nirvanaya ulaşmak diyorsun ya hani
bizim amacımız bu,
amaç dediğin şeyi kullandın mı?
hiç bakmadın mı yüzüne bir ırmakta?
hiç mi tadına bakmadın onun?
o tuhaf, ekşi ama hayat veren suydu
kaçtığında bazı kötülüklerden
bir hoş mu olur için?
yanında kimse olmasın dediğinde
hep birisi vardır bilirsin
ben olmak istedim o
olamadım, beceriksizdim hep
o kutsal suyun tadına bakarken o
sen yapamadın, çaresizdin hep
diyorsun ki, o ırmakları sen terkettin
diyorsun ki, susuz kalan şimdi sen
ama bana bunu diyen de sendin ey berrak su
dedin ki ben zehirim, kaç
dedin ki, ben seni tedavi etmem, uzaklaş
bense dedim ki, yaşamalıyım, hayatta kalmalıyım
ama susuz kalan şimdi benim
ağlarken gözlerim
akanlar senin sözlerin
tuzlu,
can yakan,
bulanık
ama yaraları iyileştiren
acıtırken beni iyi eden
sensin sanırım bana gelen
meleklerden
ağır mısın parmaklarımın arasından dökülüp giden gölgeyle
sağır mısın noktalarıma; durdum hep sığınıp sana
yağmurla yıkanmaz bir gölgeye gölge
düşürdüm düşündüğümü başlanılan yerden
bir kökün bir gövdeye
bu cümle otuz harften oluşmaktadır
bu cümlenin öznesi bu cümlenin öznesidir
...diyerek
mantık ayrılığı güdüyorum kör kurguya
biri kesti omurgalarını sağduyunun
biri ben seni sonra ararım kapattı
sonralanıyorum giderek
uzun soluklu masallar yutkundum
bir çırpıda karanlıksı açan çiçeksiz
duvara karşı yankılanıp durdum
ölümdüm; bir işe yaramadım seçeneksiz
korunaklı bir yalanla çoğalttım tanelerimi
büsbütün parçalandım işte
gel
böl beni
asal bir sayıyım
formülsüz
bellek taşmasıyım
kaçağım
unutkanım
bandrolsüz
sinemaya gidilen bir gece benimki
parkların önünden geçerken votkalanan
mesnetsiz bir itibara dönüşmüş iyi ki
en çok hava kapalıyken vicdanına yakalanan
ben olmazınızım
siyaha yel vurur yazım
ben anladığınızın başkasıyım
bir başka zamanın yolcusuyum
zamansızınızım
ne zaman istensem azım
seddim korktu erişilmeklerden
kendine zincirler kurdu bendim
oydu karanlığın arkasına gizlenen
karanlığı zaman-sızdıran bendim
de bu karadüş şeffaf geceler oydu
felaket mermerinden
ben olmazınızım
ne zaman istenmesem lâzım
öyleyse geceye de şöyle soralım
azar azar
ağır mısın parmaklarımın arasından dökülüp giden gölgeyle
sağır mısın noktalarıma; durdum hep sığınıp sana
bindim bin gölgeye heybemden dökülüp giden öfkeyle
şiir misin şimdi bana
[ya kurtulmaya inandırılıyorsak
biz de kurtardıklarımızca]
senin bu gözlerinin ölmek denli anlamı var
simsiyah bir aydınlıktır gözlerin
gündüzleri söndürdüm anlamıyorum
güneşli günlerde olamıyorum
çek gözlerini
tahta masamda dünümden oyduğum şiirlere
benzemeye başlar gülüşün
en az şarap kadar
kendini adamış olursun
yasadışı aşkımızın dik yokuşlarında
freni kopmuş bir varoluşsun
aşka karşı koyuşlarında
bölünmez bir bütündür işte sevgim
ne yapsan
bir anlama tutunacak işte gözlerin
senin bu gözlerinin hiç bir şiirde geçmeyen türde
bir çığlığı var
çığ düşmüş bakışlarına
keskin seviyorum
sakın yaralanma
allah aldı uykumu
dost dediklerim
sikti götümü
şeytan geldi
arattı nefsimi
akıl verelim dedik
bedavaya yediler fikrimi
rahat oturayım diye
kestirdim zikimi
kimse görmez
benim alın terimi
kimse tanımazdı
evsiz yurtsuz kerim'i..
doğduğumdan beri
gözleri yaş doluyum
ben insanlığın
hergün çiğnenen yoluyum
sümbül sokak
69 noluyum
ben delikanlı kerim,
namuslu kerime orospusuyum..
bırak gömülsün venedik sular altına sen gel benimle.
ruhundan tutup duvara savurduğum her bir bedenin bedelisin belki bana
suyuna karıştırdığım ıstırabında boğulsun venedik
kin güden anılarımın gondolu yüzmez artık üstünde şehrinin
batmadan hayallerin dar sokaklarında
bir masalın içinden çık gel istiyorum kahraman olmadan
bırak yıkılsın! batsın ardından venedik dönüp bakma
kalsın sular altında her gece penceresinde ağladın evin ahşap merdivenleri
köprüleri uzayıp kanlı eller gibi sarmaya çalışsa da tenini
çıkar at sana verdiği yaldızlı görkemi üstünden
bütün anlamlarından arınıp sadece yaratılışınla kal
çek al ruhunu didik didik eden günah köprüsünden
ve gel... boş tahtına otur günahımın.
boynuna dolanan rüzgara dokundum dün gece
sesin bozarken gecenin zirifi karanlığını
gülüşün kıskandırırken kameri nurundan
darmadağın ederken yıldızları gökyüzünde yüzün
ve yakarken gözlerimi aşkın ateşinde hüzün
hiçbir zaman anlamayacağın bir ürpertiyle dokundum sana..
öbür ucundan dünyanın, rüzgarlarla gönderiyorum
sarıp sarmalayıp çoğul zamanlar içinde tekil yalnızlıklarımı.
bir kanunun telleri arasında içimdeki aci
çaldıkça mızrabı gönlüme batar husranımın
sana dair ne varsa notalarına serdim bu huzunlü şarkının
her dinlediğimde kan damlar gözlerimden
gözyaşlarımı sildiğim her şey sana benzemekte sevdiğim...
tırnaklarımla kazıdığım ayrılığın altından azabın çıktı
serpilen hiç bir su iyileştirmedi gözlerimdeki hüznün can yakan bakışını
yoksun ya.. gecelerin manidar karanlığıda düşman oldu bana
gündüzler aydınlatmıyor yüzümü şimdi senin her kelimesi can yakan sözlerin gibi
can çekişiyor bir mızrabın ucunda sana olan küskünlüğüm
her vuruşunda teline "senn" diyor nağmeler...
ve şimdi.... hikayenin kapağını sıkıca kapatıp saklıyorum bu kasvetli dünyada bozulmasın diye aşkımız.
kendi hayatının altında ezilmişken,
içinde kopan fırtınaları;
senin için alınan kararlara boyun eğip
herkesin görmek istediği insan olma oyununa devam ederek bastırıyorken,
ülküden, sevgiden, aşktan, insanlıktan bahsetme bana
sahte mutluluklarınla, gözyaşlarınla,
ömrün boyunca yaşayacağın kendin olamama azabıyla
sen,
benim gönlümde zavallı değilsen,
yaratanın yarattıklarına olan saygımdandır bu.
gözümde zavallı olman gerçeğini ise, değiştiremeyeceksin artık...
sana akan sokaklarında kürek çekiyor zaman...*
sen erken kavuşmanın günahsızlığında
ben hayatla sohbetimin seyrinde,
keyfe keder yağmurların kokusunu çekiyorum içime.
derin derin uyuyorum sensizlikten arta kalan zamanlarımda,
üzerime saldığın bütün köprülerini geziyor ruhum boş zamanlarında şehrinin günah köprüsünden bakıyorum,
uyuduğun yerde iç çeken yalnızlığına.
sevgi, sevdanı verebildiğin müddetçe yaşanmaya değermiş,
yaratan bu gülüşü sana yarattığı hangi çirkinliği kapatmak için vermiş...
karanlık bir gecede
ağaçların altında başka kimse yok
ağaçların hışırtısı kulaklarımda
türlü sorular aklımda
farkettim ki,çokmuş arkadaşım
yıldızlar var çok
yıldızlar çok yakın bana
dokunabilirim, ama yapamam
onları incitmekten korkarım
Kaçmak mıdır gerçek kahramanlık ölmek mi?
Ölüm bir bitiş sonuçta, maceranın son noktası
Kaçmak asıl yürek isteyen yeni sorunlara karşı.
Bir kurşundan kaçabilir insan, bir bıçak yarasından mesela.
Bünyeyi süründüren esas elaman aşktır aslında.
Kaçmayı başaran yoktur sevdadan..
Gerekirse saklar insan bu yarayı ölümüne ama bırakıp gitmek çare değildir bu
defa.
Bitmesi gereken platonik bir aşk saplanmışsa kalbe,
Çıkarıp atmak kolay değil çoğu zaman.
Düşünme dersin kendine, oyalan başka şeylerle.
Ama beş dakikayı geçmez bu unutma oyunun..
Aklındadır, hiç umursamadığın anlarda bile,
Döner dolaşır yine O'na çıkar bütün yolların.
için acır resmen, söz geçiremezsin kalbine..
Bitmesi için dua edersin bir zamanlar inanmadığın Tanrı'ya..
Sonuç değişmez çoğunlukla; yine O vardır benliğinde..
Derdine tek çare zamandır sen inanmasan da..
Kendine güven sadece sen, sana güvenenleri unutmadan...
Aşkın rengiydi mavi
Haramilerin duvarlarından kalma
Bir kafenin karanlık masasında
O muydu maviyi bu denli hatırlatan
Denizin maviliğine ismini kazıyan
Göklerden bir tutam aşk koparan,
Ve mavideydi aşk
Beyaz tül perdeye iliştirilmiş
Anlamını yitirmiş
Nazar çoktan değmiş
Boncuklarda kalmıştı aşk
Maviydi aşkın rengi
Ve imkansızdı bundan sonra
Maviydi huzurun rengi
Ve kalmamıştı bir tutam ruhumda
Maviydi sevgilinin rengi
Ve bir saniye bile yoktum aklında
Maviydi yalnızlığın rengi
Boğaza karşı tam karşımda
Maviydi mutluluğun rengi
Ve unutulmuştu eski destanlar gibi
Maviydi aşkın rengi
Ve baştan kaybetmişim sanki
bir denizin en mavi ucunda
sen şimdi yağmur yağınca
sesler nasıldır orada
renkler kimden izin alır bilinmez
bir çiçekse bir çiçeğe en yakın
bir insandır en uzağı bir insana
ama bilinmez sular nerede biter
zaman nehri, o nereye gider
var mıdır
bir doğrunun öteki doğrusu
bir korkunun ötesi korkusu
meyvelerin çekirdek sancısı
var mıdır
geceyse uzun kırmızı
bir parça dolunay mıdır
ve kimileri sadece yaşar
kendi kıtlığında mekân
dar mıdır
koltuk değnekleriyle bazısı
uçuruma doğru koşar
bir rüyanın gizli sarkacında
sallanıp duran rüzgâr mıdır
bir denizin en mavi ucunda
sen şimdi yağmur yağınca
networkün elinde karpuzun büyük dilimi
köşesinden çıkmayan kedinin aklında fa re mi
çuvallar dolusu yalnız yanlış her gün
sakatlıyor yüreğimi bu acı en olmadık yerinden
korkuyor çıkmıyor bir daha karanlığın içine giren
saatsiz kule geçen gün saati sordu
durdum bu hangi kitaptaydı şeklinde ağladım
gecenin balkonunda bir rüyaya benziyordu bu leyla
leysiz sansız bir mezar çiçeği akşamın ortasında
herkes herkes için boşluktur sözgelimi
sus yunus boğuyor beni bu husus dedim kendime
kendi denizimde bir tanrıyı koydum kendimin yerime
belki öldürmeyen son nefes icat edilir
bir yoldan iki kere geçmek bulunur belki
dibi boşalmış seviyorum asfaltın hışırtılarını
en eski güz rüyaları sevdalara karışıp gidiyor
bu hayatın daha güzel bir hatırası olmalıydı diyorum
bu yanılgıya basıp düşüyorum
sahipsiz bir gözyaşını döküp yağmur gibi acelesingeri
eski fotoğraflara soruyorum
güzel ışıklar kitapçısının önündeyim şimdi biliyorum
bir güzellik neden bir eksikliğe alıştırılır
bütün eksiklikler neden başka eksiklerle yapıştırılır
ve neden güzellikler hep birbirine karıştırılır
networkün elinde karpuzun büyük dilimi
sense ben bir bug'mışım gibi ezip geçiyorsun
vazoya sığmadan
nasıl biliriz eksik suyun çiçeklerini
taşkınların kaygan payandaları gibi
kendimizin reçeline nasıl banarız ekmeği
çarmıha gerilmeden dillenebilir mi kemiklerimizin
inançsız freskleri
bir yüreğin bir yüreğe tutunduğu
sıfır noktalarına iyi bak
bu mahşer, sınavda çıkacak
bu totem aynalı salıncak
dününü yazmadan nasıl
büyülerin kızılderili sahibisin
sen bir tekne varoluşu
sen çekicin çiviye yaptığı son şaka
sen açsa bitse nevgüller gibisin
öyleyse
aklını boğmadan
yeniden benimle olabilir misin
şu anda büyük ağrı
ağrımdayım
nice nietzsche'ler gördüm ben
kapalı gişeler gördüm
telaffuz edemediğim isimlere sahip
kadınları beğendim magazin eklerinde
şu anda büyük ağrı
ağrımdayım
yaslanıyorum bağlar bahçeler
yaz olunca karpuz çatırtısı
gölgelerin gücü yokmuş meğerse
iptidai kelimesinin ne anlama geldiğini
bilememek gibi bazen her şey
bazen ne kadar ilkeliz be
ilk elde feyz alamadık
nümayiş sandık kendimizden
aklımın ortasına ulubatlı gibi
bayrağı daldırıyor turşu sözlü adam
yok kitapların esamesi
nutuklar da havalanıp gitti
burada balıklarla ağda
ağrımdayım
gücüme gidiyor gölge kalmak
tüylerim ürpermiyor her istediğimde
saygı duruşunda bulundum geçen gözlerine
gözlerine büyük bir saygım vardır bilirsin
bir ağzı ağız yapan söylediği sözlerdir
güzel konuş adamsın diyelim
böyle legolu sözlerle ne kadar ilkeliz ilkel
aklına şaşarım nasıl evrime iman edersin
ama genetik algoritmalar oldukça başarılı
böyle yarı müslüman yarı bilimadamı
dalgalanıyorum jet-ski gibi konuşmayın
şu anda büyük ağrı
ağrımdayım