bugün

Sabah 7 den beri teoman dinliyorum.
sana ne yaptım bilmiyorum ama.. canımı acıttın, teşekkür ederim. uzun sayılabilecek bir sürenin ardından ilk kez tanımak istemiştim birisini.. ilk kez, farklı bir önemseme vardı, konuşmalarımda.. vedanın bile, bir tadı olmalıdır, bazen.. olabilseydi, keşke. istediğin gibi olsun, gidiyorum..
balık burcunun da özelliği bu sanırım..
tamamlanmaktan korkmak..

aslan kadınlarını ne kadar tanıyorsun bilmiyorum ama garip bir tezatlık vardı daha en başından.. ikimizde de ait olduğumuz burçlar iz bırakmıştı, geçmişimizde..
yazmak istediğim onca şey varken oysa.. söyleyebildiğim en uzun kelime gibi; neyse..
bugün tam biraz daha iyi geçiyor derken sokakta, yerde bir anahtar buldum.

anlamı bendedir. hissettirdiği de öyle.
ulan 7 yıllık sözlük yazarlığım boyunca şu başlığa bir şeyler yazacağım aklımın ucundan geçmezdi.

konuyu kimseyle konuşmak istemediğimden belki de buraya yazma gereği duyuyorum. neyse, biraz içimi dökeyim.

kendimi, sahip olunduğunda bütün heyecanı kaçan bir nesne gibi hissediyorum. uzaktan bakınca "ne kadar da eğlenceli adamsın, seninleyken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum, ne kadar da iyisin" adamıyken, bir süre sonra "artık seni sevmiyorum, çok soğudum, artık görüşmesek mi" adamına evriliyorum.

3 gün önce, gecenin ikisinde, yoğun ağlama krizleri sonrası sevdiğim kadına "bir daha görüşmeyelim" diye mesaj atmak zorunda kaldım. ulan nasıl bir cesaret bu. 28 yaşımdayım ve hayatım boyunca bu kadar cesur olduğum başka bir an hatırlamıyorum.

sevdiğim kadın diyorum, çünkü birkaç ay önce ilişkimizi bitirme kararı almış, ama benim dayanamayıp aramalarım sonucu bir şekilde görüşmeye devam etmiştik. ilişkiyi bitirirken de aklında başka bir adamın olduğunu öğrenmiştim. 28 yaşımdayım ve hayatım boyunca bu kadar acı bir şey duymamıştım.

hayatından memnun olmayan insanlar için aşk, hayata tutunma sebebidir. birlikteyken hayat falan kalmaz, bütün hayat o olur. onunla biraz daha fazla vakit geçirmek için elinizdekilerden olmayı da çok önemsemezsiniz. hatta sabaha birlikte uyandığınızda "sikerim işini ya birkaç saat geç giderim, biraz daha sarılıp uyuyalım" deyip, normalde 5 dk geç kalmaktan çekindiğiniz işe öğle yemeği vaktinde giriş yaparsınız. sonunda müdürle ya da patronla yüzgöz olacağınızı bile bile.

3 gün önce, gecenin ikisinde, yoğun bir düşünce kaosundan sonra sevdiğim kadını hayatımdan çıkarmak zorunda kaldım. ben istemedim, o da istemedi. olması gereken şey oldu. 28 yaşımdayım ve bu konuda elimden bir şey gelmemesi bana kendimi bir çocukmuşum gibi hissettiriyor. belki de yıllarca pişmanlığını yaşayacağım. "ulan keşke biraz daha mücadele etseydim" diyeceğim bir hatıraya dönüştü yaşadığımız her şey.

mücadele edemiyorsunuz arkadaşlar. 100 kez, o gel demeden gidersiniz ama en sonunda 1 kez olsun gel demesini beklersiniz. o asla gel demez. ondan sonra sizin gitmenizin bir anlamı olmadığını fark edersiniz ki bu fark ediş, bir süre sonra dayatılan bir kabullenişe dönüşür. kabullenmezseniz, belirli aralıklarla bastıran sigara krizi gibi bütün ruhunuzu ele geçirir, sizi yorar. o sigarayı yakmamak lazım. 1 kez gel deseydi belki, ben bir 100 kez daha giderdim, demedi. kendi de gelmedi.

yoruluyorum ve zorlanıyorum. fotoğraflarını silemiyorum. aaa bak ne anlatacağım. bir fotoğraf buldum telefonumda. varlığından haberdar bile değildim. insan böyle durumlarda telefondaki bütün fotoğraflara teker teker bakıyor. bulduğum fotoğraf, geçen yaz belgrad ormanı'na gitmiştik, oradan kalma. bütün gün ormanda yürüyüp, göl kenarına oturmuştuk ve peynirli sandviç hazırlamıştık. peşimize de bir köpek takılmıştı. umarım bu kışı ölmeden atlatabilmiştir.

3 gün önce, gecenin ikisinde, bütün hayallerimi ve planlarımı çöpe atmak zorunda kaldım. bunun ağırlığı çok fazla. kendimi kurtarmak istiyorum aklımdakilerden, düşündükçe daha da esir oluyorum. 28 yaşımdayım ve böyle bir acı hissettiğim için kendimden utanıyorum.

bunu kimse sonuna kadar okumaz zaten. en önemli kısmını buraya yazayım. onu çok özlüyorum be. valla özlemim boğazımda düğümleniyor. çok özlüyorum be.
korktuğumu farkettim. açık ara en yoğun yaşadığım duygu bu, korku. ağlamaktan, sevdiğimi kaybetmekten, üzülmekten korkuyorum. artık yoruldum
Sikindirik itiraflarınız için pusuya yatıp saatin 00:00 olmasını bekliyorsunuz ve ben size laf sokmak için bekledim .
Hadi bakalım kimlere güleceğiz bugün.
Caresizligin dibindeyim. Bir cozum gerek ama bulamiyorum.
10 senenin ardından, buraya geri dönmek ve bir şeyler paylaşmak istedim. bu da böyle bir itiraftır...
Canımı o kadar yaktı ki... Tanrım öyle kırıldım, öyle incindim öyle zoruma gitti ki...

yokluğumda kıvransın istiyorum. inim inim inlesin bensizlikten ömür billah mutlu olamasın. Sevildiğini hissedemesin hiç. Hep beni arasın gözleri hep beni istesin yüreği ama asla bulamasın. Bulmaya cesareti de olmasın. Nefret etsin karşısındakinden sırf ben değil diye ama ona mecbur kalsın.
Kardiyak çalışıyorum sınav haftam. Bunaldım. Sıkıldım. Zaten kafamda bir ton şey. Unutamıyorum. Ve burda sürekli burnunu çeken bir kız var ders çalışamıyorum bu ne böyle. Stresten sürekli ellerimi yiyorum kafamdakileri silemiyorum. Ne zaman bitsin istesem kafamdalar. inanılmaz sinirli bi insan haline geldim. Her şey batmaya başladı. Çok bunaldım sözlük ve ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yok.
Geldi bahar ayları, gevşedi gönül yayları modunda olduğum şu günlerde beni mutlu eden tek şey, Beşiktaş'ın şampiyonluğu.
yazmaya başladığımda tek amacım; ms atağı geçirdiğim için evde yattığım süre içinde kafamı dağıtmaktı. hastalığımı kimseyle konuşamıyordum, hala çekirdek ailem ve birkaç dostum dışında kimse bilmez. hayatımda en nefret ettiğim şey yalan söylemek ama ms bana çok yalan söyletti. hastanede karşılaştığımız akrabalara diş doktoruna geldiğimi söylüyordum mesela, tüm dişlerime dolgu yaptırsam, üstüne çektirsem, ne bileyim çene nakli olsam ancak bu kadar uzardı tedavi ama ben ms hastasıyım diyemedim. bu durumun beni çok yorduğu zamanlar oldu hatta bir psikiyatris bulup gittim, ağlayarak neden utandığımı, neden çekindiğimi bilmiyorum dedim. uzun bir süre konuştuk ama netice alamadık. herkesten saklamak kolay olmadı evde kalış sürelerim arttı ve kardeşim serum takmayı öğrendi. çatı katını atak dönemlerinde hastaneye çevirdik. beni tedavi eden ms doktoru, kendimi daha da kötü hissetmeyeyim diye çok kızmasına rağmen, hastalığı saklamam konusunda en büyük suç ortağım oldu. ilk 4 yıl çok zorluydu çünkü ilaçlara yan etki gösteriyordum şimdi 10 yıl oldu ve değiştirdiğim altıncı tedavi.
şimdi hastalığı iyice tanıdım, çok şükür iyiyim. beraber yaşamayı öğrendim istesemde istemesemde beraberiz.

şimdi şimdi farkediyorum sanırım hastalıktan utanmama sebep olan faktörlerden biri de canım annem, çünkü o da hiç kabul etmedi.
birde nasıl her insanın parmak izi farklıysa ms hastaları da öyle farklılık gösteriyor ama insanlar ms adını duyunca tamamen hareketsiz bir hasta düşünüyorlar ve hemen vah vah diyorlar, bu sözleri duymak istemedim.

ms hastasıyım ve bu bir ceza değil, eksiklik değil, günah değil, ayıp değil...
görsel
Değişik bir zamandan geçiyorum sözlük. Bir gün iyiyim bir gün kötü. Bazen anlık bile değişiyor ruh halim. Zaten bildiğim bir şey var, ki bugün bunu iyice idrak ettim yeniden. Bana iyi gelen tek şey sevdiğim insan. iyi ki onunla birleştirmişim hayatimi. iyi ki zor giden ilişkimiz için mücadele etmişiz. Bundan sonraki hayatimiz umarim hep birlikte geçer. Burayı okuyacağını biliyorum, ve bir kez de buradan söylüyorum ona, "seni seviyorum bir tanem" hiç eksik olma hayatımdan...
param yok. yine bitti. başım ağrıyor. fakat param yok. en azından çakırkeyf edecek bir şarap alacak bile param yok. 10 lira. kalmadı. geçmiyor da. uzun cümleler bile kuramıyorum. cebime giren paranın hep büyük kısmı oyunlarla giderdi, şimdi yine alkole gidiyor. neden içmek zorundayım ki? neden sarılmıyorsun?
kısacık bir mesajını bekliyorum aslında..
şu bir kaç aylık depresyonun üstüne tam birisinden uzun zaman sonra yeniden hoşlanıyorum diyeceğim o kişi tarafından salak yerine konuluyorum daha da dertlendim, üstüne dağıttım da ve bugün yanlış anlamadıysam bir arkadaşım benim yüzümden evinden oluyor zaten en ufak en saçma şeylerde bile kendimi suçlarken bu çok fazla bana dayanamıyorum, oturup ağlayacak gücüm bile kalmadı.
mutlu olmak nasıl bir şey, çok merak ediyorum...
...
- Ya en azından denedin. Olmadı. Biz napalım sap geldik sap gidiyoruz..
+ daha iyi öyle. En azındaN özlemiyorsun.

Aslında öncesinde kendimi şanslı hissetmiştim ama sanırım nasıl olduğunu bilmek isterdim.
kime gönlümü kaptırsam kısmeti açılıyor sanırım eros benim, kısmeti kapalı olduğunu düşünen varsa hoşuma gitmesi yeterli, bilginize.
24 yasindayim hala baba parasi yiyorum.
Bazen dua almak için açık oyluyorum. Umarım bed dua değildir.
Bilmiyorum susuyor,susuyor ve susuyorum.artık susmak,sessizleşmek beni nereye hangi kapıya,hayata götürecek bilmiyorum sadece hayat denilen bu oyunda kendime meşgale buluş vakit öldürüyorum.fikirlerimi ve söylemek istediklerimi hemen kazmış olduğum mezarlığa gömüyorum.
Ne zamana kadar sürecek bu durum ?
Kendi Cevabımı bilsem bile bu yeterli olur mu ?
Hem verdiğimiz kararların içine eden büyükler olduktan sonra karar vermek özgür irade midir ?
9 yıldır asık olduğum kızı kalbime gömdüm.

Seni kalbime gömdüm.
insan birini sevdiğinde ne olursa olsun sevgisi yok olmuyor.

Belki karşısındaki insan değişiyor ama insan, sevdiği kişinin şimdiki haline olmasa da o eski haline hala sevgiyle bakıyor. Bazen nefretle kendine itiraf edemese de...

Belki de bu yüzden unutamıyoruz...