ne dünümdün, ne bu günüm, ne de yarınım;
takvimden kopmayan tek sayfamdın sen.
ne yazım, ne kışım, ne de baharım;
hazan mevsimi, rüzgara direnen yaprağımdın sen.
ne gökyüzü maisi, ne deniz yeşili, ne de güneş sarısı;
simsiyahıma bembeyazımdın sen.
ne yolcuydun yolda, ne yoldaş, ne de arkadaş;
gönül hanımda, hancımdın sen.
ne kazancımdın düne, ne borcumdun yarına, ne de kalanım,
ömür bakiyemde ziyanımdın sen.
ne meleğimdin, ne şeytanım, ne de nefsim;
en derinimde hissettiğim vicdanımdın sen.
ne cenneti hak ettim, ne yandım cehennemde, ne de çıkabildim berzahtan;
sonsuz bekleyişimde arafımdın sen.
Geneli kötüdür. Aruzla yazamayan modern yazamaz. Yazmak var bir de yazmak var. Çoğu insan yazar ancak yazar olmak başka bir haldir. Evvela usül gelir, bilmeyen bileni taklit eder. Tabii bunların yeşermesi için toprak lazımdır. Toprak ise lisandır. Avamın bilmediği üç beş kelime bilince dil bilmiş olmuyorsunuz. Kök bileceksiniz. Kabul edin veya etmeyin ancak bu toprakların gerçeği bu. Osmanlıcaya aşina olmayan kişinin şiiri donsuzdur. Böyle yaparsanız keseden ne çıkarsa diye medine dilencisi gibi şiir yazacağınıza hazinenizden bugün hangisini kullansam diye seçmeceyle yazarsınız. Sade ve özlük için önce bir şeylere sahip olmak gerekir.
Kimseyi ezmiyorum, tavsiye veriyorum. iyi şiir yazmak istiyorsanız bunlar şart. Ha yok ben ilgimi aldım tatmin oldum bana bu kafi diyorsanız takılın ne diyeyim.
Bir yaşam pınarını, iki kaynak beslesen.
Birisi Kaf Dağı' ndan diğeri en derinden.
Tabiatı toplayıp yere sersen yeniden.
Yine senden can bulur, masmavi sudan kadın.
Kapısı açık kalıp rüzgar inse cennetten.
Bir koku ki güzelce, değdiğini mest eden.
Öğrenmiş insanoğlu gündüz ile geceden.
Takip eder hep seni, sapsarı miskten kadın.
Toplasam salkımları el değmemiş bahçeden.
Bekletsem fıçılarda ta bugüne ezelden.
Yine sarhoş olamam, bana tek mey teninden.
Bir eline dokunsam, kırmızı aşktan kadın.
Günah olsa fark etmez, ruhum seni zikreden.
Kapatsalar zindana saymam yine zulümden.
Celladın elindeki, bir ip saçın telinden.
bana artık ölüm hak, simsiyah saçlı kadın.
Çekip alsa ruhumu, akıtıp da kirini.
hapsetse bir şişeye, ilahiden görevli.
Sonra mizanı kursa, toplansa tüm ahali.
Yine seni tartamaz, bembeyaz ruhtan kadın.
Boğaz'dan bir gemi geçiyor,
içinde sen varsın,
Ben balkondayım, rakı içiyorum,
Yanında üzüm, haydari, beyaz peynir,
Bu mutluluk bana yetiyor,
Çünkü, seni izliyorum,
Uzaktan da olsa...
Tarlaların üzerinden Şahin uçuyor,
Kanadında sen varsın.
Ben arabayla uçuşunu takip ediyorum,
Bu mutluluk bana yetiyor,
Çünkü seni izliyorum,
Uzaktan da olsa...
Gece gökyüzündeki Ayışığında sen varsın,
Ben deniz kenarında balık tutuyorum,
Bu mutluluk bana yetiyor,
Çünkü seni izliyorum,
Uzaktan da olsa...
Gece hayalimde sen varsın
Rüyamda sen varsın...
yanımda sen varsın...
Senden çok şey beklemiyorum...
Bu mutluluk bana yetiyor
Çünkü, Seni seviyorum.
içime ektiğin tohumlar o kadar güçlü ki
Solduğu yerden yeniden yeşeriyor çiçeğimiz.
Sen bıraktığım yerdesin, biliyorum,
Bu ayrılığı ben seçmedim, sen de...
Evrenin sırları, tabiat ananın gücü,
çoklu evren teorisi, Quantum fiziği...
Bu ayrılığın nedenini neyle açıklayacağımı bilmeyecek kadar kafam karışık,
seni özlüyorum, bir bebeğin memeyi özlediği gibi sana açım,
yine buluşuruz, yine konuşuruz, yine sevişiriz belki...
Bıraktığım yerdesin, biliyorum
Bana küsmedin, böyle huyların yoktur senin,
asil, taçsız bir kraliçe sevdiceğine küser mi hiç?
Seni, tenini, anaç kokunu ve sıcaklığını özledim.
Bir daha gitmeyeceğime söz veremem ama gitsem de dönerim, biliyorsun.
Üşüyorum, uzun bir yoldan geldim
Bana şömine önünde bir yatak ser ve beni göğsünde uyut bu gece.
Mezopatamyalı bir kızdı o,
Kaşları Dicle ile fırat,
Gözleri krater gölüydü.
Bakışları lav gibi yakıcıydı
Beyni batılı, ruhu batılı, yüzü doğuluydu,
Kokusu Diyarbakır,
Griliği Ankara,
Teni istanbul'du.
Biraz Anadolu, çoğunlukla da Türkiye'ydi o...
Ben 22 yaşındaki iki kıza bedelim
Ferrari'den inip Twingo'ya bindin
Rolex'i Casio ile değiştirdin
Spor salonunda o kadar vakit geçirdin
Biraz da beynini geliştirseydin.
Sensiz geçen saatleri,
Geri alıyorum şimdi.
Tersine yürüyorum
Sen yokken yürüdüğüm yolları,
tekrar sana varmak için.
Uykusuz gece yarıları
Uykusunda boğuyorum
Yokluğunda doğan umutları.
Bir çocuk, ağlayıp annesine koşuyor
Aklıma sen geliyorsun.
Bir sabah, güneş doğuyor
Bir umut, kendini asıyor.
Asıyor da yaşıyor yine de
Yarın yine asılmak için.
Ben asalak ebesiyim, her sabah
Yeni doğmuş umutların.
Ama sen umutları sevmezsin.
Bir çiçekçi dükkanında
Aklıma sen geliyorsun.
Aklımda bir koca ayna
Aynada yüzün..
Aydın'dan Van'a bir otobüs kalkıyor
içinde hüzün..
Bana bir ağlamak geliyor.
Biliyorum, sen buralara gelmezsin.
içimden gelen bir şiir yazmak için
Kağıtlar karalıyorum.
Oysa sen karaltıyı sevmezsin.
Bir gece yarısı uykusunda
Kan ter içinde uyanmışken,
Bir bardak su gibi aklıma geliyorsun.
Terli terli su içmek, hasta eder bilirsin.
içiyorum yine de,
Bilirsin, zehir olsan içerim seni.
Ama sen içerimi bilmezsin.
ikinci sınıf bir meyhanede
Aralanıyor yine perde, dertleniyorum.
Dertlendikçe içiyorum,
içtikçe susuyorum.
Oysa sen susmaları sevmezsin.
içinden geleni söyle diyorsun.
içimden kalkıp gidiyorsun.
Bunu kime söylemeliyim?
Sana söylememi belli ki
Artık istemezsin.
Gözlerinin içine bakıyorum,
Mekanın ve zamanın
Dışına kocaman adımlar atıyorum
(Bilmez miyim, sen adım atmaları sevmezsin! )
Seninle başlayıp seninle bitiyor mesafeler.
(Ama bilirim, sen mesafeleri de sevmezsin.)
Diyorum ki sana bakıp
Gözlerinin karanlığına
bir ışık olup akıp;
Kızımızın adını Asmîn koyacağım.
Sen dilimi bilmezsin:
Dağ çiçeği demek asmîn.
Oysa sen dağları sevmezsin !
Bu dağlarda buldum yüreğimi.
Yüreğimi bilmezsin de,
Dağlamayı iyi bilirsin !
arka balkonları birbirine bakan,
komşu evlerin aşık çocuklarıyız ikimiz.
balkonun trabzanlarına dayanıp beni izliyorsun,
bense gözlerinde hayallere dalmışım çoktan.
aramızda derin bir apartman boşluğu..
kâğıttan bir uçak yapıyorum,
kanatlarına,
seni ilk günden beri sevdiğimi yazıyorum.
ve sana fırlatıyorum.
avuçlarına konan uçakla beraber
kanatlanıp uçuyor sana doğru kalbim.
avucundaki uçağa bakıyorsun,
gülümseyip bana bakıyorsun bir de.
bir aramızdaki uçuruma bakıyorum
bir sana bakıyorum..
Alnıma bir kar tanesi düşüyor,
Yüzünde bahardan kalma bir kelebek
Kanat çırpıyor, sıcacık..
aşkın en masum halini,
aramızda derin bir boşluk varken yaşıyoruz,
içimizde derin bir boşlukla bekliyoruz belki de kavuşacağımız günleri.
aramızda bir adımlık mesafe
elini uzatsan tutacağım,
aramızda derin bir boşluk
bir adım atsam düşeceğim.
annen sesleniyor sana içerden.
koşuveriyorsun hemen.
sizin evin ön penceresine gün ışığı vuruyor,
kuşlar konmuş avlunuzun parmaklıklarına.
bizim evin ön kapısında koca bir fırtına,
senin için yetiştirdiğim papatyaları
karlar kurutmuş çoktan.
Sana yazdığım şiiri okurken,
Kafiyeleri düşüvermiş boşluktan.
seni beyaz karlar korkutur,
beni, balkonunun aralık kalmış kapısı avutur.
Sen, sıcacık gülüşünle bulutlara nispet.
ben, bir güneşli günlere hasretim
bir sana hasret.
Durmaksızın akıp giden bir nehre
Karşı koyar gibi,
Akıp giden zamana direndim.
Boguldukça boğuldum.
Yüzmeye çalışmak yerine
Akışına kapılmalıydım belki de.
Savrulup gitmeliydim
Kırılmış bir dal gibi
Bir yerlerde çamura saplanıp
Kuruduğumu düşünürken
Yeşermeliydim yeniden.
Bir başka bataklığı
Evim yapmalıydım.
Silinip giden anıları düşündüm,
Kıvrılıp giden yolları...
Aklımın bir kenarında
Kıvrılıp bir ömür uyuyakalan
Yokluğunu düşünmemeye çalışırken.
iki kat fazladan deterjan kattım
Elbiselerimden kokunu silmek için
Mis kokulu deterjandan
farksızken kokun.
ayakların,
bembeyaz iki martı,
koynuma alıp seviyorum onları,
göğüslerimde soğukluğunu hissediyorum,
ellerimle, gövdemde ısıtıyorum onları
ve başparmağına bir öpücük konduruyorum.
tırnaklarında yeni kurumuş
siyah ojenin kokusu.
ayakların diyorum,
bembeyaz iki martı.
özgürce salınıyor vücudumda,
koynuma alıp seviyorum onları,
tabanına öpücükler konduruyorum.
Bir yerlerde,
Dümdüz uçsuz bir ovada,
Yemyeşil otların üstüne kızıl bir güneş doğmuştur şimdi.
Şimdi bir kalbe,
başka bir kalp uçup konmuştur
Eklemlenmiştir kırıklı yerlerinden.
Bir minik çocuk kalbi
Gelivermiştir her şeyden habersiz
Bir dünyalının avuçlarına.
Bir kadın, nakış nakış işlemiştir örgüsüne
Derdini kederini.
Karanlık bir geceye sabah olmuştur bir yerlerde.
Bir yerlerde binlerce papatya açmıştır
Sarısıyla, beyazıyla.
Hâyâl kırıklıklarına çıplak ayakla basmanın
vaktidir şimdi,
Yüreğine batan kırıkları tek tek toplamanın,
Bir bavula sığdıramadığın anıları
Çok gerilerde bırakmanın saatidir.
Ağlayan gözlerinden
Unutamadıgın kadını
damla damla düşürmenin vaktidir.
Hoşça kal diyenleri
Hoşça unutmanın
Yaşar dinlemenin,
Ağlamanın, aldanmanın,
Ve çantayı alıp gitmenin
Ve ağız dolusu küfretmenin
Tam vaktidir.
Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi
Rönesans öncesi devirlerden kalma zehirler içmeyi
Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne
Ayaklarına taş bağlayıp denizler altında ölmeyi
Yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim
O aşağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni
Belki de sen bırakmadın, bilmiyorum
Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın
Halbuki şimdi benden kaçman da zor
Anlıyorum beni sevmen de zor
Dedim ya bi yere kadar yaşamak güzel
Ama bir yerde ölüm güzel oluyor...
Bulutlu havalarda
insanın omuzlarına yağan
hüzündür biraz da.
Soğuk bir rüzgar eser kalbinde,
Mayısın tam ortasında.
Kalbin, dikenli tellerle çevrili
Küt küt attıkça,
Teller, canına batar da durur.
Dalga dalga köpürür deniz,
Yağmur yağdıkça kudurur.
Yağmur yağdıkça
Omuzlarına damla damla hüzün düşer,
Bir soğuk rüzgar eser
Denizden bu yana.
Bir soğuk rüzgar
Kalbinde eser de durur.
Yağmur yağdıkça
Grileşir gökyüzü,
Bulutlar gri, deniz gri..
Dalgalar gri..
Hislerin, gri.
Bir kurşun gibi çekilir bakışlar üstünden
Çekilir sesler kulağından
Bir tetik gibi.
Bir mayıs ayında
Bir kurşun gibi saplanır yüreğine
Gri, yağmurlu bir havada
Sebepsiz bir can sıkıntısı,
Sebebini bilmezden geldiğin.