83 ocak; ayaz bir ankara gecesi ve geceyi yirtan bir ciglik.
dogdugu gece, bulutsuz gökyüzünde bulunan dolunaydan alinan bir isim ama herkesin sahip oldugu sekliyle degil.
84 bilmem hangi ay ayaklarinin üstünde durmayi mecazi anlami yerine gercek anlamiyla ögrenme cabalari.
85 dis dünyayi kesfetme yillari. bir eli annenin, bir eli babanin avucunda, böylesi bir güven var mi acaba dünyada?
86 sokaklarin büyüsünü kesfetmeye baslamak 3 tekerlekli bisiklet üzerinde, leblebi tozu yiyerek
87 tek kanalli televizyonun kurbanlarindan biri olmaya dogru atilan emin adimlar.
88 gecenin bir vakti antalya otobüsünde, herkes uykunun en tatli yerindeyken uyanip; "ben babaannemi istiyorum" diye yaygara koparmak
89 ilk sosyal cevre. anaokulu yillari... elbebek gülbebek eylemlerden sonra ortama cok da kolay adapte olamama.
90 ilkokul... önlük rengi siyah... yani basinda aglayanlari teselli etmek kendi capinda; "aglayacak ne var caniim"
91 veliahtin dogumu... kuzenleriyle beraber atlattigi icin o evreyi hic kiskanmamak aileye yeni katilan bireyi.
92 önlükte renk degisikligi. artik önlükler mavi... en sevdigi renk...
93 evdeki tüm galatasarayli figürlere inat besiktas'i secmek, o günden beri de sadik kalmak kararina, icten ice gurur duymak kendi secimiyle.
95 yeni bir okul, yeni bir semt, yepyeni arkadaslar... tuhaf bir sekilde karsi cinse ilgi beslemeye baslamak.
96 efes'in korac kupasini kazanmasi üzerine panayir yerine dönüstürülen sinif... ptt-efes maclarina sirf naumoski'den imza alabilmek icin saatler öncesinden gitmek. naumoski yerine ufuk ve mirsad ile yetinmeyi ögrenmek.
97 hayattaki en deger verdigi iki insani arka arkaya kaybedip, hayati yeniden sorgulamaya baslamak... yavas yavas büyüdügününü anlamak cocukluguna damgasini vuran iki insanin artik olmayacagini görerek...
98 yeni bir okul, yeni bir semt... okulu da semti de bir türlü sevememek.
01 universite sinavindan sonra gelen bir telefon üzerine hic istemedigi bir bölüme girmek.
ayni yil, gelen tercihler üzerine, hayallerinin pesine takilip gurbete gitmek, geride her seyi birakarak...
02 hic ummadigi bir anda, hic ummadigi bir yerde, hic ummadigi bir kisiye asik olmak. hayatinin en mutlu günlerini yasadigini düsünerek kandirmak kendini...
04 hayatinin en büyük askindan, en büyük kazigi yemis olarak ayrilmak 2,5 yilin sonunda... askin acisinin neye benzedigini ögrenmek bir daha unutmamak üzere...
ayni yil egitimini tamamlamak üzere geldigi ülkede yüksek ögrenime baslamak.
universite hayatinin hayallerindeki gibi olmadigini görünce kendi kendine kizmak...
07 hala okumak ayni bölümde, ne zaman bitecegini bilmeden...
ayaklari üzerinde durmanin mecazi anlamini ögrenmek bu arada, ama yine de bir elini annesinin, digerini babasinin avucuna teslim ederek yasayacagi günlerin de bir an önce geri gelmesini istemek...
6 haziran 1666: vebanın kolgezdiği bir prag mahallesinde dogdum
8 temmuz 1723: Fransa kralı 34. loui yi osmanlıya kaputulasyonlar uygulaması konusunda baskı yapılması için ikna ettim
9 agustos 1812: eflak ve bogdan'ı bir daha birleşmemek üzere osmanlı dan ayırdım
10 eylul 1880: amerika birleşik devletlerinde ilk ku klux klan orgutunu kurdum
11 ekim 1914: franz ferdinant ı oldurme planlarımı basarıyla uygulayacak bir sırpla anlaştım
12 kasım 1928: adolf hitler'e ideolojisini oluşturmada yardım ettim
13 aralık 1937: adolf'u polonyayı işgal etmesi için ikna ettim
14 ocak 1939: atom bombasını icat ettim
15 şubat 1981: nuri alco adıyla yeşilçam da oyunculuğa başladım
16 mart 1982: küçük emrah ı keşfettim
17 mayıs 1993: kurt cobain e tecavüz edip psikolojisini bozdum
18 haziran 1999: georgw w bush adıyla amerikan seçimlerine girdim
görevimin başındayım
tanıyan bilir zaten izmir' liyim geneinizin izmir olmadığını düşünürsek bazı bursalı ve ankrarlı ve bir de istanbullu arkadaşlar ile tanışma fırsatım oldu onlar bilir beni.
onun dışında sitenin ilk üyelerinden biriyim sanırım 5. ya da ona yakın sırada bir üyeyim. daha test aşamasını bilrim.
9-10 ve 14 nolu entrilerim mevcuttur.
izmir de ege üniversitesinde okuyorum. mezun olucam ama okumaya devam edicem.
sanırım üniversiteden malulen mezun olucam.
beni tanıyan tanır dedim gerk yok anlatmaya o zaman.
18 temmuz 1988: hacettepe üniversitesi hastanesinde 6 ay 28 günlük ve 1.5 kilo olarak dünyaya geldim.
mart 89: erken doğan bebekler için uygulanan diyet sonucu 15 kiloya çıktım. doktorlar bu sefer zayıflamam için diyet yazdılar. bu diyet yaklaşık olarak 1 yıl devam etti.
1992: bir kış günü okumayı öğrendim. bunda o zamanların çarkıfeleği ve susamsokağı etkili olmuştur. bu sene annem git gide şişmeye başladı.
şubat 1993: annemde meydana gelen şişliğin nedeninin içinde bebek olmasından kaynaklandığını öğrendim. anne ben nasıl oldum sorusunu da bu zamanlarda sorduğum rivayet edilir.
16 mart 1993: öğlen 12 sularında annemle babam bi bebekle geldiler. bebek büyüyüp evlenene kadar bizimle kalıcakmış ve bana abla diyecekmiş.
yine 1993: futbol diye bi şeyin olduğunu öğrendim. beşiktaş takımına gönül verdim.
yine 1993: hayatımın eğitim öğretim dönemi başlamış oldu.
2002: lgs denen zımbırtıya girdim. kazanamadım. süper liseye kaydoldum.
yine 2002: gitar çalmaya başladım.
2004: hayatımın kazığını yedim.
yine 2004: hayatımın kazığını atan kişiye hayatının dayağını attım.
yine 2004: penguen diye bi dergi keşfettim. okumaya başladım. kirli duygu ve düşüncelerimden arındım. agresif tavırlarım yok oldu.
29 kasım 2004: sigaraya başladım.
2006: öss ye girdim. işletme okumam diye diye tobb etü işletme bölümüne yerleştirildim.
18 kasım 2006: babamdan öte babam olan canım dedemi bu dünyadan uğurladım.
2007: tobb etü de hazırlık sınıfındayım. ingilizce öğrenmeye çalışıyor, diğer yandan sevgili semih şahinelin * kulaklarını çınlatıyorum.
2008: hayata en çok küstüğüm yıl oldu. iki sene hazırlık okumayı gururuma yediremedim ama seve seve okudum tabi. sevmekten vazgeçtim. eylül gibi 1. sınıf oldum. iki sene ingilizce işkencesinden sonra dört elle derslere sarıldım. ortalama fena gelmedi.
9 aralık 2008: doğum günümden sonra hayatımdaki en anlamlı ikinci gün. yalnız geldiğim bu dünyada iyice yalnızları oynarken, aslında yalnız olmadığımı kafama çotank diye vurdu biri. tatlı diliyle ince ince işledi ruhuma kendini. sevilmenin mutluluğunu öğretti. mesafesiz sevmeyi de.
1 şubat 2009: hayatımda daha mutlu olduğumu hatırlamıyorum. en azından şimdiye kadar biriktirdiğim anılarımda beni en çok mutlu eden gün, bugündü.
13 ağustos 2011: hayatımın en zor ve acı günlerinden biriydi. kolum kanadım kırıldı sanki. acıdan gözlerim şişene, boğazım düğüm düğüm olana, sesim yok olup gidene kadar ağladım. kimse duymadı sesimi. o gece dünyanın en uzun gecesiydi. ve onu takip eden yaklaşık 40 saatlik zaman diliminde de ağladım. durdum... durdum... ağladım. evde aileyle yaşamanın en kötü zaman dilimiydi bu. bağıramadım. duvarlara vura vura ağlayamadım. evden kaçmak zorunda kaldım ağlamamak için. bana bıraktığı anıların canımı bu kadar yakacağını hiç mi düşünmedi diye sitemler ettim.
15 ağustos 2011: bu akşam bana cennet bahçelerinden bir köşe bahşetti bana. 9 aralıktan sonraki en önemli 2. gece budur benim için. o da beni seviyormuş meğersem!
9 aralık 2011: mutluyuz. eskimiş gibi değil de yeniden doğmuş gibi hissediyorum. bütün gece dua ettim, bizi kavuştur diye. duam kabul olur inşallah. (amin)
12 aralık 2011: korku adamın aklını bile alan bir şeymiş. evet.
orhan veli sözlük yazarı olsa şu şekilde gireceği entrydir.
Ben Orhan Veli
"Yazık oldu Süleyman Efendiye"
Mısra i meşhurunun mübdii..
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Bir evde otururum,
Bir işte çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr ü nübüvvet.
Ne ingiliz kralı kadar
Mütevazıyim,
Ne de Celal Bayar ın
Sabık ahır usağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Oktay Rıfat la Melih Cevdet tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır pek muteber;
ismini söyleyemem
Edebiyat tarihçisi bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Meşgul olmadığım ehemmiyetsiz
Sadece üdeba arasındadır.
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya?
Onlar da bunlara benzer.
1965 yılında elazığın bir köyünde dünya gelmişim..
babam olacak adam 2 kızdan sonra beni erkek beklerken hayal kırıklığına uğramış, annemden boşanıp,bir afrikalı hatunla evlenip kutuplara yerleşmiştir.kendisinin şuan 7 tane oğlu var.
annem evlenmedi bize baktı büyüttü,canım anam, ayran anam, ben muhandis olacam harputa gelecem sana bakacam dedim..okuyamadım işte parasızlığın gözü kör olsun. ilkokul 4.ten terkettim. 1975 yılında ilk evliliğimi yaptım iç güveysi olarak damadı evime aldım.ama olmadı yürütemedik hiç çalışmazdı ,arada korsan taksicilik yapardı,beyaz çorap üzerine sandalet giyer,doğan görünümlü şahine binerdi,ben evlere gündeliğe giderdim...tek celse de boşandık.
sonra kodumunsan diye büyük bir şirkette işe başladım,orada sekreterlik yapıyordum,patronum birgün tecavüze yeltendi kaçtım ama ikincide kaçamadım. kaderde varsa düzülmek neye yarar üzülmek düşüncesiyle kendimi bir anda ''mehtaplı geceler'' pavyonunda konsomatris olarak buldum.ismim okşan olmuştu artık..iyi para kazandım şan'ım duyulmuş kısa sürede paranın mına koyuyordum.bu arada annem beni evlatlıktan reddetmişti.
pavyonda arada şarkı da söylerdim, kulise gelen bir buket orkide ile hayatım büyük bir değişime uğramıştı,kadir denen bir mafya babasıydı zebellah gibi iti kıyım yakışıklık bir adamdı,aşık olmuştu bana...bende ona vurulmuştum..
seni bu hayatta kurtarıcam çocuklarımın anası,evimin kadını olacaksın derdi..inanmıştım ona sonra kaçtık buralardan pensilvanya da yaşamaya başladık,
kadir de bırakmıştı artık mesleğini,silahını bırakmıştı, namusuyla çalışıp bana bakıyordu,kırmızı ışıkta cam siliyor,evine helalinden ekmek getiriyordu..2 tane çocuk yaptım ondan oğlumun adı ajdar kızımın adı kezbandı kuzucuklarımın benim..
ama kader ağlarını örüyordu erimin kara haberi geldi birgün araba çarpmıştı...uçup gitmişti ahirete..
gel zaman git zaman 70 yaşına geldim, şuanda bir huzur evinde kalıyorum. çocuklarım hayırsız çıktı kapı dışarı ettiler beni,birisi anarşik olup hapise girdi,diğeri makina mühendisi oldu..geçen de tv.de gördüm oğlumu ''beni zora sokma alırım senden tüm yetkimi''diye bir şarkı yapmış, ben aptal deği makina mühendisiyim. diye demeç veriyordu gazetecilere..
gene de ana yüreği kızamıyorum onlara.
ömrümün son günlerini uludağ isimli bir sözlükte yazarlık yapmakla geçiyorum sıramın gelmesini bekliyorum..hayat hikayemi burada noktalıyorum.
-ilk otoya hastaneden eve giderken bindim.
-sözlüğün anavatanı bursa'da ilk oto kullanma deneyimlerimi her kalkışta istop ettirerek başarıyla tamamladım.
-ilk kendime ait otom citroen saxo idi. çok kahrımı çekti. daha sonra satıldı. duydum ki sevinmiş gittiğine.
-bir sonraki otom renault kango idi. çok mal taşıdım üstünde. hatta ilk trafik cezamı onun yüzünden yedim. 76 ytl tam
-ayrıca yaz tatillerinde köyde dedemin otosu olan traktör ile çok fındık çuvalı taşıdım.
-daha sonra kardeşim larker'in desteği ile bir adet ford focus oto aldık.*
-şimdi ki otom mu renault clio dizel klimasız. duymasın bu sıcakta hiç çekilmiyor.
bir yıl sonra hiçbir bilgisayarın çalışamayacağı, teknoloji ile ilgili işlemi olanların hemen yapması gerektiği dedikoduları var.
çok detayına girmem hem yasak, hem de gereksiz olduğu için detaysızca anlatacağım.
ben (pokezat), orta dünya'dayım o zamanlar. orta dünya dediğimiz 2053'te gerçekleşen büyük deprem sonrası şimdiki altı kıtanın bir araya gelmesi ile oluşan kıtanın tam ortasına takabül ediyor.
teknoloji şimdilerde tahmin ettiğiniz üzere çok gelişmiş durumda. bütün işlerinizi robotlar hallediyor. ancak bu robotlar iki saatte bir elini kaldıran robotlar değil. senin gibi, insan gibi robotlar. sizde bir film var yapay zeka diye. işte orada bu robotlara yaklaşık bir şeyler yapmışsınız ama bizimkiler daha gerçek. neyse hayal gücü ile gerçekliği karşılaştırmayalım şimdi.
işte bu robot nüfusu o zamanın insan nüfusundan da fazla. 2 milyar insan, 3 milyar robot var tahminen. tahminen diyorum çünkü halen dünyanın bir yerinde nüfus sayımını memurlar yapıyor.
insan nüfusunun az olması gereksinimleri de azaltmış durumda. zaten adam başına bir robottan fazla düşüyor. şeyini bile onlara kaşıtıyorsun*. çok zevkli ehueki... öhööm, ne diyorduk!
insan nüfusu az ya, millete bir şeyler oldu. ortam bozuldu yani. zaten nüfus az, evlenilecek kız bulamıyoruz. gerçi robotlarla evlenme kanunu yürürlüğe girdi ama hiçbir robot insanın yerini tutmaz düşüncesindeyiz.
''lan'' dedik bir gün (evet hala lanlı konuşuyoruz, sizin zamanınızdan kalmış genlerimizde), her istediğimizi yapacak teknolojimiz var allah'a şükür; e o zaman neden milletin cıvıtmadığı bir yıla geri dönüp kendimize evlenecek kız bulmuyoruz!
bunu dedikten hemen sonra bizim robot, robocop'a bizi 2000'li yılların başına ışınlamak için bir alet yapmasını söyledik. yaptı sağolsun. atladık üç arkadaş yola çıktık. ve bu zamandayız şimdi.
geldiğimizde 100 kişiye ''evlenilecek kızı nereden buluruz'' diye sorduk. en popüler cevaplara göre hareket ettik:
en büyük olanımız yonja'da kendine profil açtı. bir bok bulamadığı gibi 24 saat güneş gözlüğüyle geziyor.
ikinci büyüğümüz tiki oldu. o da birini bulamadı. ayrıca cadde kenarında başına gelmedik kalmadı. artık kız bulmak istemiyor zaten.
ben deniz de ibreti alem için buraya yazar oldum.
hayat benim için de çok kolay olmadı. bizim zamanımızda teklif etmeye programlı robotlar vardı. burada işler öyle dönmüyormuş. ayrıca kıç tarafımdan yediğim tekmelerden gına gelmesi üzerine çağıma geri dönmeye karar verdim. karar verdim de robocop ipnesinin beni gönderdiği poketopu şeklindeki zaman makinesi su kaynattı. aradım, abi iki yıla hazır bil dedi. hala bekliyorum.
bir de detaya girmeyecektim, cıvıtmışım hommmunakoyim. valla orta dünya reisi duyduğunda ağzıma s.çacak. neyse sittiret pezevengi. ulan ne çok küfür ediyorum. beni de kendinize benzettiniz keratalar.
tanım: yukarıdaki gibi yazarların gerçek hayat hikayelerini öğrendiğimiz, eğitici, hatta ne güzel olmuş lan dedirten, sorunsal, zihniyet, başlık.
1382 yilinin yagmurlu bir nisan gününde transilvanyada gözlerimi actim. tarlalarda şabalak şabalak calisirken bir yarasa beni isirdi. canim acidi ama pek umursamadim. sonra sarimsaktan falan tiksinmeye, günese bakamamaya basladim. köyde veba salginindan tek kurtulan ben olmustum.
kafama bazi seyler dank etti en sonunda ben vampir olmustum. iste hasbelakader yasiyoruz hamdolsun.
1988 - 15 haziran'da doğdum.
1989 - ablamın kafamda patlattığı şeftali beynimde kalıcı hasara yol açtı.
1992 - o yaz tarkan'ın şarkılarıyla dans etmeyi öğrendim.
1994 - okula başladım ve mavi önlük yerine ekoseli forma giydim. bu bende küçük çaplı bir kıç kalkıklığına sebep oldu. o gazla sınıf başkanlığına adaylığımı koydum ve seçildim.
1995 - ilk kez berbat bir yaz tatili geçirdim. yetiştiremediğim tatil ödevleri yüzünden kabuslarla uyanır oldum.
1996 - merzifonda kuzenimle birlikte ilk kez faytona bindim ve bitlendim. annem saçlarımı kısacık kestirdi.
1999 - ortaokula başladım ve saçlarımı uzatmaya karar verdim; o günden beri de kırıklarını aldırmak dışında kestirmeye kıyamadım saçlarımı.
2001 - bakkalımızın 20 yaşındaki oğluna kör kütük aşık oldum. babam "abisi bir gofret ver kızıma." deyince bile aşkımdan zerre kadar vazgeçmemiştim ki, beyaz atlı prensimin sakal bıraktığını farkettiğimde aradaki 7 yaş bana epey fazla geldi.
2002 - liseye başladım.* hazırlıkta olmanın verdiği güvenle 19 mayıs etkinliklerine katıldım ve en eğlenceli eğitim-öğretim yılımı yaşamış oldum.
2003 - en yakın arkadaşımla kavga ettim ve 7 ay boyunca konuşmadım onunla. böylece inadımın ve sabır taşımın sağlamlığını keşfettim.
2004 - lise 2... fizik dersi yıl boyunca kabuslarımı süsledi; yine de kazasız belasız bitirmeyi başardım 2. sınıfı.
2005 - 2006 hocalarımın ve ailemin itirazlarına rağmen mf'den tm'ye geçtip 'derin bir ohhhhh' çektim. dersane-arkadaşlar-aşk üçgeni öss hayallerimin içine etmiş olsa da pişman olmamayı öğrendim.
2007 - heyecanla 17 haziranı bekliyorum...
1986 - çernobil faciasının habercisi olarak şubat ta mecburen dünyaya geldim ama kimseye anlatamadım. oysa ki apaçık bir alamettim.* 1987 - çernonili haber vermek için için geldim ama çernobil den etkilenip 3 ay da memeden kesildim zamanın ünlü maması ile büyümeye başladım. bu arada aynı hızla emeklemeyi bırakıp yürüdüm ve konuşup. 1992 - ilkokula başladım ve ilk defa altıma yaptım...* 1996 - ortaöğretim sınavlarına girip ilk sınav stresiyle tanıştım. tabiki kazanamadım...* 1999 - 19 ağustos gecesi hayatım kaydı. oysa ki suadiye lisesi'ndeki ilk senemi yaşayacaktım çok güzel temmennilerim vardı... 2001 - uykusuz geçen geceler hala devam eder... 2003 - allah cezasını veresice öss duvarı karşıma dikilmiş hadi geçsene diye gülüp duruyordu.* tam duvardan düşecekken nasıl olduğunu anlamadan atmışım kendimi öbür tarafa.... 2007 - vs vs vs...
1988. doğdum
1993. altı yaşında çok çişim varken ve dişlerim çürükken kapı eşiğinde çişimi kaçırmamak için sımsıkı tutarken gülerek fotoğraf çektirdim. hala bakıp bakıp gülerim.
1994. okula başladım.
1995. ilk defa simitin yanında ayran içtim. benim için müthiş bir şeydi. kendimi ilk defa zengin hissettim
1996. ilk defa aşık oldum. yanımda oturan kızdı.
1998. sünnet oldum. ucu giderken annem babam ağlıyodu.
1999. beşinci sınıfta ilk kopyamı çektim yakalandım. amcam da aynı okulda öğretmendi. öğrendi ama belli etmedi. hiç bu kadar utanmamıştım. milenyumu ve bilgisayarların hepsine virüs bulaşacağını sabırsızlıkla bekledim.
2000. yazın hocaya giderken arkadaşlarımın anlattığı cin hikayelerinden sokağa çıkamaz duruma gelmiştim. devamlı nas, felak okuyordum. gerçekten çok korkmuştum.
2002. ızdırap gibi bir seneydi. babam devamlı baskı yapıyordu ders çalış diye. lgs de bursa anadolu lisesini kazandım sayesinde. gerçekten hayatımda bir dönüm noktasıydı. baba hiç sölemedim sana ama bi tanesin.
2003. hazırlık. ense. en yakın arkadaşım tarafından satıldım. hiçbir şey bu kadar koymamıştı. bi daha konuşmadık.
2004. ilk defa eve bir getirdim. kimse birşey demedi. bana güveniyorlardı herhalde. ama kendimden emindim. hocayı sonunda mort ettim.
2005. sürüklenip gidiyoduk. en yakın arkadaşlarımdan biriyle kavga ettim. üç ay konuşmadım. hala aklıma sıçayım diye hayıflanıom.
2006. öss kastık. lisede herkesle kardeş gibi olmuştuk. yine kimyadan çakıoduk kardeşlerim son sınavda kurtardı. imamın ezan okumaya başlamasıyla kopya çektik. çok eğlenceliydi. evet bide ege dişi kazandım hazırlığı atladım. evdekileri bu kadar mutlu görmemiştim.
2007. anatomi sınavına çalıştım çalıştım olmadı. kimyadan gene çaktım. üniversite de arkadaşlarım bursalısın ibnesin diye dalga geçtiler. her üniversitelinin akıllı olmadığını gördüm. birçok tespit yaptım. hayatımın bir kısmını gözümün önünden geçmesinin ne kadar mutlu olduğunu farkettim. evimi özlediğim için gözlerim doldu.
2008. bu entry'yi bir kere daha okudum, hayatım tamamen eğitim üzerine olduğunu farkettim. şimdi ' vay amk makineden farkım yokmuş, mal mal yaşıomuşum' dedim. ha bişey değişecek mi tabii ki hayır. ot gibi yaşamaya devam.
bu kadar...
doğdum.. ölüyorum..
mucizevi bir yaşamım oldu. çünkü doğum başlıbaşına bir mucize.. ölümse sonuncusu mucizelerin. başka bir şey beklemek yersiz.. ölüm nedenim doğumum olacak. doğmasam asla ölmeyi başaramazdım.. çünkü hayat öğretti ki, istemek yetmiyor ölmek için. bir dehaya sahip olmak gerekiyor.. yoksa geride hep birşeyler kalıyor. eğer bir dehanız varsa, unutulmayı başarabilirsiniz bu dünyada. unutulmak en büyük erdemdir.hatırlanan herşey acı verir çünkü.. ve sahip olduğun her hatıra; içinde çürüdüğün bir hücredir.
(#1304163)
1984 yılının güzel bir bahar sabahıydı...
Doğdum, bağlandım sana!
Yüreği ağzında bir çocuk
Gibi alırken kalemi elime
Beceriksiz, acemi ve olasıya
Yapayalnızım her defasında
Günlerdir eski bir hüzünle çıkıyorum voltaya
(kötüye işaret bu, üstelik yalnızlığa sığınıyorum)
Unutup gitmişim ezberimdeki bütün şiirleri
bulutlara bakıyorum uzun uzun, yalnız bulutlara
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne
güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz
kafalılar! Ey sadrazam!
insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır
Şehzadelerle gitti ölü devin altın anahtarları
Masallara dönük yüzlerinizde o hiç eksilmeyen kaygu
O donuk maviliği masal cennetlerinin
sonra bir serüvende ikiye böldüm ömrümü
şimdi sömestrdeyim
Okulda,anladıkça başaracaksın.
Yaşamda,başardıkça anlayacaksın.
Gelecek mutlu-mutsuz,inanmasan da;
Gözlerin yaşardıkça anlayacaksın.
Felsefemdir kitab-ı imânım,
Taparım kendi rûhumun sesine.
Secde eyler hâkikatim her ân,
Kalbimin âteş-i mukaddesine.
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...
1991: parasını ancak denkleştirip bir murat 124 aldı
1992: murat 124ünü satıp biraz da kredi çekip bir opel vectra aldı
1994: opel vectrası ile geçirdiği trafik kazası sonucu aldığı kasko parası ile bir 1984 jaguar aldı.
1996: jaguarını kumarda kaybetti. parasız kalınca aysel gürel ile bir mantık evliliği yaptı. karısından nikah hediyesi olarak bir corvette aldı.
1997: mantığını becerdikten sonra aysel gürel ile boşandı, ancak corvettesini geri vermedi.
1999: corvettesini satıp bir porshce 911 aldı.
2003: porshce 911ini satıp bir cadillac aldı.
2003-....: cadillacı ile mesut bir hayat sürmekte.
efendim ben de yazayım da tam olsun. :) anacığımın sancıları arttığında daha 3 temmuz akşamıymış, sancılar artınca tabi binilmiş taksiye, hastaneye gidilecek. boğaziçi köprüsünden geçilirken fatih sultan mehmet köprüsü'nün açılışı sebebiyle havai fişekler atılmaya başlanmış. bizim taksici ne yapmış? durmuş, havai fişekleri izlemeye başlamış, e tabi babam adamın üstüne yürümüş filan. neyse, sabaha karşı yani 4 temmuz da doğmuşum efendim ben. bu başlıkla ilgisi olmayabilme ihtimali olan bu entry i bu başlığa giren bu yazar bünyenin hayata gözlerini açışı budur efendim.
çocuklukta yediğim haltları pek anlatmayayım efenim ben direk ilkokula gelelim. orda da 1. sınıfa ilk başladığımda 1 hafta boyunca dersten kaçıp kaçıp, hocayı da peşime takıp deli gibi babama koştum*. reşat nuri güntekin ilköğretim okulu'ndaki müdür yardımcılarından tiksindim, zira gözümü sıraya vurmuşken, gözüm mosmorken bir 1. sınıf öğrencisine "sınıfına gir lan" diye bağıracak kadar öküzdüler efendim.
96 yılında antalya kolejine gittim de kurtuldum. orada da rahat durmadım ki tabi, hakkımı koruyacağım ya! 4. sınıftayken 23 nisan kutlamalarının çalışmalarında, o kostümlerle bizi defalarca ve defalarca, o kızgın güneşin altında oynatıp durup, gözümüzün önünde su içip duran il milli eğitim müdürünün kaval kemiğine esaslı bi' tekme vurdum.
98 de marmaris'e geldik. evren paşa ilköğretim okulu'ndayken zehirlenme başarısını gösterip, bir hafta hastanede kaldım. 7 koca şişe serum yedim, bugünkü 90 küsür kilonun temelini attım yani. marmarisspor futbol okuluna bile gittim, sağ bek bi insan olarak 3 senede 3 gol attım 3 kilo aldım. ortaokulun tamamımı kenan evren ilköğretim okulu'nda okudum. orada da idare rahat durmadı. dedim ki ben, " ben istanbulda okumak istiyorum kardeşim ilk terciihm de galatasaray lisesi olacak", dediler ki olmaz, sen kazanamazsın, bırak galatasarayı en alttaki tercihe bile giremezsin. sonra gittim lgs de 824 puanı çaktım suratlarına, galatasaray lisesi olmadı haliyle ama kartal anadolu lisesi oldu.
iki sene okudum kartal'da. sonra aile durumundan marmaris'e nakil olacağım, olamıyorum!? halıcı ahmet urkay anadolu lisesi'nin müdürü! der ki, " seni alamam sen almanca okuldan geliyosun, senin ingilizcen yetmez buraya". ulan bende almanca da kalmamış ki, hem ingilizcem senin öğrencilere 5 basardı ya neyse, gittik düz liseye efendim, marmaris sabancı lisesi denen, zamanında, tuvaletlerde esrar satılıyor, içindeki kızların yarısı hamile diye arena'ya çıkmış bir liseyi bitirdik. koca sınıftan da üniversiteyi kazanan tek benim o da hoş tabi. neyse efendim, bu okulda da tabi rahat duramadım ki, telefonumu gözlük kutusuna sakladım ve iki sene boyunca asla bulamadılar. neyse ki sigara felan kullanmıyorum onunla uğraşmadım :). sabahları soğukta, okulun kapısında sizi dizip montları çıkarttırıyorlar, çünkü yukarıda çıkarttıracak iktidar yok. herkes ayrı havada, bir gün geliyorsunuz okulun duvarına boydan boya yazılar yazılmış. okul müdiresine ana avrat dümdüz gidiliyor ve yazılar ikinci kat hizasından başlıyor. bir gün geliyorsunuz okul tatil, uyuşturucu bulunmuş çöplerde..müdire ve yardımcıları ekip olarak çarşıya dağılıp internet kafeden, bardan, diskodan öğrenci toplayıp getiriyor. hocanın biri okula sarhoş geliyor, kafasına göre matematik sınavı yapıyor, derste hakaret ediyor, tınan yok. serserinin biri geliyor, sessiz sakin bir hocanın dersini katlediyor, hocayı yakasından tutup sınıftan atıyor..böyle bir yer..
2006 da mezun oldum bu okuldan ben, bir baktım sbf'yi kazandım, bir baktım kayıttayım, bir baktım hazırlığa başlamışım, günler gırgırla geçiyor efendim, eğleniyoruz, seneye girecek çok fena..neyse, sonra darkguard insanı beni burasıyla tanıştırdı, "lan msn den dingildeyip durcaaana gir buraya yaz ne halt yersen ye" dedi. girdim. yazar da yaptılar beni ekim sonunda.. yaklaşık 5 aydır buradayım yani, sözlüğün reklamını da gayet yaptım, cranium, eppur si muove, no witzki, sosriquo ve mutluyum huzurluyum'u gaza getirip yazar ettirttim.
erken edit: "entry silinme sebebi: sadece yazarı ilgilendirecek derecede subjektif entryler silinir." ve bence gammaz sebebi: "entry başlığı tanımlamıyor, yazar olacak dallama sadece yazmış durmuş aq"
1978 senesiydi, annem ben doğduğum gün doğumevinin penceresinden cumhuriyet bayramı törenlerini seyretmiş, oğlum asker olsun istemiş. üniformalı hayal etmiş beni, sonra konya ya taşınmışız ilk okula giderken diğer çocuklar bilemdikleri fişi annelerine sorarlarken, ben kimseye soramamışım, aslında anneme sormuştum ama oda bilemişti.
ilk sıgaramı ortaokul 2. sınıfta içmiştim, ilk likörüm, ilk cigaram, ortaokul beni değiştirmişti, sonra alışamadığım lise dönemi, beş sene sürmesine rağmen ısınamamıştım.
lise bitince üniversiteye gitmeye karar vermiştim ve tranvaya atlayıp üniversiteye takılmaya başladım, o cafe senin bu kantin benim selçuk üni. de takılıyordum, başımı belaya sokmam fazla uzun sürmemişti, türkiye cumhuriyeti tarihinde sadece bana verilen üniversite sınırları içine giremez kararı ile beraber kendimi sokaklarda bulmuştum.
sonra ankara da kebab askerlik, belki de bu yüzden ankarayı sevmiştim, 20 ay 14 gün süren zevkli maratondan sonra, tekrar konya ya döndüm, bir arkadaşımın şirketinde koruma ve güvenlik işlerini yapmaya başladım, 2. ayın sonunda arkadaşım cevirdiği gizli işler yüzünden tutuklanma korkusu ile konyayı terk etti, ihale de başımıza kaldı, derdimi anlatmam 8 ay sürmüştü, sonra gene dışardaydım, kararım kesindi bu sefer düzgün rutin bir hayat yaşayacaktım, gene bir arkadaşımla beraber lens işine girdik, güzel paralar kazandım, çin den 5 dolara alıp 40 dolara sattım, ortam manita ortamı oluduğu için aynı gece 75 dolar yedim, gene olmamıştı.
endüstri holding açılmıştı konya da, birden kendimi veznedar olarak buldum, artık parayla oynuyordum, gerçi hayatımın her devresinde parayla oymaştım ama milyon dolarlarla ilk defa tanışıyordum, 2 sene de öyle geçti, gene gözümü ulucanlarda açmıştım, bu arada okuduğum hukuk fakültesinden de mezun olmuştum ama neye yarar, kanun hükmünde kararnameleri uygulamak yerine kanunları çiğneyen biriydim, hem de hukuğun kaldırmadığı bir biçimde, sonra kaldırımlar, günden güne güneş görmeyen yerlere alışma durumları.
hayatı hep sıfırdan yaşıyordum, 140 milyon lira ile 50 milyar borca girip dükkan açmalar ve başarılı olmalarla dolu ve bir okadar da başarıdan sonra gelen kendi hatalarımdan dolayı olan başarısızlıklar, her kelimemden 5 sayfa yazı yazabileceğimi düşünüyorumda en iyisi ben burada keseyim.