sonu olmayan bir tüneldeyim
karanlığın ortasında çıkışı farkediyorum
bir ışık var
orada işte
ileride
az kaldı, başarıyorum
sürekli uzaklaşıyor benden ışık demeti
yakalayamıyorum
ümidimin tükendiği yerde
yalnızlığıma küfrettiğim anda
o ışık artıyor
beni çağırıyor, vazgeçmemi engelliyor
ilerliyorum tünelin sonuna doğru
ya da sadece kendimce uydurulmuş bir son bu
sonsuz bir yer olduğunu hala farketmemiş
yorgun, yaşamaktan bıkmış bir savaşçı bu
savaşı çoktan kaybetmiş
ama hiç kimse ona
savaş bitti! kaybettin, burada işin yok
dememiş..
hiç beklemediğin bir anda usanabilirim
ve bir kurşun, hiç beklemediğim bir anda,
yetişebilir
imdadıma!
ve hiç beklemediğim bir anda
anlayabilirim
'ohhhhhhhhhhhh' demek için kendi elleriyle
azraile can teslim edenleri.
ve hiç beklemediğin bir anda
bir haber alabilir,
rahat edebilirsin.
üzerinden bir yük kalkar
meşgulsündür zaten çünkü.
bilsem de beklemem ki hiç!
beklemesem de ama...
(beklemesem de bir gün sen)
gelin olursun
telli
duvaklı!
lakin bakarsın bir gün
- bir vazo nasıl düşerse-
düşer
ağlar, ağlar,
ağlarsın
anlarsın...*
zaman dursun
bir süre
içelim
uyuyalım
yatalım içeride
sonra uyanalım
eskisi hiç olmamış gibi
en taze heyecanlarla
en tecrübesizlikle
en masumlukla
yeniden.
sabah 8:10 olsun
temiz bir hava
güneş doğuyor göz yakarak
içimizde bir heyecan
tarifsiz
sanki yaşama sevinci
gözlerini kapatıp açınca yeniden şimdi
*
ben seni hiç sevmedim
ben çocuk gözlerinin bana ışıldaması ihtimalini sevdim
ben seni sevmedim
bakmadım da sana
ben umut içerisinde yanıp kül olmayı sevdim
hadi git artık
gözlerime bakma
artık o gözler yabancı bana
yolun düşerse yoluma
belki bir şampiyonluk turunda
sarıyla kırmızının dansında
belki de gözyşlarım düşerken porsuk' a
varoluşun değerinde
acı gözyaşlarıyla
utanma
sadece kişisel
sözlerim sana değil
ben seni hiç sevmedim ki
sevmeyi de sevmedim
bir hayaldi sevdiğim
kızıl eskişehir göğünde
bulutlar süzülürken
porsuk kıyısında
sessiz sedasız yürüme ihtimalini
sartre' den alıntı yapma ihtimalini
gözlerinin parlaması ihtimalini
sevdim
sevmek te neyse
buzları üşüten bozkır soğuklarından sonra dile gelen toprak gibi tomurcuklandım sana,
her gülüşüne bir gonca, her goncana bir dünya vermek istedim,
kaybolurken gizeminde ve tekrar kendimi bulurken teninde,
yaşamaya dair yazıtlar kazıdım beynime,
senin etrafına dönen bir dünyada, sadece sana dönen bir hayatı törpüledim dirhem dirhem,
bir beyoğlu ezgisi gibi bilindik yaşadım seni,
ve hiçbir zaman hayır diyemedim sana, tabi senin terk edişlerine olan itirazımı saymazsan eğer,
unutulmadığını zanneden ama çoktan unutulan unutulmuşlar gibiydim artık,
ucuz bir tophane şarabı, ya da filtresiz birinci sigarası kadar değersizdim,
sadece tekrar sana tomurcuklanacağım baharlara düştü gözlerim,
çalan kapı zilleri adını fısıldadı yıllar boyu, duyduğum her beyoğlu senfosinde sağır oldum defalarca,
ama ben...evet o aciz ben sadece sana toprak kokmayı bekledim, aramızda ki her üryan gelişmeyi özledim,
yalancı bahara kanan kiraz çiçekleri gibi bembeyaz yaşadım sensizliği,
sen rengini inadına kara kışa çalarken,
ve ben tüm orospu gülüşlerde,
bir tutam sevdalık istedim sadece...
sensiz tam iki yıl oldu
kavusamadık hala
gözlerin gözlerimdeyken bile
dokunamadım sana
sensiz tam iki yıl oldu
bitiremedik hala
döndük dolastık aynı yerde
baslayamadık ama
sesiz tam iki yıl oldu
tanısamadık daha
döndüm durdum çevrende
farkettiremedim hala
sensiz tam iki yıl oldu
vazgecemedim daha
ben sana geldim ama
sen bana gelmedin daha
sensiz tam iki yıl oldu
seviorum hala
soğuk bir gün vardı
elimden kayıp giden
iliklerime kadar üşüten
unuttuğum
tüm basitliklerin ötesinde
insanlığa sığındığım
umut denilen işkenceye kapılmadığım
sağımdan solumdan dürten ruhlara aldırmadığım
kar yağıyordu
gözyaşları çiğ olmuştu
ama
artık hatırlamıyorum
aşk diye bir şeyi
bitti artık
ruhum iflas etti
ne halin varsa gör
yoluma çıkma yeter ki
kendi yalanlarım büyüttü seni gözlerimde
olmayan gerçekliğinin peşinde koştum devamlı
istediğime istiyorum diyemedim
arzularım kör oldu sonra
yanan bedenin beni daha fazla üşüttü
gözyaşlarımda boğulurken sadece bir el aradım
şeytandı bana elini uzatan
soğudum tüm inançlarınızdan
tüm yeminlerinizden,
tüm kutsal bildiklerinizden
sadece ölmeyi diledim
her şeyin aşağıya gittiği bu düzene lÂnet ettim
Bir seni sevdim
Gözlerin için
Gözlerinden geçtim
Sözlerin için
Aşkım diyen dudaklar
Sevdayla konuşacaklar
Yalansız olsun dedim
Çıkmaz oldu sokaklar
Yollar uzunmuş
Gelmezmiş sonu
Aşk zormuş
Acıya doluymuş yolu
Ellerin olmadan
Ellerimde
Bakamazken gözlerine
Bitmez bu yalnızlık yolu..
sabunlu gözler, kırpışınca
acının tohumuna sunulan,
karanlıktır
ara ara...
acı sonbahar
günahından kaşınır bileklerin.
sonunda gerçekleşecek bir son.
düzlemde kayan sarhoşun
perdeye tutunuşu
anlık bir sırıtış
sonra son
acımayan yok.
yavaş yavaş tükeniyorum sensizliğin son demlerinde
yüzüme vuran yağmur damlalarını siliyorum ellerimle
elimdeki iğneyle kanayan yaralarımı dikiyorum
her batışında kalbime saplanan bir ok gibi
tekrar çıkarıp batırdıkca canımı acıtan
içimdeki derinliklerin ötesine
düşlerimin de gerisindesin artık
sadece yaralarıma merhem değil
dünyama güneştin sen, varlığıma sebeptin
şimdi ise kayboluşlarım, yok oluşlarımsın..
acılı bir besta şimdi kulaklarımda
dizine yaslayıp başımı beraberce ağladığımız
ardımızdakileri bir çırpıda sildiğimiz
artık her dinleyişimde ardımdakileri siliyorum
aynen bir zamanlar beraber yaptığımız gibi
ardımdaki seni siliyorum...
sen tekerleksin yuvarlanan
bir dairesel salınım yaparak çiçek gibi adeta
bu salınımlardan da bıktım artık
sal sal nereye kadar
gitmek istiyorum uzaklara
salınıp da kokmayan diyarlara
mona lisa ne demiş
üç tunç tas hoş has hoşaf...
dillere destan olmuş güzelliğin iimalı bir bakış gibi sözlerin leylam sın, mecnunun olmak allah'tan tek dileğim reddetme ne olur dayanamaz arkandan ırmaklar ağlar gözlerim..
geldiğim gibi bulamamak hali var/ nisandan korkar mı hiç insan/ ama biliyorum ki bu kör sokaklar/bu sağır şehir/ elbet aklımdan çıkıp gidecektir/ nisandan önce/ ve biliyorum ki hayat iki ayaklıydı; insandan önce/ geldiğim gibi duramamak hali var/ yağmur ve sukun birlikte; neden hep nisanda yağar?...
öyle mutluydu ki çocuk
gülümsemesi bütün yüzünü kaplamıştı
sürekli aradığı hediyeyi almıştı sonunda
işte tam karşısında
elini uzatsa tutabileceği bir yerdeydi
almadı...yapamazdı, ayıptı..
biliyordu üzüleceğini
o güzel oyuncağı orada bırakmak ona zor gelmişti
bir çocuğun isteyeceği en güzel şeydi ama,
almadı, yapamazdı, ayıptı bencil olmak..
oyuncaklarını hep birilerine bıraktı
büyüdü bir gün o çocuk
ve birisini sevdi bir gün, artık delikanlıydı
delicesine aşıktı, seviyordu apaçık
konuşmak zordu kendini anlatmaktan korkuyordu
ya da anlatamamaktan,
çünkü hep yanlış anlaşılmaktan yorulmuştu
vazgeçti delikanlı, konuşmadı, yapamazdı...
aşkı her gün büyüyordu içinde
her gün onu seyrediyordu hüzünle
"yapmalıyım" dedi, "konuşmalıyım"
ama, birisi vardı, bir rakibi vardı
o da aynı kıza aşıktı,
ve...
konuşmadı delikanlı , yapamazdı, ayıptı bencil olmak..
"o, o'nunla mutlu olur" dedi
onun mutluluğu ise zaten delikanlıya yeterdi
çünkü onun için sevmek, sevdiğinin mutluluğu demekti..
ve bir daha başkasını sevmedi
sadece bekledi
yıllarca....
umut
bırak peşimi
yalanlar peşindeysen
basit ve kaygılı
çıkma yoluma
kaçıyorum senden
onlar gibi olmamak için
istemiyorum seni
iri kahverengi gözleri
unutturmayacaksan
yozlaştıracaksan
olmadığım biri yapacaksan
yanaşma
yalnızlığım yeter bana
kuru gürültüler diyarında
umutsuz sessizlik arayışı
durmadan inen geceye
vuran ay ışığı olma
yanaşma
illa ki içime işleyeceksen
verme bana
insanlıktan başka
Gözler ki beyhude döker yaşını
Yangın yürekte, yur yüzüm dışını
Döngel çevir gönül kışımı
Yaza döndür ellerini tutar iken
Sözler ki çaresiz eğmiş başını
Dalgın yürek de, delik deşik
Döngel durdur akan yaşımı
Buza döndür, yüzüğünü takar iken
Sazlar ki kısar sesi, neyzen alır nefesi
Salgın yürekte, kaldı sevdam cenazesi
Döngel kaldır, öksüz naaşımı
Taşa döndür, bensiz yaşar iken
Güzler ki karamsar, alır hevesi
Baygın yürek de, delik deşik
Döngel güldür küskün düşümü
Kuşa döndür, ay sehere akar iken
Vuslat idi Onur un gayesi
Kursağında kaldı hevesi
Sol elinde bağlama sağ elinde tezenesi
Boşa döndü yanık yanık çalar iken
Boşa döndü uykusuna dalar iken.
gözün gözü görmediği sis
bulutları içen kızıl bir şafak
bir kadeh kızıl şarap
biten sigaram
kafamdan neler geçiyor
senden başka
yine aklıma geliyorsun
helal olsun sana
helal olsun