konusabildigim için kendimi cidden çok şanslı buldugum insan...
evet, sen o yazıyı yazarken ben içkimi yudumluyor ve gülüyordum. hissediyorsun bakışlarımı, düşlerimi, melankoli tutkumu...
yine dünyaya gelsem, aynı hayatı yaşamak isterdim. senin de dahil oldugun bir hayat bu.
dediğin gibi; rüyalarıma, düşlerime ulaşmam gerek. ama nasıl?
bilmiyorsam tut elimden, çek...
ama korkuyorum ben! korkuyorum insanların birgün tekrar yüzüme dönüp 'yine başaramadın işte', 'yine üzdün bizi' demesinden. ölüm değil aslı. anlatamıyorum sana. bazen kendime bile...
her şeyden en uzaga gitmek istiyorum aslında... mavi karda yuvarlanmak istiyorum.
daha derinlere inersek, kendimi kandırmaktan ve daha önce de söylediğim gibi her şeyi bana döndürmekten zevk aldıgım bulgularına ulaşırız...
birisi bunu kendine yoruyor.
ama bu kapıya benim odamdan da ulaşılıyor...!
sana bu yazdıklarım sayesinde; satranç hamlesi gibi olan hayatımızı mutlu geçirmek, mavi karda yürüyebilmek, ve sonsuz haz dediğimize ulaşabilmek için emin oldugumuz her şeyi terk etmemiz gerektiğini anlıyorum... işin ironik tarafı hayat satranç oynayacak kadar uzun değil...
bu ersen zeki adamdır, elbet bir bildiği vardır mantıgıyla yola cıkarsak eğer; hayatımda ilk kez yasadıgım bel kasılması ve tişört yırtma operasyonlarından vazgeçmem gerekmeyecek...
söylediğimde kendimden bir kez daha nefret etmemi saglayan o cümle ugulduyor yine kulaklarımda; korkuyorum!
çoğu insan için perşembe sabahı olan bu cuma gecesi de bütün sıradanlıyığla beynime nüksetmeye başlamış bulunuyor...
uyuşuyorum...
uykusuzluk ve içkiden şişmiş gözlerimi biraz dinlendirmek adına saçmalama seansıma burada son veriyorum.
umarım ne anlatmaya calıstıgını kendi bile anlamayan*, *başladıgı cümleyi bile bitiremeyen bu yeteneksizi sen anlarsın...
yüzüme yine kontakt gülümsememi takıp gidiyorum...
sonun başlangıcındayım...
çok ciddi sandıgımız hayat, basit bir şakaymış. acıdan güldüren...
denize atladığım an gibi, farklı bir pencereden görüyorum seni. aklımdasın...
önüme bakıyorum. heryerim ıslak. deniz çok güzel görünüyor...
yine dalmak istiyorum aşığı oldugum denize. aptalmışım gibi bakıyorlar yüzüme. duruyorum. ve yine engelliyorum kendimi atlamamak için...
en azından bir kere başardım bunu diyorum sonra.
düşünsel ve ruhsal rahatlık bedensel rahatlıktan daha değerli şu an.
beni bekleyen korkular ve acılar artık en dipte. denizde...
ve sanırım bizim de ait oldugumuz yer orası ersen. hayatımıza katamadıgımız değerler, ruhsuzluklarımız, umutsuzluklarımız... varoldugu sürece yanmalı bedenlerimiz...!
saçmalamaya devam etmek hoş değil bu dakikadan sonra. gitmeliyim. yazıdan daha kalıcı olmak için düşüncelerine farklı bir bakış daha ekleyebilmişimdir umarım. ( bu insan ne saçmalıyor diye beynini yorarsın en azından )
kabugum çatlıyor... çığlıkları duyabiliyorum içimde... bana verilmiş zamanı doldurabilmek adına dönüyorum tekrar karanlık magarama... hoşçakal!
nesildaşım, takım arkadaşım, hemcinsim, şapkadaşım.. şaka lan, şapka yok bende, ona yakışıyor ama...
hakkında uzun uzadıya yazmamın manası yok. size bir cümleyle anlatayım;
bir insan düşünün ki fenerbahçe atkısı taksın ve bu iğrenç ayrıntı bile onun kişiliğini gölgeleyemesin.
son olarak 10 numara bi insan, yok pardon 20 o 20....
bi' gece geldi odama, * abi dedi elini ayağını öpeyim beni çaylak yaptılar, beni öven bir iki şey yaz, iyi yazar falan de dedi. peki ben bu tarz duygu sömürülerine pabuç bırakır mıyım bırakmam. bi' de bana pis akp'li demiş herşey olurum pis olmam laaan akp'li olsam bile temiz olurum olm ben.