yumartadan çıkalı daha 3-5 gün olmuş yavru civcivlerin acıya ne kadar dayanıklı olduğunu test etmek amaçlı yaptığım bir eylemdi nerden bilirdim ki boyunlarından sıkınca öldüklerini. ufacık çocuktum üstelik kardeşimin boynunu sıkınca bir şey olmuyordu. nasıl kıydım ben o şirin şeylere. ne zaman civciv görsem gözümün önüne o ufacık kanatlarını can havliyle çırpışları geliyor.
edit : sinekler üzerinde de kanatsız uçabilecekler mi acaba diye bir çok acımasız deneyim oldu. denemeyin. uçamıyorlar.
mekan: askeri tabur
cinayet zanlısı: fearful
olay: minik kuş un sonu
cinayet aleti: ellerim
6 yaşındaydım. babam asker emeklisi, o zamanlar askeri tabura giderdik. orada yeni doğmuş bir kuş vardı. küçücük bir kuştu o. yerden aldığımda çok sevmiştim onu, uçmasını istemiştim. annesi de uzaktaydı bir dala konmuştu. ben de minicik kuşcağızı olanca gücümle yukarı atmıştım, peki kuşun uçamadığını ben nerden bileyim? yere düştü yavrucak ve o son çırpınışları hala aklımda ne zaman küçük bir kuş görsem aklımda...
mekan: bir park
cinayet zanlısı: fearful
olay: karınca katliamı
cinayet aleti: mercek
9 yaşındaydım. bir parkta arkadaşlarla oyun oynuyorduk. ellerimizde ise mercekler vardı.. yeni cips yemiştik. merceğin ne olduğunu yeni yeni anlıyordum. mercek ile cipsin kağıdının yandığını gördüğümde çok şaşırmıştım. bu buluşumu hemen yanımızdaki karınca yuvasında deneyecektim. ve yaptım da. bir haneyi bir köyü yok ettim o cinayet aletimle. pişmanım. artık ne zaman bir karınca yuvası görsem çevresini düzeltiyor bir adet de şeker koyuyorum.
mekan: 1. cinayetle aynı tabur
cinayet zanlısı: fearful
olay: kurbağanın hazin sonu
cinayet aleti: taş
6 yaşındaydım. yine askeri taburdaydım. oralarda ormanlık araziler geniş yer kapladığından hayvanlar da fazlaydı. ve bu hayvanalar kurbağa da dahil. şişkin bir kurbağa çevremizde dolaşmaktaydı. ve benim ilgimi çekmişti. 6 yaşındaydım çekmesi normal yani. elime aldığım taşı kurbağa bastırdım büyük bir hızla. pestili çıkmıştı zavallı kurbağanın... vırak demesini hala unutamıyorum. sanırım o zaman vicdan azabıyla kurbağaya bir mezar kazıp içine koymuştum. arada hala dua ederim yatarken o kurbağa için.
biri gregor samsa olmak üzere 4 hamamböceği. evet evet. gregor samsa'yı ben öldürdüm. gregor tam sayı... hemi de dürülmüş at yarışı ekiyle. evet evet. fanatiğin at yarışı eki hem de. eki eki eki...
uyarı: aşağıda okuyacaklarınız cinayet değildir sadece bir teşebbüstür.*
kişiler: nil* nil'in yakın bir kız arkadaşı, kurban da sınıftan bir erkek arkadaş.
mekan: 3. kattaki sınıfımız
zaman: sıcak bir mayıs günü, 2008
canı sıkılan nil ve arkadaşı ne yapsak diye düşünürler. bakarlar ki bir arkadaş pencerenin önündeki boş sıra da oturup pencereden dışarı bakmakta. nil in aklına şeytanlık gelir ve sorar:
-çekeyim mi sırasını alttan?
arkadaş işte hayır der mi. o daha da teşvik eder beni. ve ben sessizce sokulup sırasını çekerim altından. ardından hayatımda duyduğum en acı dolu çığlık... korkuyla sıranın üstünden atlayan bir çocuk, gülmekten yerlere yatan iki kız...
***aslında bunu yapmamın bir nedeni daha var da derin mevzu o. yoksa can sıkıntısından insan öldürcek biri değilim. en fazla işkence ederim. *
ayrıca aynı çocuğu birkaç kere de merdivenlerden ittim. zavallı beni görünce ayağa kalkıp siper alıyordu. saygı işte. kim demiş şimdiki gençler saygısız diye. bak nasıl da ayağa kalkıyo.**
minik bir itiraf: şimdi yazınca aklıma geldi de sözlük ben bu çocuğa çok çektirdim ya. valla çok günahını aldım. çok beddua etmiştir bana. ama hala da yapıyorum. hoşuma gidiyor çünkü.*
--spoiler sezon 2--
el ameliyatını yaptırdığım hintli doktor, eski karımın yerini öğrenmek için öldürdüğüm postane görevlisi leş hatun
--spoiler sezon 2--
--spoiler sezon 3--
lachero, lacheronun sağ kolu at kuryuklu elemen bi de skindirik saçlı zenci eleman.
--spoilersezon 3--
birçok sineğin götüne çöp sokup doğaya salmışlığım vardır, muhtemelen bir müddet sonra ölmüşlerdir. sayılarını tutmam imkansızdı ancak davamda haklıydım. yüzdükten sonra kumsala uzanıyordum o sırada biraz rahat edeyim diyordum ama rahat ettirmiyorlardı beni. ben de yakaladıklarımdan intikam alıyordum, ki son derece normal bir cinayet.
çöplerin içinde bulunmuş 3 adet kedi yavrusu... kedilere aşık bir yazar çocukluğunda... çöpten alınan kedi yavruları önce biberonla beslenir, onlar mutludurlar artık karınları doymuş, uykularını da almışlardır, bakar linka çöpten çıktı bunlar çok pisler ve yıkamaya karar verir... bilmez ki yavru kediler yıkandığında hastalanıp ölürler...... belki sadece ılık suyla silse daha iyi olurdu. bir de illa da yıkayacaksa... bilmez ki kulaklarına su kaçırmamalı, kafasını yıkamamalı... kedi yıkanmaz... o kendini temizler... her dakika patilerini yıkamak da üşütmesine sebep olabilir...
şut çekerek öldürdüğüm kurbağalar .
tuzlayarak haşladığım sümüklü böcekler .
kolonya döküp yaktığım sümüklü böcekler .
en organize olanıda boş margarin kutusunu içinde kurba ile kapatıp üzerine hatrı sayılır derecede kum dökerek birde güzel mezar taşı ile taçlandırdığımız eylemdir . ertesi sabah kurbağa havasızlıktan patlamıstı .
o gece annem erken yatmıştı. benden onun ışıktan rahatsız olmaması için ışığı kapatmış bilgisayarımda shutter isimli filmi izliyordum. (tayland versiyonu). filmde o kadar gerilmiştim ki bi ara, filme biraz ara veriyim diyip su içmeye gitmek istedim ve ışığı açtım. bangonun üstünde hayatımda görmediğim büyüklükte bir hamam böceği gördüm. antenlerini bana doğru oynatmaya başladı, zaten film korkutucuydu antenleri bana doğru sallamasından sonra benim alanıma girdiği için karşılık verme ihtiyacı duydum. ve o andan sonra olan oldu. bangonun üstü hamam böceğinin ezilmiş, iç organlarının etrafa dağılmış görüntüsüyle doluydu.
pişmanmıyım.. evet tabikide pişmanım.. onun ezilmiş halini temizlemek zorunda kaldığım için iğreniyorum.. *
uzun uzun yıllar önce..
iki küçük ördek yavrusu vardı benimdi şu hani çarşıda pazarda satılıyorya ordan almıştık, aslında onların çok yaşamadığını biliyordum ama sayemde hiç yaşamaları münkün olmadı, onlara ev yapmıştım kartondan, kapısı penceresi bahçesi bile vardı çok lükstü, evin içinde iki gün boyunca uyudular gecemi gündüzmü anlamadılar tabi sonra bir baktım terlemişler saç kurutma makinesiyle kuruturken tüylerini onlar kurudu susuzluktan öldüler sanmayinki su veremedim o lüks eve bir tesisat döşemediğim kalmıştı, çok ağlamıştm pişmanım evet ama sonuç olarak çoçuktum bana büyük tecrübe oldu.
birde hayal olarak hatırlıyordum ama büyüklerim gerçek olduğunu hatırlattı geçmişte katilmişim.. daha 4-5 yaslarındayen kuzenimle daha yeni doğmuş tüyleri bile olmayan kuş yavrularını yuvalarından alıp ameliyat ederdik keserdik doktorculuk oynardık sayısını bile hatırlamıyorum işlediğim cinayetlerin nasıl yapabilmişim hiç bilmiyorum şuan sinek bile öldüremiyorum..
--spoiler--
akşam içmişim tabi. doğal olarak sindirim sistemleri kollektif uyum içeresinde işlevlerini yerine getiriyorlar. derken kafa kıyak zaten, o kıyak kafa direk odaklanıyor karınca yuvasına. biri girip biri çıkıyor. ulan dedim sinan, insanlar selle boğuşuyor, karıncalarda boğuşsun...
--spoiler--
çocukken yaptığım en büyük salaklık hamile bir kediyi kaynar kazana atmaya çalışmak olmuştu. Allahtan ki yalnızca patikleri girmiş ve kedicik kurtulmuş. ama bunu yaptığımda 4,5 yaşındaymışım annem anlatmıştı. Bahçeli bir evde büyüdüm yüzlerce hayvan besledim kediden keçiye kadar sonuç olarak deli divane hayvan sever oldum ama bu olay aklıma geldikçe üzülürüm. şimdi hamamböceği hatta akrep bile görsem yakalayıp bahçeye atıyorum.
bahçedeki sümüklü böcekleri tuz ile öldürmüşlüğüm vardır. çok küçüktüm tabi. daha sonraları salyangozları çok sevmemin bu aşırılığımı bastırmaya çalışmamla alakası olabilir diye düşünüyorum ya da ne bilim en azından günah çıkartmak gibi birşeydi belki...
sonraları bahçe hayatım geliştikçe bir takım anı ve gözlemlerim bile oldu salyangozlar için; ama en büyük aptallığım galiba insanların bu bilgilerden etkilene bileceği olmuştur.
''salyangoz yumurtasını nasıl korur?''
başlıklı bir konunun insanlar arasında çokta prim yapmadığını gördüm ...
hele ki kızlarla sohbette, arkalarına bakmadan koştuklarını hatırlarım *
iyiden iyiye sevdim bu hayvanları sonraları... yolda falan görürsem alıp bahçelere geri atmaya başladım.
şu sıraları, yaptığım çizimlerde sayangozu imza gibi birşey için kullandığım çok oluyor.
salyangoz; ''evini sırtıda taşıyan, aynı anda kablumbağa olmayan, yumuşakçalardan bir sümüklü böcektir'' benim için... hayatıma cinayetlerle dahil olmuş ve bir daha da çıkmamıştır. *
sene : 95-98 arası
mekan : ev
cinayet zanlısı : president evil
95 lerde hiç unutmam annem bana ufak bir kalem kutusu almıştı, plastik çekmeceliler var ya onlardan. sinekleri yakaladıktan sonra o çekmeceye atardım, sonra içine kolonya döküp kibriti çakardım. böyle binlerce sineği öldürmüşümdür.hitler potansiyeli var sanırım bende.