düşünüyorum da insan bazen gerçek hayatında olan adamla hiç ilgisi olmayan yani aslına uygun olmayan bir adamı kafasının içinde yaratabiliyor. işte o kendi yarattığı adamı seviyor, hatta onu sevmeyi seviyor, onu sevmekten haz alıyor, doyuyor. gerçek olan adam, onu üzecek, kıracak, aldatacak yapıda bir adam olmasına rağmen kafasında yarattığı adamı güvenilir, merhametli, sevgi dolu, koruyup sahiplenen, özü sözü bir erdemleriyle yaftalıyor. bu insanın kendi kendisine yaptığı en büyük kötülük işte. çünkü gün oluyor; gerçek adamın yaptıkları, kafasında yarattığı adamın yaptıklarına baskın çıkıyor. kırıcı, üzücü, incitici yığınla şeyle yüzleşmek zorunda kalıyor insan. çünkü kafasında yarattığı ve aslına hiç benzemeyen o adam artık onu avutamıyor. sahte dünyadan gerçek dünyaya merhaba derken canın acıyor...
geleceğim, bundan 2 yıl sonra hasta olan annemi kaybetme korkularım ve kimsemin bu dünyada kalmayacağının farkındalığı.bunun haricinde ne kayda değer bir diplomam nede düzenli bir işimin olmayışı ve bunların üzerine evin kira olması.ailenin tek çocuğu sen olunca ve babayı genç yaşta kaybedince böyle oluyormuş her şey.telafi ederim, hayat bulurum bir türlü, yolumun sonu karanlık olsada galiba uzun bir süre gene hayatımı devam ettirebileceğim ama insan bazı şeylere hazırlıksız olarak rastlıyor.bunları atlatmam belkide litrelik rakıya bakar ve kısık sesli bir müzik ve sonrasında aynı tonda yaşamaya devam.hep bu yüzdendir güzel bir kadının yüzüne bakamam, kafamı çeviririm çünkü bunun sonucu evlilik ve yeni acı çeken bireyler dünyaya getirmek.
Protagoras “insan her şeyin ölçüsüdür. Rüzgar üşüyen insan için soğuk, üşümeyen için değildir.” Derken genel-geçer ve evrensel yargının kişilerce değiştiği için mümkün olamayacağını söylerken aslında her düşüncenin de doğru ve mümkün olabileceğini kastetmiş o zaman evrensel bilgi hem varolabilir hem olmayabilir. Değişir çünkü insan her şeyin ölçüsüdür.
25 yaşındayım, üniversiteyi bitireli 2 sene oldu ve devlet beni hiç görmediğim bir dağ başına atama kisvesi altında sürgüne göndersin diye kpss adlı aptal sınava hazırlanmak bana çok sıkıcı geliyor. 17 sene fasılasız okudum, geldiğim nokta üniversite mezunu işsiz sınıfı üyeliği. Kpss'ye çalıştın, yüksek bir puan aldın diyelim sonra gelsin mülakat. Bu sınavların, bu prosedürün tamamı devletin kendi verdiği eğitimden emin olmamasının bir ürünüdür. Devlet verdiği eğitime, insanlara verdiği ünvanlar ve diplomalara güvenmiyor, ceremesini diplomaları alanlar çekiyor. Kaç sene daha yaşayacağımın belli olmadığı şu dünyada tekrar tekrar kpss'ye hazırlanmak bana çok saçma geliyor. Köle olmak için doğmadım ki.