Bulutlu havalarda
insanın omuzlarına yağan
hüzündür biraz da.
Soğuk bir rüzgar eser kalbinde,
Mayısın tam ortasında.
Kalbin, dikenli tellerle çevrili
Küt küt attıkça,
Teller, canına batar da durur.
Dalga dalga köpürür deniz,
Yağmur yağdıkça kudurur.
Yağmur yağdıkça
Omuzlarına damla damla hüzün düşer,
Bir soğuk rüzgar eser
Denizden bu yana.
Bir soğuk rüzgar
Kalbinde eser de durur.
Yağmur yağdıkça
Grileşir gökyüzü,
Bulutlar gri, deniz gri..
Dalgalar gri..
Hislerin, gri.
Bir kurşun gibi çekilir bakışlar üstünden
Çekilir sesler kulağından
Bir tetik gibi.
Bir mayıs ayında
Bir kurşun gibi saplanır yüreğine
Gri, yağmurlu bir havada
Sebepsiz bir can sıkıntısı,
Sebebini bilmezden geldiğin.
Dik bir yamacı çıkarken yorgun ve terli
Soğuk bir su gibi değmişti dudaklarıma
isminin heceleri.
Heceler eksildi önce
Harfler dişlerime değmeden uçup gitti
Ağzım, kurudukça kurudu tekrar.
Yokuş dikleşti, insafsızca büyüdü.
Yokluğunun soğuk ve ince ellerini hissettim
Sırtımda.
Yalnızlık, ellerimi ayaklarımı yokladı,
Bağışlayıp, yeniden selamladı.
Göğsümde bir ateş topu oldu
Yokluğun.
Kelimelere döküldü,
Kelimeler ağzımda eridi
Bozağımdan geri indi,
yapış yapış ve tatsız.
Genzimi yakan alevlerdi yuttuğum.
boğazımdan geçti.
Ve göğüs kafesime indi
Göğsümde bir ateş topu oldu tekrar.
Nasıl da ağırlaştı bedenim
omuzlarım düştü.
Ahh
Ne kadar ağır tartabilir ki bir boşluk?
Boşluğun arttıkça ağırlaştı.
Sesin eksildikçe
Kulağım sağırlaştı.
Kuşlar dalları terketti
Toprağı çatlatan tomurcuklar
Geri çekildi toprağa, çatlaklarından.
Ve tekrar başladı bir yavan mevsim.
Susuz,
Çorak
Ve bunaltıcı bir yağmur yağdı,
Hiçkimse ıslanmadı.
Yağmurda bir şemsiye aradı gözlerim
Üstüme yağmasın diye sensizlik .
Sensizlik kuruttu her şeyi,
Geriye sessizlik kaldı.
Saçlarıma dokundum, bir bir döküldüler.
Aynadakine baktım, çekip gitmişti çoktan,
Neşesini ve sıcaklığını alıp gitmişti burdan.
Adını heceledim, tekrar tattım adını
Gözlerini anımsadım,
Ellerine dokundum
Ve sesini duyumsadım.
Ve yine başladı bir yavan mevsim.
Susuz,
Çorak
Ve soğuk bir rüzgar esti.
içimdeki çocuğu sürükleyip götürdü,
Tutamadım ellerinden.
Yüzüne güller ekiyorum
Kırmızı sözcüklerden.
Ama nedense,
Bakışların buz oluyor
Kurutuyor tüm gülleri.
Yüreğime şeritlerce yollar açıyorum
Gözlerinden.
Ama nedense yollara
Kırmızı şerit çekiyor emrindeki kolluklar:
Olay yeri, girilmez !
Yasaklı mektuplar yazıyorum
içinde birkaç imdat
Mektuplarım varmıyor hiçbir yere
Sürekli bir istibdat..
Sözcüklerin bir kurşun olup saplanıyor yüreğime
Tek bir silah sesi duyuyorum
oysa binlerce kurşun yağıyor üstüme.
Güller soluveriyor, kan oluyor kırmızılar
Dikenleri dolanıyor dilime, konuşamıyorum.
Bakışların eriyor kurşunların arasında
Eriyip boynumdan vücuduma süzülüyor.
Ve donduruyor tüm sıcaklığını kalbimin.
Dağ gibi sevgim
Buz dağı oluveriyor karşısında
Dikenli bakışlarının.
Ve en başından belliydi diyorum
Uzak bir ihtimaldin sen
Beyaz bir yaz bulutuydun
Dokunmak imkansız.
imkansız bir isteğiydin kalbimin.
Kalbimin içinde yankılanıyor aynı sözcükler :
“imkansız istekler
zaruri mutsuzluklar
Mütemadiyen umutsuzluklar..”
Yârân-ı zamanın kaybıdır bu cân-ı mâder,
Ağlarım gönlümde hüzün dolu zülf-i perişân,
Sâbit değil gönlümün avâresi, dem-i giryân,
Serâp-ı hayâllerle bezendi bu zârân.
Bendeki âh-u efgân, dağılır kâinatın sînesine,
Her nefeste ömür tükenir, kalbim aşka minnettar,
Âh, ey sevdâ, sen benim tek vefâkâr,
Bu âlemde kaybolur her fâni, aşk bâki kalır.
Sükût-u zamânın ardından gelir elbet bahâr,
Lâkin gönlümün bahârı soldu, kaldım yar,
Gözlerimden düşen her damla, âlem-i hayâl,
Gönlümde bir hatıradır, artık mâzîde kalan bu hâldir, serâp.
Siyasetçiler orospu gibidirler.
Dün başka biri bugün başka biri gibi davranırlar.
Söz verirler sözlerini tutmazlar.
Ülke yanarken saçlarını ve bıyıklarını tararlar.
Henüz gelmedi içinden intihar sanrıları
Zira daha görmeye hazır değilim tanrı ya da tanrıları
Ah bir de yaşayabilsem şans ve özgürlükle
Görmeden tek bir tane bile aç açıkta yavruları ...
Üstün varlıklarız vesselam belli ki tok olarak biz
Yoksa nasıl görmezden gelirdik o insanları sanki giz var giz
Tez zamanda değişse devran değse yerlere değse alınlar
Yerine toprağın üzerinde çökmüş diz üstüne diz
Enerjilerimiz tutmuyor azizim bu dünyayla benim
Daha doğmadan önce belliymiş kefenim
Bazen ahlar çeker bazen kadersizlikler
Bildiğim gibi gelmedim ama bildiğim gibi gidenim .
O küçük çocuğu ben öldürmüşüm gibi
Size onlarca vaat verip sevişip terk etmişim gibi
Dağda terörist, düzlükte hırsız, gökyüzünde uğursuzmuşum gibi
Size sürekli kötü haberler veriyormuşum gibi
Evinizi ben yıkmışım gibi
Hasta babanıza huzurevinde işkence etmişim gibi
Müze soymuşum gibi
Tarihi eserleri yurt dışına kaçırmışım gibi
Ekonomiyi ben bozmuşum gibi
Tükürün çirkin yüzüme!
Aynaya bakınca çirkin bir köpek leşi görüyorum
Bataklık görüyorum
Bunalmışlık görüyorum
imansızlık görüyorum
Bazen ben de aynaya tükürüyorum
Tükürün çirkin yüzüme!
Oysa ben neler hayal etmiştim çocukken
Mavi gökyüzünü süsleyen yıldızlara gidecektim bisikletimle
Buluta binip uçacaktım
Martıların kanatlarına zümrüt takacaktım
Çocukları ağlatanaları yok edecektim
Hiçbirini yapamadım
Tükürün çirkin yüzüme.
insan ve hayvan cesetleri birbirine karıştı
üstelik özgür de değiliz.
Canavar bir ülkenin bombaları altında çocuklar körebe oynuyorlar.
Bir anne sütten kesildi
bir babanın kolu koptu.
Bir köpek kediyi gömdü.
Ağaçlar köklerinden yıkıldı.
Evler toz duman.
Yemek yerine dert pişiyor evlerde.
Aşıklar korkuyor gelecekten.
Kuşlar yolunu değiştirdi.
Hak etmedi kimse bunu.
Durdurun şu savaşı,
yaşayalım.
Bir eylül akşamı seni düşünüyorum.
Güneş batıyor,
Ayışığı bulutların ardında kalıyor,
bir yarasa konuyor omzuma
Tanrı'nın sesini duyuyorum.
Balkonda bir sigara yakıyorum,
Manzaram gri duvarlar,
sarı ışıklı mutfak pencereleri
Ve uçsuz bucaksız gökyüzü.
Gök gürlüyor, az sonra yağmur yağacak.
Şimşeğin ışığında silüetini görüyorum.
Üşüyorum, yağmur çiseliyor
ve yağmur yanağıma bir öpücük konduruyor,
Senin dudaklarınla...
Bir bebek ağlıyor,
sesi ezan sesine karışıyor,
ben de ağlıyorum.
Trafik yine tıkalı,
Caddeden korna sesleri geliyor.
Bir taksici önündeki sürücüye sövüyor
ben de sövüyorum.
Toprak kokusu geliyor,
komşuda kızgın yağda pişen soğan kokusuna karışıyor.
Acıkıyorum.
Dolapta bir şişe ufak rakı,
yarım kalmış ekşi yoğurt,
masada çeyrek kuru ekmek bana bakıyor.
Aç kurtlar gibi saldırıyorum.
Rakının kapağını açıyorum,
mutfağa ananson kokusu doluyor.
Bu koku bana seni hatırlatıyor,
Yavaş yavaş kadehe dolduruyorum.
Rakıyı değil seni içiyorum.
Bugün zeki müren'in ölüm yıl dönümü.
Onun anısına pikaba bir plak koyuyorum,
"Elbet bir gün buluşacağız"
Ama ne zaman?
Hiç iyi değilim.
ikiye ayrılıp atılmış gibiyim
Her zaman böyleydim
Ama artık eskisinden de beterim
Beni gözlerimden vurdun güzelliğinle
Sonra yüreğimden vurdun güzel yüreğinle
Beni alıştırdın kendine
Çok sıkı bağladın kendine
Bana güzel yaklaştın
Ben sana bir ömür koşmaya karar verdim.
Sonra çektin gittin
Beni göğsünden bıçaklanmış Cliffjumper gibi bıraktın gittin.
Beni şartların zombiye çevirip sonra ikiye ayırıp energon madeninde patlatmasına sebebiyet verdin
Kimse tarafından s*klenmediğimi gösterdin.
Sonra geri döndün bana
Affettirdin kendini
Bana tekrardan umut kazandırdın.
Bana sabahları erken yaşattın geceleri erken kapattırdın.
Sonra konuşmaya başladık
Aşkını bulduğunu söyledin
işte artık iyice çökerttin beni.
Önce göğsümden bıçakladın. Sonra üzerimde deney yapıp beni delirttin.
En sonunda da ikiye ayırdın.
Kimse tarafından umursanmadım.
Belki de hiç umursanmayacağım.
Belki de beni kimse senin gibi sevmeyecek
Beni en iyi anlayan sendin. Her şeyimizle uyuşuyorduk.
Zevkler, renkler, aileler, tarzlar ve her şey.
Şehrin bana hep seni hatırlatacak
Tarzlar ve zevkler bana hep seni hatırlatacak.
işin kötü yanı ne biliyor musun ?
Aynı sen olan biri hiç gelmeyecek.
Ama Allah işte.
insanı sınar mükafatını verir.
Ben de mükafatımı bekliyorum.
Adaklar adadım uğruna.
Gelirse ne ala.
Gelmezse beni istediğin kadar ikiye ayır. Zaten batmış olacağım.
Daha ne kadar batabilirim ki ?
Kar yağıyor,
Yürüyen insanların omuzlarına.
Ve sokak çocuklarının
okşanmamış bakışlarına
Kar yağıyor.
Saçlarıma düşen taneler
Eriyip akıyor düşüncelerime.
Ve ıslatıyor yokluğunun yanaklarını,
ben seni düşünürken.
Donduruyor yokluğun,
soğuklardan önce.
Benim içimde yazdan kalma bir umut.
Ki umudum,
Paramparçadır şimdi
Gerçekliğin keskin çarkında.
Düşünceler kış artık,
Ve kar yağıyor
Umutlar yazdan bir artık.
içimde bir kırık aynadan düşüyor sesler,
Her yankıda başka bir ben, başka bir hiçlik.
Yeryüzü soluk, gökyüzü ağır bir kefen,
Ve biz, karanlığın kucağında kaybolmuş harfleriz.
Ne zaman dokunsam zamana,
Avuçlarımda bir rüyanın külleri,
Bir sabahın sonsuz intiharı…
Kim bilir, belki de uykuların ta kendisiyiz.
Beni çağırıyor yıldızsız boşluk,
Bir mavi unutuluşun kapısında.
Dilimde eski bir şarkının izleri,
Fısıltılar, hiçbir yere varamayan…
Bir dal kırılır gibi içim,
Düşerken geriye ne kalır ki?
Belki bir anı, belki bir rüya kırıntısı,
Ya da sadece sessizlik.
Bir saatin içinden döküldü zaman,
Akrep unuttu, yelkovan sustu.
Hangi kırık aynada kayboldu yüzüm?
Ve hangi şarkıda yankılandı adım?
Bütün sokaklar adını fısıldadı bu gece,
Kaldırım taşlarında bir iz, bir anı,
Bir eksik nefes.
Yağmurun sesinde tamamlanmayan cümleler,
Ve susan gökyüzü…
Ellerin hâlâ avuçlarımda,
Ama soğuk, ama uzak.
Sanki bin yıl önce dokunmuşum gibi,
Sanki sen hiç var olmamışsın gibi.
Şimdi geceyi topluyorum kirpiklerimden,
Ayaz üşütüyor kalbimi.
Kim bilir, belki de bir başka masalda
Zamanı yeneriz,
Ve dünya yeniden döner.
neredeydin hafta sonu hey kaçak?
umursamazlığın kalbimi durdurucak
bekledim gelir diye, gelmedin
hiç mi beni sevmedin?
aradım seni, çıktı telefona kardeşin
sordum, nerede bu diye?
dedi: banyoda türkü çığırıyor heleloy diye.
bekledim gelir diye gelmedin, hiç mi beni sevmedin.
sensiz geçti koskoca bir hafta sonu
gelirsin diye giymiştim dantelli donu
yoksa sandın mı sen beni hasta?
akşama getir de yiyelim bir yaş pasta.