 24 saati uyanık kalmaya çalışan bir zombi yapardı.

meramımı çok dağıtmış olabilirim, affınıza sığınıyorum. başlığa uyması için *söylemek istediğim şey* artık yeni bilgilerin, görsellerin, seslerin gözümün önünde bulanık bir şeritte akıp gitmesi fikri beni taciz ediyor. kavrayıp sindiremediğim, özümseyemediğim hiçbir şeye bulaşmak istemiyorum bu yüzden. doğru bir bakış açısı olmadığının farkındayım ama kendimi eğitemiyorum. "e şundan keyif almaya bak sen de be kardeşim" diyemiyorum kendime. olmuyor. yapamıyorum.

özetin özeti: bir şeye hayatımı adamaktan, adayamadığım şeyleri kıskanacağım için korkuyorum.
https://twitter.com/zerri...?cxt=HHwWgICy5ba3i4oqAAAA

konuşamıyorum...
Uzun zamandan beri her şey yolundaymış gibi davranıyorum, etrafa gülücükler saçıyorum, kafamı meşgul etmeye, düşünmemeye ve bu yolla bi şeylerle baş etmeye çalışıyorum. Tamam hallettim sanırken bir noktada ipler elimden kayıyor, kontrol ettiğimi sandığım her şey ters yüz oluyor, toparlanamıyorum. Yaşamak o kadar anlamsız ve gelecekten o kadar beklentisizim ki. Şu an dünyanın en güzel yerine gitsem içimdeki mutsuzlukla gideceğim için bir anlamı olmayacak, dünyanın en kötü yerini ise zaten kendi içimde taşıyorum. Hayatımda içime bu kadar kapandığım başka bir dönem olduğunu hatırlamıyorum, günlerin getireceği şeyler beni hiç heyecanlandırmıyor, herkes düzenini kurmuş da bir ben savruluyorum gibi geliyor. hayat belli bir akışta devam ediyor, Mevsimler geçiyor seneler bitiyor, ben hala masalının mutsuz bitmesi ile şoka uğrayan o aptal çocuk olmaktan uzaklaşamıyorum.
bir şey için çabalıyorum ve bu ikinci senem başvuru yapıyorum yapıyorum normal şartlarda tüm kriterlere uyuyor olarak görünüyorum ama olmuyor meğer yaşım tutmuyormuş bu gece onun aydınlanmasını yaşadım koca dünyam zööönk diye başıma yıkıldı harcadığım para da enayilik bedelim oldu çok iyi gece.
ben o kutsi nefesin üflediği kamışım.
ses onun, ben imzamı atmışım, atmamışım.

Necip Fazıl kısakürek.
Çok öfkeliyim. Hep Kendine patlayan silah gibiyim.
bence dünya o kadar da büyük bir yer değil zira pandemiden önce bile böyle düşünüyordum fakat belki de il dışına ve ülke dışına pek gitmediğim içindir ancak ne kadar büyük olursa olsun bir sınırı var yani ancak gene de yeterli büyüklükte. 10610 nickli yazar anksiyete yaşıyor sanırım. gerçi ben de biraz anksiyete yaşıyorum ancak daha iyiyim eski halime göre.
Kalkıp namazı kılayım.iftar olalı 40 dk oldu.
bugün aksine çok hızlı geçti, iyi iftarlar.
Bugün 20 Nisan 2022. Hava anadoluda biraz ayazımsı, sahil bölgeleri muhtemelen ılıman ve genelinde mevsim normallerinin üç beş derece altında. Bu havaların müptelası olan bir kitle olduğunu biliyorum. Herkese iyilik, güzellik.
Kötü ve zalimlere tez zamanda akıl, fikir.

insan, yer zaman ve mekan fark etmeksizin doğduğunda çıplaktır. Aynı insan Afrikanın bazı bölgelerinde doğduğu an itibariyle son nefesine dek küçük bir bez parçası ile örtünen insanlara “ilkel, çağ dışı”, Brezilya sahillerinde küçük bir bez parçası ile gezmeyi “modernlik”, belki de ahlak dışı olarak adlandırır. Bu insanın göreceli tanımlamalarıdır. Ve bu insanların hepsi paragrafın başında bahsettiğim gibi doğduğunda çıplaktır.

Kurban bayramlarında kesilen kurbanın eti üç parçaya bölünür. Biri kurban kesememiş ve durumu iyi olmayan kişilere, biri konu komşu yakın akrabaya, diğeri de kurban kesen kişinin derin dondurucusunda muhafaza altına alınır. ihtiyaç sahibi komşular kurban günlerinde mi hatırlanmalıdır? ihtiyaç sahibi komşular hatırlanmalı mıdır? Ya da derin dondurucuda diğer bayram gelene dek et saklamak bu ibadetin olmazsa olmazı mıdır?
Nereden çıktı bu şimdi diyenlerimizde olacak. Hiç bir yerden çıkmadığındandır zaten bu kadar zihnimi bulandırır bu olaylar.

Girizgahtan bağımsız bir husus var “Cevapsız çağrı”. Bir insan dostumuz, arkadaşımız veyahut mesaidaşımız olabilir. Telefonumuz çaldığında hangi dünyevi mesele ile meşgul oluyorsak çağrıyı sesli ya da mesaj yolu ile olumlu ya da olumsuz cevaplamamız gerekmez mi? Sebepsiz dahi olsa bize ulaşmaya çalışan kişinin mutlak suretle bize ihtiyaç duyduğunu anlamıyor belki de anlamak istemiyoruz. Bunun göreceli olduğunu düşünmüyorum. Makul olan her insan saygı görmelidir. “Şu anda konuşamıyorum” dahi her derde deva *

Ben nasıl ve ne zaman hayatımı kaybederim bilmiyorum. Yaşadığım müddetçe sınırları hür irademle aşmak, dağlardan denizlere paralel olarak yürümek istiyorum. Tüm yeryüzünün nefes alan tüm canlılara tahsis edildiğini biliyorum. Üzüntüsünü kulaklığından duyduğu melodiler ile paylaşan insanın üzüntüsüne yalnız kalmadığı müddetçe paylaşmak istiyorum. Küçücük kalplerin kocaman dünyada atmaya zorlanması bana hep şunu hatırlatır; “Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir”.
Birileri cenneti bulmak için birilerinin hayatını cehenneme çevirmek istiyor ve ben ellerim ceplerimde sokakta yürüyerek şehri dinliyorum. Duyduğum kahkahaların, ağlama seslerinin karmaşasında..

Herkese ve her şeye rağmen “Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey”
Bugün 2005-2006 şampiyonlar ligi finali barca-arsenal maçını izledim. Biz şu an futbol izlemiyoz aq.
Sol framede dinî inançları aşağılayıcı entryler görmekten sıkıldım!!!. Neden insanları olduğu gibi kabul etmiyoruz neden ? Neden ? isteyen açılsın isteyen kapansın kime ne ? Bana ne ? Sana ne??
3,5 kuruş gönlümüzden ne kopuyorsa, SMA 1 tipli çocuklara bağış yapalım.
Ceyhun beni dinle şerefs*z, sana konuşuyorum burada.
O insanın Size yaptığı ya da gösterdiği bir iyiliği veya herhangi bir davranışı aslında herkese yaptığını görürsünüz ya işte o zaman insan hayatını sorguluyor ve kimi beklentileriyle umutları yok olup gidiyor. insan kendisini özel hissettirecek şeyler bekliyor karşısındaki kişiden. Lakin o da herkes gibi sıradan biri çıkıyor.
Keşke herkes hakkettiğini yaşasaydı bu dünyada.