bazen öyle bir an gelir ki istatistik bilimi dahi başınızdan geçen olayları açıklamaya yetmez.
bir yaz günü arkadaşlarla tatile gitmek üzere anlaşıyoruz.
2 kişiyiz. bir arkadaşımızın boş yazlık evine misafir olacağız. toplamda 3 kişi deniz, kum, güneş tadını çıkaracak, doyasıya gezeceğiz. yani en azından ben böyle zannediyordum.
böyle dedim de eve gittiğimde 40 tane adam bizi karşılamış gibi olmasın.
evine misafir olduğumuz arkadaşımız her zaman ev boş olmadığı için kendi arkadaşlarını da çağırmak istemiş, küçücük evde 10 kişi olmuştuk.
parayı ilk gün deli gibi harcıyoruz. öğrenci halimizle mangallar yapıyoruz, alkolü deli gibi akıtıyoruz. ulan mangal senin neyine sen öğrenci adamsın otur ye makarna yok illa bir cinslik yapıcaz. hatta etleri terbiyeli almayacağız evde kendimiz terbiyeleyeceğiz 2 tepsiyi deli gibi yağ ve baharata boğup bulaşığın allahını yapacağız.
bulaşık yıkanmıyor tabi biriktirçe birikiyor, dağ gibi oluyor.
hatta öyle bir hal oluyor ki akşam yemekte 3 arkadaşa temiz kaşık kalmıyor. bulaşık dağının devrilmesinden korkarak dağın altından temiz kaşık çıkaramayan arkadaşlarımız bizim yemeğimizin bitmesini bekleyip, kaşıkları temizleyerek yemeğini yiyor.
bu kötü gidişe dur demek lazım fakat kimse bulaşık yıkamak istemiyor haliyle.
hemen bir çekiliş gerçekleştiriyoruz bulaşık yıkayacak kişiyi belirlemek amacıyla. bir kişi bir kağıda sayı yazıyor diğer 9 adam tahmini rakamlar söylerek sayıyı yazan kişinin yukarı aşağı yönlendirmesiyle sayıya yaklaşılıyor ve sayıyı bilen kişi bulaşığı yıkıyor, plan bu.
ilk denemede 1 ile 100 arasında bir sayı yazıyoruz. daha sonra 9 tane adam bunun çok çabuk biteceğine karar kılıp 1 ile 1000 arasında yapmaya karar veriyoruz.
arkadaşımız 1 ile 1000 arasında ki sayıyı kağıda yazıyor ve ters çeviriyor. ardından ilk arkadaşımız tahminini belirtiyor ve 347 diyor. ondan sonrası ise tahmin edebileceğiniz gibi hepimiz, sayıyı yazan arkadaşın "hassiktir" nidasıyla irkiliyoruz. kağıt ters çevriliyor ve
"347"
koca bulaşık dağını bu talihsiz arkadaş yıkıyor haliyle.
belki bu şansı ona bir iddia bir milli piyango çekilişinde ufak da olsa paralar kazandırabilecekken bizim evde bulaşık yıkatıyor.
Akşam 10 da eğitim fakültesine gittiğimde ortada kimsenin olmamasıdır. Hayır öğrenci doğasına aykırı. Ayrıca flash ini bulan yazarın aksine ben kitabımı bulamamıştım. (bkz: hayın temizlikçi)
cinci karı muhabbetlerini bilirsiniz.
benim bir hala kızım vardı, böyle saçma sapan işlere çok girer kurşun falan döktürür. neyse kocası bunun ağzını burnunu bir güzel kırıyor yine bir gün. bu da diyor ki kesin bizde büyü var doğru buruşuğun birine gidiyor, tabi ki götüren de benim araba ile.
neyse kardeş girdik içeriye ev felaket mistik. ama mutfakta da kapuska kaynıyor herhalde, ortalık bir kokuyor ki aklınız durur.
neyse oturduk karının yanına eciş bücüş bir şeyler söylemeye başladı, karının rengi benzi attı halamın kızı da tiribe girdi ağlıyor falan. hani cem yılmaz'ın içe sıçmak deyimi var ya, içime içime gönderiyorum ağabey.
karı bir ''uyyiiihh!'' dedi kendine geldi ama sesi bir başka türlü çıkıyor, nasıl korktum nasıl korktum.
halen daha inanmam böyle şeylere o karı büyük ihtimal iyi tiyatrocuydu ama bizim hala kızı nedne titreyip ağlamaya başladı bugüne bugün kendisi bile bilmiyor. ona sorarsanız '' cevdet'e kötü davranmasını öğütleyen onlar'' diyor. amk yumruğu atan cevdet, dayağı yiyen sen. cinin ne suçu var aha. *
makinada rulet oynarken amacim kirmiziya basmakti ve oyle de yaptigimi dusundum fakat sakarligim beni numara yediye basmaya zorlamisti anlasilan ki o an koydugum parayi otuz alti misli olarak geri aldim.
birini çok seviyordum, o da beni seviyordu, nerden biliyorsun derseniz ikimizde bunu birbirimize itiraf etmiştik, sana aşığım demişti, bende ona cevabını vermiştim aynı şekilde, sana aşığım demiştim hemde defalarca. sonra beni terk etti, bu benim şimdiye kadar başıma gelen en doğa üstü olaydı.
1-2 sene önce diyelim bu olaya, yurtta kalıyorum. Gece 12-1 gibi, oda arkadaşım E, (şu an yazdığım bir hikaye sebebiyle adını burada belirtmiyorum) "Ben uyuyorum" dedi. "Neye uyuyorsun ya? Tavuk! (Neye uyuyosun.. Türkçemin güzellileri)" dedim ama, Yok ben yorgunum da gak da guk da diyerek gitti yattı yatağa. Bende kulaklığımı taktım, artık o an ne yapıyorsam onu yapmaya devam ettim. Kısa bir bilgi; Oda arkadaşım E, korkak bir çocuktur. Odaya böcek girdi diye beni kaldırdı bir kere, öldürdüm, öyle yatabildi. Bu onun için normal bir korku, öyle anlayın. Birde aşırı korktuğu ruhlar alemi var. O konuya onun yanında hiç giremiyoruz bile. Neyse saat 3 gibi, benim de uykum geldi, lapattım bilgisayarı yatağa geçtim.
Sırt üstü, kafam da duvara dönük yattım yatağa, öyle uyumayı bekliyordum sözlük. Tam da dalıyordum sanki, kapı açıldı. Biz kapıyı hiç kitlemedik kaldığımız süre boyunca, hiç bir hırsızlık olayı ile de karşılaşmadık, bu yüzden hep açık bırakırız. Benim gözler açıldı tabi, birisi kapıyı açtı ama, başka ses yok. Birkaç saniye geçti, kapı kapandı. Herhalde ya biri kapıyı şaşırdı uykulu uykulu, ya da görebli kontrol etmeye gelmiştir falan diye düşündüm. Neyse ya yatayım derken, odada birisinin yürüme sesleri geldi. insanın o an kafasından binlerce şey geçiyor, "Bu kim la şimdi?" "Hırsız falan mı?" "uyurgezer mi?" Ben bütün bu korkunç olasılıkları düşünürken, ki normalde de çekinmem sevgili sözlük, ama gözlerimi açıp da noluyor diye bakamadım. Korktum gerçekten de. Bu sesler odanın ortasından gelmeye devam etti, sanki odanın içinde daire çiziyordu. Yatağımın yanında, hemen dolaba yakın benim kılıcım durur. (Gerçekten de durur, manyak falan da değilim) Elimi hafif hafif attım oraya doğru ki, yani onu alırsam kendime güveneğim biliyorum. Dostlar ben daha elimi oynattığım anda, o ayak sesleri hızlıca yanıma kadar geldi. Abi yani bunun anlatamazsın, bu yaşanır, resmen ölüyordum korkudan. Hiç kıpırdamadım ki beni uyuyor falan sansın diye ama, nafileymiş.
Sanki bir dirsek, belime bastırdı. Yani ancak böyle kelimelere dökebiliyorum. Kaskatı kesildim. Üstüme bastırıyordu. Artık ne olacaksa olacak zaten diyip, kalkıp kendimi savunmak istedim ama, kıpırdayamıyordum. Dostlar, adamı ya da artık her neyse onu, başımın arkasında hissettim. Birşeyler söylemeye başladı, abartmıyorum sözlük, ben hayatımda bu kadar üşümedim. Konuşuyordu, anlatıyordu, ama ben hiçbirşey anlamadım. Kelimeler mantıksızdı demek istemiyorum,, çünkü olaydan 5 dakika sonra ne söylediğini hatırlamak istediğimde hatırlayamadığımı gördüm. Unutmuştum. Konuşmasını bitirince üzerimdeki ağırlık kaltı. Saniyeler değil, saliseler içinde ayağa kalkıp ışığı yaktım. Hiçbirşey yok.. Kapı kapalıydı, hemen açtım, kimse yok.. Yatağa oturdum, E'yi kaldıramyı düşündüm ama, herhalde ölürdü korkudan. Yapacak birşeyim yoktu. Sabaha kadar, güneşi görene kadar tüm ışıkları açıp oturdum. O odadan da 1 ay sonra taşındık.
Kendime yemek hazırladım, tepsiye koydum. Son olarakta buzdolabından ketçap, mayonez alıp sıktım ve buzdolabının kapağını kapatıp salona geçtim. Evde kimse yok. 1-2 dk sonra mutfaktan bir ses geldi tak diye. Oha dedim, gidip bakmaya bile korkuyordum. Yavaşça gittim ve buzdolabının iç ışığı mutfağı aydınlatıyordu. Kendiliğinden açılıp masaya çarpmıştı kapısı.