bugün

youtube'daki reaction videolarına rahat 1219 saat ayırmışımdır hayatım boyunca.
sevgi nedir bilmeyen, seni kalbime gömdüm.

edit: müslüm babayla ortak itirafımız.
Şu sıralarda mutlu görünmekle ilgili fikirlerim sürekli değişim içerisinde. 27 yıllık hayatımda hiç adam olamadığımı şu ruh halini yakaladıktan sonra anladım. ilk okuldayken öğretmenimin büyüdüğümüzü nasıl anlarız sorusuna verdiği, "eskiden yaptığınız şeyler size saçma geliyorsa büyüyorsunuzdur" cevabı kulağıma çalınıyor çokça. Çocukken yetişkinlere yardım ederken kaldırabileceğimizden fazla yük alıp, zorlanmıyormuşuz gibi yaptığımız dönemleri hatırlıyorum ve bugün aynısını yaptığımı fark edince hiç büyümemişim diyorum. Sevdiğiniz insanın yanınızda olduğu zaman aldığınız bir doz mutluluk, onu kaybedince hayatın akışında sizi daha önce mutlu eden şeylerin anlamını yitirmesine sebep oluyor ve artık Mutlu olamıyorum galiba. Buna karşılık mutsuzluğunuzun çevrenizde yarattığı negatif etkiyi dağıtma çabası olarak gelişen bu tepki beni artık yoruyor. Gelecekle ilgili umutlarımın ortadan tamamen kaldığını da tüm bunlara eklersek yaşayan bir et parçasından farkım kalmadığını hissediyorum. Bu süreçte birkaç defa intiharı düşündüm ama beni durduran yegane şey annem oldu. O dayanamaz gibi geliyor. Sonuçta artık yaşlandılar. Ben ise daha gencim ve biraz daha dayanabilirim gibi geliyor. Gerçi pek birşey değişmeyecek. Ne zaman biraz umitlensem kendimi karadan çok uzakta kulaç atarken buluyorum. Hâlbuki ihtiyacım olan şey sadece ayakta durabileceğim küçücük bir kara parçası. Ne kadar dayanabilirim bilmiyorm...
Hayatımın en zor dönemlerini yaşıyorum..
Bir şişe şarap içip içim çıkana kadar ağlayıp sızmak istiyorum.
itiraf edecek bi şey kaldı mı bilmiyorum ama çok yalnız hissediyorum.
Cocuklar sevimli diyen kimdi gelsin bi sey denicem.
5 cocugun arasında yasama tutunma savası veriyorum ve artık yılmak uzereyim.
Bana kalırsa cocuklar ya hep yemek yesin ya da uyusun cunku diger turlu katlanılır degiller.
Bir tek benim yegenlerim yaramaz dicem ama degil artık butun cocuklar boyle sımarık ve huysuz o yuzden cocuklardan sogudum resmen. Zaten sevmiyordum simdi yapmamak icin daha cok sebebim var.
sözlüğe yeni biri gelmiş. benim de bir girdimi beğenmiş. can sıkıntısından profiline şöyle bir üstün körü baktım ve hiç bir şey anlamadım. hem kelime seçimi tanıdık geliyor hem bir yabancı. garip bir his...

Güncelleme: beğenen arkadaşlar hepinizi görebiliyorum. Size bir ipucu vereyim; hiç biriniz değilsiniz. Kendisi dışında herkes beğendi *
herkes ya çok dertli ya da sebebini bilmediği bi depresyonda veya öyle olduğunu zannediyor. şu başlıkta bi mutluyum diyen birini göremedim.

(bkz: rahat batması)
Bazı şeylerin değiştiğini görmek, özellikle kendi benliğinizde meydana gelen değişimleri farkedebilmek zaman alırmış sözlük. Beynimiz ve duygularımız bazen bizi öyle bir salak yerine koyuyor ki bu sahte rüyadan uyanabilmek bazen yıllar alabiliyor. Düne kadar geçmişiniz, sizin bildiğinizle, yani beyniniz ve duygularınızın izin verdiği haliyle iken bir gün sonra işin aslı kafanıza dank edebiliyor. Ve bu öyle sert bir şekilde oluyor ki dank edene kadar yaşadıklarınız koskoca bir yalana dönüşüyor. Sanki öylesine, yaşanması için yaşanmışçasına. Peki işin aslı ne oluyor bu sırada, muamma da burada başlıyor zaten. Dev bir sorun sizin haberiniz olmadan farkına varmadan içinizde büyüdükçe büyümüş ve siz de bir anda ortaya sıçıvermişsiniz gibi oluyor. Hadi çık bakalım işin içinden çıkabilirsen.
10 yıldır üyeyim buraya, amacım hakkında tek fikrim dahi yok. Bana yarardan çok zararı oldu.
Yıllar önce aşık olmaktan korkacaksın deseler katıla katıla gülerdim bunu söyleyenlere.
Şimdi ise korktuğum şey başıma geldi.
Korkuyorum aşık olmaktan.
Çünkü insan ilişkileri çıkara dayanmış artık.
Kimse azla yetinmiyor.
Kimse yalnızca birine ait hissetmiyor kendini.
Birden fazla kişiyle kirletiyor sol yanını.
Bazen gözlemliyorum etrafımı insanlar sevgili sayılarıyla övünüyorlar.
Kalbine fahişeliği yakıştıran kişiye aşık olunur mu?
Eskiden aşk dediğin şey yalnızca bir kez gelirdi insanın başına.
Yalnızca bir kişi sevilir hatta yalnızca o kişiye ait olunurdu.
Şimdi ise insanların egolarını tatmin etme aracı olmuş.
Küçücük çocuk bile yeri geliyor aşk oyunları oynuyor kendince.
insanlar güvenilmez olmuş.
Sanal maskelerini takıp şizofrencilik oyuyor hepsi.
Görünmek istedikleri gibi değil de hissettikleri gibi olsalar keşke.
Keşke insanlar kusur sevmeyi öğrense.
Çünkü güzel yanları sevmek değil, kusurlu yanları sevmektir gerçek sevgi.
Keşke birileri benim kusurlu yanlarımı sevse.
Yada ben kusurlu yanlarını tamamlasam birinin.
Keşke...
çokça şeyden vazgeçtim, fedakarlık ettim. dönüp baktığımda hepsi birer kayıp gibi geliyor artık, yerleri hiç dolmayacak gibi.
kimseye anlatamadığım bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. çoçukluğuma dair hatırladığım (5 yaş civarı olmalı) ilk anım maalesef bir erkeği penisiyle bana sürtünmesi. o zamanlar ne olduğunu anlamamıştım sadece korkmuştum . bu olayın etkilerini hep hissettim uzatmak istemiyorum eğer çocuklarınız olursa lütfen bu konuda bilinçlendirin . yabancıların onlara dokunması sırasında bağırmalarını söyleyin ne olursa olsun size anlatmalarını

Koruyun onları bu korkunç dünyada yalnız bırakmayın.
Lütfen uzun deyip okumamazlık yapmayın.

Türk kızları hakkında bir itirafım olacak ve kendim, mallığım, ahmaklıģım, zavallılığım hakkında da bir takım itiraflar... Ben bu yazımda kendime ve sevgiye dair her şeyi özetledim itiraf ettim...

sene 2016. hala içimdedir hasretin...

haziranın sanırım ya 13 ya da 14'düydü. sabah evden çıkmış biraz marketlik yapıp, gazetemi alıp eve dönecek, kahvaltımı yapıp biraz da dinlenecektim. keyfim de gıcırdı hani...

sevinçle evden dışarı çıktım. keyifli keyifli alışverişimi yaptım. market raflarında duran ürünleri çok severim, almasam bile evirir çevirir, içeriğini okur hsngisi daha iyidir diye mukayese ederken en az markette yarım saat vakit harcarım. seviyorum, ne yapayım. neyse aldıklarımı ödeyip, bir güzel itinayla poşetledim ve marketten çıktım. elime bozuk paraları veren kasiyer kızların eş zamanlı olarak gözlerimin içine bakmalarına hala alışamamış olsam da hala mahçup düşsem de, o kapıdan çıkarken mutluluğuma zeval gelmez.

neyse efendim, hemen marketin karşısında bulunan yılların bakkalı macir b... abimden de gazetemi alıp halini hatrını sorarak ayrıldım. o gün her şey çok yolunda gitmekteydi ve eve doğru beni yaklaştıran her adımda sanki mutluluğum gittikçe büyüyor, içim yaz tatilinin daha henüz ilk günlerindeki bir çocuğun sevincine benzer bir sevinçle dolup taşıyordu.

hava güzel, hayat güzel, evde usul usul demlenmekte olan çay güzel...

eve emin adımlarla yaklaşmaktaydım tam da karşı taraftan güzel, bakımlı bir genç kız seke seke yürüyordu. masum gözlerle yardım bekleyen bir antilop yavrusunu andırır gibiydi.

bana doğru yaklaştığına gittikçe emin olmaktaydım. ilk önce kendimden şüphe ettim, şöyle bir etrafı kolaçan ettim belki de yaklaşmakta olduğu kişi ben değildim. ne var ki aramızda tahminen 5-6 metre mesafe kaldığında bir ses işittim.

-" pardon" hüzünlü bir pardondu bu...
görüyorsunuz ki ayakkabımın topuğu kırıldı, yakınlarda bildiğiniz bir ayakkabıcı var mı acaba? buranın yabancısıyım da.

şöyle bir düşündüm bir iki durak ötede bildiğim yaşlı bir mahalle ayakkabı tamircisi vardı.

ama bu güzeller güzeli kızı, oraya kadar yürütebilmek benim için bir üzüntü sebebi olurdu. topuğu kırılmış ayakkabısını eline almış ve diğer ayağındaki ayakkabı ayağında bulunmuş olduğundan dolayı ayak parmaklarının ucunda kendini yükseltmekteydi, dengelemekteydi.

bir ara gözlerim ayaklarına ilişti. o kadar güzel, hoş bir ayakla o güne değin karşı karşıya gelmemişimdir. içimden bir şeylerin akıp beni, tesiri altına aldığını hatta kahredeceğini anlamıştım.

biraz duraksadıktan ve karşımdaki kızın güzelliğinin büyüsünden uyanma gayretimden sonra nerede ayakkabı tamircisi olduğunu söyledim.

fakat kız üzüldü tabi. orayı kolay bulamayacağını ve bu halde yürüyemeyeceğini belli eder gibiydi.

aklıma hemen bir fikir geldi.

dedim ki,

+ hanımefendi 'kibarlıği da elden bırakmam tabi.' arzu ederseniz ben bir koşu hemen idareten kırılmış olan ayakkabınızın topuğunu acilen olmak kaydıyla bizim amcaya anlatırım 3 dakikada bilemediniz 5 dakika içinde buradayım. bizim evin önünde hemen kaldırım taşı var. orada dikkat de çekmezsiniz siz buyrun dinlenin ben bir koşu gidip geliyim. poşetlerimin yanınızda kalmasında bir sakınca yoktur umarım.

- yoğ yoğ. tabi. kalabilirler. sizi de yoruyorum. kusura bakmayın...

+ olur mu òyle şey...

falan filan derken ben uçarcasına gittim gerçekten de acilen topuğu çaktırtıp 5 dakika içinde kızın yanına döndüm.

kızın gözleri mutluluktan parlıyordu. ben de güzel bir kızı mutlu etmenin ve bir işe yaramanın kıvancını duyuyordum yüreğimde.

-bu iyiliğiniizi nasıl öderim bilemiyorum. çok teşekkür ederim. çok iyisiniz. şanslıyım ki allah sizi çıkardı karşıma...

+ ben ne yaptım efendim. benim yerimde kim olsa bunu yapardı.... gibi sözler söyledim.

ayakkabısını zerafetle giydikten sonra ayağa kalkan güzeller güzeli kızımız gözlerimin içine bir minnet ve sevgi duygusuyla bakıp, samimi bir şekilde elini uzattı. ben de aynı samimiyetle uzattığı eli sıktım. 1,2 saniye tebessümle bakıştık birbirimize. içimde o anda, ona karşı hissetmiş olduğum yakınlık ona sarılmam gerektiģini söyler gibiydi. ama elbette bu olamazdı.

son sözler yakındı. kapıdan çıkacak ve sonsuza değin uğramayacaktı giden sanki. derin bir iç çekişle bir söz işittim.

-hoşçakalın...
her şey için tekrardan teşekkürler.

ben başımı öne eğip orada öylece kalakaldım. omuzlarım çökmüştü evde demlenmekte olan çay kan ağlıyor, elimdeki anahtar apartmanın kapısını ölümümüme açmak için bekliyordu.

o yanımdan ayrılırken, son bir söz ve hatıra olarak bana bırakmış olacağı, o son el sallamasıyla son darbesini vurup gitmekteyken, bense yalandan dış kapıya doğru anahtarı itelemekteydim. nihayet sokağın köşesini mutlu bir antilop gibi zıplaya zıplaya dönüp gözden kaybolduğunda dünyam başıma bütünüyle yıkılmıştı.

o şirin sesini, tavrını, güzel yüzünü, hikayemizi sonsuzluģa uğurlamıştım.

eve girdiğimde yüzümden anlaşılıyor olmalıydı ki validem sordu;

-oğlum bir şey mi oldu? giderken pek bir neşeliydin, kötü görünyorsun.

+yok anne biraz yorgun hissediyorum sadece...

iyi o zaman, kahvaltı hazır. hadi seni bekliyoruz
Canım çok sigara içmek istiyor ama istemiyor da. 4-5 aydir hic icmedim neden istedi onu da anlamadim. Of pf.
Bu sözlüğe sosyal medyanın insanlar üzerindeki etkisini ölçmek için gelmiştim, kimi zaman trolluk, kimi zaman da görseller yükleyerek tepkinizi ölçüp gerekli olan bilgiye ulaştım. Kusura bakmayın hakkınızı helal edin..
çabuk sıkıldığımı söylemiş miydim. cümlenin yarısında daha. mevzuya bahis konudan dahi sıkıldığımı filan işte. hatta arada sırada nefesini tutuyorum. düz kaslarım canımı sıkıyor. bu denli bir sürekliliğe tahammül edemez hale geldim. peki neden.

çünkü neden olmasın.

ve çünkü. olmak istediğimiz kişi olma şansımız yok. olduğumuz kişiyi kabullenme şansımız yine yok. olduğumuz ve olmak istediğimiz kişi arasına sıkışmış vaziyette. sürekliliklere katlanmak. tam anlamıyla bir mutlakiyet.

sondan eklemeli dillerin varlığı sevindiriyor beni. ama öyle coşkulu bir sevinç sanmayın. yerli yersiz bir sevinç de sayılmaz. tam olarak yakamoz kıvamında. ruhu deniz. ay ışığını süreklilikler olarak kabul edebilirsek. tam da kıvamında bir dalgalanma ile. eser miktarda yakamoza bağrını açabiliyor ruhum. ancak. bu bağır açışta sadece yakamozlar yaşamına devam edebiliyor. hatta. sadece onlar yaşama başlayabiliyor. ve hatta. yakamozlardan da sıkılarak. aniden düğmelerini kapatıyor. ruhum anlamsız gömlekler giyiyor gibi. üstelik. yaka düğmelerini kapatıyor sıklıkla.

öyle bir yaştayım ki. bir kısım insanlık bana göre çok küçük. geriye kalan kısmı da aşırı büyük. yeterince sıkışıklık yokmuş gibi hayatta. bir de zamanın tüketilmesi suretiyle meydana gelen olguların arasında kalıyorum. kimisi çok çocuk. kimisi aşırı ihtiyar. bense. kendi yaşımı tahlil etmek için bile kimilerine muhtaç.

bugün. pek de alışık olmadığım şeyler duydum. fazla açık sözlüydü insanlar. bir kısmı lütfetti. iyi niyetlerini. diğerleri de samimi. olumsuz düşüncelerini duyabildim. şu evrende. benim duymama mı yoksa onların söylemesine mi daha çok ihtiyaç vardı bilmiyorum ama. enerjiye dair temel yasalardan biri daha işte. dolaşacak enerji. potansiyelini muhafaza edemiyor. bir şekilde akıyor. dönüşüyor. bozunuyor. ne bileyim fiziksel ya da kimyevi olaylar oluyor. gözümüzün önünde. her geçen gün. saat. dakika. lahza. an.

önce kötü sözleri sarf edelim ki ağzımızda iyilerin tadı kalsın daima. yoksa yaşayamayız. kendi ağzımıza bir parmak bal çalmadan. benim gibi zayıf ruhların hayatta kalma olasılıkları oldukça düşük.

görüntü kirliliği olarak dolaşma. su saçını ya kestir ya da tara dediler bana. hem de bugün işte. hem de işimde gücümde. ekmek ve sigara almak için para kazanabilmek adına. nahoş bir kamu kurumunda. saatin beş buçuk olmasını beklerken. ne gerek vardı sanki. hakikaten. evren buna ihtiyaç duymuş olamaz gibi.

öte yandan. iyi şeyler de duydum gibi. mesela. daha önce hiç düşünmediğim şeyler söylüyorsun dedi bugün biri bana. olumluluk ve olumsuzluk üzerine fikirlerimi açıklamaya başlamışken daha. duraksadım orada. neyse dedim içimden. geri kalanına yarın devam edeyim. belki yine söyler. onun söylemesine ya da benim duymama yönelik bir ihtiyaç var olmasa da.

son olarak da. hiç takip etmediğim bir dergiden mail geldi. ben de istersem bir yazımı yayınlamayı teklif ettiler. hem de şiir bile olabilirmiş. biraz düşündüm. satın almak için altı ay para biriktirdiğim bir ayakkabı geldi aklıma. tam da parayı biriktirdiğim gün. ayakkabıya olan ilgim tamamiyle yok olmuştu. galiba. aynı şeyleri bu konuda da hissettim. o ayakkabıyı hiç satın almadım. bir daha dönüp de bakmadım.
Hayatımda 2 kere çok ciddi gülme krizine girdim neredeyse ölüyordum. Yaklaşık 8-9 saat aralıksız gülüp en sonunda bayılıyordum halsiz kalıp. Bi keresinde nolur beni hastaneye götürün diye yalvarmıştım onu hatırlıyorum. Gülmek her zaman ömrü uzatmayabiliyor yani.
E-kitap okurken bir elime de A4 kağıdı alıyorum ve onu kokluyorum. Bir şeyler eksik diyordum o da kitap kokusuymuş aq. işe yarıyor, zihin zaten parçaları birleştirmeye yönelik çalıştığı için 1. Kalite hamur baskılı kitap hissi veriyor.

Belki de kendimi kandırıyorum. Bilemedim.
Gun icinde yemem gerekenleri istahsizliktan yiyemiyorum bu sefer aksam acikiyorum. Of. Zaten cok riskli bir mesaj attim 2 saattir cevap yok. Bok gibi gun bit artik.
yarın sınavım var.
ekstra angarya iş mi bindirdim kendime diye sövüyordum.

farklı alan, alışık olmadık bilgiler..
gayette güzel gitti, gidiyor aslında.
bakalım.

ama..
ben sınava çalışmadım, çalışmıyorum ve pek muhtemel çalışmayacağım. *

Edit: muhtemelen geçtim ve hatta şov yaptım, millet kopya için kıvranıyordu. *
Dun Gece 10 gibi gorusmek istedigim birine mesaj attim haftasonu musait misin diye. Telefon elinde olmasina ragmen cevap vermedi... musait degilim diyebilirdi... belki sinirlendirmis olabilirim ama bu hareketi yapacak biri degil. Neyse ne diyelim. Bu hafta 6 gun spora gittim. Kendimi zorluyorum cunku 10 gune okul acilacak. 2sini ayni anda yurutmem gerek. 30 gundur sekerli hicbi sey yiyip icmedim bugun bir parca bitter cikolata yedim. Tabii kuru uzum ve meyve de yiyordum arada. Haftasonu bahsettigim kisiyle gorusmek icin 1 aydir bekliyorum ve o kisi cevap vermiyor... iste bu hayatimin ozeti.
Dürüst olmak insana bir şey kazandırmıyor bunu çok iyi anlıyorum.iyi bir insan olsanız da bazı şeyler istediğiniz gibi olmuyor.Şansızlık mı kısmetsizlik mi gerçekten bilemiyorum.
Yorgunum.cok yorgunum. Kimisi zayıflamaya çalışır ben kendimi ne kadar yesemde güçsüz hissediyorum. Uykuya doymuyorum. Bunun erken kalkmam da da etkisi var sanırım. Gençliğim böyleyse yaşlılığın düşünemiyorum.