sonu umutla biten öyküleri herkes sever. evet! genelleme yapıyorum herkes. zira, herkes için geleceğe yönelik beklentiler vardır ve bu beklentileri insanları yaşama bağlar. düşünün bir kez; yeryüzünde açmadığınız kapı, tatmadığınız zevk, elde edemediğiniz şey kalmamış. delirmez mi insan? bu tip insanların kendilerini hayır işlerine adamaları da bundan.
kimi öyküleri okurken, beklentileriniz ve algılama biçiminiz, onun sizde olumlu ya da olumsuz izler bırakmasına neden olabilir. bence, narkoz hayalinde şehir insanları da böylesi bir öyküdür.
kişilerin ruh hallerindeki git-geller ve psikolojik sıkıntılarını resmeden bu tip öyküleri okurken; her bir paragrafı, o kişinin o anki düşünce sağanağıymış gibi görüp bir sonraki paragrafta anlatılanlarla güçlü bağlar kurmaya çalışmamak, her paragrafı; kendi içerisinde değerlendirmek ve üzerinde tekil olarak kafa yormakla daha büyük tatlar alınabilir.
şu söylemleri ayrı ayrı içselleştirmeyi deneyin;
"...soğuk öyle işliyor ki içime. kendimi ona teslim edip, kumların arasında kaybolayım istiyorum..."
***
"...tek yudumda yarısına gelince şişenin, gözleri yaşarıp ağzında hafif acıtan tadı alınca konuşmaya başladı. "günleri, saatleri ve hatta dakikaları karıştırıyorum. kendimi bile karıştırıyorum. korkuyorum..."
***
"...zarif bir dişi aslan tüm safarinin ortasına doğan güneş gibi çıkıyordu. "b.", beyrut. işte oradaydı...
göğsüne inen binlerce çekiç darbesini bertaraf ederek, nefesinin ve kalp atışlarının geri geldiğini hissetti..."
ve sonra topyekun bir araya getirin;
- yalnız ve bıkkın bir adam,
- kendisini içkiye vermiş, darmadağın bir halde,
- onu görüyor ve adeta yeniden doğuyor.
yazar, onlarca paragrafta kah geri, kah ileri bir zaman dilimine giderek, kimi zamanda o andan verdiği kesitlerle anlattığı ve fakat sürekli aynı noktaya vardığı; yalnızlık, çaresizlik ve dağılmışlık açmazını, bu durumun ona yaşattığı duyguları başarıyla ifade edebilmiş.
intihar girişiminin başarıya ulaşmaması ise onun şansı. geçmişi silip yeni bir sayfa açmayı, her şeye sıfırdan başlamayı tek çıkar yol görmüş; bu dünyada ya da öbür dünyada.
karmaşa içerisinde bir ahenk yakalayabilmek ve okuyucuya bunu hissettirebilmek kolay iş değildir doğrusu. bu nedenle seyyar motto'yu kutluyorum.
'jülide' tiplemesinin bilinirliğinden de çok güzel yararlanmış yazar. parlak-saten elbiseli hafifmeşrep kadın. ağır roman'ın 'tina'sı müjde ar gelir hemen akıllara; ağzında cigarasıyla. kimilerinin dediği gibi 'türk sinemasında kadının devrimi' dir o.
yazarın, jülide'yi; bir süre sonra 'J.' olarak yazması, dikkat çekme yönünde bir atraksiyon ya da aynı paragraf içerisinde bir ismin çok tekrarının yarattığı olumsuzluğu bertaraf etme girişimi olarak görülebilir ama ben açıkcası bundan çok hoşlanmadım. jülide'ye cümleleri defalarca düzenlemek pahasına da olsa, jülide demek gerektiğine inanıyorum. öykü'ye katkısı ile bu inceliği hak etmiyor mu yani sizce de. hele ki bir kadın olarak.
ilk olarak; hikayede konuşma çizgisi ve ya tırnak işareti bir arada kullanılmış. sadece birisini kullansa daha iyi olurdu diye düşünüyorum. ikisi bir arada olmamış sanki...
biraz daha diyalog olsa, güzel bir tiyatro oyununun bir sahnesi olabilecek kadar iyi bir hikaye... konuşmalar samimi. diyalog üzerine kurulmuş olması okunabilirliğini arttırmış. mekan tasvirleri neredeyse hiç olmadığı için gözümde bir tiyatro sahnesi canladı birden...
(ne çok bir dedim be...)
öykülere dair yorumların mevcut öykü başlıklarına yazılması daha mantıklı olmaz mı dediğim, yedinci sayı itibariyle nacizane bir öykücükle katkıda bulunduğum güzel oluşum.
edit-büdüt: formata aykırı oluyormuş, o yüzden böyleymiş.
biradetbeyfendi vurucu cümlelerle yazmayı seviyor. şairane, romantik bir anlatımı var bu yazıda da... hikaye konusu ve akışı açısından çok cezbedici olmuş. ancak kurgusu biraz "-bi dakka... ne oldu ya?" demenize sebep olabilir... şahsen ben bazı yerleri iki defa okudum.
bunun sebebi iki şey olabilir;
1-) kurguda kayma vardır. (ki bu hikayede zaman - mekan olayı birazcık karışıyor.)
2-) cümlelerin büyüsüne kapılıp olaydan kendinizi soyutlamışsınızdır...
bence ikisinden de biraz var bu hikayede. ama daha çok ikinci seçenek ağır basıyor, zira altını çizmek isteyeceğiniz ve yüksek sesle tekrar etmek isteyeceğiniz güçlü cümleler var...
mesela;
--spoiler--
su, boynundan süzüldükçe yer çekimi varlığından utanıyor. bedenine dokunan her damla, gülücükler saçarak intihar ediyor
--spoiler--
yazarın ellerine sağlık... okunası bir hikaye olmuş...
Bu kez liberal, yazdığı hikayelerdeki natural geographic kurgusundan kurtulmuş. Yeterli olan, hiç bir fazlalığı olmayan çevre gözlemleri ile hikayesini donatmıştır. Hikayede konuşan kemçüğün, konuşmasını, anlatışını çok güzel benimsetti bana . Hikayeyi okurken hem bilgi ediniyorsunuz, hem de bir geziye çıkıyorsunuz sanki. Ancak sünnetçi efendinin,kestiğini pilava karıştırma olayını biraz fazla abartılı buldum. Yine de esprili bir yan ile, çok güzel anlatmış. Ellerine sağlık.
Bu deri sayısı beni benden almıştır arkadaşlar. Böylesine dolu dolu olması gerçekten de okuma hevesimi arttırdı. Bu hikaye de çok beğendiklerim arasına girdi. Hayır kendimce korku yaşamaya başladım, acaba beğeni kriterlerimde sorun mu var? diye. Ama dönüp baktığımda, cevabım kati bir şekilde hayır oluyor.
Çok güzel bir hikaye olmuş, kurgu, anlatım, üslup ve de imlası düzgün bir hikaye. Fazlasıyla beğendim. Tek bir şey dikkatimi çekti. Jacop ve de isabel. Alacakaranlık filmini hatırlattı bana isimler.
Ve çok komik bir durum yaşadım moore ismini okuyunca. Benim ateş sayısına yazdığım hikayede, bir kahramanın adı. Beynimden vurulmuşa döndüm. *
Beğendiğim hikayelerden biri oldu. Kurgu, anlatım çok güzel olmuş. Okudukça meraklandırıyor insanı. Tek bir konuda hüzün duydum, keşke yazar bıraksaydı kahramanları parkta kolkola. Hani anlatmasaydı sonunda ne olduğunu. Daha da keyifli olurdu o zaman. Çünkü son bölüm, onca uzun uzadıya tasvirden sonra, kesilip atılmış gibi geldi.
Beğendiğim hikayelerde biri. Emeğine sağlık.
Çok beğendiğim hikayelerden biri oldu. Ancak ben mi çok hızlı davrandım, yoksa hikaye mi biraz aceleciydi? bilemiyorum. Sanki ayrıntıları, vurucu kısımları daha da uzatmasını istemek, okuyucu olarak benim hakkımdır. Teması, uslübu çok güzel, ama şaşırmaya fırsatım bile kalmadan, son bölümdeki cümle ile tebessüm ederek bitirdim hikayeyi.
Hızlandırılmış film gibi geldi. *
Yazarın cümlelerini çok beğendim, akıcı bir tarzı var. Ama keşke biraz daha uzatsaydın... Yarım kaldım yahu.
Ellerine sağlık.
Kesinlikle yazarın özgün konusu çok ilgimi çekti. Bir insanın bakıp da göremeyişini, objelerden yardım dilenişini çok güzel anlatmış hikayesinde. Adamın yalnızlığına okuyucuyu da konuk etmiş. Gerçekten de güzel bir hikaye olmuş. Anlatımı çok doyurucuydu. Sonuna doğru açılan bir hikaye olmuş kesinlikle.
Ancak, bir yerde yazmaya ediyordu, yerine yazmaya devam ediyordu, diyecekti sanırım.
Bir de, şarrap kelimesini, sanki rakı birra şarraap diye bir şarkı sözünden almış gibi geldi. *
Farklı bir söylem kullanabilirdi.
Emeğine sağlık, keyifle okudum.
Gerçekten de farklı konuların buluştuğu bir sayı olmuş deri. Maden konusunu çok güzel işlemiş yazar. Ancak -ki ve de -de bağlacında ciddi sorunları var. Btişik ve ayrı yazımlara dikkat etmemesi hikayeyi okurken, kafamın dağılmasına sebep oldu.
ilgi eki, edat, bağlaç sorununu çözerse, daha da iyi yazabileceğini sanıyorum.
Emeğine sağlık.
Kısa bir hikaye olmuş bence. Sözcükler, kelime seçimleri çok iyi. Farklı bir konu seçmiş. Ancak kendime benzettim bu yazarı. O da benim gibi uzun cümleleri seviyor. Okuyucuyu yoruyor derlerdi de, inanmazdım. Hakikaten yoruldum. * Hikaye Daha uzun olsaydı, daha keyifli olacaktı sanki.
Emeğine sağlık.
misafiri olduğumuz "esnaf" bir adamın dükkanında ki kısa bir olay örgüsü içinde bir kaç kişilik ve tek perdelik bir parodi. diyalogları çok başarılı buldum.
genel de bu tip esnaflar köyünden yeni gelmiş insanlar arasından değilde babadan beri çarşının aynı yerindeki dükkanlarda görülür. onlar en az dört kuşaktır istanbuldadır. genlerine bir yerlerden "ahilik" bulaşmış olur. yazar ise bu çatışmayı yani köyden şehre gelip esnaflık yapan sözde açık gözlü kurnaz esnaf ile şehirli ve babadan esnaf çatışmasını , köyden gelen misafir ve şehre çabuk uyum sağlamış köysoylu esnaf arasındaki diyalogları ile vermiş. belki de tam olarak istediği bu olmasa da.
çabucak biten ve hoş vakit geçirebileceğiniz güzel bir hikaye.
tutku ve aşk bir zaman kaybı olabilir mi? genlerimizde ki çoğal-üre-soyunu devam ettir emirlerini dinlemeden tutku ile bağlandığın kadın ile geçirdiğin yıllar kayıpmıdır? bu kadına yıllarını verdiğinde ve bir gün artık hayatının daha az bir kısmı kaldığında yaşadığın eski günler için şükür mü etmelisin yoksa bu yılları bir zaman kaybı ya da geç kalmışlık olarak mı görürsün?
hikayemiz tutkulu ama çıkmaz sokağa giren bir aşkı anlatıyor. benim için özel anlamları vardı, tamamen kişisel çağrışımlara sebeb oldu yazara teşekkürler.
--spoiler--
hikaye bana nedensizce "city of angels" filmini de hatırlattı, ama henüz okumayanlara şimdiden söyleyeyim hikayenin bu film ile alakası yok. çağrışım yapan şey kadın doktor ve yazarın hikayede gizlediği motorsiklet kazası. ( filmde ki doktor kadının bisiklet kazası gibi, alakasız bir şekilde birden bire.)
--spoiler--
büyük süprizle biten sonu için bile okunası bir hikaye olmuş. yazar belli ki hayalgücü konusunda çok da sıkıntısı olmayan bir arkadaş. kendisini kutlarım. olayı anlatış biçimi de kurguyu sahne sahne okuyucunun gözünde canlandırmak şeklinde. sen bir şey katmadan, sadece okuyarak, yazarın kurgusu olan sahnede olayları seyrediyorsun.
Öyle güzel bir hikaye olmuş ki, okunup rafa kaldırılan, sonra yeniden okuma isteği uyandıran kitaplara banzettim. Daha önceki yazısına da sevmiş olmama rağmen, bu hikayede tam anlamıyla kendini bulmuş yazar. işlediği konular da fazlası ile farklı. Örneğin, bir önceki kaynaştırma öğrencisi. Şimdiki deri hastalığı olan bir genç. Kesinlikle, bu sayıda okuduğum ve de en çok beğendiğim hikaye diyebilirim. Ama önce diğerlerini de bitirmem gerekiyor. *
Emeğine sağlık, tebrik ederim. *
bir yazar, öykü kurgulama sürecinde çok değişken ruh halleri içerisinde bulunabilir ve bu halleri, bahse konu süreç içerisinde öyküsüne belirgin olarak yansır. ancak, böylesi bir durumda dahi genel hatları ile de olsa neyi, ne için yazdığı hususunda okuyucuya ip uçları vermelidir ki okuyucu onları kullanarak doğru tespitlerde bulunabilsin.
kimi yazarlar ise öykülerinde, belli bir olay veya durumu, bulunulan koşullarla birlikte objektif bir biçimde okuyucuya yansıtarak tespitleri, okuyucunun kişisel düşünceleri ile yapmasını isteyebilirler.
her iki durumda da, öykünün yapısal dengeleri koruması esastır. okuyucu, yazar tarafından verilen ipuçlarını kullanarak girift olayları çözmekten hoşlanır ancak, onun bir çıkmaza itilmesi veya girift olayları çözdükten sonra onu tatmin etmeyen, basit kazanımlar elde etmesi sinirlendirir.
aynadaki yılan'ın görünürde vermek istediği, sosyal yaşama kırgın bir insanın bu gereksinimini, çeşitli hayvanları besleyip-büyütme yoluyla giderme, bunu yaparken de tutsak olduklarını hissettirmeme hassasiyeti ile onları, ait oldukları doğal yaşama kazandırma gayretleridir.
fantastik bir çizgide gelişen öyküdeki olay, yetiştirdiği hayvanları doğal yaşama bıraktıktan sonra başlar ki burada, kahramanın iki temel korkusu ortaya çıkar.
- onlar bensiz yaşayabilecekler mi?
- ben onlarsız nasıl yaşayacağım?
gerçekçi başlayan öykülerin fantastik bir hale dönüştürülmesi, yoğun çevre ve yardımcı kahraman tasvirlerini içeren belli bir hazırlık ve geçiş döneminden sonra olmalıdır ki okuyucu kendisini karşılaşacağı olaylara hazırlayabilsin. bu kadar kısa bir öyküde bunu başarabilmek mümkün değildir.
kanımca, öykünün yumuşak karnı da burasıdır. yani, çevre ve yardımcı kahraman tasvirleri yetersiz olduğundan, aniden ortaya çıkan dev örümcek ve onu yiyen yılan, esas kahramanın halüsinasyonları dahi olsa, okuyucu nezdinde istenen güçlü etkiyi yaratamamışlardır.
bu noktada, başlangıçtaki açıklamalarımıza dönersek; öykümüz, iskelet ve anlatım dili anlamında başarılı buna karşın, çevre ve yardımcı kahraman tasvirleri açısından yetersiz kalmıştır.
pudra keçi sakal ve striptizci
Güzel bir hikaye olmuş. Ancak deri kelimesi yerine cilt kullanmış experimental. Ya da ben deri kelimesini kaçırdım. Bilemiyorum. Kelimelerden öte, imladan öte benzetmeler ve de konu ile ilgilenirim ben. Üslubunu, hikayeyi beğendim ama deri yerine cilt kullanmasını sevmedim. Daha öncesinde de deri yerine cilt de kullanılabilir denmiş miydi onu da hatırlamıyorum açıkçası.
Ama beğendim, güzel bir hikaye.
Emeğine sağlık.
Farklı bir hikaye olmuş, okunuyor hemen, akıp gidiyor. Ancak ufak kopmalar var sanki. Yani sözde saftirik olduğunu belirten, daha göze çarpıcı bir olayla bitebilirdi. Ya da, kadınlarla konuşmalarından sonra Ali, onlardan buluşma koparmış olabilirdi. Ya da biraz önce giden kadınları arayıp, babam çıktı, hadi gelin de diyebilirdi.
En azından biraz komik, biraz da çarpıcı bir göz açıklık sergilenebilirdi diye düşünüyorum nedense. Kısaca hikayenin modu son bölümde düşmüş.
Okunası bir hikaye yine de, ellerine sağlık.
Kesinlikle çok farklı bir konu olmuş. Deri cüzdan ve de yaşattığı döngü çok hoş geldi bana. Okurken bir anda akıp gitti hikaye. Bazen bu kadar da olmaz dedirtti ama, üslup, içerik çok farklıydı. Ellerine sağlık.
Biradetbeyfendi' nin beni şaşırttığı bir yazı oldu. Bol betimlemelerini, ağrı ve ağdalı dilini, bulamadığım bir öykü olmuştur. Ama içimden gelen ses, bir şeylerin etkisinde kalarak bunları yazdığını söylüyor. Bilmiyorum ama, bu kez eksik kalmış gibi... Oysa farklı betimlemelerin, kelimeleri birbirine yakıştırmanın, timsalidir biradetbeyfendi. Anladığım kadarıyla bu kez fazla birikmiş, ve hangi cümleyi yazacağını bilememiş. Okunası güzel bir hikaye, ancak yarım kalmış gibi...
Emeğine sağlık.
Yine bol emek kokan bir sayı olmuş. Öncesinde de yazılarını çok beğendiğim yazar arkadaşlarımın hikayelerini görünce, iyiden iyiye okumak için heyecan duyduğum sayı halini almıştır. Bekle beni deri yorumlarımla geliyorum. *
ucuz ve sıradanlaşmış bir hayattan alınmış dersleri sıkı sözcüklerle manevra yaparak aktarmış ve öyküyü kotarmış yazar.
özel isimlere gelen ekleri tırnak işareti ile ayırsa daha bir şık olacakmış ama o da nazar boncuğu olsun.
fakat finali, elinde valiziyle giden ve o hataları yapan kıza değil de, yıllar sonraki nurgül'e yazdırması gerektiğini düşünüyorum.
çünkü sonuç bölümündeki kadın, hikayede anlatılan kızdan çok daha olgun.