elveda sevgili
hayallerimde okşardım saçlarını
güneş hiç batmazdı
hep gülümserdin
hep gülümserdim
gerçek ise hep acı olur
cayır cayır yakar insanı
elveda sevgili
bana başkasının kelimeleriyle geldiğini görmek
arzularının başkası için yandığını görmek
yeterince sarsarken
aşağı düşen bir bilek görüyorum
atar damarı kesilen
elveda sevgili
adını haykıracağım bu gece
gözyaşlarımı dökeceğim sevgine
ve seni tanıdığım güne lanet edeceğim
kangrenim oldun
söküp atmam lazım seni
sökemiyorum
elveda sevgili
başkasının olacağına
zihnimde öl daha iyi
elveda...
özgürdük bir zamanlar
burusmus ayaklar kumda
ellerimiz tutardi birbirini
biri atlamasin diye suya;
gitmesin diye gözlerimizin içine bakardik
simdi ayni deniz
karsida dragos, isiklar
ah istanbul, burasi adalar
ne elimde elin var
ne ruhumda özgürlük
kelimeler
nasil da dokulduler dudaklarimdan
anlamadan
dinlemeden
sonunun nereye varacagini bilemeden..
bilselerdi
en keskin taraflariyla kanatmazlardi seni
kiyamazlardi
simdi susturdum hepsini
gel bile diyemiyorlar sana
boyunlari bukuk
aciyla sulanmis
suskun...
onlar diyemese de
sen gelsen
nolur?
ağzımı bozacağım lan
pardon diyeceğim
ümitlerinizi tersten yatırıp
köpek gibi haklıydı bütün Hasan Sabbah'lar!
Köpek değil kuçu değil
itoğlu dediklerinden aslında!
ki göreceksiniz
af dilediğinizde tokat yemenin anlamı
hayat ne garip. tam da bir yıl önce bugünde, doğum günümde bulutların üzerindeyken şimdi büyük bir hızla yere düşmenin hatta çakılmanın acısıyla akan gözyaşlarımı silerek, silmeye calışarak giriyorum yeni yaşıma.
bir tokat gibi yüzüme her fırsatta çarptığın "sen mahvettin" cümlesini bir kez daha okuyarak, içimi acıtarak...
belki hiç bilmedin ama sen umarsızca harcarken kelimeleri ben tahmin edemeyeceğin yaralar aldım her birinde. içimi öyle yaktı ki yok oluşların her yaşımda yarama tuz bastım.
oysa yaram da sendin, gözümden akan yaş da...
giderken bıraktığım gözyaşlarından yine en çok kendime pay ayırdım. emin ol senin yerine de ağladım.
ilk kez bu yaşımda hissediyorum hayatın ağırığını üzerimde. ilk kez bu gün diğerlerinden farklı baktım yeni yaş günüme. daha yorgun daha kırgın.
ilk kez bu kadar "olmasa da olur" um. ilk kez bu kadar donuk, bu kadar silik, bu kadar mat... bendeki renklerin hepsi senin yansımanmış ilk kez bugün anladım.
sen yokken siyahım...
bir önceki yaşımda ne kadar gökkuşağıysam bugün o kadar bulutum...
deli gibi yağıyorum...
senle ne kadar güneşsem bugün o kadar soğuğum.
yokluğun hep üşütürdü de ilk kez bu denli buz kestim.
affet beni olur mu? bu yazıyı hiç okumayacak olsan da affet.
ben küçükken
kök on üçtü uğurlu sayım
annem kediler asardı çamaşır iplerine
sesime usulca bırakılan bir virgül gibiydi
babamın betonlara vuran gölgesi
baykuşlar fal bakardı, papyonlar takardı
deterjan kutularında kuruttuğum kelebeklerim
benekleriyle göz kırpardı
bileziklerim vardı o zaman siyah ojelerim
yakan top denilen katliamlarda kaç arkadaşımı yitirdim
ben küçükken hiç deniz görmemiştim
vahim bir sevgi salgınıyla ölürdü balıklar duyardım
saçları dökülmüş bir deniz kızı otururdu küvetimizde
şırıngalar kullanırdı bileklerini keserdi kuyruğunu çırpardı
annem kokulu sabunlarla ovardı yaralarını
tuzlu deniz şarkıları mırıldanırdı hep
dudakları kanardı
ben küçükken
kitapların arasından kurumuş kılçıklar çıkardı
kumdan kaleler yıkılırdı avuçlarımdan
deniz anaları yumurtalarını kalbime bırakırdı
balıkçılar kendi ruhlarının avına çıkardı tuzlu sularda
annem susardı
yelkenler tıkardı hep ağzını
babam hiç arkasına bakmazdı
ben küçükken hiç aşık olmamıştım
hiç kurşun dökmemişlerdi avuçlarımda
ben küçükken
büyük bir çakıl taşıydım
şimdi ufaldım
düz
dümdüz çizgiydi hayat
dün
ve gün be gün artan bir engel
zorluklar
çetin
geçimsiz
geçemeyeceğin kadar derin
bunları siz böyle diyorsunuz
beynimden siktirolup gidin.
ucuz
ve düz propaganda kalıpları ardında saklayamazsın kalbimi
ve beş para etmez sözlerle kilitleyemezsin beynimi
düşüncem beni bağlar
siktirolup gidin şimdi
ölüm
yakın
kaçmaya lüzum yoktu hiç
ondan korkmazsan sana zarar vermez
onu seversen seni korur kollar
ah bir de sana kavuşsam dersin
azrailin özlemiyle
siktirolup gitsem buralardan
sakin birakma beni ben gitmeye kalksam da
bak gözlerime herbirinden yaslar atlasa da
saril bana ne olur
sen yasat beni ölümü dilime dolasam da
ve sev beni ben sevmedigimi söyleyince
tut beni saril ne olur, saril
ya birlikte kalalim ayakta
ya da düselim birlikte tanrinin kucagina
susacagım tamam.
sana söz.
dua edeceğim bugün.
ağlamamak için bir daha ardından.
sonra taşınacağım buralardan.
sana yakın olan her şeyden gideceğim.
bu şehirden önce.
buradaki gökyüzünden.
havanın kokusundan.
kendimden sonra da.
başka bir şehrin sabahında uyandığımda,
yeni evimde belki de,
başka bir yatakta,
her sabah sana tekrar aşık oldugum şehirden uzakta
sana kurulmuş saatlerimin sesinden sıyrılmış,
başka bulutların altında, başka damlaların...
unutmaya gideceğim seni.
saçma sapan şeyleri iş edinecegim kendime,
çiçek alacağım, kim bilir balık besleyeceğim belki,
konuşmayacağım ama anlatmayacagım.
tek bir hece götürmeyeceğim senden.
orda da kesilecek elektirkler
korktugum için elim telefona gidecek,
aramayacağım
bu korkuya da alışacağım.
sana söz.
yolladığın şarkıları dinlemeyeceğim,
oraya götürmeyeceğim bana söylediğin sözcükleri
başka bir dilde başka sözcüklerle sevileceğim.
anlamsız buldugum kelimelere anlam yükleyeceğim.
sana karşılık gelmeyen her sözcüğü seveceğim.
sana söz, özlemeyeceğim.
bulmaca eklerini almayacağım gazetelerin
sana sormadan çözemeyeceğimi bileceğim.
direnmeyeceğim.
inat etmeyeceğim.
her sevincimi kahkahaya dönüştürmeyeceğim belki ama
ağlamayacağım da, sevinçten de olsa.
Dağınık olacağım yine
Seveceğim fotoğraf çekilmeyi
Sensiz de güzeldir oraların denizi,
Korkmayacağım bu kez binerken vapura
Elimden tutmayacaksın
Bileceğim.
Martılar yine gececek üzerimden
Almayacağım simit, atanları izleyeceğim ama
Gelmeyeceksin aklıma
Sana söz üşümeyeceğim.
Çok eserse gireceğim içeri.
ceketin yok omuzlarıma vereceğin
fark edeceğim.
Çay alacağım yine,
Sade çay bu sefer
Yanında su olmayacak
Çayı içince susayan ben değilim
Sen yoksun,
Su içmeyeceğim.
yeni anlamlar bulacağım anlamsızlıklarıma,
unutmayacağım ama daha az hatırlayacağım sonra.
Tamamlayacağım bu şiiri
Kızarsın ya yarım kalınca
Kızmayacaksın.
Okumayacaksın.
Öleceğim.
canım isterdi güzel kadınlarla sevişmek, alırdım istediğim güzel kadını yatağıma, süzülürdü o güzel kadınlar kollarımda, anladım ki güzellerle sevişmek değilmiş mutluluk...
ne kadar zamanımı çaldı mutluluğu anlamak, oysa basit bir kadındaymış mutluluk, ve sevişmekten daha asilmiş, anladım ki sevdiğinle sevişmekmiş mutluluk...
günlerden bir gün
yorgun ve bitkin otururken
ve omurgalarim katir kutur ederken düsündüm
lan dedim yorulmak için mi calisiyorum diye
hadi dedim biraz avarelik yapalim dedim
avarelik yaptik bu sefer
ayaklarimda agrimaya basladi
ulan dedim bu iş böyle olmayacak dedim
calissan da avarelikte yapsan yoruluyorsun
demek ki hayat yorulmakmiş
o halde adam akıllı yorulimda bir şeye benzesin
Ne zamandır;
dönüp duran bedenimi anlamaya çalışıyorum,
bir yatağın içinde ve
elbette çaresiz...
Yalnızlık ebedi bir uyku,
yalnızlık edebi bir uykusuzluk.
Dönüp durmamın nedenidir,
derelerin denize kavuştuğu yerde
duran o ağzın kuruduğunda,
yaşadığım dermansız susuzluk...
kendini büyük iskender zanneden hamamböcekleri bağriyordu,
5 artı 5 10 eder diye.
gürültüyü önce iplemedim,
ama fazla çıngar çıkartıyorlardı.
en sonunda dayanamayıp
'7 artı 3'te on eder' dedim.
önce memnuniyetsiz homurtular çıktı,
içlerinden bir tanesi 'hassiktir ulan' dedi.
izah ettim uzun uzun anlamıyorlardı.
ezberlerini bozmak istemiyorlar,
diretiyorlardı '7 artı 3 on etmez' diyorlardı
en sonunda dayanamadım,
tohumlarına para mı saymıstım?
aldım elime çekici bam diye vurdum,
hepsi telef olmustu.
oh be çektim
bu sırada bir kanatlı fil göklerde ucuyordu
üzümden yapilmiş havalimanina iniş izni istiyordu.
bugun yapış yapış bir sıcak vardı
bin kocadan arta kalmış biteviye fahişe şehirde
yaliların boynu bükük kayıkhanelerini bile terleten bir sıcak vardı
fonda alaturka bir şarkı çalmakta
ve serin bir çınar gölgesi aranmakta
habeş melezi bir garson galatada çayımı getiriyor
kuleye çıkmadım
bir adet sarı paraya herkösesini bildiğim
bin kocadan arta kalmış biteviye fahişe şehire bakmaya dedim
bir sarı para
geminin gittiği istikametin olduğu bölüm gayet huzurlu ve dingin
ahalinin koştugu istikamet ise bayaği hengame içinde
aramayın bu şiirde bir anlam manlam
çünkü sadece izlenimlerdir
vapurda dalgalarin köpüklenmelerinden sigaram söndü mesela
geminin gittiği istikametteki bir semtte bir ambulans
beyhude yere bağira bagira yol istiyor
kimse iplemiyor, falanlarda filanlardalar
rakı bile içilmez bu havalarda
en iyisi topu dikip mahi hülyalara dalmak
fonda ambulans tınısı