insanların birbirini aldattığı, zamansız öldüğü, duygusal boşluklarının acısını başkalarından çıkardığı, genel olarak çok fazla aksiyon olmayan; hayatı anlatan dizidir. izleyicinin iyi hissetmesi için gerekli olanı vermez. gerçektir. finalinin son 10 dakikası bile bir çok diziye bedeldir.
ölüm temalı bir dizi olmasına rağmen genelde durağan ve sakin giden, kasvetli bir ailenin anlatıldığı, dizinin başında birinin ya da birkaç kişinin son anlarını görüp ekrana çıkan ismiyle öldüğünü anladığınız ve ölenlerin cenaze işlemleriyle uğraşan aile şirketinin ve ailenin hikayesini anlatan dizi. her bölümde dediğim bir nedenden ötürü ölen biri vardır ve ölümleri de bazen beklemediğiniz şekilde olabiliyor. bir bölümde örneğin koşan bir adam duruyor ve göğsünü tutup soluklanıyordu. hemen koşan öteki arkadaşı iyi misin derken beklenmedik şekilde göğsünü tutan değil de öteki adam yere düşüp ölüyordu. yani kamu spotundakileri baz alırsak babanın değil de hadi baba diyenin ölmesi gibi. bunun gibi şaşırtan durumlar vardı.
Ayrıca önce Dexterı bitirip bunu izlemek neresinden bakarsanız bakın tramvadır. Dexterdaki o baskın, çılgın, asan kesen karakterin burada gay olduğunu görüp zenciye vurdurduğunu seyretmek evlat acısı gibi bir şey.
insanları kategorileştirme çalışmalarımda etkin şekilde kullandığım bir dizidir. eğer bir insan o kadar populer kültür ürünü ve saçma diziler arasından bu diziyi izlemiş, bitirmiş ve finalinde de az da olsa hüzünlenmişse kendisini benim için "zararsız ve değerli" insan kategorisine girmiş demektir. eğer izlemediyse ne yazık ki şansı yok. def ol karşımdan yıkıl!
kendi kategorisinde dünyanın en iyi dizisidir. 1. bölümden itibaren 5. sezonunun son bölümüne kadar insanı içine hapseder ve depresyona ve hatta bunalıma sokar. çok garip bu diziye başladıktan sonra tüm ilişkilerim kötü gitmeye başladı, çünkü depresyona girmiştim ve uzunca bir süre suratım asık gezdim.
bir de dizinin son 15 dakikası var ki. dizi tarihine damgasını vurmuştur nezdimde. izlemeden ölmeyin.
En kaliteli dizilerden biridir. Bitmesin diye ağır ağır izlemeye çalışıyorum fakat diziye başladığımdan beri fisher ailesinden biri gibi hissediyorum kendimi. Sanki tüm cenaze törenlerinde ben de vardım, sanki ölüm benim de yanı başımdaymış gibi.
cenaze levazımatçısı bir ailenin sıradışı bireylerinin sıradan yaşantısını anlatan dizi. dolu dolu beş sezon sürmüş, her bir bölümünde ölümün gerçekliğini ve hayatın değerliliğini yüzümüze vurmuştur. final bölümünün son 10 dakikasında dizinin bütün karakterlerinin ölüm sahnelerini art arda göstererek ölümden kaçış olmadığı mesajını da vermiştir.
Birkaç üniversiteli genç muhabbete başladığında konu genellikle yabancı dizilere gelir bir şekilde. Herkes birbiri ardına beğendiği dizilerin reklamını yaparken, six feet under izleyen genç sfu'yu önermeden önce karşısındakileri önce bir tartar. Bu diziyi hak edip etmediklerine, izlediklerinde dizinin hakkını verebilecek durumda olup olmadıklarına bakar. Öyle bir dizidir.
1993 yılında Tampa, Florida'da kurulan death metal grubudur.
Grup ilk olarak, Cannibal Corpse vokalisti "Chris Barnes" ve Obituary gitaristi "Allen West" tarafından yan proje olarak hayata geçirildi. Chris Barnes'ın Cannibal Corpse grubundan kişisel sebeplerden ötürü ayrılması ile başlayan süreçte, Chris Barnes; "Six Feet Under" projesine daha çok ağırlık vermeye başladı. Allen West'in Obituary grubundan ayrılması ile birlikte, "Six Feet Under" yan proje olmaktan tamamen çıktı ve müzik hayatına tam olarak başladı.
Six Feet Under, Death grubundan bas gitara "Terry Butler"ı ve bateriye "Gren Gall"ı alarak albüm çalışmalarına koyuldu.
six feet under'ın son 10 dakikası (bkz: everyone's waiting), sinema/televizyon tarihinde kaydedilmiş en muazzam sekans olabilir. her aklıma düştüğünde tüylerimi diken diken ediyor ve ben bundan daha etkileyici bir şeyin çekilebileceğini zannetmiyorum.
lise dönemlerinde bir müzik grubum var. Yaşıtlarımız duman çalardı, biz ise kurban, direc t, dorian benzeri uçuk coverlar çalıyoruz. Birde bestemiz vardı o ara gitar soloları bayağı ilgi çekerdi...
Neyse... Günlerden bir gün "seyirci rekoru kıracağız" diye bir gruptan konser teklifi geldi. 3 grup, bursa'nın o zaman popüler mekanlarından çaçaron'da gündüz konseri verecek...
O zamanlar saat 17:00ye kadar +18 muhabbeti olmadığından 3 grupta o saate kadar 10 (+2 tercihen) parçalık setlist çalacak, rekorumuzu kırıp dağılacağız (biletli olacak, para da alabileceğiz *).
ilk grup (yamulmuyorsam) punk ve alternatif rock çalıyordu hani şu duman vb. Olan. ikinci grup biziz, üçüncüde mevzubahis konuyla alakalı six feet under, death vb. Çalan bir death metal grubu. O zaman benim metalistliğim(!) megadeth'in pek ötesine geçmiyordu, six feet under'ı duymamıştım ne yalan söyleyeyim. Ki konuya gelene kadar da öğrenmemiştim...
Velhasıl program 14:30 gibi başladı, mekan tıklım tıklım! ilk grup bol goy goy ile 10 parça çalarak 1.5 saati doldurdu. Sıra bize geldi, herşey çok güzel. 12 parça bitti ve arkasından seyirci gazıyla 4-5 parça daha çaldık, bu arada da saat 17:00'yi geçmişti bile... +18 olayı yüzünden mekanı polis bastı ve konser orada bitti...
Alelacele toparlanıp dışarı çıktığımız zaman bizden sonra çalacak gruptaki arkadaşlar konuşma bahanesiyle bizi tophane taraflarında sote bir yere götürdüler. Bizde de muhteşem konserin artistiği*. Meğer arkadaşlar bizim kasıtlı olarak zaman geçirdiğimizi bu yüzden kendilerinin çalamadığını düşünüp bizi hırpalamaya götürmüşler, olay buymuş...
Velhasıl kavga falan olmadı, insan gibi konuştuk ama o gergin muhabbet esnasında en az on kere söylenen "six feet under çalıyoruz biz" lafıyla aklıma girmişti. Ne zaman görsem aklıma bu olay gelir...