söykü dergisi sayı 10 temasız

    1.
  1. "herkese merhaba,

    28 ocak’ta sadece bir fikirdi söykü dergisi,

    aradan beş buçuk ay geçti...

    9 temmuz yani bugün 10. sayımızı heyecanla yayınlıyoruz. bugüne kadar;

    * 62 farklı yazardan, toplam 168 adet öykü yayınladık,
    * tabletlerde ve akıllı telefonlarda da okunabilecek şekilde sanal bir dergi oluşturduk,
    * 200’e yakın üyeye sahip bir websitesine sahip olduk, (türkiyenin en çok ziyaret edilen ilk 30 edebiyat platformundan biri.)
    * websitemizde kültür ve sanat başlığı altında (edebiyat haberleri ve kitap yorumları) 117 adet yazı yayınladık.

    yola adım adım ilerleyeceğini belirterek çıkmış olan dergimiz, bugün 10. sayıya ulaşana kadar koyduğu tüm hedeflere destekçilerinin de katkıları ile ulaştı.

    10. sayımız bir konuya sahip değil, bunaltıcı sıcaklarda, ekran başında geçirilen sürenin de minimuma düştüğünü, düşmesi gerektiğini düşündüğümüzden, zorlayıcı olmak istemedik, gelen öyküler yine çok güzel, umarım hepiniz beğenir, okurken keyif alırsınız.

    artık dinlenme zamanımız geldi, yeni hedefler daha da büyük olduğu için enerji toplayıp, yenilenmemiz gerekiyor.

    söykü dergisinin yeni formatını ve büyük süprizini, 11. sayının konusu ile birlikte 6 ağustos günü sizlerle paylaşacağız, o zamana kadar,

    herkese iyi tatiller."(experimental)

    @______________________________________@
    _____________söykü dergisi_________________
    ________________sayı 10___________________
    ________________temasız_________________
    @______________________________________@

    biri bizi öldürüyor ... (alpi)

    sukut ı istifham ... (bandini)

    evlere bakan adam için gayri resmi bir önsöz ... (bwahahaha)

    benim artık umudum yok ... (efervesantadem)

    not defteri ve başlangıç ... (euzerque)

    iki nokta üst üste aç parantez ... (experimental)

    asal günler ... (forrest)

    azraille düello ... (hanna)

    yıldız tozlarıyla sihirlenmiş haziran gecesi ... (inanna salome)

    savaş denen kahramanlık ... (mbaran)

    gökyüzünden yeraltına düşen çamur damlası ... (moderndaycowboy)

    bir robotun son anları ve özgürlük ... (oyledegildeboyle)

    trambolinde zıplamak ... (phoenixs ashes)

    sol bekent ... (sallapati)

    bir yol hikayesi ... (sinasizafer)

    meczup ile juliet ... (siyahgiyenadam)

    renkleri görmek ... (turkuaz)

    @_________________________________________@
    *öyküler yazar isimlerine göre sıralanmıştır.

    web sayfamız üzerinden okumak için:
    http://www.soykudergi.com/temasiz/

    tüm sayılar için:
    http://www.soykudergi.com/

    10. sayı öykü seçim ekibi: efervesantadem, experimental, ruya avcisi, siyahgiyenadam

    ***

    duyuru: önümüzdeki sayının konusu, söykü dergisinin yeni sürpriz formatı ile birlikte 06 ağustos'ta açıklanacak, 11. sayımız ise 3 eylül'de yayınlanacaktır. (11. sayı itibarı ile tatilimiz bitecek ve tekrar düzenli yayına devam edilecektir.)
    15 ...
  2. 2.
  3. 15.
  4. biri bizi öldürüyor | alpi

    polisiye öyküler; çoğu kez, durum öyküleri özellikleri gösterirler ancak, onlara göre çok daha hareketlidirler. bu yönleriyle, macera/serüven öykülerine daha yakın dururlar ve üçüncü şahsın ağzından sunulmaları da neredeyse bir gelenek halini almıştır.

    alışılmışın dışında yapısal kurguları olan nadir örnekleri dışında, okuyucuya sunum teknikleri açısından da birbirine çok benzerler. hatta, denebilir ki klişeleşmiştirler. polisiye öykü okuyucuları öykülerin yapısal kurgulamasına hiç takılmadan doğrudan öyküye odaklanma ve karmaşık olaylar zincirini çözmek hevesindedirler. bu nedenle de klişeleşmiş sunum tekniği onları diğer öykülerdeki gibi rahatsız etmez, aksine rahatlatır.

    polisye hikayelerde, önceki-sonraki kavramının olayların çözümünde taşıdığı önem büyük olduğundan zaman kullanımlarındaki bariz hatalar iyi bir okuyucunun gözünden kaçmaz ve kafa karıştırırlar. aşağıdaki paragrafta yazar, bir anı ya da çok kısa bir süreci anlatmaktadır ki bu durumda kullanılan zaman kipleri ve eklerinin aynı formda kurgulanmaları beklenir.

    "... Odada bulunan üç tane yatağın da üzerinde kabarıklık vardı. ilkini silahının ucuyla dürttü, kıpırtı gelmemişti. Eliyle yatak örtüsüne uzanırken göz ucuyla diğer yataklarda hareketlilik olup olmadığına bakıyordu, hiç canlılık belirtisi yoktu. Diğer tim görevlisi de kapının ağzında durmuş, hem etrafa bakınıyor hem de odada gözden kaçabilecek bir hareketlilik emaresi arıyordu..."

    şimdi aynı paragrafı bir de şöyle okumayı deneyelim;

    "... Odada bulunan üç yatağın üzerinde de kabarıklık vardı. ilkini silahının ucuyla dürttü, kıpırtı |gelmedi|. Eliyle yatak örtüsüne uzanırken göz ucuyla diğer yataklarda hareketlilik olup olmadığına |baktı|, hiç canlılık belirtisi yoktu. Bu esnada, diğer tim görevlisi de kapının ağzında durmuş, hem etrafa bakınıyor hem de odada gözden kaçabilecek bir hareketlilik emaresi arıyordu..."

    alamet-i farika; bir insanı, ürünü, nesneyi, benzerlerinden ayıran simgesel özellik veya doğrudan doğruya semboldür. bir anlamda kişiyi, ürünü ya da nesneyi 'marka' yapan şeydir.

    osmanlı döneminde, nüfus hüviyet cüzdanlarında, 'alamet-i farikası' diye bir bölüm bulunurdu ki buraya, o kişiyi diğerlerinden ayırmakta kullanılacak; lal, kör, topal, çolak, aksak gibi bugün bedensel engeller olarak tanımladığımız nitelikleri yazılırdı.

    tüm bunların ışığında, öyküde geçen şu cümle temelde yanlış olmamakla birlikte kulağı tırmalayan bir tarafı da yok değil sanki;

    "...özel tim olarak kurşun geçirmez yelek ve koruyucu başlıktan oluşan alamet-i farikalarını üzerlerine geçirmişlerdi..."

    derim ki şöyle kurgulansa daha güzel olmaz mıydı;

    "...özel tim olarak, alamet-i farikaları haline gelmiş kurşun geçirmez yelek ve koruyucu başlıktan oluşan giysilerini üzerlerine geçirmişlerdi..."

    öykünün geneline bakıldığında, akıcı bir üslup ve yeterli tasvirlerle canlandırılmış mekanların kullanıldığını söylemek mümkün ancak, neredeyse katliam boyutlarına varan bu seri cinayetlerin nedeni-niçini dahi okuyucuya anlatılmış değil. bu durumda okuyucu, katilin halet-i ruhiyesi hakkında nasıl fikir sahibi olup da kendince değerlendirmeler yapabilsin?

    yazarlar da ses sanatçılarına benzerler aslında. nasıl ki onlar, okudukları esere kendilerinden bir şeyler katmadıkları, duygu vermedikleri, dinleyiciyi yeterince hislendiremedikleri sürece istedikleri kadar kuralına uygun okusunlar nafiledir. yazarlar için de aynı şeyler söz konusudur. bir öykü okunduğunda; "görüyorsun işte! meşrebim-tarzım budur benim. ben filancanın eseriyim." diyebilmelidir okuyucusuna ki sıradan olmaktan, anonim kalmaktan kurtulabilsin.
    4 ...
  5. 6.
  6. bir temaya sadık kalarak oluşturulan öykülerin güzelliği yaratıcılığınızı zorlaması ve bu zorluğa rağmen başarabilmenizden gelirken;

    --spoiler--
    söykü dergisi sayı 10 temasız
    --spoiler--
    bu sayının güzelliği ise hayal gücünüzün alabildiğince uzanan çayırlarında dere tepe heidi misali koşturabileceğiniz özgürlüğü sunmasından gelir.

    bu sayı kaçmaz-öykülerinizi içinizde değil "söykü"de tutun.
    6 ...
  7. 14.
  8. sukut ı istifham | bandini

    sukut-ı istifam, içeriğinden çok taşıdığı sembolik özelliği nedeniyle çok değerli bir öyküdür. zira, bir osmanlı beyefendiliği ile genç nesilleri, osmanlıca sözlükleri alıp ne denildiğini, tarihini, geçmişini, kültürel değerlerini öğrenmeye itmiştir.

    bir ülke tarihinde, 623 yıllık bir kültür birikimini elinizin tersiyle itip yepyeni bir sayfa açtım diyemezsiniz! büyük bir nehrin yolunu değiştirmeye kalkarsanız o su döner-dolanır yine kendi akacağı yolu bulur.

    bunu yapan, o ülkeyi esaretin pençesinden kurtarmakta azımsanamayacak gayretler gösteren büyük bir önder de olsa, divan edebiyatı'nın ve osmanlıca'nın 'yok' sayılamayacağı, taşıdığı önem ve değerin her türlü çirkin ayak oyunlarına rağmen düşürülemeyeceği açıktır. zamanın eğitim müfredatını hazırlayan kraldan ziyade kralcıların yaptıkları gibi genç nesilleri aruz kalıplarının cenderesine sokup ne denli korkunç bir deccal gibi göstermeye çalışsalar da, liselerde edebiyat öğretmenleri tarafından; divan edebiyatı mı? halk edebiyatı mı? sanat, sanat için midir, toplum için mi? gibi gereksiz ve anlamsız münakaşalara mevzu edilmiş fakat bu mümkün olmamıştır ve olmayacaktır. gün gelip bandini gibi bir yazar çıkacak ve geçmişin unutturulmaya çalışılan güzelliklerini apaçık gözler önüne serecektir.

    623 yıllık bir dili, kültürü, tarihi, dönemin hemen tüm edebiyatçıları ve gazetecilerinin haklı isyanlarına, genç nesli tarihinden ve kültürel değerlerinden koparacağı yönündeki haklı eleştirilerine rağmen görmezden gelen mustafa kemal'in belki de yaşamındaki en büyük hatasıdır; bu çeşit tepeden inme gerçekleştirilen bir dil devrimi.

    bandini gibi takdir edilesi, kendisini aşmayı ve her defasında beni hayretler içerisinde bırakmayı adeta görev addeden kimi yazarlar, bu noktada ciddi bir misyon üstleniyorlar. geçmişin kültür hazinesini bu günkü ile sentezleyip yepyeni bir kültür halitası elde etmek. bunu başarmanın en güzel yolu ise onun gibi okunası öyküler yazmaktır elbet.

    bileğine kuvvet diyorum, aklına sağlık diyorum ve kucak dolusu teşekkürler ediyorum.

    edit: yazım kuralları.
    3 ...
  9. 7.
  10. hikayesi olan, kahramanı olan, anlatacak bir şeyi olan herkesi bekleyen sayıdır.

    denemekten korkmayın efendim. yazın. bizi hayal gücünüzün en geniş odasında misafir edin...
    4 ...
  11. 18.
  12. sukut ı istifham | bandini

    Elif Şafak’ın Pinhan’ını okuduğumda 19. Yy istanbul’una gitmiştim (Kartpostallardan gördüğüm kadarıyla), bu öyküyü okurken, eski Osmanlı kahvehanelerinden birinde orta şekerli kahve içmekteydim denize karşı(bir taraftanda tüm kapitalistliğimle kahvehaneler zinciri kurma fikriyle)

    Öykü başlangıçta sıkıcı gelebilir, kelimelerin anlamlarını bilmemek insana yılgınlık hissi veriyor ama bunları bilmemek benim eksikliğim biryerde, malum teknoloji gelişti Osmanlıca-Türkçe sözlük eşliğinde okudum hikayeyi, Hallac-ı Mansur’un En-el Hak olayın hakkında az çok bilgim olduğundan daha bir anlamlı geldi öykü.

    Mühim olan kelimeler, Hak ile Hakk’ın arasında ki fark gibi. Dikkatimi çeken cümleler şunlardı ;

    ‘…eski usül manda mahsülü kapaklı siyah bir iblisti o neşriyyat.’
    Bu cümlede kitabı betimlemede şu üç kelime; manda, siyah ve iblis çok uyumlu üzerine düşünülmüş olduğu belli, yalnız neşriyyat değil neşriyat olsa gerek.

    ‘…artık şunu bilmek gayri kabil: şu iskeleden hayli geçkin vakitte atlayan sarhoş bir adem oğlu görsem acaba şevk ile atlayıp onu kurtarır mıyım yoksa mühürlenmiş kalb ile yoluma düşer bir de pervasız şarkı çağırır mıyım?’
    Yanlış hatırlamıyorsam Camus’nun Düşüş’ün de benzer bir çözümleme vardı, bu kısımdan sonra kahramanın varoluşçuluğa geçişi olarak algılanıyor burası, tam yerinde yazılmış bir cümle.

    '...tanrı tanrıdır, evren de evren.
    çirkin ve kötü yok.'
    Naçizane görüşüm bu cümle Hallac-ı Mansur’dan bahsedilen bölümü daha yakın olabilirdi.

    ‘…çay da katran mübarek! zihnim kayıyor bak yine. biraz da şu tarafa yürüyeyim. vahdet-i vücud demiş zat.‘
    Çay olmasıydı bu öyküde Osmanlı manzarası eksik kalırdı.

    ‘…terlemeye başlamıştı iyice. kalbinin atışını duyabiliyordu. sanki boynunda sakil bir cüce cin oturmuş cigara tellendiriyordu. canan! ne hoş sada!’
    Ter, kalp atışı, canan ve sigara daha ne söylenebilir ki.

    ‘…esas hakikat nerede? hallaç’ ın derisi koyun gibi sıyrılırken ikrar eden dostları esas kefere değil mi?
    Hallac_ı Mansur’u bu şekilde kullanmak büyük yaratıcılık, hoş bir seda bıraktı zihnimizde bandini.

    Başlangıçta yazdığım gibi mühim olan kelimeler, kelimeleri bu kadar ustaca kullanabildiği için bandiniyi tebrik ediyorum, diğer öykülerini de sabırsızlıkla bekliyorum.
    3 ...
  13. 3.
  14. sekizinci sayı ile katıldığım oluşumun hem yazara hem de okuyucuya neler kattığını fark ettim. oluşumun başını çeken isimlerin ise söykü için ne denli emek verdiklerini gördüm. yazarları yazmaya, okuyucuları yorumlamaya teşvik etmek, bunun çabasını vermek gerçekten asil bir işti. bu arkadaşlara teşekkürü bir borç bilirim. ayrıca herkesin bilmesi gerekir ki onca emek boşuna değildir. söykü'yü daha güzel yerlerde görmek dileğiyle. tekrar tekrar emeği geçenlere teşekkürler.
    4 ...
  15. 10.
  16. söykü'nün ilk sayıdan bu sayıya kilometrelerce mesafe katettiğini gözümüze gözümüze sokan sayıdır. 11. sayıyla birlikte değişen formatla (format ki ne format, bomba gibi bir sürpriz) gelişimimiz boyut atlayacak ve okumayıp öykü göndermeyen güruh çok şey kaçıracaktır.

    (bkz: demedi deme)

    not: yorumlar, sıcaklar ve tatil münasebetiyle azıcık rötarlı olarak tam da buraya eklenecektir.

    not2: ekliyoruz yavaştan yavaştan.

    buyrun;

    renkleri görmek .............. turkuaz

    tam anlamıyla bir turkuaz öyküsü. yazar, kendine has üslubu sayesinde hemen öne çıkabiliyor.

    cümlelerin kendiliğinden aktığı, hiç takılmadan, yorulmadan, “şurası da şöyle olsaydı” demeden okuduğum bir öykü oldu bu benim için.

    bu farklı hikayeye yakışan farklı ve umut dolu bir sona bağlanması da, öyküyü bir başka kılıyor.

    grilerin içinde renkleri görebilmemiz mümkün, yeter ki hislerimizin peşinden gidelim. ya da öyle bir şey işte. bir mutlu oldum yahu. yazarımızı tebrik ediyorum.

    biri bizi öldürüyor ................ alpi

    cümlelerin akıcılığı, zaten fazlasıyla sürükleyici olan bu öyküyü hiç es vermeden, bir solukta okumamızı sağlıyor.
    ‘bbg’ formatlı olmasi öyküyü enteresan kılmış.

    az biraz ‘the hunger games’ tadinda ve fazlasiyla basarili buldum. yazarimizi kutlarım.

    benim artık umudum yok ................. efervesantadem

    çocukluktan yetişkinliğe adım adım, insanların umutları, arzuları, ihtiyaçları…

    büyümek ve büyüdükçe o düz mantığı kavramak: “çocuk yapmak değil problem. zaten bir sevgilim var uzun süredir. evleniriz ve bir de çocuğumuz olur. problem cahil cesaretimi kaybetmiş olmam.”

    ve bir şeye bağlanmak. pek çok başka ihtimalin varken tek bir şeye sıkı sıkı sarılıp, onun varlığıyla mutlu olmak. ellerinden kayıp gidivermesiyle nefessiz kalman.

    çok güzel olmuş. yazarı yürekten tebrik ederim.
    4 ...
  17. 11.
  18. biri bizi öldürüyor ... (alpi)

    yaz sayısının enteresan hikayelerinden biri olduğu kesin. bazı bilinen eserlere olan benzerliği alıntımıdır yoksa bir gönderme mi onu bilemedim. bu tip hikayelerde her zaman olan ama bu hikayede olmayan şey ise sebep. katilin neden katil olduğunu tam olarak anlayamıyoruz.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük