ahmet aslan'ın değişik ses rengi ile çok güzel seslendirdiği şarkı/türkü.
sözleri;
sözcüklerim varmiyor uzaklarina
birer birer düsüyor bütün öpmelerim
agir yenilgiler alarak
adresinde yoklugunu kiyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanimadan, ne garip
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanimadan, ne garip
sense uzak, çok uzakta
bir deniz gibisin resimlerde
dokunsan dersim olur, göçerim mecburen
duydum çok sonradan, adin önemli degil
acin ayni tadi veriyor zaten
adresinde yoklugunu kiyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanimadan, ne garip
iste buna biçak çekiyorum
simdi adi yok, hiç bir sevgilinin
zaman zaman degil simdi
yalniz benmiyim bu ahir zamanda
dervis mekanina ask ile cagiran
bu ahir zamanda
henuz olmayan sevgiliyi beklemek, özlemek.
ne bileyim, yaşamayı mı özlemektir, deliliği mi?
sanki şimdi herşey yerli yerinde.
bozuk düzenine bir ömürlük misafir gelmesini bekliyorsun,
git gide yitirilen umutla.
kim bilir, hep dediğin gibi, bir sene öncesinden şu anı bilemezdin.
şimdi de bir sene sonrasını bilemezsin.
kim bilir, belki bulursun misafirini.
çalar kapını.
çalar...
içeride bir ölü, kim aça kapıyı?
zaman geçiyor, cennet bahçesindeki gül soluyor.
misafir yeşertir mi gülümü?
gülüm olur mu?
"sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanimadan, ne garip"
belki de hiçbir zaman gelecekte var olmayacak bir misafiri özlüyorum.
hiç tanımadan, bilmeden.
misafir kapıyı çalar...
kör ve sağır açar mı kapıyı?
iyi kalpleriyle yalnızca yastık kılıflarında yer kaplamaması istenen küçük, ışıltılı masal çocuklarının ve masal kızlarının ardından söylenen en güzel türkü. Adreslerde kayboluşlar, kimsenin oturmaması, bu bilinmezliğin verdiği güzellik şüphesiz amacı daha bir kutsallaştırıyor...
fadıl öztürk tarafından yazılmış bir şiirdir aslında. ahmet aslan muhteşem seslendirmiştir, her ne kadar şarkıda geçen kelimelerin telafuzunu değiştirerek anlamamızı zorlaştırsada.
sözcüklerim varmıyor uzaklığına,
suskundur takvimlerde adım üstelik,
bir bir düşüyor bütün öpmelerim,
ağır yenilgiler alarak.
kalbimse sildi bütün defterlerde,
adresini, yokluğunu kıyamet bilerek.
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip …
sense uzaklara çivili,
bir deniz gibisin resimlerde
dokunsan dersim olur göçerim mecburen,
yalnızlığın on milyon olur, istanbul
duydum çok sonra,
adın önemli değil;
acın aynı tadı veriyor zaten.
islık çalan zamanlardan gelmiştim,
bilirim bulutları eskitmenin güzelliğini,
zaman, o zaman değil şimdi,
güneş yine doğar bu kente,
ama gözlerin... gözlerin.
şimdi adı yok hiç bir sevgilinin,
sıcak dokunuşunda dağılan,
binlerce öpücüğün.
işte, buna bıçak çekiyorum,
bir kadın, aşkını savunan
bir çocuk, gülüşü gibi ince,
bir havalanış... yok
belki de çekip vurmak ,
bütün uykuları göz kapaklarında.