iBB Şehir Tiyatrolarının yeni oyunu Shakespeare, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde kendi düş dünyalarından yaşamı yorumlayan hastalarla, onları anlamaya çalışan iç çelişkiler içindeki hekimler, sistemin eksikliğinden yararlanan personelin ilişkileriyle süre giden yaşantı, yeni bir hastanın aralarına katılmasıyla değişime uğrar. Her biri tanınmış bir kişiliği temsil eden hastalar ile hastane çalışanları giderek Shakespeare ve Romeo ile Juliet oyunu etrafında yaşama bakmaya başlarlar. Farklı gezegenlerden geldiğini düşünenler; Sarah Bernhardt, Stalin gibi tarihsel, sanatsal kimlikler, bölünmüş kişilik yaşayanlar, konumuna, yaşam biçimine yabancılaşan çalışanların biçimlediği Shakespeare, 19. yüzyılın sonundan günümüze dünya tarihinde yaşanan konuları paylaşıyor. iyiliğin, güzelliğin, ortak düşler kurmanın insanlığın kurtarıcısı olduğu düşüncesini işleyen Shakespeare, komedyanın anlatım olanaklarından yararlanarak insanlığın sorunlarına dikkat çekiyor. Elçinin yazdığı Melahat Abbasovanın yönettiği oyun, 12-16 Şubat 2014 tarihleri arasında Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesinde Oyunda; Sezai Aydın, Selma Kutluğ, Ertuğrul Postoğlu, Murat Coşkuner, Meriç Benlioğlu, Elçin Atamgüç, Nevzat Çankara ve Özgür Dağ rol alıyor.
-- Spoiler--
Soluğunun balını çeken ölümün gücü, yetmemiş güzelliğini almaya.
sen yenilmemişsin.
güzelliğinin Sancağı hala duruyor dudaklarında, yanaklarında...
ölümün solgun bayrağı çekilmemiş oraya.
juliet, neden böyle güzelsin hâla? Ölüm mü aşık oldu sana?...
--spoiler--
Bütün eserlerini para için yazdığı iddia edilen fakat benim inanmadığım bir ingiliz yazardır. Muhteşem oyunları eserleri vardır. Hamlet ten alda Romeo Juliet e varana kadar hala tiyatrolarda oynanan eserler bırakmıştır.
Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri, öpüşürken yok olan ateşle barut gibi. En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir, aynı tat isteği, iştahı köreltir. Onun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin. Hedefe hızlı giden, yavaş kadar geç varır. -W.S.
66. SONE
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
Türkiyede ingiltereden daha çok sevildiği söylenen kişidir.
Birçok oyununda Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v)’i yalancı biri olarak peygamberlik iddia ettiğini belirtir.
Müslümanlar ve Türkler yalancı bir peygamberin takipçileri olarak sahte bir dünyada, yalan içerisinde yaşayan insanlardır.
Bu inanışı “Othello” adlı oyununun satır aralarında rastlamak mümkündür.
Oyunun kahramanlarından lago, kendisini iftiracılıkla suçlayan Destemona’ya şu cevabı verir: -Destemona: Yazıklar olsun sana, iftiracı! / -largo: Dediğim pek ala doğrudur, eğer yalansa Türk olayım. (Türk daima yalan söyler!)
lago, sözünü doğrulama çabası içerisinde, yaşadığı toplumun gözünde en aşağı kimlik kabul edilen “Türk”, “Arap”, “Tatar”, “Osmanlı”, “Müslüman” kelimelerini eş anlamlı olarak kullanmıştır.”
Savurgan güzel, nedir bu kendine harcaman
Senin mirasın olan güzellikleri böyle?
Doğa temelli vermez, ödünç verir her zaman:
Eli açık olana borç verir içtenlikle.
Böyle yanlış kullanmak olur mu, güzel pimi,
Miras bırakman için sana bırakılanı?
Kar etmeyen tefeci, bu koskoca serveti
Niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı?
Meraklısın kendinle içli dışlı olmağa;
Bu, tatlı benliğini sırf aldatmaya yarar.
Vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa
Vereceğin hesapta elle tutulur ne var?
Kullanmazsan gömülür güzelliğin seninle,
Kullanırsan varisin olur da sürer böyle. .
ah, ben ölünce neler söyletecekler sana:
ne buldun diyecekler, onun nesini sevdin?
iyisi mi, sevgilim, sen hepten yan çiz bana,
zaten bende ne arar senin değer dediğin.
meğer ki uydurduğun erdemli yalanlarla
hiç layık olmadığım şeyler yakıştırasın,
cimri gerçeğin vermek istediğinden fazla
bu ölüye, ardından, övgüler yağdırasın.
ah, belki gerçek sevgin görünür diye sahte,
istemem aşk uğruna yalancıktan övmeni;
adımı da gömsünler cesedinle birlikte
yaşamasın; ne beni utandırsın, ne seni.
utanıyorum işte bunlara yol açmaktan:
hiç değer taşımayan şeylerden sen de utan.
edebiyat denilince dünya genelinde pek çok kişinin ilk aklına gelen isim. gerçek kimliği tartışma konusu olmuş gizemli bir tarihi şahsiyet. yukarıda yazmış olduğum 72. sonesini okan bayülgenin programında cahit şaher çok güzel seslendirmişti.