Hikaye çok iyi başlıyor. Öyle iyi başlıyor ki ilk paragrafın monologunu kafanda yapıveriyorsun. Hemen sonrasında gelen club tarifinde işler biraz karışıyor. Tarif edilen yerin club olduğunu anlamadan diyaloglara geçince, diyalogların o girişteki futuristik ya da yer altı atmosferi ile tutarsız olduğunu hissediyorsun. Bunun nedeni: clubın dekorasyonunun hatta kadının elbisesinin dahi komple beyaz olması. Bu tür radikal betimlemeler öykünün temeli ile ilişkili olmalı. Ama mesela beyaz değil de pembe rengi kullanılmış olsaydı okuyucu belki daha bir yakın dururdu club havasına. Ben o satırları okurken aklımdan sci-fi olay örgüsü geçiriyorum mesela. Tam o esnada diyaloglar başlıyor ve böyle olmamalı, sokak ağızlı. Daha klas olmalı diyorum.
Ancak sonradan tarif edilen yerin club olduğunu anlıyor ve diyaloglardan keseceğim puandan vaz geçiyorum, tutarlılık adına. Girişteki bu kaos ne yazık ki hikayeden soğutucu bir etmen. Klas bir girişin bayağılaşması son derece rahatsız edici. Bayağılaşma, karakterin özünden ötürü ise bu anlaşılır. Ancak bayağı bir karakterin işleneceği öyküye de üst düzey betimleme de verilmemeli gibi. Anlatıcı, yazarın yeteneğinin ortaya çıktığı kısımdır ancak öykünün dinamiklerine göre de yeteniğini şekillendirmesi, gerekirse kısıtlaması gerekir bence.
Hikayenin bir kısmı üst düzey, bir kısmı orta düzey olmamalı. Yine başlardaki uzun cümleler, orta ve sonlardaki kısa kısa diyaloglar ve anlatıcının aceleye getirmiş üslubu ile rahatsızlık oluşuyor okuyucuda. Dilin kesinlikle iyi kullanılmasına rağmen öyküye verilecek o karizmatik atmosfer, ne yazık ki bir yerden sonra kopmaya başlıyor. Eğlenceli, merak uyandırıcı bir öykü.
Öykü keskin kavramlara uğruyor, ikilemleri irdeliyor. Bir yerde aldatılmış bir kadının kafasının içine sokuyor okuyucuyu, diğer yerde aldatılmış bir adamın seçimlerine misafir ediyor. Aldatılmış adamın kafası demiyorum çünkü erkeğin duyguları, aldatıldıktan sonra mantığına çok kez galebe çalar. intikamını mantığı ile değil çoğu zaman duygusu ile bir zemine oturtur. Bu noktada yazar okuyucuyu erkeğin kalbine, kadının ise ürkütücü zekasına itiyor.
kadın, kendi yöntemiyle intikam peşinde koşuyor. öyle ki acımasızlığı, erkeğin duygularıyla oynayıp parasını almak yönünde. bunu da öyle sağlam temeller üzerine oturtuyor ki, kadın olmanın ona verdiği yeteneklerini, zekasını kullanmaktan bahsediyor. yazar, Bunu yaparken ki karakter tahlili, kafasında canlandırdığı o erkeği o kadar iyi işlemiş ki, kadının kaotik ve kıvrak zekasına hayran bırakıyor okuyucuyu. Aynı zamanda kadının kafasının anlaşılmazlığını, zorluğunu bir kere daha kanıtlıyor. anlaşılmaz nokta ise; neden boş verip, yoluna devam etmediği. neden bu kadar sert bir intikam peşinde olduğu. tam da bu önyargı ile yaklaşacakken, aslında erkeğin de intikamcı olabileceğini yüzümüze vuruyor yazar.
diğer yanda, yukarıda da dediğim gibi intikamı çok daha farklı olan, duygulara yönelik olan bir erkek var elimizde. erkek, gücünün verdiği rahatlık itibariyle binlerce entrika kurmak yerine, fiziksel gücünü, şiddete her an meyilli duyguları ile birleştirerek intikam almak peşinde. ve bunu en vahşi eylem olan insan öldürme ile gerçekleştiriyor. gelin görün ki o da sonunda tıpkı intikam hırsıyla yanıp tutuştuğu günlerin başlangıcı gibi beş yıl sonrasında vicdan azabından yanıp tutuşuyor. gerçi vicdan azabını tıbbi yardımlarla bastırmak yerine, oraya küçük betimlemelerle erkeğin psikolojisi yansısaydı, mesela bir gece kriz geçirip odasını dağıtsaydı, kendisine zarar verseydi, uyuşturucu kullanasydı, yazı çok daha harika bir kaynaktan, dramdan beslenmiş olacaktı.
Karakterlerin buluşma anı ise öykünün zirve noktasını oluşturuyor.
Okuyucuyu etik açısından zorlayan kısımlar ise karakterlerin gölgeleri, geçmişleri. iki taraf ne tam masum, ne tam kötü. Ancak sebepleri doğrultusunda makul ölçüde kabul edilebilirler. Zaten bu iki benzer ancak yine de uç noktalarda gezinen karakterin birleşimi, belki de hareketsiz bir objenin durdulamayan bir güç ile çarpışmasında açığa çıkacak enerji gibi bir sonucu akıllara getiriyor. Tam o sırada yazar yüreklere su serpip, ortak payede birleşmiş iki kötü ama özünde geçerli karakterin nerdeyse mükemmel bir uyumunu açıklıyor. ancak ne var ki buluşmanın sonrasını göremiyoruz. o da okuyucuya bırakılıyor, ya mükemmel bir uyum sağlanacak, ya da kadın, karşısındaki bu pişman, yeni sayfa açmaya niyetli adamı kaybedecek.
sorgulanabilir bir diğer etik nokta; kadının ürettiği bu intikam ürününü "başkalarına iyilik" kılıfına giydirmesi. kadın, erkeğin vicdan gel-gitlerinin aksine vicdanını, kendine yarattığı o mantık ile geçiştirmeye çalışıyor. ve diyor ki benim sayemde artık kadın aldatamayacaksınız. size mükemmel kadını sunacağım. aldatıldıktan sonra okuyucuya sosyopat bir kadın sunan yazar bununla da yetinmeyip ona müthiş bir ego ve çok tartışmalı bir mantık yüklüyor. bir adım daha ileri gidip kadının zekasının ne kadar duygu-tanımaz olduğunu açıklıyor. öyle ki kadın ne vicdan dinliyor ne de onu konuşturmaya izin veriyor.
Hikayede gel-gitler de mevcut. Benim her zaman eleştirdiğim, bir öyküde coğrafyanın önemi. Batı ya da Doğu kültürünün anlamsız bir şekilde, amatörce birbirine karıştırılması. Eğer bir öykü, belli bir coğrafyada geçecekse, örneklendirmelerin de ağırlıklı olarak o coğrafyadan olmasını tercih etmişimdir hep. Karakterin doğulu olup da karakterin ruh halinin kasvetli olduğunu anlatan kısımlardaki o kasveti örneklendiren batılı öğeler, ne yazık ki çok sırıtıyor. Kasvet edebiyatından örneklendirme yapılacaksa bizim coğrafyanın edebiyatı irdelenmeli ve buradan malzemeler kullanılmalı derim her zaman. Yazarın özgürlüğü bir yana, elindeki malzemeleri ustaca kullanma yeteneğini eleştirmek öte yana. Benim yaptığım bu ikincisi. Dram edebiyatı işleniyorsa bir öyküde, ötelere gitmeden de bir kemalettin tuğcu örneklendirmesi yapılabilir mesela (kendisinin türk toplumuna olan etkilerini her ne kadar hazzetmesemde). Ya da kasvet, bir peyami safa ile, özeleştiri bir ahmet haşim le, aşk da bir cemil meriç le irdelenebilir. vicdan bir necip fazıl ile.
Ben yine de yazarın seçimlerine saygı duyuyor, edgar allan poe gibi taptığım bir ismi öyküsünde andığı için kendisine ayrı teşekkür ediyorum.
Öykünün dili üst düzey, betimlemeleri şahane. Tema alt metinlerde gizli ve oldukça güçlü. iki bireyin sakladığı, örtmeye çalıştığı ya da silmeye çalıştığı izler, deri temasına çok uygun. ya da yeni bir hayat peşinde koşan erkeğin deri değiştirme çabası, intikam peşinde koşan kadının ise eski derisinden eser kalmaması gibi.
tüm öyküleri tek tek okudum. baya başarılı hikayeler var. fakat hiç sevişilmemiş. insan o yazılara biraz seks, biraz entrika, biraz meme ucu falan katardı. çok ciddiyim, zira deri konusu sevişgen bir konuydu..
örneğin hikayenin birinde siyah deri elbiseli bi kız olabilirdi. hani şu bünyeye yapışan cinsten giyip tüm bakir erkeklere falan veriyo olabilirdi. süperman gibi bişey yani, halk kahramanı. yakaladığına domalıyo, yakaladığına domalıyo falan. bence olmalıydı. hem düşünsenize bu hanım kızımız ülke de bakir erkek bırakmıcaktı. elinde kırbaç cadde cadde gezip ılık götlülerin korkulu rüyası olacaktı. şlak şlak onu gören perdeleri çekecekti...
neyse, yine de güzel hikayeler var. yazanların kalemine sağlık. tebrikler amk.
213 yıl önce bugün doğmuş bir yazara borçluyuz bu sayının temasını,bahsettiğim yazar, yüksek empati yeteneği sayesinde modern roman anlayışının temellerini atan gerçekçilik akımının öncüsü honore de balzac'dan başkası değil.
tüm insanların aslında iyiyi ve kötüyü barındırdıkları, hatta temel motivasyolarının aynı olması nedeniyle, kimsenin kimseden çok da farklı olmadığını anlatmaya çalıştığı dev üst eseri insanlık komedyası'nın ilk kitabı goriot baba, bu vasfıyla aynı zamanda gerçekçiliğin de ilk kitabı olarak kabul edilir.
adeta bir matematik denklemi kusursuzluğunda inşa ettiği kurguyu, kelimeleri hiç de ekonomik kullanmadığı tasvirler ile birleştiren balzac, bu sayede hem okurun karakter ile empati kurmasını, hem de tasviri zor duygulanımların okurun kafasında canlanmasını sağlar, bu nedenledir ki vadideki zambak isimli eseri, aşkı en iyi anlatan kitap olarak kabul edilmiştir.
karakterlerini dış görünüşleri ile tasvire başlayan balzac, mutlaka onların derilerine değinmiştir. bu nedenle biz de bu sayıda aynı konuya değinmek istedik. bakalım deri teması yazarlarımızda ne gibi çağrışımlar yaptırmış.
7. sayı öykü seçim ekibi: biradetbeyfendi, efervesantadem, esesdopiyespiyes, experimental, mbaran, ischam
***
duyuru 1: 19 mayıs tarihinde istanbul beyoğlu'nda (mekan henüz netleşmedi) bir zirvemiz olacak. söykü'ye öykü yollamış, söykü'den bir öykü okumuş herkesi bekliyoruz, güzel bir de hediyemiz olacak gelenlere. detaylı bilgi için (bkz: 19 mayıs 2012 söykü zirvesi) başlığını takip edebilirsiniz.