görüşlerimiz tamamen uyuşmasa da atılan hiç bir yalanın karartamayacağını bildiğim aydınlıktır sinan.
ülkesinin tek dişli canavarların boyunduruğundan kurtulması için canını feda etmiştir. şimdiki sözde devrimci namussuzların aksine hiç bir masuma silah doğrultmamış, hiç bir meydana bomba bırakmamıştır. anılmayı ve saygıyı sonuna kadar hak etmiştir.
vatansever geçinipte amerikan emperyalizminin kuyrukçuluğunu yapan çakalların pek sevmediği onlarca devrimciden sadece birisi.onun hiçbir sorunu sıkıntısı yoktu.ailesi varlıklı bir aileydi.yani isteseydi bir milyoner olurdu ve tabiri caizse paranın amına kordu.onu kötüleyen çakallar gibi vatan satıcılığı yapmadı.amerikan emperyalizminin kuyruğuna takılıp halka kurşun sıkmadı.iyi bir nişancıydı.isteseydi nurhak dağında kendisini kuşatan askerlerden bikaç tanesini tabiri caizse eşek cennetine yollayabilirdi.ama yapmadı.kendisini savunmak için kurşun sıktı askerlere ve öldürmeyi hedeflemedi.bu yüzden öldürüldü.buna rağmen amerikan emperyalizminden medet uman çakalların ''eğer vatanını sevseydi askerlere kurşun sıkmazdı''şeklindeki iftiralarına maruz kalmaktadır.
sözü fazla uzatmayayım.sinan cemgil'in cenazelerini almak için adıyaman'ın gölbaşı ilçesine gelen nazife cemgil şunları söylemiştir;
"Bu oğlum Sinan... Bunlar da onun arkadaşları (Kadir ve Alpaslan), kardeşleri.... Onlar da oğullarım... Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı birer güzel insandı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar. Size yalan söylüyorlar. Onlar eşkiya değildi."
Babası Adnan Cemgil ise, oradaki köylülere şu sözleri söyleyecekti:
"Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyi. Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi ODTÜ'de okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Ölmese yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz diye söylüyorum."
"Minübüsten inip bakımlı apartmanların arasında yürüyoruz. ileride oldukça büyük bir bahçe içinde kagir ama kişiliği olan eski bir istanbul evine gözüm takılıyor. 'Bu kadar apartman arasında amma da direnmiş' diye düşüncemi belirtiyorum. Cevabını unutmam imkansız: 'Direniriz Ato, bizim ailenin ömrü hep direnmekle geçti. Gördüğün gibi evimiz de direniyor'. (...) Sonra evi gezdiriyorsun. Her yerde kitaplar, sözlükler, kağıtlar, altı çizilmiş ansiklopediler. Sanki ev değil kütüphane, kardeşin ve baban harıl harıl kitap çeviriyor. Sahi sen kaç yabancı dil biliyorsun be Sinancan?"
Acılara Yenilmeyen Gülümseyişler kitabının yazarı, 68 gençlik hareketinden Atilla Keskin arkadaşı Sinan Cemgil'le anısını böyle anlatıyor kitabında.
31 Mayıs 1972'de Nurhak dağlarında jandarmayla girdiği çatışmada arkadaşları Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga'yla birlikte öldürülür Sinan. 28 yıllık yaşamı öğretmen bir anne ve babanın oğlu olarak 15 Kasım 1944'te istanbul'da başlar.
Anne ve babası Nazife ve Adnan Cemgil ilerici ve aydın kimlikleri nedeniyle baskı altındadırlar. Annesinin Yozgat'a sürülmesi üzerine istanbul'da başlayan ilk eğitimine Yozgat'ta devam eder. istanbul'a geri döndüğünde aynı okulda tamamladığı ilkokuldan sonra, 1956'da istanbul italyan Lisesi'ne kayıt olur ancak, son sınıfta kendi isteğiyle Pendik Lisesi'ne geçer.
ODTÜ'de başlayan siyasal mücadele
1964'te, Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Fakültesi'ne girdiğinde, siyasetle de ilgilenmeye başlamıştı; 1965'te ODTÜ SFK'nin kuruluşuna katılarak, bir süre genel başkanlığını yaptı. Aynı yıllarda Türkiye işçi Partisi'ne (TiP) üye olarak, partinin çeşitli çalışmalarına aktif olarak katıldı. 1968'le birlikte yoğunlaşan öğrenci eylemlerinde ODTÜ içindeki mücadelesi ve sevilen kişiliğiyle üniversitedeki hareketin doğal önderi konumuna yükseldi.
1966'da yapılan ilk anti-Amerikan yürüyüşe katıldı ve 1967'deki Hazırlık Okulu boykotunda aktif olarak görev aldı. 1968 sonbaharında önce Mimarlık Fakültesi'nde başlayan sonra da tüm ODTÜ'ye yayılan boykota önderlik etti. Aynı yılın Aralık'ında Ankara'da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) subay kulübüne karşı yürütülen eylemin içinde de yer alan Sinan Cemgil, Ocak 1969'da ABD Büyükelçisi Kommer'in ODTÜ'yü ziyareti sırasında arabasının yakılması nedeniyle bir süre arandıktan sonra yakalanarak yargılandı ve ardından serbest bırakıldı.
1969'da Şirin Cemgil'le evlendi. 1970'te oğlu Taylan dünyaya geldi.
işgale önderlik
Yine 1969'un Nisan'ında ODTÜ'de gerçekleşen işgale önderlik etti. işgali yürüttüğü gerekçesiyle arandıktan sonra tutuklandı ve bir süre sonra serbest bırakıldı. Bu yıllarda TiP içinde yoğunlaşan ve ayrılıklara yol açan tartışmalarda taraf olarak görünmemesine rağmen, TiP üyeliğini korudu. Sinan Cemgil, öğrenci eylemlerinden uzak kaldığı 1970'te Hüseyin inan ve Deniz Gezmiş ile birlikte THKO'nun kuruluş çalışmalarını gerçekleştirdi.
4 Mart 1971'de ilk kez Ankara'da dört ABD'li erin kaçırılmasından sonra yayınlanan bildiriyle kendini duyuran THKO'nun bütün eylemlerinde yer aldı. 9 Mart 1971'de ABD'li erlerin serbest bırakılması ve 12 Mart'ta verilen muhtıradan sonra arkadaşlarıyla birlikte Ankara'yı terkeden Cemgil, 17 Mart'ta Deniz Gezmiş ile Yusuf Aslan'ın Gemerek'te yakalanmaları üzerine Adıyaman civarındaki Nurhak dağına çıktı.
Burada arkadaşlarıyla birlikte gerilla kampı kurdu. Örgütün amacı kentlerde başlayacak hareketlerle birlikte civardaki ABD Kürecik Radar Üssü'ne karşı eylem düzenlemekti. Ancak Cemgil ve arkadaşları Mayıs'ın sonunda inekli köyü muhtarının ihbarı üzerine kuşatıldılar. Sinan Cemgil, 31 Mayıs 1971'de jandarmayla çıkan çatışmada Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga ile birlikte vuruldu.
"Yakalanırsam ancak ölümle yakalanacağım onlara"
Baba Adnan Cemgil'le birlikte cenazeyi almaya giden ve orada yaşadıklarını "Öldükleriyle Kalmadılar" adıyla kitaplaştıran Orhan iyiler, Sinan'ın ateş sahası dışında olduğu halde teslim olmayıp koşarak arkadaşlarının yanına gittiğini ve burada çatışmaya katıldığını yazıyor. Baba Cemgil, iyilere bu durumu şöyle değerlendiriyor:
"Sinan'ı çok iyi tanırım dostum. Sinan'ı oğlum olarak tanırım. Sinan'ı bu kuşağın genci olarak tanırım. Sinan'ı politik kavgasında hiç kimsenin tanıyamayacağı bir biçimde tanırım. Sinan teslim olmazdı.(...) Çok kez kendi kulağımla duymuşumdur: (Polis ya da güvenlik kuvvetleri dedikleri faşistler hiçbir zaman canlı olarak beni ele geçiremeyeceklerdir. Yakalanırsam ancak ölümle yakalanacağım onlara.) Bursa Devlet Hastanesi'nde partinin bir toplantısından çıkışta kışkırtılmış kişilerin lince varan dayağından perişan, adeta komalık yatarken Sinan'ın bana bir sarılışı vardı. Sarılışındaki öfkeyi (Baba baba) diye ağlayışındaki öfkeyi iliklerime dek duyduğumda kendisini teskin etmek zorunda kalmıştım. Yenikliği değil, mücadeleci öfkesiyle beni kucaklayışında kendisini teskin etmek gereken çok şey vardı: Küçüklüğünden beri zorbacılığa, kaba haksızlığa karşıydı çünkü."
oglunun amerikada yaşadıgını ögrendigimde içimin cız ettigi,yaşasaydı ogluna ne derdi acaba die düşündügüm ismimin verildigi büyük insan,geri planda kalsa bile devrimin demirtaşı....
varto depreminin ardından mala lı resimleri vardır tuğlalara harc dökerken.bu fotoğrafı cok etkilemiştir beni.odtu de okuyordu.zekiydi.üniversiteyi bitirdikten sonra içinde bulunduğu siyasi atmosferin dısına " cokta umrumda" diyerek rahatlıkla cıkabilir muazzam para kazanabilirdi.tıpkı doktor che gibi.che ninde kübra devriminden sonra yarı cıplak cuval taşıdığı fotolarını bilirsiniz.öyle tahmin ediyorum ki bu yalınlık bu idealizm bu vazgeçiş onları hafızalara çiviliyor derinden etkiliyor insanları.bu yüzden onalrın isimlerini taşımak büyük bir mutlulıuk,onur,sorumluluk kabul ediliyor.başka söze gerek varmı sizce?
annesi cenazesini aldığında kendisine garip garip bakan topluluğa bakarak, "bu benim oğlum, yanındakiler de artık benim oğlum. Onlar birer dahiydiler. Düzenin adamı olsalardı milyoner olurlardı ama onlar sizi düşündüler. Sizin için çarpıştılar.."
Ayrıca fikret kızılok sinan için vurulmuşum adlı bir şarkı da bestelemiştir.
12 mart öncesi devrimci öğrenci hareketinin önde gelen isimlerinden ve thko kurucularındandır.
1944 yılında doğan sinan cemgil 1964 yılında odtü mimarlık fakültesine girince siyasetle ilgilenmeye başlamıştır. 1968 odtü boykotunun önderidir.
1971 martında 4 abd'li eri kaçırarak kendisini duyuran thko'nun bütün eylemlerinde yer alan cemgil, aynı yıl 17 martta deniz gezmiş ve yusuf aslan'ın gemerek'te yakalanmasının ardından nurhak dağına çıkıp gerilla olmuştur.
sinan cemgil 31 mayıs 1971 tarihinde güvenlik güçleri ile çıkan çatışmada alpaslan özdoğan ve kadir manga ile birlikte şehit düşmüştür.
"bu kez rüzgarda dağılan simsiyah saçlarını elleriyle tarayan sinan hoca. odtü'nün stadyumu tıklım tıklım. tribünlerde iğne atsan yere düşmez. öğrenciler, öğretim üyeleri. görevliler, inşaatlarda çalışan işçiler bile çıt çıkarmadan dinliyorlar sinan hocamızı. (...) simsiyah kadife pantolonu, kendisine çok yakışan balıkçı kazağı, rüzgarda dağılan saçlarıyla tam bir erkek güzeli. (...) konuşmasını bitirip de sol kolu havada tüm gücüyle sloganlarımızı haykırmaya başlıyor. tribünlerde herkes ayaklanmış bir orman gibi sol yumruklarımız havada katılıyoruz sloganlara..."
"ne senden önce ne senden sonra senin gibi şiir okuyana rastlamadım hocam. (...) sizin evde ruhi su ile birlikte olduğumuz geceyi de anımsıyor musun? tüm ısrarlarımıza rağmen bir tek türkü söyletememiştik. 'ben şirin'i * dinlemek istiyorum bugün' diyordu. ve şirin de okur doğrusu, o gece ege türküleri, ağıtlardan oluşan nefis bir konser vermişti bizlere(...)"
"'direniz ato' dediğinde de çok güldürmüştün beni. (...) minübüsten inip bakımlı apartmanların arasında yürüyoruz. ileride oldukça büyük bir bahçe içinde kagir ama kişiliği olan eski bir istanbul evine gözüm takılıyor. 'bu kadar apartman arasında amma da direnmiş' diye düşüncemi belirtiyorum. cevabını unutmam imkansız: 'direniriz ato, bizim ailenin ömrü hep direnmekle geçti. gördüğün gibi evimiz de direniyor'. (...) sonra evi gezdiriyorsun. her yerde kitaplar, sözlükler, kağıtlar, altı çizilmiş ansiklopediler. sanki ev değil kütüphane, kardeşin ve baban * harıl harıl kitap çeviriyor. sahi sen kaç yabancı dil biliyorsun be sinancan?"
"verdiğim sözü ancak beş sene sonra niğde cezaevinden çıkınca yerine getirebildim. sabahın üçüne kadar oturduk şirinle. (...) taylan getirdiğim çikolatalardan hoşnut dizimin dibinde oturdu. ertesi gün boğaz'ın sırtlarında gezdik, nereden düştüyse yolumuz mezarlıkların arasına düştü. taylan soruyordu: 'ato amca sen babamı iyi tanıyormuşsun. muhakkak bu mezarlardan hangisinin babama ait olduğunu biliyorsundur. bana da göstersene' şimdi olsa aynı soru saatlerce oturur bıkmadan anlatırdım seni sinan hoca."
"hürriyet'in iç sayfalarındaki resimleri benim yaşımdaki her insan gördü mutlaka. ama ben 30 yıla yakın zaman geçtikten sonra bin kere seyrettiğim bir film gibi, her sabah aynada baktığım yüzüm gibi anımsıyorum onları. sinan hocamın üstünde bir tek külot var. delik deşik olmuş güzelim erkek fiziği. kurşun yaralarını saymaya çalışıyorum. o kadar ne görünüyor ki delikler."
[atilla keskin, acılara yenilmeyen gülümseyişler, tekin yayınları, 2008, 7. basım]
yardımsever, güzel insan. ailesinin sahip olduğu zenginliğe rağmen sıcak koltuğunda oturmak yerine yeri göğü "bağımsızlık" sözleriyle inletmiş, köylerde evler yapmış, yardımseverliğiyle dikkat çekmiştir. eşi şirin cemgil'den olan gitarist oğlu taylan cemgil'in ismi, 1968 yılının ilk kurbanlarından taylan özgür'den gelmektedir.
--spoiler--
"Bu oğlum Sinan... Bunlar da onun arkadaşları, kardeşleri.... Onlar da oğullarım... Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı birer güzel insandı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar. Size yalan söylüyorlar. Onlar eşkiya değildi."
--spoiler--
içinden geçtiğimiz bu belalı dönemde daha bir anımsayıp anlamamız gereken insanlardandır kendisi. sinan' ın ve arkadaşlarının ideolojisini bir yana bırakıp en basitinden bu insanların şu hakkını herkes teslim etmeli : vatanseverdiler ve bu vatan için gözlerini kırpmadan ölebilecek kadar yürekli insandılar.
...Bu dönem Sinan Cemgil ODTÜ'de çok popülerdir. Öyle ki, Hasan Ataol bu olay hakkında şu ilginç anısını aktarmıştır:
"Arif Payaslıoğlu ile ilgili olarak bir sürü eylem ve forum yaptık. Bazı profesör ve doçentler, bana gelip, "Sinan konuşacak mı?" diye soruyordu. "Konuşacak" diyordum. Foruma gelip Sinan'ı dinliyorlardı." Sinan ODTÜ'de herkes tarafında sevilen, saygı duyulan ve tanınan birisidir. ikna kabiliyeti yüksek olduğu için kongrelerde seçimlede Sinan konuşturulur. Sinan konuşacağı zaman ODTÜ'nün kızları, anfinin ön sıralarını doldurur. -Turhan Feyizoğlu'nun Sinan kitabından alıntıdır...
o zamanlar ki devrimci gençlerin çoğunluğunun burjuva, sınıfına ait olduğu kanımı güçlendiren genç. ayrıca bugünkü solcu hiç bir gencin yapmayacağı birşey yapmış, varto depreminde, yıkılan evleri yeniden yapmak için, bölgeye gitmiştir.
anlaşılmamış ve bu gidişle anlaşılmayacak kişi. yankee go home diye bagırmayı moskof yanlısı olmak zannedenlerin hafzalasının almıyacağı bir hayalin peşinde koşup o hayal ugruna ölmüş insandır. deniz gezmiş'in sadece bir simge olduğunu anlamamızı saglayan bir hayat hikayesi vardır. en cok merak ettiğim konu ise ogludur. *