sabahları sokağını süpüren rüzgardım
güneş doğarken oradan kaçardım
her akşam eve dönerdin, uzaktan sana bakardım
birden bir ses duyup dönüp baktığında olduğum yere
ben orada olmazdım
sabahları seni uyandıran güneştim
yüzünü aydınlattığımda gözlerin kamaşırdı
her sabah küfrederdin sen o güneşe
seni duydukça ben ağlardım
geceleri gökteki yıldızındım
sense o çocuk sana bakmıyor diye ağlardın
yastığına gömdüğünde yüzünü
benim farkıma varmadığın için
ben de her gece ağlardım
ağladığın zaman yüzün tuhaflaşırdı
nefretle bakan, masum duran, acıyan gözlerin vardı
ama sen bilmezdin, bunları bilemezdin
aynaya bakmaya korkardı gözlerin
ayıramazdım senden gözümü
sen ağlarken bile, gözyaşların delerken kalbimi
bakamazdı hala aynaya gözlerin
korkardı görmekten yaşlarını bencilliğin
bir gün, olur ya hayatın farklı bir yönünü bulursan,
doyumsuzca yaşa.
yaşa ki uçup giden yıllar
arkandan gülmesin
uzaktadır hayaller
ne kadar ugraşsan da hissedemezsin varlığını
ama bir gün; olur da hissedersen,
selamla onları çünkü;
her hayalde bir gerçek vardır...
bir gün, olur ya birini seversen;
benim seni sevdiğim gibi sev,
yürekten, delice sev ama...
ama kaybetme benim gibi
kaybetme benim gibi...
yalanmiş bütün hayat denen hazine.
kim aramişta bulmus kayip cenneti?
ömrü billah arasin beyhude yere.
ola ola olursun bir kapanda kistirilmiş fare.
asude ile gecer ömür, bir varsin bir yoksundur.
bu alemde gecenin gidenin haddi hesabi yok.
onlara kalmadida sana mi kalacak?
mesk et keyfe keder et behey avanak!
napoliten bir şarkiyla baslar ömür.
hicaz makamiyla biter ömür.
hepimizin sonu olmak kömür.
olmayacak dulara ne diye el acarsin?
dur isyan etme bile,
degmez isyanin en büyük ödül için bile.
salak salak gecer ömür.
birden sarilirsin kefene,
kimse gelmez cenazene bile.
bu hayatta,
ya olacaksin ya olmayacaksin
ortasi yoktur bu isin.
olupta köpeklerin kraliğini yasayacaksin
yahut olmayipta köpeklere kulluk edeceksin.
bu işin lami cimi yoktur.
bos ver herşeyi
kosmuyormuyuz kosar adim mechule
gerisini artik pek düsünme.
bir ayna görüyorum;
yansıyarak çoğalan görüntüler atlasım.
dönüşüyorum en sonunda küçük bir karıncaya
sırtıma alıp büyümüşüm yaşamla
bir ayna görüyorum
yaşlanarak çoğalan fotoğraf albümüm
dönüşüyorum ortalardaki yırtık fotoğraflara
korkuyorum; ama dayanıyorum buna...
Sana şişe diplerinde mi rastlamak?
Eller dökülürken yaprak misali elimden,
Kaderi düşmek olmayan bir sendin.
Sana gecenin karanlığa doyduğu yerde mi rastlamalı?
Söyle ne bıraktın?
Ne attın içine?
Sana kalpteki parmak izlerinde mi rastlamalı?
Bizans surlarına hangi savaşçı ismini kzaıdı?
Bizin üstüne hangi şair dize ağlamadı?
Söyle ne yarattın,
kimden aldın kime sattın?
Kimi koydun yerime?
Yalumdayım, dümdüz yürür
Üşürüm senden.
Sıcağım battaniyem yalan olsa bile.
Söyle kaçıncı yalanın
Yine kiminle yattın?
Kimi koydun yerime?
eski fotograflara ne zaman baksam
bir daha ele gecmeyecek olan maziyi hatirlarim
o guzel gunleri ve bir daha yakalanmasina imkan olmayan günleri
dudaklarima buruk bir gülümseme yerleşir
ama bilirimki maziyle yasanmaz
önüne bakmasi gerekir insanin ondan dolayi
altin dolu gecmişi
teneke geleceğe değismem
hadi yürüyelim nefesimiz kesilinceye kadar
karşıma geçtin ve bana dedin ki
ben yokum, yerim yok oyununda senin
neden? sorum sana çok basitti
neden cevap veremedi bu soruya kalbin?
ama ümitsizdin kendi içinde
sevgisizdin ama aşıktın belki de
kimsesizdin, ama kalabalıktın
zengindin, ama yalnızdın
sana baktığımda sadece karmaşaydın..
Işığı hapsediyor kafasının ardındaki lambadan süzülen,
Ama öylesine umut dolu ki yağmur yüklü gri gözleri,
Ne bir yenilgi var veresiye defterinde aybaşını bekleyen,
Ne de bir serzenişe gebe bırakan dost cümleleri
nedir doğru, kimindir ?
hayat çok bilinmeyenli bir denklem
bense eşitliğin hep bilinmeyen tarafında
neden mutsuzum hep normal şartlarda
sanki havada bir gazım hiçbir kütlesi olmayan
veya suyun kaldırma kuvvetine rağmen
hep sığ sularda boğulan
direncim kalmadı artık ölçülebilecek
bütün hücrelerim ölü
sözlüklerde karşılığı olmayan
herhangi bir tarihte hatırlanmayan
dağları kıyıya dik, iklimi hep güz olan
kanaati sıfır...
hayat dersinde de kaldım be hocam...
derin bir sessizlik beynimde
garip bir titreme içimde
kabus dolu düşler
alıştım uyanmaya böyle her sabah
soğuk soğuk terliyorum
hayat bir oyun, ben bir piyon
hep ilk feda edilen
hiçbir hareket kabiliyeti olmayan
dünyası kendi içinde sınırlı...
kasılıyorum bu sahte boyutta
biraz soyut, biraz ben...
bir cevap artık
bütün sorularımı yanıtlayan
herşey soru işareti, hergünüm ayıraç
azat et artık beni hayat
durum ortada
şah mat....
kendime ihanet ediyorum gözlerimi her kapadığımda
hep sen rüyalarımda
sende de suç yok aslında bu boktan hayata bakınca
sen düzene uydun, ben uyudum
alışmak istiyorum bu olanlara
ama kanıma işlemiş bu zehir adeta
söküp atamıyor bedenim hiçbirşey olmamışcasına...
bir şekilde geçecek hepsi zamanla
aksine hiç dost olmadı ki zaman bana
yine de deniyorum bıkmadan usanmadan
herşeye rağmen, başarıyorum sanırım usulca
ya da en büyük korkum
hala uyuyorum...
dünyam olabildiğine soyut artık
günler hep gece, zaman durgun
etrafım karanlık, bir o kadar soğuk
bütün yüzler bulanık, sesler karmaşık
tek cevabım sen miydin bu soru işareti dolu dünyamda
buna bile bir cevap bulamıyorum aslında
ben, ben bile olamıyorum cevaplar bir yana
bedenim ölü, ruhum direnmekte...
sen;
tek hatırladığım geçmişime dair...
ben;
tek korkum geleceğe dair...
tek gecelik ilişkiler unutkanlık ilacım
farklı yüzler, aynı senler
onlardan alıyorum intikamımı
içlerine kusuyorum acılarımı
sana yapamadığımı...
farklı sanmıştım seni oysa
dönüp bakınca;
seni anlayamamam tek farkın aslında...
geç olsa da...
tam seni çözdüm farklı yüzlerde derken
kendimi kaybettim gecelerde
intikam bile canımı yakıyor aksine
herşey aleyhime, aynı senin gibi
ama içim rahat düşününce
sen olamıyorum ne kadar istesem de...
aşkı unutturdun
yerine bir sürü anlamsız his koydun
alışık olmadığım, daha önce tatmadığım..
insan yaşamadıkça anlamıyor derler ya hep
ama ben yaşadıkça anlamsızlaştım
sensizleştim..
şimdi kendimi, kendi yolumu arıyorum
beni biryerlere götürecek olan
sonunda bir ışık görünen
sen olmayan, ucunda başka bir ben olan..
sağım solum karanlık, yolun sonu uzak
ben kör, heryer tuzak..
yarınım belirsiz, çare bensiz
ben sensiz
sen kimsesiz, sen sevgisiz
sonuç olarak güzelim
biz kaybettik...
yine mi kaybettim yoksa!..
neden kendi kendime konuşuyorum?
aynada neden sen varsın?
neden sadece aynadasın!
bu akanlar,
gözyaşı mı kan mı?
yine mi kaybettim yoksa!..
nasıl bir çekiç
nasıl bir çivi
bir timsahın ağzındayım
sakın çok yaşa deme
nasıl bir tank
nasıl bir kalaşnikof
hazır yaşamlar üstüne
giydirildiğimiz tişört gibisin
parfüm kokuyor bütün toplumlarım
saçmasapan söyleniyorum
bir filozof olmalısın
bana bir kadeh neden getir
biçeceğim
başına ve sonuna aynısından koy
onlar kendilerini süzerler
keskin çiçekler memleketinde
hangi gülü koklasan, sen
onlar kan denizinde yüzerler
başına ve sonuna aynısından koy
tekrarı, sensizsem, bu kendiliğinden
arasında sandviç olan
gece şarkıları sarkmış pencereler
dolusu ben, biz, şu kır lalesi
tekrarı, sensizsem, bu kendiliğinden
övgüsüdür varlığın hayatın güzelliğe
kendini anlatır hangi sesini dinlesem
çerçeveletilmiş üç gülüşünden biri
pastel düşlerde canlı bir nilüfer
övgüsüdür varlığın hayatın güzelliğe
bitmez demiştim
bitti... *
bittim.
içime işledin demiştim ya
haklıymışım
öyle olmasaydı söküp alırken kendini bu kadar çok kanarmıydım.
çıksam şimdi karanlığa avazım çıktığı kadar sussam.
herkes duysa acımı ucundan kendi payına düşeni alsa
bir tek sen duymasan
ben söyleyince gelirsen
eririm
incinirim
bugün burda bu saatte
sesini duymak için neler vermezdim
gözlerine bakarak konuşmak
beni ne kadar mutlu ederdi
umutsuzluğun gölgesinde.
şehirler değişir
yüzler gözler
herşey değişir
kalıcı olansa mutluluk isteğidir.