sözlük yazarlarının otobiyografileri

entry462 galeri2
    1.
  1. türkiye de popülerlik kavramının esas aldığı şey kişinin yaşam hikayesidir. etrafa baktığımızda popüler insanların çoğu feleğin çemberinden teğet geçmiş insanlardır. *sözlük yazarlarının diye başlayan başlıkların en özel olanı bu olsa gerek.**sizin de bir hikayeniz olsun ister misiniz? ee ne duruyorsunuz bir an evvel yazıp popüler olun....

    (bkz: kolay gelsin)
    3 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. acacak baslık kalmadıgında bkz dışında entry girilebilecek baslık *
    ** *
    5 ...
  5. 4.
  6. 5.
  7. hepsinin hayatı romandır. kimin değil ki!!
    zaten bizim milletin yarısını küçükken fenerbahçeden istemişlerdir, diğer yarısı da karı kız peşinde koşacağına üniversiteye gitseymiş çok önemli adam olurmuş..
    5 ...
  8. 6.
  9. sene 1980.soğuk bir aralık akşamı mardin in bir mezrasında karlı hava koşullarından dolayı yolların kapalı olmasından dolayı ambulansta doğmuşum.zaten bende şans olsa yazın doğardım.ben daha doğmadan annem ölmüş ** 3 yaşında inşaatlarda çalışmaya başladım.6 yaşında hilton otelinin inlşaatında sıvacı olarak görev aldım .yaş 11 olduğunda 60 yaşında bir ruh taşır oldu bu beden.herşeyden uzaklaşıp istanbul a kaçtım.sıcak bir yaz günü tek başıma haliçte ** denize giriyordum .benim lüksümdü haliç.aqua marine vardı da biz mi gitmedik hee...derken kendi kendime çimenlerde türkü çığırıyordum sessiz sessiz,sesimi duymuş olacak ki bir adam geldi yanına .haliç in karşı tarafında *plak şirlketi olduğunu ve bana kaset yapmak istediğini söyledi.o sırada 12 yaşındaydım ve artık bana şöhret yolları açıldı.hayatımın rotası birden değişti.sonrasını biliyorsunuz kaset,klip ve türkiye ye mal olmuş bir şöhret **

    (bkz: şöhret olmak istiyorum)**
    (bkz: beni sizler yarattınız)
    11 ...
  10. 7.
  11. sözlük yazarlarını daha yakından tanımak adına hayat öykülerini anlatmalıdır.

    ----------- spoiler -----------

    1997 yılında 91 model flash arabımızı aldık. sonrasında o emektar arabayı yıllarca kullandık, sağolsun götürdü getirdi. arabayı aldığımızda hiç kazası olmadığı söylendi ve götürdüğümüz tamirciler kontrol edince, herhangi bir kazası olmadığı garantisini verdiler. aradan yıllar geçti, yıl 2002 oldu.. arabayı satmaya karar verdik. bir adamla anlaştık. adam arabayı beğendi ve aldı. bir tamirciye götürmüş ve tamirci aynen şunları söylemiş; "ya bu arada bana 1996 yılında geldi. tırın altına girdi bu, tavanı tamamen çöküktü. ben yaptım bu arabayı." sonra arabayı sattığımız adam bunları anlatınca, babam gitti arabayı aldığımız adamı buldu. meğerse durum gerçekten öyleymiş, resmen dumur olmuştuk. ama arabaya sağlam işçilik yapmışlar, hiç belli olmuyordu"

    neyse arabayı satınca biz hemen yeni araba almak için piyasa araştırmasına başladık. az benzin yaksın diye tercihimiz 1.4 olan bir araba almaktı ve opel corsa hem görünüş, hemde benzini tasarruflu kullanması bakımından iyi bir tercihti. 1998 model opel corsa aldık ve o zamandan beri bu araba ailemizi hizmet ediyor.

    *

    ----------- spoiler -----------
    50 ...
  12. 8.
  13. --spoiler--
    sene 1987, annemle pazarda alışveriş yapıyoruz (bkz: anneyle pazara gitmek). o zamanlar boy ufak, ama iştah maşallah. o pazar arabasının tüm kullanımı ise tarafıma ait. hani pazar arabasi ceken futursuz kadindan hallice ama yine de ferrari şoförü gibi kullanıyorum arabayı. geri geri manevralar, park eder gibi hareketler, ani makaslar vs. filan. bir an gaza gelip de anneyi arkada tezgahın birinde bırakmak suretiyle almış başımı tem otoyolunda hız sınırı aşıyor olmanın heyecanına denk bir heyecanla giderken bir anda önüme kocaman bir seyyar satıcı arabası çıkmış bulundu. cüsse itibariyle hem arabası benim arabamdan, hem de kendi benden iri olunca bir saygıda kusur etmemezlik bir hürmet oluştu bünyede. işte o an adamın o büyük arabasında ne sattığına dikkat ettim. evet, nohutlu pirinç pilavı ve yanında parçalanmış tavuk eti vardı. benim ağzımın suyunu akıtacak, günde 10 kere de yesek bıkmayacağım bir menü. sonra o küçük yaştan beklenmeyecek bir hayat felsefesi ve çözümlemesi ile olaya farklı bir açıdan yaklaştım. o pilav ve etler, seyyar amcanın. üstelik bu, adamın işi. yani o koca arabayı tek başına yiyebilme özgürlüğüne de sahip. demekki benim ileride yapmam gereken iş nohut-pilav-tavuk seyyar satıcılık tümevarımına ulaştım.

    ama hayat öyle acımasız ki, insan ne tarafa yüzmeye çalışsa da hayatın rüzgarı, dalgası ve akıntısı onu o taraftan alıyor başka tarafa atıyor. şimdi makina mühendisiyim * ve beşiktaştaki kadıköy vapur iskelesine geldiğimde köşede pilav satan adama hep iç geçirerek bakarım. bir gün o arabadan benim de olacak ve satmak yerine hepsini yiyeceğim diye..
    --spoiler--
    153 ...
  14. 9.
  15. --spoiler--
    22 aralık 1979 yılında doğup ebeye ''ne vuruyorsun lan kıçıma'' diyemedim. hala içimde uktedir. ama kimse doldurmasın.

    19/07/1980 yılında ilk kelimemi fenerbahçe olarak söylemişim.

    1981 yılında hala bez kullandığım söylenmekteydi.

    1982 yılında eve gelen bir misafirin memelerini sıktım.

    1983 yılında oyuncak arabalarımla oynarken can sıkıntısından atşe verdim.az daha ev yanıyordu.

    1984 yılında daha kapsamlı kundakçılık yaparak samanlığı ateşe vermeye kalktım. son anda yakaladılar.

    1985 yılında ilk defa kız kaçıran aldım. şimdiki aklım olsa alır mısydım. o zamanlar kaçtılar hala yoklar!. senelerce peşlerinde koştum.

    1986 yılında ali'Yi koşturmak, ayşe'ye ip atlatmak üzere ilkokula başladım.

    1987 yılında arkadaşlarım çarpım tablosuna geçmişken ben hala cin ali ile okumayı öğreniyordum.

    1988 yılında sınıfın en çirkin kıza aşkım oldum.

    1989 yılında ben o çirkin kıza nasıl aşkım oldum diye göz doktoruna gittim. 5 numara gözlük verdiler.

    1990 yılında sabah kalktığımda benlen bir şey daha kalktı. uyuyan dev uyandı. sadece işemeye yaramadığını o zaman anladım.

    1991 yılında ali'den ve ayşe'den ayrılarak ortaokula başladım.

    1992 yılında uzaktan kumanda olmayan televizyonun 8 kanalına basınca ne olur acaba diye merak ettim. bozuldu. (#175295)

    1993 yılında okeyde taş çaldım. 28 taşla biterek bir rekora imza attım.

    1994 yılında pulp fiction'u izledim. yalanlarımı seveyim ninja kaplımbağaları izliyordum.

    1995 yılında ortaokulu bitiremeyeceğimi anlayan öğretmenler benden kurtulmak için geçirdiler. bana değil sınıfı. bu vesileyle liseye adım attım.

    1996 yılında lise arkadaşlarıyla çamlıca'ya eğlenmeye gittim. bütün sote yerleri ezberledim.

    1997 yılında çamlıca bekçisi olarak namım aldı başını yürüdü.

    1998 yılında çamlıca'Ya muhtar adaylığımı koymaya hazırlanırken yaşımın tutmadığını farkettim.

    1999 yılında iş hayatına balıklama dalarak işe başladım.

    2000 yılında hsbc erenköyn şubesinin banka mı? mankenlik ajansı mı diye düşündüm.

    2001 yılında evlenmeye karar verdim. sonra kız arkadaşımın olmadığının farkına vardım.

    2002 yılında otobüste ilk defa '' beyler arkaya doğru ilerleyelim binemeyenler var'' dedim. halk kahramanı gibi hissettim kendimi.

    2003 yılında The Lord of the Ringste liv tyler'ı gördüm. eve gelip salyalarımı sildikten sonra gece bir daha o filme gittim.

    2004 yılında bir kıza motive edecek mesajlar gönderdim. abisi tarafından mütive ediliyordum ki esnaf tarafından kurtarıldım.

    2005 yılının 26 ağustosunda bir prensesle çıkmaya başladım.

    2006 yılında evlenmeye karar verdim. herkes bana ''manyak mısın lan'' dedi. ''1979'dan beri'' dedim.

    2007 yılınnın 4 ağustosunda kraliyet düğünü yapmaya karar verdik. masa altı votka serbesti.

    2008 yılında burası borsa kim kime korsa lafını duydum. grup sekse karşı olduğumdan işi bıraktım.

    2009 yılında ehliyetim olmamasına rağmen araba aldım. motor dersini 2. sınavda vererekten eski kaşarlara selam çaktım.

    2010 yılında pulp fiction junior doğdu. geniş aile olduk.

    --spoiler--
    456 ...
  16. 10.
  17. --spoiler--
    1984 hayata merhaba dedim
    1987 bir kış gecesi dedemle kaybolduk, uzun arayışlar sonucu evimizi bulduk*
    1988 hatırladığım kadarıyla gittiğim ilk konser olan nilüfer konserine gittik. çok sevdiğim mor menekşe şarkısını söyledim.
    1989 komşumuzun kızını dövdüm. bütün gün eve zor girdim. dövdüğüm kızın babasından korkmuştum.
    1990 ilkokula başladım ve ilk okuldan kaçma deneyimimi başarıyla sonuçlandırdım
    1991 nur topu gibi baş belası, şirin bir kardeşe sahiptim artık
    1995 ilkokul bitti ve artık ortaokula başladım
    1997 en yakın arkadaşımla aynı çocuktan hoşlanmıştık. arkadaşıma bir şeyi belli etmedim ve bunu kimseye anlatmadım
    1998 artık orta okulda bitmişti
    1998 liseye başladım
    2000 5 yılımı verdiğim bir aşka düştüm
    2000 ilk iş deneyimimi yaşadım. artık ben bankacıydım stajyerde olsa.
    2000 canım takımımla uefa kupası sevincini yaşadım. bir arkadaşımla iddiaya girmiştim ve kazanmıştım. sonucunda bütün gün boyunca tenefüslerde sıranın üzerinde göbek attı.
    2004 üniversiteye başladım.
    2005 okul hayatım sona erdi.
    2006 uludağ sözlükle tanıştım ve çabucak kaynaştık
    2006 gider ayak son kıyağını yaptı. ben artık aşıktım.
    2007 vee artık çalışmaya başladım. uğraşıyoruz ne yapalım.
    --spoiler--
    34 ...
  18. 11.
  19. ocak 1984: ana rahmine yerleşmiş olduğum doktorlarca anneme belirtildi ve artık geri dönüşü olmadığı için doğmama karar verildi.
    haziran 1984: aylarca anne karnında gizemli takılıp, birden bire şok edici bir şekilde ortaya çıkması sonucu verilen "doğacak bu çocuk" kararına uyup, söz dinledi ve zonguldakta dünyaya geliverdi.
    haziran 1985: ilk fotoğrafı çekildi. o zamana kadar büyük kızlarının üniversiteyi kazanmış olması telaşı içerisinde olduklarından en küçük fotoğrafı 1 yaşındaki hali olmuş oldu. büyüyünce de aman da güzel kızımın güzel gözleri zarar görmesin diye bıdı bıdı yalanları uydurulsa da yemedi bünyesi, yemez kolay kolay..
    eylül 1987: yarım yamalak konuşan bu çocuk, birden bire konuşmalarını düzeltiverdi. hem de bir çırpıda..aile üyeleri şok oldu.
    eylül 1990: artık okullu oldu.
    ekim 1990: aşık oldu, masum oldu, masumane oldu..
    şubat 1991: ilk kopyasını çekme girişiminde bulundu. fiş dosyasını açmıştı ki, sol kulağında bir el hissetti.
    mart 1991: aşı oluncağını hisseden ufaklık, sınıftan kaçtı, amma velakin koridorda dolaşan müdür bu el kadar çocuğu kucağına alıp, ağlata ağlata aşı yaptırdı.
    eylül 1992: artık istanbullu oldu.
    aralık 1992:istanbuldan nefret etti, arkadaşı olmadı, ağladı, çok ağladı..
    ekim 1993: yine aşık oldu, o yaşta aşkın mutluluk değil de acı getirdiğini anladı, yazık oldu..
    mayıs 1994: büyük ablasını everip evde daha da bi saltanat sürmeye başladı.
    kasım 1995: yine aşık oldu, öyle ki yıllarca unutamadı, keşke yine görsem diye gözleri hep onu aradı..
    haziran 1996: anadolu lisesi, fen lisesi ve dahi benzeri bütün sınavlara girdi.. amma velakin sınav sonuçları kayboldu, samsuna taşınması sebebiyle de biricik hayali burak bora hayal olarak aklının bi köşesinde kalıverdi.
    eylül 1996: artık orta okullu oldu. bi de artık çalışkan bi öğrenci olcağına söz verdi kendine.
    ekim 1997: yine aşık oldu..hem de bu kez çok yakındaydı ama çok da uzaktaydı..yine olmadı..
    eylül 1998: verdiği sözü tuttu bi de anadolu liseli oldu. hemi de samsun anadolu liseli oldu. hem de hiç aklında yoktu..
    ekim 1999: yine aşık olduu..öyle ki 3 yıl adını hem kalbine, hem sırasına, hem duvarlara, heryere kazıdı..ama onun aşkı extra-large dı..yine uymadı..
    haziran 2002: öss kabusundan kurtuldu, lisesinden mezun oldu. kepini havaya attı, ama bi daha tutamadı.
    eylül 2002: odtülü oldu, çok mutlu oldu aynı zamanda çok mutsuz oldu, öyle ortaya karışık bişi oldu..
    aralık 2002: bir çift göz aylarca aldı götürdü benliğini, öyle ki getirmedi bi süre..karşısına çıktıkça o iki göz yine kayboldu, hep kayboldu..
    mayıs 2003: yine aşık oldu ama bu kez çok mutlu oldu, bulutların üstüne çıktı..ama yere inmesi yine yakındı..işte bunu anlayamadı..
    ocak 2003: okulu bir yıl uzadı, hayırlı oldu..
    nisan 2003: bulutlardan yere çakıldı, ama anlayamadı, kendine gelemedi, yazık oldu..
    kasım 2004: gerçek aşkı bulduğuna inandı, çok sevdi ama sevildiğine kandırıldı, çok inandı, ama inandığıyla kaldı, elleri titredi her gördüğünde, kalbi yaşadığını hissettirdi ona, ama olmadı, olamadı..tek dileği mutlu olmaktı, ama olmadı..
    ocak 2007: hala okumaya çalışıyo ama çok sıkıldı, kendini boğası var, o derece..
    41 ...
  20. 12.
  21. -yıl 1984 sıcak bir temmuz günü doğdum, resmi kayıtlar ve annemin söylemine göre ayın 12. günüydü.

    -çok konuşan ve çenesi düşük bir insan oluşum, ''adam olacak çocuk bokundan belli olur'' misali 8 aylıkken konuşmaya başladım.

    -yaşıtlarım ekmeğe mama derken, ben reklam repliklerini ezbere sayar hale gelmişim. tabi bu olayda bana kuş eti yedirilmesi de önemli bir faktörmüş. bir rivayete göre kuş eti yiyen çocuk çok çabuk konuşur ve çenesi düşük olurmuş, sanırım doğru.

    -çocukluk dönemimi, ilkokul çağına kadar ankarada geçirdim, usul usul karbonmonoksit yağan bir şehirdi yılmaz erdoğan tabiriyle.

    -ilkokul ve ortaokul dönemlerim yokluk içinde geçti diyebilirim (bkz: ajitasyon yapmak)*. ayakkabı boyacılığından, simitciliğe, pazarlarda sıcak yaz günleri su satmaya varana kadar ''ne iş olsa yaparım abi'' tarzı bir çocuk oluverdim.

    -ortaokul yıllarımda tekstille tanıştım, konfeksiyon işçiliğinden, toptan mağaza terzgahtarlığına, ordan da büyük bir markanın mağaza müdürlüğüne kadar yükseldim *.

    -bu silsilenin içinde aynı zamanda okumaya çalıştım, yani hem okuyup hem çalışan insan modeline cuk oturmaktaydım.

    -ilerleyen yıllarda *kariyerimin doruk noktasında parakende satış ve mağazacılık kariyerimi noktalayıp yine tekstilin farklı bir kolunda ama farklı bir şekilde görev almaya başladım. babamın kurduğu şirkette kendi işimle iştigal etmeye başladım ve hala da devam etmekteyim.

    -aynı dönemler içerisin de, hayatımın en güzel, en boktan, en yıkıcı ama en öğretici günlerini yaşadığım insanla tanıştım, terkedildim.

    -prozac ve uyku ilaçları kullandım, hafif ruh, yarı insan modeli bir formatta o dönemleri geçtikten sonra hayata kaldığım yerden devam ettim. bir nevi film arasından sonra tekrar aynı koltukta yerini almak gibi bir şeydi.

    -23 yıldır devam eden engelli hayat koşusun da hala ipi göğüslemek gayesi ile koşmaya devam etmekteyim.

    -2006 yılının mart ayında tesadüfen uludağ sözlüğü keşfettim, bir girdim ve hala çıkamadım.

    -aslında geçmişe dayalı hazan günlerim nedeniyle; bursadan, uludağ üniversitesinden, bursa iskender kebapçılarından, 16 plakalı arabalardan nefret etmeme rağmen, uludağ sözlükte yazarlıkla uğraşıyorum. işin en ilginç ve ironik tarafı da burası sanırım.

    -uzun lafın kısası hayat her şeye rağmen devam etmekte. yani sözün kısası ya da otobiyografinin kısası show must go on...
    34 ...
  22. 13.
  23. 1978 senesiydi, annem ben doğduğum gün doğumevinin penceresinden cumhuriyet bayramı törenlerini seyretmiş, oğlum asker olsun istemiş. üniformalı hayal etmiş beni, sonra konya ya taşınmışız ilk okula giderken diğer çocuklar bilemdikleri fişi annelerine sorarlarken, ben kimseye soramamışım, aslında anneme sormuştum ama oda bilemişti.

    ilk sıgaramı ortaokul 2. sınıfta içmiştim, ilk likörüm, ilk cigaram, ortaokul beni değiştirmişti, sonra alışamadığım lise dönemi, beş sene sürmesine rağmen ısınamamıştım.

    lise bitince üniversiteye gitmeye karar vermiştim ve tranvaya atlayıp üniversiteye takılmaya başladım, o cafe senin bu kantin benim selçuk üni. de takılıyordum, başımı belaya sokmam fazla uzun sürmemişti, türkiye cumhuriyeti tarihinde sadece bana verilen üniversite sınırları içine giremez kararı ile beraber kendimi sokaklarda bulmuştum.

    sonra ankara da kebab askerlik, belki de bu yüzden ankarayı sevmiştim, 20 ay 14 gün süren zevkli maratondan sonra, tekrar konya ya döndüm, bir arkadaşımın şirketinde koruma ve güvenlik işlerini yapmaya başladım, 2. ayın sonunda arkadaşım cevirdiği gizli işler yüzünden tutuklanma korkusu ile konyayı terk etti, ihale de başımıza kaldı, derdimi anlatmam 8 ay sürmüştü, sonra gene dışardaydım, kararım kesindi bu sefer düzgün rutin bir hayat yaşayacaktım, gene bir arkadaşımla beraber lens işine girdik, güzel paralar kazandım, çin den 5 dolara alıp 40 dolara sattım, ortam manita ortamı oluduğu için aynı gece 75 dolar yedim, gene olmamıştı.

    endüstri holding açılmıştı konya da, birden kendimi veznedar olarak buldum, artık parayla oynuyordum, gerçi hayatımın her devresinde parayla oymaştım ama milyon dolarlarla ilk defa tanışıyordum, 2 sene de öyle geçti, gene gözümü ulucanlarda açmıştım, bu arada okuduğum hukuk fakültesinden de mezun olmuştum ama neye yarar, kanun hükmünde kararnameleri uygulamak yerine kanunları çiğneyen biriydim, hem de hukuğun kaldırmadığı bir biçimde, sonra kaldırımlar, günden güne güneş görmeyen yerlere alışma durumları.

    hayatı hep sıfırdan yaşıyordum, 140 milyon lira ile 50 milyar borca girip dükkan açmalar ve başarılı olmalarla dolu ve bir okadar da başarıdan sonra gelen kendi hatalarımdan dolayı olan başarısızlıklar, her kelimemden 5 sayfa yazı yazabileceğimi düşünüyorumda en iyisi ben burada keseyim.
    12 ...
  24. 14.
  25. efendim ben de yazayım da tam olsun. :) anacığımın sancıları arttığında daha 3 temmuz akşamıymış, sancılar artınca tabi binilmiş taksiye, hastaneye gidilecek. boğaziçi köprüsünden geçilirken fatih sultan mehmet köprüsü'nün açılışı sebebiyle havai fişekler atılmaya başlanmış. bizim taksici ne yapmış? durmuş, havai fişekleri izlemeye başlamış, e tabi babam adamın üstüne yürümüş filan. neyse, sabaha karşı yani 4 temmuz da doğmuşum efendim ben. bu başlıkla ilgisi olmayabilme ihtimali olan bu entry i bu başlığa giren bu yazar bünyenin hayata gözlerini açışı budur efendim.

    çocuklukta yediğim haltları pek anlatmayayım efenim ben direk ilkokula gelelim. orda da 1. sınıfa ilk başladığımda 1 hafta boyunca dersten kaçıp kaçıp, hocayı da peşime takıp deli gibi babama koştum*. reşat nuri güntekin ilköğretim okulu'ndaki müdür yardımcılarından tiksindim, zira gözümü sıraya vurmuşken, gözüm mosmorken bir 1. sınıf öğrencisine "sınıfına gir lan" diye bağıracak kadar öküzdüler efendim.

    96 yılında antalya kolejine gittim de kurtuldum. orada da rahat durmadım ki tabi, hakkımı koruyacağım ya! 4. sınıftayken 23 nisan kutlamalarının çalışmalarında, o kostümlerle bizi defalarca ve defalarca, o kızgın güneşin altında oynatıp durup, gözümüzün önünde su içip duran il milli eğitim müdürünün kaval kemiğine esaslı bi' tekme vurdum.

    98 de marmaris'e geldik. evren paşa ilköğretim okulu'ndayken zehirlenme başarısını gösterip, bir hafta hastanede kaldım. 7 koca şişe serum yedim, bugünkü 90 küsür kilonun temelini attım yani. marmarisspor futbol okuluna bile gittim, sağ bek bi insan olarak 3 senede 3 gol attım 3 kilo aldım. ortaokulun tamamımı kenan evren ilköğretim okulu'nda okudum. orada da idare rahat durmadı. dedim ki ben, " ben istanbulda okumak istiyorum kardeşim ilk terciihm de galatasaray lisesi olacak", dediler ki olmaz, sen kazanamazsın, bırak galatasarayı en alttaki tercihe bile giremezsin. sonra gittim lgs de 824 puanı çaktım suratlarına, galatasaray lisesi olmadı haliyle ama kartal anadolu lisesi oldu.

    iki sene okudum kartal'da. sonra aile durumundan marmaris'e nakil olacağım, olamıyorum!?
    halıcı ahmet urkay anadolu lisesi'nin müdürü! der ki, " seni alamam sen almanca okuldan geliyosun, senin ingilizcen yetmez buraya". ulan bende almanca da kalmamış ki, hem ingilizcem senin öğrencilere 5 basardı ya neyse, gittik düz liseye efendim, marmaris sabancı lisesi denen, zamanında, tuvaletlerde esrar satılıyor, içindeki kızların yarısı hamile diye arena'ya çıkmış bir liseyi bitirdik. koca sınıftan da üniversiteyi kazanan tek benim o da hoş tabi. neyse efendim, bu okulda da tabi rahat duramadım ki, telefonumu gözlük kutusuna sakladım ve iki sene boyunca asla bulamadılar. neyse ki sigara felan kullanmıyorum onunla uğraşmadım :). sabahları soğukta, okulun kapısında sizi dizip montları çıkarttırıyorlar, çünkü yukarıda çıkarttıracak iktidar yok. herkes ayrı havada, bir gün geliyorsunuz okulun duvarına boydan boya yazılar yazılmış. okul müdiresine ana avrat dümdüz gidiliyor ve yazılar ikinci kat hizasından başlıyor. bir gün geliyorsunuz okul tatil, uyuşturucu bulunmuş çöplerde..müdire ve yardımcıları ekip olarak çarşıya dağılıp internet kafeden, bardan, diskodan öğrenci toplayıp getiriyor. hocanın biri okula sarhoş geliyor, kafasına göre matematik sınavı yapıyor, derste hakaret ediyor, tınan yok. serserinin biri geliyor, sessiz sakin bir hocanın dersini katlediyor, hocayı yakasından tutup sınıftan atıyor..böyle bir yer..

    2006 da mezun oldum bu okuldan ben, bir baktım sbf'yi kazandım, bir baktım kayıttayım, bir baktım hazırlığa başlamışım, günler gırgırla geçiyor efendim, eğleniyoruz, seneye girecek çok fena..neyse, sonra darkguard insanı beni burasıyla tanıştırdı, "lan msn den dingildeyip durcaaana gir buraya yaz ne halt yersen ye" dedi. girdim. yazar da yaptılar beni ekim sonunda.. yaklaşık 5 aydır buradayım yani, sözlüğün reklamını da gayet yaptım, cranium, eppur si muove, no witzki, sosriquo ve mutluyum huzurluyum'u gaza getirip yazar ettirttim.

    erken edit: "entry silinme sebebi: sadece yazarı ilgilendirecek derecede subjektif entryler silinir." ve bence gammaz sebebi: "entry başlığı tanımlamıyor, yazar olacak dallama sadece yazmış durmuş aq"

    olsun, ben gene de yazdım bi' umut. :)
    16 ...
  26. 15.
  27. aria galactica

    1991: parasını ancak denkleştirip bir murat 124 aldı
    1992: murat 124ünü satıp biraz da kredi çekip bir opel vectra aldı
    1994: opel vectrası ile geçirdiği trafik kazası sonucu aldığı kasko parası ile bir 1984 jaguar aldı.
    1996: jaguarını kumarda kaybetti. parasız kalınca aysel gürel ile bir mantık evliliği yaptı. karısından nikah hediyesi olarak bir corvette aldı.
    1997: mantığını becerdikten sonra aysel gürel ile boşandı, ancak corvettesini geri vermedi.
    1999: corvettesini satıp bir porshce 911 aldı.
    2003: porshce 911ini satıp bir cadillac aldı.
    2003-....: cadillacı ile mesut bir hayat sürmekte.
    13 ...
  28. 16.
  29. güneşli günleri takip eden koyu bir bulantı, endişe verici biraz.
    8 ...
  30. 17.
  31. 1984 yılının güzel bir bahar sabahıydı...
    Doğdum, bağlandım sana!
    Yüreği ağzında bir çocuk
    Gibi alırken kalemi elime
    Beceriksiz, acemi ve olasıya
    Yapayalnızım her defasında

    Günlerdir eski bir hüzünle çıkıyorum voltaya
    (kötüye işaret bu, üstelik yalnızlığa sığınıyorum)
    Unutup gitmişim ezberimdeki bütün şiirleri
    bulutlara bakıyorum uzun uzun, yalnız bulutlara

    Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne
    güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
    Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz
    kafalılar! Ey sadrazam!

    insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
    Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
    Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
    Kopmaz kökler salmaktır oraya

    Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
    Uzaktan bir bulut geçer
    Karanlık bir çocukluk bulutu
    Gerçeküstücü bir ressam
    Dünyayı değiştirmeye başlar
    Kuş sesleri, haykırışlar
    Denizin ve kırların
    Rengi birbirine karışır

    Şehzadelerle gitti ölü devin altın anahtarları
    Masallara dönük yüzlerinizde o hiç eksilmeyen kaygu
    O donuk maviliği masal cennetlerinin

    sonra bir serüvende ikiye böldüm ömrümü
    şimdi sömestrdeyim

    Okulda,anladıkça başaracaksın.
    Yaşamda,başardıkça anlayacaksın.
    Gelecek mutlu-mutsuz,inanmasan da;
    Gözlerin yaşardıkça anlayacaksın.

    Felsefemdir kitab-ı imânım,
    Taparım kendi rûhumun sesine.
    Secde eyler hâkikatim her ân,
    Kalbimin âteş-i mukaddesine.

    Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
    Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
    Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
    Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
    ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
    Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
    Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...
    11 ...
  32. 18.
  33. doğdum.. ölüyorum..
    mucizevi bir yaşamım oldu. çünkü doğum başlıbaşına bir mucize.. ölümse sonuncusu mucizelerin. başka bir şey beklemek yersiz.. ölüm nedenim doğumum olacak. doğmasam asla ölmeyi başaramazdım.. çünkü hayat öğretti ki, istemek yetmiyor ölmek için. bir dehaya sahip olmak gerekiyor.. yoksa geride hep birşeyler kalıyor. eğer bir dehanız varsa, unutulmayı başarabilirsiniz bu dünyada. unutulmak en büyük erdemdir.hatırlanan herşey acı verir çünkü.. ve sahip olduğun her hatıra; içinde çürüdüğün bir hücredir.
    (#1304163)
    18 ...
  34. 19.
  35. 1988. doğdum
    1993. altı yaşında çok çişim varken ve dişlerim çürükken kapı eşiğinde çişimi kaçırmamak için sımsıkı tutarken gülerek fotoğraf çektirdim. hala bakıp bakıp gülerim.
    1994. okula başladım.
    1995. ilk defa simitin yanında ayran içtim. benim için müthiş bir şeydi. kendimi ilk defa zengin hissettim
    1996. ilk defa aşık oldum. yanımda oturan kızdı.
    1998. sünnet oldum. ucu giderken annem babam ağlıyodu.
    1999. beşinci sınıfta ilk kopyamı çektim yakalandım. amcam da aynı okulda öğretmendi. öğrendi ama belli etmedi. hiç bu kadar utanmamıştım. milenyumu ve bilgisayarların hepsine virüs bulaşacağını sabırsızlıkla bekledim.
    2000. yazın hocaya giderken arkadaşlarımın anlattığı cin hikayelerinden sokağa çıkamaz duruma gelmiştim. devamlı nas, felak okuyordum. gerçekten çok korkmuştum.
    2002. ızdırap gibi bir seneydi. babam devamlı baskı yapıyordu ders çalış diye. lgs de bursa anadolu lisesini kazandım sayesinde. gerçekten hayatımda bir dönüm noktasıydı. baba hiç sölemedim sana ama bi tanesin.
    2003. hazırlık. ense. en yakın arkadaşım tarafından satıldım. hiçbir şey bu kadar koymamıştı. bi daha konuşmadık.
    2004. ilk defa eve bir getirdim. kimse birşey demedi. bana güveniyorlardı herhalde. ama kendimden emindim. hocayı sonunda mort ettim.
    2005. sürüklenip gidiyoduk. en yakın arkadaşlarımdan biriyle kavga ettim. üç ay konuşmadım. hala aklıma sıçayım diye hayıflanıom.
    2006. öss kastık. lisede herkesle kardeş gibi olmuştuk. yine kimyadan çakıoduk kardeşlerim son sınavda kurtardı. imamın ezan okumaya başlamasıyla kopya çektik. çok eğlenceliydi. evet bide ege dişi kazandım hazırlığı atladım. evdekileri bu kadar mutlu görmemiştim.
    2007. anatomi sınavına çalıştım çalıştım olmadı. kimyadan gene çaktım. üniversite de arkadaşlarım bursalısın ibnesin diye dalga geçtiler. her üniversitelinin akıllı olmadığını gördüm. birçok tespit yaptım. hayatımın bir kısmını gözümün önünden geçmesinin ne kadar mutlu olduğunu farkettim. evimi özlediğim için gözlerim doldu.
    2008. bu entry'yi bir kere daha okudum, hayatım tamamen eğitim üzerine olduğunu farkettim. şimdi ' vay amk makineden farkım yokmuş, mal mal yaşıomuşum' dedim. ha bişey değişecek mi tabii ki hayır. ot gibi yaşamaya devam.
    bu kadar...
    65 ...
  36. 20.
  37. sozluk yazarlarinin otobiyografileri

    1986 - çernobil faciasının habercisi olarak şubat ta mecburen dünyaya geldim ama kimseye anlatamadım. oysa ki apaçık bir alamettim.*
    1987 - çernonili haber vermek için için geldim ama çernobil den etkilenip 3 ay da memeden kesildim zamanın ünlü maması ile büyümeye başladım. bu arada aynı hızla emeklemeyi bırakıp yürüdüm ve konuşup.
    1992 - ilkokula başladım ve ilk defa altıma yaptım...*
    1996 - ortaöğretim sınavlarına girip ilk sınav stresiyle tanıştım. tabiki kazanamadım...*
    1999 - 19 ağustos gecesi hayatım kaydı. oysa ki suadiye lisesi'ndeki ilk senemi yaşayacaktım çok güzel temmennilerim vardı...
    2001 - uykusuz geçen geceler hala devam eder...
    2003 - allah cezasını veresice öss duvarı karşıma dikilmiş hadi geçsene diye gülüp duruyordu.* tam duvardan düşecekken nasıl olduğunu anlamadan atmışım kendimi öbür tarafa....
    2007 - vs vs vs...
    9 ...
  38. 21.
  39. 1988 - 15 haziran'da doğdum.
    1989 - ablamın kafamda patlattığı şeftali beynimde kalıcı hasara yol açtı.
    1992 - o yaz tarkan'ın şarkılarıyla dans etmeyi öğrendim.
    1994 - okula başladım ve mavi önlük yerine ekoseli forma giydim. bu bende küçük çaplı bir kıç kalkıklığına sebep oldu. o gazla sınıf başkanlığına adaylığımı koydum ve seçildim.
    1995 - ilk kez berbat bir yaz tatili geçirdim. yetiştiremediğim tatil ödevleri yüzünden kabuslarla uyanır oldum.
    1996 - merzifonda kuzenimle birlikte ilk kez faytona bindim ve bitlendim. annem saçlarımı kısacık kestirdi.
    1999 - ortaokula başladım ve saçlarımı uzatmaya karar verdim; o günden beri de kırıklarını aldırmak dışında kestirmeye kıyamadım saçlarımı.
    2001 - bakkalımızın 20 yaşındaki oğluna kör kütük aşık oldum. babam "abisi bir gofret ver kızıma." deyince bile aşkımdan zerre kadar vazgeçmemiştim ki, beyaz atlı prensimin sakal bıraktığını farkettiğimde aradaki 7 yaş bana epey fazla geldi.
    2002 - liseye başladım.* hazırlıkta olmanın verdiği güvenle 19 mayıs etkinliklerine katıldım ve en eğlenceli eğitim-öğretim yılımı yaşamış oldum.
    2003 - en yakın arkadaşımla kavga ettim ve 7 ay boyunca konuşmadım onunla. böylece inadımın ve sabır taşımın sağlamlığını keşfettim.
    2004 - lise 2... fizik dersi yıl boyunca kabuslarımı süsledi; yine de kazasız belasız bitirmeyi başardım 2. sınıfı.
    2005 - 2006 hocalarımın ve ailemin itirazlarına rağmen mf'den tm'ye geçtip 'derin bir ohhhhh' çektim. dersane-arkadaşlar-aşk üçgeni öss hayallerimin içine etmiş olsa da pişman olmamayı öğrendim.
    2007 - heyecanla 17 haziranı bekliyorum...
    11 ...
  40. 22.
  41. 23.
  42. 1382 yilinin yagmurlu bir nisan gününde transilvanyada gözlerimi actim. tarlalarda şabalak şabalak calisirken bir yarasa beni isirdi. canim acidi ama pek umursamadim. sonra sarimsaktan falan tiksinmeye, günese bakamamaya basladim. köyde veba salginindan tek kurtulan ben olmustum.

    kafama bazi seyler dank etti en sonunda ben vampir olmustum. iste hasbelakader yasiyoruz hamdolsun.
    67 ...
  43. 24.
  44. (bkz: yıl 2999)

    bir yıl sonra hiçbir bilgisayarın çalışamayacağı, teknoloji ile ilgili işlemi olanların hemen yapması gerektiği dedikoduları var.

    çok detayına girmem hem yasak, hem de gereksiz olduğu için detaysızca anlatacağım.
    ben (pokezat), orta dünya'dayım o zamanlar. orta dünya dediğimiz 2053'te gerçekleşen büyük deprem sonrası şimdiki altı kıtanın bir araya gelmesi ile oluşan kıtanın tam ortasına takabül ediyor.
    teknoloji şimdilerde tahmin ettiğiniz üzere çok gelişmiş durumda. bütün işlerinizi robotlar hallediyor. ancak bu robotlar iki saatte bir elini kaldıran robotlar değil. senin gibi, insan gibi robotlar. sizde bir film var yapay zeka diye. işte orada bu robotlara yaklaşık bir şeyler yapmışsınız ama bizimkiler daha gerçek. neyse hayal gücü ile gerçekliği karşılaştırmayalım şimdi.
    işte bu robot nüfusu o zamanın insan nüfusundan da fazla. 2 milyar insan, 3 milyar robot var tahminen. tahminen diyorum çünkü halen dünyanın bir yerinde nüfus sayımını memurlar yapıyor.
    insan nüfusunun az olması gereksinimleri de azaltmış durumda. zaten adam başına bir robottan fazla düşüyor. şeyini bile onlara kaşıtıyorsun*. çok zevkli ehueki... öhööm, ne diyorduk!
    insan nüfusu az ya, millete bir şeyler oldu. ortam bozuldu yani. zaten nüfus az, evlenilecek kız bulamıyoruz. gerçi robotlarla evlenme kanunu yürürlüğe girdi ama hiçbir robot insanın yerini tutmaz düşüncesindeyiz.
    ''lan'' dedik bir gün (evet hala lanlı konuşuyoruz, sizin zamanınızdan kalmış genlerimizde), her istediğimizi yapacak teknolojimiz var allah'a şükür; e o zaman neden milletin cıvıtmadığı bir yıla geri dönüp kendimize evlenecek kız bulmuyoruz!
    bunu dedikten hemen sonra bizim robot, robocop'a bizi 2000'li yılların başına ışınlamak için bir alet yapmasını söyledik. yaptı sağolsun. atladık üç arkadaş yola çıktık. ve bu zamandayız şimdi.
    geldiğimizde 100 kişiye ''evlenilecek kızı nereden buluruz'' diye sorduk. en popüler cevaplara göre hareket ettik:
    en büyük olanımız yonja'da kendine profil açtı. bir bok bulamadığı gibi 24 saat güneş gözlüğüyle geziyor.
    ikinci büyüğümüz tiki oldu. o da birini bulamadı. ayrıca cadde kenarında başına gelmedik kalmadı. artık kız bulmak istemiyor zaten.
    ben deniz de ibreti alem için buraya yazar oldum.
    hayat benim için de çok kolay olmadı. bizim zamanımızda teklif etmeye programlı robotlar vardı. burada işler öyle dönmüyormuş. ayrıca kıç tarafımdan yediğim tekmelerden gına gelmesi üzerine çağıma geri dönmeye karar verdim. karar verdim de robocop ipnesinin beni gönderdiği poketopu şeklindeki zaman makinesi su kaynattı. aradım, abi iki yıla hazır bil dedi. hala bekliyorum.

    bir de detaya girmeyecektim, cıvıtmışım hommmunakoyim. valla orta dünya reisi duyduğunda ağzıma s.çacak. neyse sittiret pezevengi. ulan ne çok küfür ediyorum. beni de kendinize benzettiniz keratalar.

    tanım: yukarıdaki gibi yazarların gerçek hayat hikayelerini öğrendiğimiz, eğitici, hatta ne güzel olmuş lan dedirten, sorunsal, zihniyet, başlık.
    11 ...
  45. 25.
© 2025 uludağ sözlük