'Gül ağacı değilem
Neden sana eğilem'
Gül şüphesiz mevsimliktir,mevsimi geçince solup gider; ama, Gül ağacı devam eder. Karda,kışta,fırtınada,sıcakta,soğukta yaşar,ömrünü sürdürür ve asla rüyasını yitirmez!
Bu ağaç Gül ağacı,güller açmış gül ağacı rüya ağacı.
Rüyasını asla yitirmeyen ağaç.
Ve en güzel rüyaların ağacı.
üst satırlardaki bazı otoritelerce ağır eleştirilere maruz kalmış olan merhum mütefekkir, büyük şair ve dava adamı.
ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesinden sınıf arkadaşı olan şair cemal süreya ''99 yüz'' isimli eserinde sezai karakoç için ''Sıkışmış, sıkıştırılmış deha'' ifadelerini kullanmaktadır. söz konusu eserin sezai karakoç ile ilgili olan kısmına aşağıdaki linkten ulaşılabilir.
Ulan aptal sürüsü. Bir açın da okuyun lise talebesi yazar aynılarını. Din kültürü ödevi yapar gibi kitap yazmış. Böyle beyinsizlere bu müstahak anca zaten.
bu adama mütefekkir, fikir adamı, tefekkür insanı falan diyebilmek için insanın aklını peynir ekmekle yemesi lazım.
siz hiç mi nitelikli bir fikri, düşünsel esere denk gelmediniz kardeşim? hiç mi kelimeleri karşısındakini cezbederek kullanan bir mütefekkirle karşılaşmadınız.
keleş fikirler, sığ bir anlayış, basit bir dil. sezai karakoçtan bir düşünce adamı çıkmaz ne kadar zorlarsanız zorlayın.
"aşk kadar nazlı saat kadar gerçek
bir bülbül bakıyor bana doğru
boş oda kadar tedirgin tehlike kadar güzel
bir bülbül içimde sedefle kaplanıyor
payıma korkarım eşsiz bir azap düşecek."
Hadi yine iyisin. En uzun gecede en iyi mısralardan birini okuman için sana gönderiyorum.!
Mona roza şiiri ve bu şiirin hikayesi beni oldukça etkilemistir. Kirmadan , dökmeden, sır gibi saklanan aşklar her zaman hoşuma gitmistir. Allah rahmet eylesin.
Allah rahmet eylesin. Türkiye, büyük bir şair ve düşünce adamını kaybetti. Kendi ekseninde mücadele etmeye çalıştı. Gayretliydi. Kendisiyle kısa bir tanışmamız oldu ve hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Karşımda o büyük şair ve fikir adamını bulamadım. Genellikle böyle olur zaten. Konumuz o değil tabi. Sezai Karakoç'u eleştirmekten ziyade yerden yere vuran birkaç habere istinaden bu yazıyı oluşturuyorum; şairin ideolojisi bizi ürkütmemeli; o iyi bir şair ve fikir adamıydı. En önemlisi kimseden medet ummadı. Bugün, muhalif kesim ikiye ayrılır; ya ak parti tandanslı ya da sol tandanslı... Karakoç ise, hiçbir yapıya dahil olmadan kendi çözüm önerilerini ve düşüncelerini bizimle paylaştı. onu büyük ve değerli yapan şeyde bu. Kaldı ki, akçeli ve çetrefilli hiçbir işe adını yazdırmadı, anılmasına müsaade etmedi. isteseydi çok rahat milyonlar kazanabilirdi. işte bu yüzden o büyük bir şair ve fikir adamı.
Sezai Karakoç. Hepimizden uzak, kirli dünyamıza yabancı, kendi evreninde huzurlu, kutsal inatları olan, yaşamayı bırakın kavrayamayacağımız devasa bir yanlızlığın adamı. Allah mekanını cennet eylesin.
Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulûmler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
insanlar havada uçtu ama yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz
Kardeşim ibrahim bana mermer putları
Nasıl devireceğimi öğretmişti
Ben de gün geçmez ki birini patlatmıyayım
Ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz
Bir kentten daha geçtim
Buğdayları yakıyorlardı
Yedikleri pirinçti
Birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı Sonra birbirilerinden borular gibi çıkıyorlardı Pirinçler gibi çoğalıyorlardı
Atlarını yalnız atlarını cana yakın buldum Öpüp çıkıp gittim yelelerini.
Sene 2010. Ben ümitsiz bir şiir okuyucusuyum. Ümitsiz, çünkü sermayemde şiiri işleyecek bir birikimim yok. (Bence. Çünkü şimdi baktığım yerden o zamanlar bulunduğum yer en hafifinden takdire şayan.) Şiir, çünkü nesir beni boğuyor bir yerde. Okuyucu, çünkü yazmaya teşebbüs ettiğim her an karşımda muhtemel faciayı görebiliyorum, neredeyse etten kemikten. Elimi tutup, sen yazma, diyecek kadar. (Kendimi benden iyi harcayan biri olmadı hayatımda)
Çok saygı duyduğum bir arkadaşım var. Yaklaşık 2 sene evvel tanışmışız. Edebiyat okuyor. Şiir okuyor, çeviri yapıyor, tiyatro oyunları inceliyor. Sevdiği şarkılar birkaç dilde. Bense iktisat fakültesinde, yakın dönemde yapılan grevler ve genel özellikleri üzerine bir tez ile boğuşuyorum. Hem sıkılıyorum hem çok idealistim. Sıhhiye'de sendikaların kapısında yatıyorum.
Bu süreçte, 2009 senesinde yazdığım kendimce birkaç çöpü onunla paylaşma cesareti buluyorum. Çöp, çünkü okunacak ummandan daha bir damla içmemişim bana göre. Nasıl yazmış olabilirim ki? (O kadar güzel ki aslında sadece o yazdıklarım, sadece o birkaç tane.) Alkol iyi biri değil bazen. Bana karşılığında, bir yılbaşı gecesiinci dakikalarından birkaç dize yolluyor. Ve merhaba sezai karakoç.
Lisede beni sevmeyi, bunu denemeyi son seneme bırakan edebiyat öğretmenlerimden biri karşıma çok çıktı aslında Sezai Karakoç ile. Bize okurdu. Bu adamı onun sesinden sevmeyi de ben çok derinden reddetmişim. Karşısına Altay Öktem'in sokaklar tekin değil'i ile dikildiğimde şaşırmış, sevinmiş ve beni tanımakta geç kaldığına belki bir parça üzülmüştü.
Ama birini çok yürekten sevdiysem, seveceksem şu harikulade evrenin bizi bir araya getirmek için oynadığı ışığıyla, kostümüyle, oyuncularıyla muhteşem oyunları keşke dilim dönse de anlatabilsem. Mucizeler, ifade edilemediğinde sanki hiç olmamış gibiler. Oysa mucizeler vardır ve ben kalbimi sıkıştıracak kadar keskin bir inançla bağlıyım onlara.
Söz özellikle şairden ve inci dakikaları ile köşe'den açılınca aklımın içinde, sonsuza giden konuşmalar yapılıyor şu karışık kafamın tam ortasında. Tanıştığım güne, tanışmama vesile olana şükürler olsun.