bugün

yine bir doğum günümü evde tek başıma kutluyorum.telefondan gelen mesajlara bağlı hatırlamak istemiyorum şu şeyi.
ilkokul öğretmenlerimi sevmiyorum. iki adet ilkokul öğretmenim oldu. 1. sınıfta bir öğretmen. 2-5 arası bir öğretmen. ikisini de sevmiyorum.

sebebi mi?

anlatayım.

birinci sınıftı. önceki gün öğretmen ödev vermişti. tahtaya toplama işlemleri yazmış ve bunları elma armut gibi nesnelerle şekillendirerek çözmemizi istemişti. ödevi yapan azınlıktan biriydim. o gün öğretmen sorunca da yükümlülüklerini yerine getirmiş bir bireyin özgüveniyle el kaldırdım. öğretmen defterimi istedi. benim ödevim şu şekilde idi.

görsel

öğretmen defterime baktığı anda sinirden kıpkırmızı olmuştu. herhalde çoğunluğun ödevi yapmayışı onu sinirlendirmişti. ama hıncını benden çıkaracak gibiydi. defterimi bir hışımla yere çaldı. defter parçalanmıştı. babamın o kadar uğraşıp özenle yaptığı kap yırtılmıştı. daha sonra kendilerinin açıkladığı istediği tarz ödev ise şöyle bir şeydi:

görsel

ya ben sana ne diyeyim. karşındaki bir çocuk. üstelik senin verdiğin ödevi yapmış. simgelerin toplamlarından da anlayabileceği üzere toplama işlemini de kavramış. altına o rakamları yazmayı unutmuş diye yapılır mı bu? benim geri kalan ömrümde yenemediğim özgüven problemlerimin temeli bence bu olayda yatıyor. o günden sonra hiç parmak kaldırmadım. soruların çoğunu bilirdim. ama belli bile etmezdim. daha sonraki öğretmenlerim hep derslerimin iyi olduğunu söylediler fakat derse katılımımın azlığından ve girişken olmayışımdan yakındılar. haklıydılar. ama ben de haklıyım kendi içimde. o gün kendimi o kadar küçük düşmüş hissettim ki. ya bir daha tekrarlanırsa korkusu beni bugün bi dükkandan girip bir ürünün fiyatını sormaktan bile alıkoyuyor bazen. işte bu yüzden birinci sınıf öğretmenim olan a... k...'yu sevmiyorum.

gelelim ikincisine;

ikinci öğretmenim olan s... t... tam anlamıyla bir psikopattı. abartmıyorum. bir iki örnek verince anlayacaksınız. günümüzde öğrenciye tokat atan bir öğretmen şikayet edilebiliyor ve ceza alması sağlanabiliyor. ama o zamanlar kazın ayağı öyle değildi. onun yaptıklarından herhangi birini bugün bir öğretmen denese süründürürler onu. dayağa çok da karşı olan bir insan değilim. belki de döve döve, eze eze öğrettiler bunu bilmiyorum. ama öyle düşünüyorum. bazen tek çıkar yolun bir tokat, bir kulak çekme olduğu anlar geliyor. ama öğrenciye işkence eden öğretmen modeli benim bahsettiğim. nasıl mı? mesela dersin ortasında bir boşluk anında bir öğrencinin parmakları arasına pilot kalemini koyup sıkıştırmak. sebepsiz yere. tutun ki sebepli de olsun. yaramazlık yapmış olsun o kişi. bu işkenceyi mi hak ediyor. ya da 7 kere 8'i bilemedikleri için bir ders boyunca dayak yiyen bir öğrenci grubu ki ben de dahilim ona. neymiş? müfettişe rezil olmuşmuş. bizler çalışkanmışız da nasıl 7 kere 8'i bilemezmişiz. bilemedik işte. heyecandandı büyük bir ihtimalle. ama bilemedik. tam dört kişiye sordu müfettiş. dördümüz de gerçekten sınıfın çalışkanları denebilecek öğrencilerdik. ama bilemedik. ve bir ders süresi boyunca dayağa mahkum edildik.

bir bilgi yarışması düzenlendi ilçemizde. bizim okulu temsilen oluşturulan gruba hiç ama hiç istemememe rağmen öğretmenin zorlamasıyla dahil oldum. grupta 4 kişi vardı. 3'ü bizim sınıftan, biri yan sınıftandı. çoğunluğun bizden oluşundan olacak bizim öğretmenin havasında geçilmiyordu. yetmezmiş gibi beni bir de yazıcı yaptı. bir yandan soruları çözmeye çalışıyor bir yandan da grubun yanıtlarını hiç de güzel olmayan yazımla yazmaya çalışıyordum. hani kaybedeceğinizi baştan bildiğiniz durumlar vardır ya. bu benim için tam da öyleydi. düğer gruplara baktığımda öğretmenleri onlara kah taktik, kah moral veriyordu. bizimkisi ise ikide bir yanımıza gelip "bi kazanmayın kafanızı kırarım!" türünden şeyler söylüyordu. ve tabi ki kaybettik. hem de ilçemizde her konuda yarıştığımız ikisi de kendini ilçenin en iyi ilkokulu sayan baş rakibimiz okul kazandı. ve tabi öğretmen küplere bindi. sonuç: dayak!

hele öyle iki örnek var ki. onları da anlatayım bari. bu öğretmen bir dershanenin ortağıydı. hatta kurucularından biriydi. o zaman ilçemizde var olan tek dershaneydi bu ve ilkokul düzeyindeki çocuklara yönelikti. öğretmen sınıfta iş yapabilecek öğrencileri bu dershaneye yönlendiriyordu. başarı düşmesin de kendi eksikleri orataya çıkmasın mı diyordu yoksa rant peşinde miydi bilemeyeceğim. ama 3. sınıftan 8. sınıfa kadar devam ettim oraya. tam kaçıncı sınıfa denk geliyor hatırlamıyorum ama seçim dönemiydi. o dönemlerde seçimlerde parti otobüsleri şehirleri turlar ve özellikler çocuklara olmak üzere bayraklar dağıtırdı. biz de dershaneye giderken bu arabalardan birine denk gemiş ve bayrak istemiştik. refah partisinin arabasıydı. bayrakları aldık. ve sallaya sallaya yürümeye devam ettik. çocuktuk. parti tutacak halimiz yoktu. erbakan kim diye sorsan belki ancak televizyondan bilebilirdik. siyasi görüş kavramı henüz hayatımıza girmemişti. sağını solunu yeni öğrenmiş insanlar olarak siyasetten uzaktık. ama dedim ya çocuktuk. o bayrağı dalgalamak mutluluk veriyordu bize. dershaneye girerken arkadaşlar bayrakları bir şekilde yok etmişler. sakladılar mı attılar mı bilemiyorum. belki beni de uyaracaklardı. ama ben bayrağı diğer arkadaşlara da göstermenin heyecanıyla dershaneye dalınca buna fırsatları olmadı. ve bilin bakalım girer girmez kimle karşılaştım. koyu solcu ilkokul öğretmenim ve elinde refah partisi bayrağıyla ben. sonuç: 6 ders dayak. 6 ders de adam dövülür mü demeyin. o gün yaşadım ben onu. dershane haftasonuydu. o gün okulda görüşürüz diyerek uzaklaşan öğretmen pazartesine kadar artık nasıl bilendiyse! beni kaldırıp dövüyor, sonra yerime gönderiyor, konuşuyor sinirleniyor ve yine dövüyordu. sebep? bir bayrak.

en çarpıcı örneğe geleceğim ki buna çoğunuz inanmayacaksınız. biliyorum. ama olsun. söylemem lazım. ne demek istediğimi tam olarak bu örnek açıklıyor çünkü. bu olayın benimle uzaktan yakından alakası yok. bir gün artık ne suç işlediyse -ki saçma bir şeydir kesin- öğretmen ş... adlı kızı at kuyruğu olan saçından tutup havada tam bir tur çevirdi. ilkokulda travma! daha ne diyeyim. böyle bir eğitim sisteminden yine paçayı iyi yırtmışım diye düşünüyorum. haksız mıyım?
çoğu psikolojik vaka için çocukluğuna inmek lazım derler ya;

benim çocukluğum bile kayıp oysa..
bana önceliği seks olmayan bir erkek getirin, nikahıma alacağım. hayır, iş iyice itici bir hal almaya başladı. varsa tanıma uygun biri başkası kapmadan haberimiz olsun. *

not: bu bir duyurudur. tez vakitte eşe dosta haber salınsındır. *
Düzgün cümleler kurabilecek birine ihtiyacım var. Bir manifesto yazdıracağım da...
Kendime uyku uyutmuyorum, neden? Sebebi komik. Akıl oraya buraya takılıyor. Yine geriliyorum. Bi çözüm de bulamadım. Sinirli yanımı kontrol edeceğim diye uykumdan oluyorum. Sabrımı öpeyim!
Gunun birinde "bana bunu neden yaptin" diye sormak isterseniz, sormayin. Sizin yuzunuzden yapmisimdir amk.
Bir keresinde annemle oturmus gelen misafirin dedikodusunu yapiyorduk mutfakta yemek hazirlarken, farkettikki kadin bizden once mutfak balkonundaymis, sigara iciyormus. "Hic hazirlamayin, yiyecegimizi yedik" dedi. Alelacele kalktilar. Ama hakliydik bence..
kitap yazmayı düşünüyorum ama hikaye bile yazamıyorum lan. *
(#20374523) şöyle bir saçmalık yapıyorum. Yetenekli olduğumdan falan değil, canım sıkılıyor amk. Pes'te 2050 sezonuna geldim, ondanda sıkıldım. Yapacak hiçbir şey yok. O yüzden bununla uğraşıyorum. şu an zevk alıyorum, yani zevk almasam da zaman geçiyor en azından. ama şundan eminim bir 6 ay sonra bunlara tekrar denk gelirsem, çok güleceğim. *
niye bilmiyorum ama ben uyuyamıyorum sözlük. 2 gün oldu, acaba kafamda uykuyla ilgili olan kısım yandı mı? bir sorun var kesin var bence.
--spoiler--
insan olamadıysan şu hayatta yaz günü serin bir gölgelikte uyuklayan bir kedi ol, ya da akşam serinliğinde ortaya çıkıp neşeyle oynaşan akşam kuşu ol yeter sana. onları da olamadıysan niye varsın ki hala?
--spoiler--

diye düşündüm dün.
3. sınıfta ilkokul öğretmenim değiştiğinde ağlamıştım.
Havada sikişen sinek gördüm sözlük. Uça uça önündeki masaya düştüler.
(bkz: elin oğlu Mars a çıksın)
sonunda mezun oldum. kep töreni berbattı. ulan güzel sanatlar fakültesini en sona koyar mı insan !?!? kınıyorum ibneler sanatçıya değer vermiyorsunuz.
şu insanların bencilliginden gına geldi sözlük kardeş

şeytan diyor bigün ekmek almaya cıkıyorum diye cık telefonu felanda evde bırak kimse bulamasın seni..

not: git izmire yerleş.
Ne zaman metro ya binsem yürüyen merdivenlerin stop düğmesine basıyorum herkes yürüyerek çıkıyor valla çok komik oluyor böle sanki mutlu oldum gibi dünde yaptım.
turkmsic diye uluslararası bir topluluk var, tüm tıp öğrencileri arasında etkinlikler falan düzenliyor. işte o grubun ayarladığı türkiye'de 1 aylık staj var. türk tıp öğrencilerinin evinde kalacak yabancı öğrenciler. annemle konuştum derken 2 tane kızcağızı evde misafir etmeye karar verdik. biri makedonyalı biri rus ama yani rus olan insan değil bence, hatun bildiğin bir dişinin bile tercihlerini değiştirebilir. konu komşudan nası sakınıcaz derdine düştü annem de. kuzenlerin de ağustosta 1 ay bizim eve gelesi tuttu, nedense herkes bir medeniyetler kaynaşması derdine düştü. *
küçükken "dershanede ders çalışacağım." diye evden çıkıp veterinere gitmiştim anne. özür dilerim.
Bugün evde yalnız uyandım... çay demledim.. patates kızarttım...bilimum kahvaltılıklarla güzel bir kahvaltı yaptım.

kahvaltıdan sonra bilgisayarımı aldım kucağıma internete girdim. Çok nadir giriş yaptığım facebook'a bir gireyim dedim ne var ne yok...
uzun zamandan sonra yalnız uyandığım için eski zamanları hatırladım... hayatımın 2004-2005 ve 2006-2008 yıllarına damga vurmuş iki ismi hatırladım... gerçi unutmadım bu isimleri ama merak ettim onları... hayatımda bırakdıkları iz açısından birini diğerinin üzerine koymakta zorlandığım isimlerdi.

birtanesini görünce değişmemişti, içimi titretti. Bir diğeri ise çok değişmişti. Artık sıradandı. Artık birini diğerinin üstüne koyabiliyorum. Hayatımın tartışmasız en etkili dönemlerdi. Bu dönemlerden sonrada zaten hayat sıradanlaştı. heycanlar çok azaldı ve başkalaştı... Yaş ilerledikçe neler oluyor bize...ama ben hala gencim... cennetteki yaşıma yaklaşıyorum..
Hayattaki en büyük başarım. THY'de staj yaparken, messi'nin koltuğuna oturmuştum. Sonra oda oturmuştur. Yani messi ile aynı koltuğa oturdum. Gururluyum, gerçekten.

edit: şimdi aklıma geldi, eğer bir gün messi'yi görürsem ''sen her kalkana oturuyon mu? ASDADAsdad'' diyeceğim.
Dükkan bugün boş tanrım çok mutluyum. Çok yorgunuuumm.
livat kablosunun ne işe yaradığını bilmiyorum. Ahh o doktorlar dizisi yok mu hep onun işi bu.
sırf dün akşam verdi diye 2.5 saattir, kpss alan sınavına giren kızı beklemek de, karşı sandalyemdeki çantasıyla aşağılık bir cafede karşılıklı oturuyor olmak da çok boktan.
not: amk.
ankara'yı sevmeye başladım. nasıl yalnızmışım, ankara'yı sevmeye başlayan, yalnız kadınlar.
şiirler taşırlar yanlarında, eski kitapçılarda otururlar.
ankara'yı sevmeyi başarmışsa bir kadın, ne büyük yalnızlıktır, sevdiği.